Kalplerde iman nurunun parlaması, inançla ilgili maddelerin kabu-lüne; imanın gelişip kemâle ermesi ise, birtakım mükellefiyetlerin yeri-ne getirilmesine bağlıdır. Kalp sahasındaki iman çekirdeğinin filizlenip inkişaf etmesi, ibadetlerini yapmakla ve Kur'ân okumakla; alevlenmesi de zikir ve fikirle hâsıl olmaktadır. Toprağa gömülmeyen bir çekirdek, yıllarca açıkta dursa, ağaç haline gelemez. İmanın kemâl derecesine ulaşması da bazı şartlara bağlı bulunmaktadır. Şöyle ki:
a) Allah Teâlâ'yı ve sevgili Peygamberimizi herkesten ve her şeyden fazla sevmelidir. Zira kuvvetli bir iman, sevginin artmasına; fazlalaşan muhabbet, imanın kemâle ermesine sebep olur. Bu hususu tesbit eden bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: "Nefsim (kudret) elinde bulunan (Allah)'a andolsun ki, biriniz, ben kendisine babasından ve çocuğundan daha sevimli oluncaya kadar (kemâliyle) iman etmiş olamaz."(1)
b) Güzel ahlâk sahibi olmalıdır. Çünkü "Müminlerin iman yönünden en kâmil olanı, ahlâk itibarıyla en güzel olanıdır."(2) Bir kimsenin ahlâkı ne derece güzel olursa, imanı o nisbette kemâle ulaşır. İnançsız kimse, ahlâktan; ahlâkı olmayan şahıs da kâmil imandan yoksundur.
c) Allah'a ibadet için camilere devam etmelidir. Zira İslâm, iman mükellefiyeti ile birlikte ibadet etme mecburiyetini getirmiştir. İbadet, imanın kuvvetini artırır. İmanın ziyası arttıkça kişi daha fazla ibadet etme yollarını arar. Mâbetler; gerek cemaatle namaz, gerek vaaz-u nasihat, gerekse diğer yöndeki dinî vazifeler için en verimli yerlerdir. Asr-ı
Saadette dinî, ilmî ve dünyevî meselelerin müzakere edilip karara bağlanması hep mescidde yapılırdı. Bu sebeple, kâinatın biricik efendisi, "Bir kimsenin mescide devam ettiğini görürseniz onun imanı(nın olgunluğu)na şahitlik ediniz." (3) buyurmuştur.
d)Sevdiği bir şahsı Allah için sevmeli, buğz ettiği kimseye Allah için buğz etmelidir. İman-ı kâmilin en mücessem örneği bulunan Resûl-i Ekrem şöyle buyurmaktadır: "Kim Allah için sever ve Allah için buğz ederse, Allah (rızası) için vergide bulunur ve Allah(ın emrine
aykırı olduğu) için engelleme yaparsa, muhakkak imanını kemâle erdirmiştir."(4)
e)Kendisi için sevdiği bir şeyi din kardeşi için de arzulamalıdır. Çünkü Hz. Âdem'in torunları bulunan insanlar; ya kardeş çocukları, ya amca veya hala, ya dayı veya teyze çocukları durumundadır. Bu yakınlık, müminlerin arasında samimi bir sevginin bulunmasını gerektirir. Bu hususu tesbit eden Peygamberimiz, "Biriniz şahsı için sevdiği şeyi (din) kardeşi için sevesiye kadar (kâmil) bir mümin olamaz."(5) buyurmaktadır.
Hadis-i şerifteki "iman etmiş olamaz" hükmü, imanın aslını değil, kemâlini uzaklaştıran bir ifade olmaktadır. Hal böyle olunca, bir mü-min kendi nefsi için arzuladığı bir şeyin din kardeşinde de bulunmasını istiyorsa kâmil bir inanca sahip demektir.
(1) Buhârî, c. 1, sh. 9.
(2) Feyzü'l-Kadir c. 2, sh. 97.
(3) et-Tâc c. 1, sh. 24.
(4) Ebû davud, c. 4 sh. 220.
(5) et-Tâc, c. 1,sh. 22.
Tr: 1 8 15 22 29 36 43 50 57 64 71 78 85 92 99 106 113 120 127 134 141
En: 7 14 21 28 35 42 49 56 63 70 77 84 91 98 105 112 119 126 133 140 147 154 161 168 175 182 189 196 203 210 217 224 231 238 245 252 259 266 273 280 287 294 301 308 315 322 329 336 343 350 357 364 371 378 385 392 399 406 413 420 427 434 441 448 455 462 469 476 483 490 497 504 511 518 525 532 539 546 553 560 567 574 581 588 595
Yorumlar
Yeni yorum gönder