KADIN ÇALIŞMALI MI?

üniversiteyi yeni bitirdim..kpss ye hazırlanmayı düşünüyorum fakat kafamı karıştıran bir soru var..kadınlar çalışmalı mı...??hiçbirşey yapmadan da kenimi çok boşlukta hisseiyorum..fakat biliyroum ki kamusal alana çalıştıgım zamn da birtakım hassasiyetler gidecek ve en önemlisi tesettür ayetini çignemiş olacagım..ailem ve çevremn beklentilerini de göze alırsak ne yapmam gerekiyor...kafam çok karışık..birçok arkaadaşım örtüsünü feda etmiş duruma...

Kardeşim emek vermiş çaba harcamış üniversite sınavını kazanıp okulunu bitirmişsin. Ailen arkadaşların emeğinin karşılığını çalışmaya işe başlayıp maaş almanı bekliyorlar. Üniversite sınavı çok mu kolay değil çabalarını gayretlerinin sınavın sonucunu bekleyip kazanınca seviniyor mutlu oluyoruz. Peki, dünya sınavının sonucu olan ahrette sınav sonucumuz nasıl olacak. O sınav sonucunun sevindirici, mutlu edici, ferahlatıcı, rahatlatıcı olması için bu dünyadaki ahiret sınavına iyi çalışmak Allah’ın yasak ve emirlere uymakla olur.
Kadınların çalışması helal bir ortamda olabilir. Dini ilimleri öğrenip bunları etrafındakilere anlatmak, hayırlı bir evlat yetiştirmek onun her daim duacı olması, birilerine Kuran ı öğreterek “Sizin en hayırlınız Kuran ı öğrenen ve öğretendir” ayetine muhatap olmak, Allah’ın razı olacağı hoşnut olacağı şekilde çalışmanın meyvesini semeresini ücretini almak, en hayırlı olmak dünyanın bütün cazibesini elinle ittirir. Ama kpssyle kamuda çalışan biri için helal ortam söz konusu değil. Başörtüyü açınca Allah’ın yasağı çiğnenmiş oluyor, daha sonra erkeklerle aynı ortamda bulunarak onların zehirli oklarına bakışlarına maruz kalmak, elini vermek istemesen de vermek. Bir süre giyiminin dini ölçülerde olmasına dikkat edilse bile bir süre sonra hassasiyetlerin yavaş yavaş gitmesi. Nefsin hoş gösterecek paran var en güzel kıyafetlerden alabilirsin en güzel bilgisayarı telefonu çantayı ipek başörtüleri alabilecek gücün olacak. Sana en çok yakışan seni en cazibedar göstereni almak isteyeceksin. Nefis vitrinlere baktırmayı en cezbedici kokuları kullandırmayı en alımlı kıyafetleri takıları ister. İhtiyacın olmadığı alma zaruretin olmadığı halde sana hepsinin çeşitlerinden aldırır. Müsrifliğe, israfa sürükler. Çalışma ortamdaki arkadaşlar yemeğe çağıracak organizasyonlar hazırlayıp katılma zorunda hissettirecekler. Birinde gitmesen ikincisinde gitme zorunluluğu hissedilecek. Gidilen ortamlar nezih olsa bile beraber gidilen insanlar helal değil. Bunlar ahret adına ne kazandırır ne kaybettirir. Hesap günü bu hallerimizden memnun mu oluruz yoksa keşkelere mi boğuluruz. Feda edenler mutlu mesut mu olurlar. Feda ettikleri sebepler Allah’ın emirlerinden yasaklarından rızasından daha mı üstün. Allah emrinin çiğnenmesinden yasakladığı bişeyin yok sayılmasından razı olur mu? Her yerde kanun nizam intizam var. Cebinde kesici bir bıçak çakı vb. bir alet varsa uçağa binemiyorsun onu orada bırakmak gerekiyor. İzin vermiyorlar onunla gitmene hatırası olsa değeri olsa çok sevdiğin bişey olsa bile yanında götüremiyorsun. Sırat köprüsünde yaptıklarımız bizi bıçak gibi çakı gibi oradan aşağıya düşürmesin, orada kal-dırmasın. Kabre götüreceğimiz 8 metre kefen ve işlediğimiz Salih Ameller olacak.

Bak makyaj ürünleri satanlara yüz göz boyatmak için sattıklarının yanında bunları kullandıktan sonra temizletmek için başka ürünler satıyorlar. Temizlenmeden olmuyor. O boyalardan arınıp temizlenirken kalbi ruhu maneviyatı haramın içinde temiz tutmak, temiz kalmak masum bırakmak mümkün mü? Yüz göz temizlenirken amel defterimizi nasıl temizleyeceğiz.
Kaç tane bayan var ki çalışma ortamında İslami seviyesi ahlaki seviyesi iffet seviyesi her geçen gün artan yoktur. Azalır çünkü ortam yer bitirir alır çalar araklar. Bu satış işidir malın cinsini değerini kıymetini bilen satışını karlı yapar, bilmeyen yapmaz. 1000 liraya eski püskü elbise alır, o elbisenin fiyatı kuruştur. Şimdi insanların yaptığı, bayanların yaptığı odur nefsin ücretini peşin verirken vicdanın ahiret arzusunu ahret ücretini ihmal eder. Belki nefsin seni acabalara atar, korkulara atar. Endişeler artar diline getirtmez kaybedeceklerini, nazara verdirmez uhrevi olarak. Kendi küçük adi lezzetleri için çırpınır aldığı küçük lezzetlere bakar onlar kaçmasın der. Para kazanıyorsun veriyorsun hayır yapıyorsun der istediğini alıyorsun giyiyorsun. Haremlik selamlık günahlık cihetini değil nazara öteki cihetleri verdirir.

Ben kendim çalışıyorum ve çalıştığım ortam helal değil hep diken üzerindeyim hep korku ha ecel gelecek ha geldi. Günahın vebali korkusu, neyi neyle değiştirdiğinin korkusu, neyi alıp neyi veriyorum tasası, aldığım fani kaybedeceğim baki. Bende işi bırakmayı düşünüyorum düşüncemi hayata geçirmek istiyorum bir an önce. Bu günahı karşılayacak bir sevap bilmiyorum amelime de acıyorum.

Haram ortamda çalışmaktan dolayı duyduğum sıkıntı keder üzüntü ve endişe korkudur acıdır. Her gün başörtümü açarken Rabbim ben inanıyorum, Peygamberimize, O’nun getirdiklerine inanıyorum ama inandığım gibi yaşamıyorum. Haşa ama hükümlerin, emirlerin, yasakların kamusal alanda geçmiyor. Buradan içeri almıyorlar bende bu ortama ayetini çantama koyup gidiyorum. Diyormuşum gibi. Bu çok acı veriyor. Bir taraftan kazan öteki taraftan kaybet yığ topla sonra yık bitir yığ topla yık.Bunları bilerek yapmanın hesabı daha çetin olur. İlim öğrenmişiz Allah’ı tanıyıp Peygamberin getirdiklerini öğrenmişiz ama öğrendiklerimizle amel etmiyoruz. Hayırlı kısmetim çıktığı gün bırakacağım evinin hanımı olmak evinde Kurana imana hizmet etmek Rabbimin beklentilerini karşılamakla kariyer elde ediliyor. Hem de öyle kariyer ki Peygamber hanımlarına komşuluk kariyeri, “Rabbim” dediğinde “Buyur kulum” hitabına müşerref olma kariyeri. Dinin haram dediği yerde dinden bahsettiğinde demezler mi “Anlattığın din burayı sana haram kılmışken sen burada ne yapıyorsun inandığın ne yaptığın ne” demezler mi. Emeklerin zayi olmaz, çalışanlara bakıp özenmek yerine çalışmayanlara bakıp hizmet edenlere özenmek gerekiyor. Din hizmeti dünyada parasız ahirette paralı hizmettir. Sana bir kardeş tavsiyesi farzlara mükellef olduktan bu yaşa kadar karma okul ortamıyla safi zihinlerimiz kirlendi. Bu zamandan sonrayı temiz bırakmaya çalışalım, daha fazla harama maruz kalmadan hesap günü veremeyeceğimiz hesaplara bulaşmadan, Allah’ın razı olacağı, Peygamberin razı olacağı işlerde çalışmaya gayret edelim inşallah. Allah’a şükürler olsunki bunları idrak etmemi sağladı. Vesile olanlardan Allah daimen ve ebeden razı olsun.


22 yorum

kadının çalışmaması gerektiğiyle tüm yorumlara bu linkten ulaşab

http://www.zehirliok.net/node/3663


Cenab-ı Hak, bizi bu asrın dehşetli fitnesinden muhafaza eylesin...

08.07.2011 - Mustafaa

hakikaten kadın çalışmamalı

Selamun aleyküm. Öncelikle kötü niyetli değilim. Başka yazılarım da vardı. Onları okumadınız galiba. Ben müslüman hanımlarımız zarar görmesin diye bunları belirtmiştim. Tuzum da kuru değil, dört kardeş zorluklarla üniversite okumaya çalışıyoruz ve çalıştık. Ben eğer namuslarına halel gelmeyecekse hanımlarımızın çoluk çocuklarının ve kardeşlerinin rızklarına vesile olmalarına bir şey demiyorum. Amaç kadın para kazanmasın değil, kadınlığı sebebiyle zarar görmesindir. Tamam mı bacım? Ben yeşil taze soğanı tomates salçalı eğmeğin arasına koyup az yemedim. Yokluğu bilirim. Tamam; faturalar, kira, okul masrafı vs harcama gerektiriyor. Ama bu tek maaşla yapılabilir. İslamiyette iktisat vardır, kanaat vardır. Erkek eve ekmek getirir, aş getirir, hanım aşı pişirir. İsraf etmeden güzelce yerler. Geçinip giderler... Yok olmadı, hakikaten yetmiyor diyorsanız, beyinin müsaadesiyle yabancı erkeklerin arasında olmayacak ve onlara görünmeyecek bir ortamda ve evliyse çocuklarına zaman ayırabilecek bir şekilde uygun bir iş yapıp para kazanabilir. Evinde genç kızlara çeyizlik örgü yapabilir mesela. Ama bu çok müşkil vaziyete düşünce olmalıdır. Yoksa yine lafımın arkasındayım: HANIMLAR ÇALIŞMAMALIDIR. Baba çalışıyor zaten, anne de çalışınca kim bakacak yavrucaklara. Hem kadın zaten ana olarak çalışmaktadır. Annenin fıtri vazifesi çocuklarına bakmaktır. Onları İslam Ahlakı üzere yetiştirmektir. Kadın ana olmak itibariyle erkekten üstündür. Asıl işini bırakıp babalık mı yapacak kadın? Seviyesini mi düşürecek? Zor diyoruz. Zaman kötü diyoruz. Bir tezgah var. Zındık illeti işliyor. İslamı mahfetmek için çabalıyorlar. Ehli İslamı kuvveyi şeheviyye cihetiyle kamçılayıp nefsi emmareyi baştan çıkarıp ruhları kebair ile yaralamak, öldürmek istiyorlar. Bunun için kadını erkeği bir araya getirmek istiyorlar. Erkek zaten dışarda, kadını da dışarı çıkartıp birbirine göstermek ve yanlış işlere sevketmek planlanmış zamanında. Kıymettar hüzün_çiçeği bacım fakir edebiyatını bırakıp olaya ahlaki boyutuyla bakarsınız biraz da insaf ederseniz anlaşılacağıma inanıyorum. Neymiş efendim: Kadınlar çalışsın! Evet. Kadın işe çocuklar kreşe, baba garson ev pansiyon... Çok güzel. Aferin! Ne güzel bir yuva(!) Tamam kötü niyetli kadını kafese koysan da eder edeceğini; ama bacım iyisini de dışarı çıkartım kurtlara yem yapmak istiyorlar. Bozmak istiyolar. Anlayın artık. Müslüman namuslu kız da insan değil mi? Duyguları yok mu, istemez mi bir delikanlının kendisini sevmesini, kollamasını, bağrına basmasını? İster ve bu fıtri meyil alçakça kullanılıyor. Pembe diziler, gazeteler, filmler, duraktaki reklam panoları, afişler... Hep körüklüyorlar birlikteliği, cinselliği kışkırtıyorlar. Erkek bundan başka bir şey düşünemez oluyor. Ve şehvet muhabbetin önüne geçiyor. Her şey fuhşiyatı teşvik ediyor. Nikah yolunu kapayıp zina yolunu açmaya çalışıyorlar. Sonra da Masum bacılara kötülük ediyorlar. Canlarını yakıyorlar. Onları kirletiyorlar. Kullanıp atıyorlar. Yazık. Aklı olan, asrın tesirden sıyrılmış Allah kulu yokmu şu Dünya misafirhanesinde? Kayınvalideyi ve Kayınpederi hacca gönderim, O bayana maaş bağlim. Tamam olur. Dedeyle ninenin hacc paralarını biriktireceğim diye İslamın bir şiarını yerine getireceğim diye gayrı islami hallere düşebiliyor insan. Siz okumadınız da çok iyi ettiniz. Maşaallah! Tebrik ederim. Bu zihniyetteki biri üniversite görse Allah bilir ne olurdu? Haberiniz olsun ben Hacettepede okuyorum. Ve bu konuyu anlatan bir tez yazıyorum. Ve her gün bu konuları görüşüyoruz arkadaşlarla. Ne yapabiliriz diyoruz. Okuyoruz araştırıyoruz. Feminizm safsatası dersini alıyorum ve namus nasıl payimal, edebi nasıl tarumar ederiz diye uğraşıp duruyorlar. Bir avuç müslüman genç bir bölüme karşı direniyoruz. Neler konuşuluyor derslerde bir bilseniz. Ama gel de anlat saf müslüman kızına. İnşallah öfkenizi yenip şu abinin yürekten söylediği, içini döktüğü bu satırları insafla okuyup hakk verirsiniz. Çok sevindim okumamış olmanıza. Üniversite kapılarında başınızı açmadığınız için ne kadar kısmetlisiniz. İffetiniz muhafaza edilmiş. Çok mutlu oldum. Benim küçük sarayımın sultanı da okumamış ve çalışmıyor olacak. Rab-ı Rahman halis niyetimize versin. Buna cvbınızı bekliyorum. Allah razı olsun.Cenab-ı Hak, bizi bu asrın dehşetli fitnesinden muhafaza eylesin...

08.07.2011 - Mustafaa

Re: hakikaten kadın çalışmamalı

bende kadının hiçbir surette uygun olmayan bir ortamda çalışmasını istemiyorum(bir bayan olarak)daha doğrusu Allahü teala öyle emretmiş.Yaradan O.ama gelinde bunu çevremdeki insanlara anlatın.insanların dini hassasiyetleri birbirinden o kadar farklıki!bizim kültürümüzde(karadeniz),kadının çalışması gayet olağan hatta gereklidir.erkekler çalışmayan bir kadınla evlenmek istemez.bu kadınlar,kadınlık görevlerini yapmadıkları zaman mutlu,huzurlu olacaklarına mı inanıyorlar?çünkü ev işlerinden kaçmak için tercih ediyorlar iş hayatını.böyle kadınlar mutsuz olsunlar,aradıklarını bulamasınlar istiyorum,erkekler onlara hiçbir zaman değerli bişeymiş gibi bakmasınlar,maskeleri hemen görünsün istiyorum.ve bu ortama destek veren bir erkekle hiçbir surette evlenmek istemiyorum.Allah uzak eylesin.AMİN.

benim annem müşfik bir ev hanımı,hiç çalışmadı,ilkokul mezunu,babamsa çalışmayan,iş sahibi olmayan,ev hanımı olan kadınlara AMELE lakabını takmış bir insan.başta kendi babam bu görüşte benim.ben çok zayıf ve kısa boyluyum.kadın zaten güçsüzdür.bide beni düşünün...ama yüzüm düzgün,iş hayatında etkili olabiliyo.işe başlarsam,kendimi kurtların önüne atılmış gibi hissedicem.çünkü çok ufak tefeğim.ve bana sahip olmak istiyolar çoğu yerde.

26.08.2012 - Zehirliok Ziyaretçisi

feminist şuursuzlar

çok iyi anlıyorum abi senin yazdıklarını.bu yıl mezun oldum üniversiteden.açıkçası korkuyorum iş hayatından.daha önce özel bir şirkette çalıştım(1 ay).bir ay olmasına rağmen neler gördüm,ne tiksinç şeyler anlatamam.kadını erkeği en pislik insanların toplandığı bir ekipti.işin tuhafı,bu şuursuzlar,edepli namuslu insanlara kendilerini güya namus timsali gösteriyorlardı.ben bile gayet giyimime oturmama kalkmama dikkat etmeme rağmen,orada çalışan yakışıklı bir adamdan etkilendim,benden 4 yaş büyüktü.ben bile diyorum.çünkü o kadar saf niyetle gittim ki oraya.tek niyetim işi öğrenmekti.herkes 1 ay sonunda ben işten çıkınca:"eeee ne öğrendin işte anlatsana?"diye sorunca,onlara;bir erkeğin bir kıza ne gözle baktığını,kadınların kocalarını iş ortamındaki erkeklerle nasıl aldattığına şahit olduğumu öğrendim diyemedim tabii.bunları öğrendim ben çünkü orda.kadın erkek bu sisteme kim destek veriyorsa,onları Allah'a havale ediyorum.ve hiçbirine de zerre kadar acımıyorum.çünkü bilerek ve isteyerek yapıyorlar bunu.ve toplumda sizin benim gibi insanlar bu düşünceleri savununca,esas art niyetli biz oluyoruz.bırakalım kim kimle ne haltı yemek istiyorsa onu yapsın.aşklarının ateşi fazla uzun sürmez,birbirleri için ölen insanlar,birbirlerini öldürmekten başlarlar işe.biz aslında kendimizi boşuna hırpalıyoruz....


sizin gibi düşünen erkek bulsam,yemin ediyorum,Allah katında servet bulmuş gibi sevineceğim!benim ailem akrabalarım bunun tam zıttını düşünüyorlar.anlamıyorum,insanlar böyle bir sistemde nasıl mutlu olacaklarını düşünüyorlar?onların kendilerine göre gerekçeleri vardır dimi.o anlattığınız derslere ben girsem tansiyonum fırlardı heralde.

26.08.2012 - Zehirliok Ziyaretçisi

Bir yorum daha

herkes toplumun zina haramıyla birçok soruna bulaşması sebebiyle cüzi külli bu şikayettedir. Demişsiniz ki sütü, kanı bozuk olanlar bu işleri yapar da toplumun tamamı mı bozuk olur? Tamamı değil Elhamdülillah. Ama ne yazık ki Allah ıslah etsin ki çoğunluğu az -çok bu dertten çekmektedir. ‘’ Sizce ne oldu bu topluma da değerlerini yitirmeyi başlıyor, babalar ihanet ediyorlar?’’ diye fikrimi sormuşsunuz. Allah razı olsun. Babalar ihanet ediyor da bu babalar kimlerle aldatıyor acaba eşlerini? Başka kadınlarla değil mi? Ki bu kadınlar ( hüzün_çiçeği hanımın hakkımdaki yorumuna atıf olarak: geneli değil çoğunluğu ) iş hayatından ve bunları ekserisi evli olan kimseler. Değil mi? Hep söylüyorum da anlatamıyorum. Bu bir oyundur ve maalesef zalim kafirler saf Müslümanlar gafletteyken muvaffak oluyorlar. Kadın erkek çeşitli bahanelerle bir arya getiriliyor ve onları yanlışlara sevk ediyorlar. Fakat bunu öyle tatlı öyle cicili öyle süslü yapıyorlar ki saf Müslüman anlamıyor bile hatta benim gibilerine saldırarak onlara destek veriyorlar. Benim okul için araştırmalarım ve yüce İslam dinimizde bulunan mukaddes kuralların hikmetlerini öğrenmeye çalışmam neticesinde şunları fark ettim: Bazı Yahudi masonlardan oluşan ve Avrupa’daki bilim insanı bazı kafirleri yanlarına alıp dünyayı Müslüman’a zindan eylemeyi planlamışlar zamanında. Biz bu planın hüküm sürdüğü zamanın içine doğup onların bize düzenlemiş olduğu sefil ve sefih kültürü yaşadığımız için fark etmiyoruz. İslam’ı yaşamayalım diye ne devrimler geçirdi bu memleket! Ancak zar zor deden kalma geleneklerle Müslüman olmaya çabalıyoruz. Peki nasıl yapıyorlar bunu? İnsan Hakları evrensel Bildirgesi var Avrupa’da. O çoğunluğu zalim olan millet sanayi devrini geçirdiğinde bazı değişimler yaşamış ve Hıristiyanlığa küsmüş oldukları için mimsiz medeniyet kurallarını oluşturmuşlar. Ve yıllar geçince yavaş yavaş bozulmaya başlamışlar. İnsanlık çığırından çıkmış ve materyalist bir yaşam sürmüşler. Maneviyattan bihaber bir hayat onların başta aile hayatı olmak üzere insani ilişkilerini alt üst etmiş. Eşler arası ilişkiler bozulmuş ve çocuklar kurumlarda bakılmaya başlanmış. Ve çalıştığı için anneden ayrı yetişen masum çocuklar merhmet görmedikleri için hürmeti öğrenememişler. Sevgi görmeyen saygı gösteremez. Ve yetişen yeni nesil daha da dehşetli olarak egoist olmaya başlamış. Ben ben ben… Sen yoksun, Biz yok… Ve insana olan değerin verilmesi icap etmiş de 1948 yılında bahsettiğim uluslar arası anlaşma imzaya sunulmuş. Bunun bir kanadı olan FEMİNİZM ile kadınlara hak vereceğiz diye onları mahvediyorlar.(Başka birçok nedeni var tabii. Ben konuyla ilgili olan bölümü özetledim. ) Ehli dünya için yararlı olabilir. Ama bu hükümler bin bir hikmeti anlaşılamadığı için İslam’ın kurallarının yerine konulmaz. Mahiyetinde olan bazı ifadeleri hatırladığım kadarıyla belirteyim. 1. Kadın erkek eşittir. Sanki biz eşit değil diyormuşuz gibi. Kadın erkek farklı duygu, psikoloji ve kabiliyetlere sahiptir. Kadın erkek değildir. Erkek de kadın değildir. O yüzden farklı sorumlulukları ve görevleri vardır dinimizde. İki cinste insan olmak itibariyle eşittir. Ancak takvada birbirlerinden üstün olabilirler. Evet bu bizdeki güzel sebepleri anlaşılamayan kutsi kaidelere karşı kullanılıyor. İslam’da bir erkek dört hanımla evlenebilir. Mahkemede iki kadın şahit bir erkek şahitlik ederler. Keşke imkan olsa bunları güzelce izah edebilsem. 2. Kadınlar da erkekler gibi eşit şartlarda eğitim alabilmeli ve toplumuna yararlı olabileceği bir konumda hizmet edebilmelidir. Evet burası çok önemli. İslam kadın evden çıkmasın diyor. Zalim kurallar kız çocuklarını okullara getirtip ( hem karma eğitim hem de tesettür yasak!) erkeklerle yan yana okutmaya çalışıyorlar. Ve liselerdeki ahlaksızlıkları duyuyoruz. Wclerde, bodrum katlarda, kömürlüklerde yaşanan zina olaylarını. Zaten ergenlik çağı bolca hormon salgılıyorlar. Kız da erkek çocuk da direnemiyor ve olanlar oluyor. Şimdi safi zihniyetler diyecek ki aman efendim hepsi mi öyle? Yok değil. Ama bu olayı yaşayanlar kısmı içinde sizin çocuğunuz olsa bir ehemmiyeti kalır mı? Hiç olmazsa bir sevgililik muhabbeti oluyor. Çocuklar evlilik yaşına gelinceye kadar birçok yavuklu sahibi oluyor. Ve kavga batırtılı ayrılıklarla verecek sevgi, saygı ve güven kalmıyor. 3. Kadınlara karşı her türlü ayrımcılık ve kötü muameleye bir son verilmeli. Yani; koca karısını dövmesin. İslam dövsün demiş de yavaşça vur, canı acımasın, bir yerini kırma, sadece korkutmak amacıyla bazı bölgelerine vur. Ama bu bile en uç nokta. Bu seviyeye varana kadar neler var. Ve kadını sözde dövmeyen Avrupa ve bizim laikçiler kadını meydan malı hayat kadını gibi gezdirerek tecavüzlerine imkan veriyor. Ailede sadakat kırılmış olduğu için cinayetlere tanık olabiliyoruz. 4. Kadın da erkek ile anı koşullarda (aynı mesai saati) eşit ücret almalıdır. Evet, işte başımızın belası! Kadın okusun sonra meslek sahibi olsun çalışsın. Kendilerini parçalıyorlar kadını çalıştırmak için. Ve bir kurumda şirkette falan kadınlar erkekler bir arada çalışıyorlar. Çok yakın oluyorlar. İş yerindekiler kadın ve erkek için ikinci bir aile gibi oluyorlar. Ve kadınlar dikkatsiz giyinip rahat konuşup erkekler de gözlere dikkat etmeden sürekli manzara seyredip yavaşça bir hale geliyorlar. Sonra adam bizimki de karı mı şu Falan hanım efendiye bak. Ne güzel, ne alımlı, çok bakımlı. Off ulan off. Ve nefsi ve şeytan yardımcı olup başlıyor kadına yanaşmaya. Tabii tatlı dilleri boş durmuyor. İltifatlar, jestler, ikramlar, yüze tebessüm…vs. Sonra kadın evde kocasıyla kavgalı eşi de çalışıyor yorgun argın eve geliyor. Bir de karısına güzel söz mü söyleyecek? Yemeklerine temizliğine teşekkür mü edecek? Onu ne kadar çok sevdiğini mi söyleyecek? Tabii iş kadını evde kocasından görmediğini işte herifin birinden duyunca gönlü kaymaya başlıyor. Belki de kocası da kendi iş yerinde birine vurulmuştur? Sonra yakınlaşmalar, dışarıda belki de iş(!) yemekleri, sonra fuhuş!!! Bunlar olmuyor mu? Yok efendim hepsi değil! Deyin siz. Sanki bazılarının yapması meşru imiş gibi. Siz ancak kendinizi kandırın. Benim eşim yapmaz, benim kızım yapmaz, benim komşum var çok terbiyeli, bi kuzenim var edebiyle çalışıyor deyin bakalım. Sanki bunu yapanlar ırz düşmanı mıydı en önce? Allah bizim fıtratımıza uygun kurallar koymuş. Sınırı aşarsak iyi niyetlerimiz fesada uğrar. Kim olursa olsun. Hepsinin niyeti önce kötü değildi zaten. Ve şimdiye kadar bulaşmamış olanlar garanti altında değildir. Ve duyuyoruz haberlerini değil mi? Bazen de açığa çıkmıyor. Belki bir ömür süren aldatmalar var. İş arkadaşı, komşu, bakkal çakal, öğretmen, patron… Abartıyor muyum? Hayal ürünü mü bu yazdıklarım. 5. Genç kızlar sevdikleri kimselerle evlenmeli. Doğrudur. Ve zaten kız istenince rızası sorulur bizde. Kocasını kız seçmiş olur ama kız bulmuş olamamalı anlayışı var dinimizde. Ama bu ifadeden kastedilen ne? Flört edin. Tvdeki pembe dizilerde sadece bu konu işlenir. AŞK… Bu anlayışı topluma pompalarlar. Ananızın size bulduğu mübarek kızla veya size talip olan dindar çocukla aileniz iyiliğinizi istiyor diye evlenmeyin. Gidin okulda, parkta, alış veriş merkezinde bir yerlerde sevgili bulun. Onunla evlenin. Tabii evlilik niyeti yok bu anlayışta. Niye evlensinler her istediklerini yapıyorlar. Hem erkek adam bir kızla bir ömür geçirir mi? Arı olacaksın oğlum. Her çiçekten bal ( namus, bekaret ) alacaksın. Ve günümüzde şu sosyal ilişki dikkat çeker. Flört artınca evlenmeler azalıyor. Bir şekilde evlilik olsa bile kısa bir süre sonra boşanmalar eksik olmuyor. Sonra gene flört, başka sevgili, daha başka, başka başka… evlen boşan evlen boşan…. Çocukları at kreşe git işe bul gene… Okulda bul, parkta bul.. Bul kaybet bul kaybet…. ( Tabii gene diyeceksiniz genelleme diye.) Ben genelleme yapmıyorum da Allah korusun bu hadiseler her geçen gün artıyor ve hepimizi kapsamasa iyidir. ( O zaman görürsünüz genellemeyi kıymettar hüzün-çiçeği hanımefendi. ) 6. Kız olsun erkek olsun her çocuk mirastan eşit miktarda mal alabilir. Evet, İslam erkeğe iki; kıza bir hisse vermiş ama ne güzel hikmetle. Erkek zaten iki hisse evlendiği kız bir hisse toplamda üç hisse. Bakın bir buçuk bir buçuk almış olsalardı toplayınca gene üç olacaktı. Eşitlik zaten var. Ama böylesinin hayrı da var. Çünkü baba ve erkek kardeş kız evlenince demeyecekler: Bu bizim ailemizin malını alıp bir adama yediriyor. Abi kızacak sosyal ilişkiler kopacak ve bacısına düşman olacak. Ve kız sonra bir kavga yüzünden veya boşanma olursa abisine sığınamayacak belki. Daha hikmeti var da yer yok ki yazayım.
Daha çok yazardım ama yer kaplıyor hem ders çalışmam lazım. Ama siz araştırın öğrenin. Allah’a emanet olun….Cenab-ı Hak, bizi bu asrın dehşetli fitnesinden muhafaza eylesin...

08.07.2011 - Mustafaa

Re: Bir yorum daha

Sizden Allah razı olsun,bunlar çok güzel savunmalar.benim sinirlenip şişip şişip söyleyemediğim şeyler.söyletmiyorlar napayım.Allah sizin karşınıza istediğiniz gibi birini çıkarır inşallah.sanki bu ortamların içinde bulunmuş çok iyi biliyor gibi yazmışsınız.valla aynısı.temiz vicdanlı insanlar,iş yerinde birine meylettikleri zaman vicdani azaplar çekiyormuş,bunu gördüm.ama Allah'ın rızasını umursamayan tipler,hiçte raharsızlık duymuyormuş bunu da gördüm.ve kendimde iman zerreleri bulduğum için sevindim...Allahtan görevim sınırlı bir süre içindi.sıyrıldım,bir daha o ortamda bulunmadım.gözüm kapalı yaşıyordum ben.Allah beni uyardı,'bak kulum,buralar böyle,dünyada böyle tehlikeli yerler var,mezun olunca buralarda çalışacağım diye ısrar etme'dedi bi nevi.çok saftım,sevgiliymiş,erkek arkadaşmış böyle şeylere hiç hevesim yoktu(ciddi söylüyorum)ama birgün değil beş gün değil aylarca görünce,insan meyledebiliyormuş.

26.08.2012 - Zehirliok Ziyaretçisi

Re: Re: Bir yorum daha

iyi hoş diyorsunuzda.o iş hayatındaki kadınları,oraya iten sebepleri niye kimse yazmıyor?hiçbir gerekçe olamaz diyeceksiniz belki erkek yorumunca.bakın,bu sitedeki insanların belli anlayış seviyesinde,insafa sahip olduklarını varsayarak yazıyorum.erkekler bir evi geçindirecek kadar para kazansa,hanımını sevip,kollasa maddi manevi ihtiyaçlarını karşılasa,hanımlar sizce iş hayatının kahrını çeker mi?evinizin erkeği,siz gerçekten tutumlu,kanaatkar,dünya malının yokluğuna üzülmeyen bir kadın olsanız bile,su faturasından tutunda eve getirdiği bir lokma ekmeği bile başınıza kakıyorsa?napardınız?hayatınızdan tadınız kalır mıydı?bu adamın kahrını çekeceğime,kendim alnımın akıyla bir işe girer,paramı kazanırım,derdiniz değilmi?karılarını her daim güzel ve alımlı,televizyondaki artistler gibi görmek istiyorlar ama,güzelliğin ne kadar masraflı birşey olduğunu unutuveriyorlar!kadın kendisine güzelliği için alışveriş yapmak için,para istediğinde burun kıvırıyorlar(birazda sizin eksikliklerinizi yazalım...) bunu feminist bir bakış açısıyla yazmıyorum.bir evi geçindirecek gücü olmayan bir erkek niye evlenmeye yelteniyor?evlenecek parası yoksa,işi yoksa,ilacını Alemlerin Efendisi(sav)buyurmuş:oruç.hep sinir olmuşumdur,maddi gücü,sevgisi,sadakati olmadığı halde evlenen erkeklere.yine Peygamber Efendimiz (sav)'in buyurduğu hadis-i şerifti heralde(tam olarak nerde okuduğumdan emin olmamakla beraber,ama sahih):"ahir zamanda zenginlik,fakirlikten daha evladır(yani iyidir)"buyurmuştur.biz ahir zaman kullarıyız.bir öğün yemek yemeyelim,etrafımıza sataşırız.yalan mı?bu mesele sizi çok sıkıştırıyorsa,islamiyet bunun yolunu bildirmiştir:önce sebeplere yapışırsınız,kendinize doğru düzgün,yapabileceğiniz bir meslek bulursunuz.bir hanım olarak,erkeklere bu konuda akıl vermek doğru değil,biliyorum ama.her erkek aynı olmuyor,kusura bakmayın.yani her erkek doğuştan,"kadın ruhunu anlayıp,anlayış gösterecek kapasite" de değil.memuriyetteki o bayanları kınıyorsunuz ama,onları oraya iten masonlar değil.bizim odun türk erkeklerimiz.adam kız çocuğu olunca,suratına bakmaz,erkek çocuğu olunca havalara uçar.ama kızı büyüyüp meslek sahibi olup,maaşını aldığında,kendisi o maaşa gelip çöreklenir.yalan mı?o istemediği,değer vermediği kız evladı,erkek evladından daha hayırlı çıkmıştır.kusura bakmayın.bugün kadınlar bu haldelerse,bu yaratılışımızdan değil,erkeklerin bir kadına sahip çıkamayışındandır.kadınları böyle birşeye iten sebep;islamiyetin,kadına verdiği değeri idrak edememiş erkekler yüzünden ortaya çıkmaktadır.sizde bunu anlayın.kendinizin anlaşılmadığından şikayet ediyorsunuz yaaa.kadın zayıf yaratılışlıdır.erkek gibi değildir.erkeklerden kadınlara yaklaşırken bunu da göz önüne almalarını istiyoruz.çok mu şey istiyoruz acaba?benim en düzgün erkekte bile gözlemlediğim kaygı şu:"ya evleneceğim kadın,diğer kadınlardan çirkinse?"bayanların içinde para,mal mülk sevdalısı olanlar varolduğu gibi erkeklerin içinde de güzel vücuda açlar olabiliyor.ve buna doymayacaklarını sanıyorlar zavallılar.niye herkes,Peygamber Efendimiz (sav)'in şu hadis-i şerifini nakletmiyor?"Bir kadınla sırf güzelliği için evlenen erkek,evlenince onun güzelliğinden mahrum kalır.Bir erkeklede sırf parası için evlenen kadın,evlenince fakir duruma düşer."kadının çalışmasını,dinimiz açısından sakıncalarını bildiğiniz için istemiyorsunuz.eyvallah.şahsen bende,Allah korkusu olan,işi gücü olan,salih bir erkek bulduğumda evlenip,çalışmamayı düşünüyorum.evleneceğim erkektende atla deve istemiyorum.islamiyete uygun bir şekilde tanışır,görüşürüz.günümüzde zaten 25-30 yaş aralığında bir erkeğin,ev,araba vs.kendine ait bir mal varlığına sahip olması beklenemez.yani evlenir evlenmez,kendimize ev alalım,kirada oturmayalım diye bir isteğimde yok.erkekler hep şunu sorguluyor ve anlamaya çalışıyor:'bir hanımın küfvü(dengi)nasıl olurum?'.bende erkeklere sormak istiyorum:'bir erkeğin küfvü nasıl olunur?'.boy posla mı?güzellikle mi?kaş gözle mi?,cilveyle mi?çünkü artık,erkeklerin neye göre hanımları beğenip,evlendiğini anlayamıyoruuuuuuuuuuuuuuuuuuum!bu işler nasip işi diyorlar ama bir türlü şu nasip meselesini anlayamadım!işte bu anlayamamamda bir nasipsizlik göstergesi heralde.Allah'ın yarattığı herşeyde bir hayır var diyorlar ama Allah herkese nimetlerini nasib etmiyor ki...mesela ben evlenemiyorum,nefsimin nasibini helal yoldan alamıyorum.


kocası zengin olduğu halde,hala bir eve kocasının getirdiği maaşın yetmediğinden şikayet eden açgözlü,kanaatkarsız,kocasının parasını düşünmeden harcayıp,har vurup harman savuran kadınların gözünü toprak doyurur zaten.onlar konu dışı.topuklu ayakkabı,istedikleri çok güzel bir elbiseyi alamadıkları için dert yanıyorlardır çoğu zaman.bir eve günümüzde,2 milyar maaş alan bir erkeğin maaşı,kadın hiç çalışmasa bile döke saça yeter.kocası çalışmasını istemediği halde yok ben kariyer sahibi olacam,evde otıramam,ev benim üstüme üstüme geliyo diyen kadın görünümlü kaşarlar,mazlum mülayim temiz erkekleri avlayamazlar inşallah.Rabbimden tek duam bu.Allah herkesi kendi gibi biriyle imtihan etsin,yani iyileri iyilerle,kötüleri kötülerle...

27.08.2012 - Zehirliok Ziyaretçisi

Eski bir yorumum okuyun faydası olur.

Selamun aleyküm. Dediğiniz gibi imtihan dünyası. Gelen gider, giden dönmez bir misafirhane-i fanide ikamet ediyoruz. Hikmetler aleminde yaşıyoruz. Her şeyin olmasında sebepler vardır. Biz aklen idrak edemesek de vardır. Şu dünyada her hadisenin iki sebebi cereyan eder. Birisi zahiridir ki biz insanlara bakar, diğeri de aslidir ki Cenab-ı Rahim'e bakar. Bize bakan dünyevidir ve şer görünebilir. Allahu Zülcemal'e bakan kısmı ise hayırlıdır. Yaşadığımız bir olay için ''ben ne yaptım, ne günah işledim de bu işler başıma geldi?'' demek doğru değildir. Rabbimiz bizi imtihan eder ama sır-ı teklife binaen sabrını da verir. Biz irademizi kullanarak her olayda bir yol seçeriz. Bunu yaparken de vicdan, sabır, akıl, kalp ve meyelan gibi manevi cihazlarımızı da kullanırız. Eğer mazi için ''öyle olmuştu, zor günlerdi,unutamıyorum, nasıl yapar bunu, keşke böyle yapmasaydım öyle olmazdı, off... vs.'' şikayet ve pişmanlıklarla ve istikbal için ''acaba ne olacak, iyi olur mu, çok merak ediyorum, ya şöyle olursa vs.'' endişe ve telaşla sabır kuvvetimizi geçmişe ve geleceğe dağıtırsak olduğumuz hazır zaman içinde manen güçsüzleşiriz. Ve Şeytanın vesvese ve desiseleriyle yıkılır, imtihanı kaybederiz. Peki başımıza gelen olaylara nasıl karşılık vereceğiz? Şunu düşünmemiz gerekiyor: Geçmiş geçmiştir. Artık dönüşü yoktur. Olmuşa ve ölmüşe çare yoktur. Eğer hayırsa Elhamdülillah. Oh geçti gitti demeli. Musibet sevabını bırakıp gitmiştir. Yok eğer kötü geçmişse tevbe ve istiğfar etmeli. Rahmanirrahim'in nihayetsiz merhametine iltica etmeli. O'nun gadabından korkmalı fakat merhametinden de ümit kesmemeli. Allah Gafurdur, Rahimdir demeli. Havf ve ümit arasında kalmalı. Gelecek için ise Allah Kerimdir, Rahimdir demeli. Gelecek madem daha gelmemiş, kötü olacağını düşündüklerimiz şuan başımıza gelmemiş öyleyse çocukça nazlanmamalı. Bir şer insanın başına gelmeksizin şekva şikayete başlarsa bu Cenab-ı Hakk'ın Gadabını üzerilerine celbeder. Nasıl ki; bir çocuk suç işlemiş, annesi sorar niçin yaptın, ne oldu ne bitti? Anne aslında dövmeyecektir ama çocuk hiç yok yere başlar feryada. Ağlar sızlar şivanları koparır. Anne bişi yapmayacağım ağlama der. Çocuk daha da fazlaca ağlamaya ısrarla devam eder. Anne dövmiycem korkma der. Çocuk hala bağırıp çağırarak ağlamaktadır. Ve artık annenin gadabı celbolur ve basar tokadı. Al sana! Asıl şimdi ağla. Bi nedenin olsun. Boş boş viyaklıyorsun. Aynen öylede; başımıza bir dert gelmeden nazlansak, halimizden sürekli şikayet etsek, şükrü bıraksak, mızmızlansak Allah-ı Zülcelal'in gadabını üzerimize çekeriz. Olur mu acaba dediğimiz Allah'ın Keremine, Merhametine itimat etmedik diye hakikaten başımıza gelir. Öyleyse gelmemiş bişi için feryadu figan etmeye ne hacet? Allau Kadir'in nihayetsiz kudretine itimat etmeli. Tevekkeltü Alellah deyip elimizden gelen fiili ( tedbir, çalışma, gayret ) ve kavli ( eşten dostan dua, hususi dua)dua etmeli. Ümitle beklemeli. İnşallah hayır olur demeli. Sabır kuvvetimizi geçmişe ve geleceğe savurmayıp şimdiki anımız için kullanırsak imtihanımız kolay geçer. Sevabıyla kalırız. Ben elimden geldiğince böyle yapıyorum. Siz de böyle yapın. Sabredin. Daha büyük imtihanları olanları düşünün, teselli bulun. En büyük sınavlardan Nebiler Resullar geçmiştir. Bunun bizim terakkimiz için olduğunu unutmayın. Sabrettikçe çok sevaplar kazanıp Ahirette büyük mükafatlar alacağımızı hatırlayın. Allah'a küsmeyin, nazlanmayın, şikayet etmeyin. Haşa ve Kella! Demişsiniz ki insanlar yakınlarıyla imtihan edilir. Doğrudur. Ama bunu da unutmayın ki Mü'minler, Müslimler kardeştir, yakındır, dosttur. Kan bağımız olsa da bize zulmeden kardeşimiz, dostumuz değildir. Zira Hz. Nuh tufanında Peygamber Allah'a yalvarmış: Allah'ım ailemi bu felaketten kurtar. Tabi hanımı ve oğluna imanı tebliğ edince biz sel gelince yüksek dağlara çıkarız demişler. Ve iman etmemişler. Sonra tufan gelip kafirleri helak etmiş. Hz. Nuh'un hanımı ve oğlu da en yüksek dağları yutan selde boğulmuşlar. Peygamber Allah'a, dua etmiştim ailemi kurtaracaktın demiş. Allahu Rahman ve Rahim, biz senin aileni kurtardık demiş. ( Yanlış hatırlamıyorsam böyle olmuştu. ) Evet, gemiye binenler Hz. Nuh (AS)'ın ailesiydi. İman edenler... Gemiye binmeyen kafirler aile değildi. Bunu düşünmeli ve benim eşim, kardeşim, oğlum bunu nasıl yapar diye bu kan bağı yakınlığına binaen üzülmemeli. Islahlarına çalışmalı, onlar için dua etmeli, onlara sabretmeli. İnşallah acizane tavsiyelerimi tatbik edersiniz ve hayatınızda hayırlara vesile olur. Madem siz Mü'minesiniz ve ben de bir Mü'minim o zaman kabul ederseniz her hayırlı müslüman kadının olduğu gibi ben de sizin bir oğlunuzum. Dualarınızı eksik etmeyin. Hadiste: Ahir zamanda ihtiyare kadınların dinine ittiba ediniz, buyrulmuştur. Cenab-ı Hak beli bükülmüş şefkat kahramanı hatunların duasını geri çevirmekten hicab edermiş. Çokça dua edin bu rezil asırda manasız yaşayan gençlere. Çocuklarınıza sahip çıkın inşallah. Vesselam... Cenab-ı Hak, bizi ve sizi, bu asrın cazibedar ve dehşetli fitnesinden muhafaza eylesin...Cenab-ı Hak, bizi bu asrın dehşetli fitnesinden muhafaza eylesin...

08.07.2011 - Mustafaa

ALINITI

ÇALIŞAN KADIN
Kadın ve erkek, toplumu oluşturan iki temel unsurdur. Fizyolojik yapı olarak kadın erkeğe oranla oldukça zayıf ve güçsüzdür. Normal şartlar altında, ancak iki kadının kuvveti bir erkeğe denk olabilir.
Duygusal yönden ise kadın daha yüklü erkek ise aksine çok katıdır.
Bu Özellikler sebebiyle tarih boyunca -evrensel toplum özelliği olmayan Amazonlar dışında- kadın; umumiyetle ev bakımı, yemek, kocaya hizmet ve çocuk eğitimi görevlerini üstlenmiştir.
Erkeğin görevleri ise kadına göre daha çok kuvvet ve katılık istemektedir. Belli başlıları arasında, evin yiyecek ve giyecek masraflarını karşılamak, dış tesirlere karşı aileyi ve aile yuvasını korumak, en önemlisi neslin devamı için kadına kocalık yapmaktır.
İslâmiyet insan tabiatının gerektirdiği bu iş bölümünü kabul etmiş, düzenli yürümesi için bir takım müeyyideler koymuştur.
Avrupadaki teknik inkilabı müteakiben bu fıtrî özelliği kabul etmeyerek kadın erkek eşitliğini ileri sürüp her ikisinin de tüm işlerini aynı eşitlikle başarabileceğini öne sürenbir görüş siyasi iktidarlar tarafından kabul görmüş, hemen ardından da halifesini kaybeden islâm alemine sızmaya başlamıştır.
Bu görüş evvela bir cemile olarak kadına seçim haklarını tanıyor, erkeklerle ilişki kurup dilediği oranda beraber olabileceğini müjdeleyerek nefsini tahrik ediyor ardından da oluşturduğu hür kadın anlayışının gölgesinde sinsice faaliyetlere girişerek kadını her sahaya itip emperyalist gayelerine alet ediyordu.
Halbuki kadının iş hayatına atılması gerek kadın, gerek erkek gerekse toplumun ekonomik ve ruhi istikran açısından -tehlikesi tüm boyutlarıyla ortada- korkunç bir intihardan farksızdır.
İlk ele alacağımız konu, kadının fizyolojik zaaflarıdır. Bu zaaf dolayısıyla kadının çalışması hem vücudunda büyük tahribatlara yol açar hem de iş hayatını felce uğratabilir.
İş sahalarının büyük bir bölümünü oluşturan ve kaba kuvvet gerektiren alanlarda kadının başarısı sıfırdır, istisnalar dışında hiç bir kadın kaba kuvvetle iş yapmaya muktedir olamaz. En kısa zamanda bedenî ve ruhî hastalıklara düşerek dünyaya, en azından sağlığına veda etmek zorunda kalır. Modernistler bu gereği, "— O halde kadınlar da kendilerin uygun iş alanlarında çalışsınlar." sözüyle örtbas etmek isterler. Fakat bu sözü mukabil bir yandan geçinme imkanlarını daraltıp öte yandan da kadının her sahada çalışabileceği inancını topluma empoze ederek en yorucu iş sahalarına çekenler de yine onlardır.
Hakim idareci görüşün uyguladığı bu art niyetli politika sonucu sahipsiz kadınlar ve geçinemeyen ailelerin kadınları iş aramaya koyulurlar. Kendine uygun iş sahasında çalışma önerilmişse de, ikinci sınıf kadınlar kendilerine uygun işlerin çoktan genç ve güzel kadınlar tarafından işgal edilmiş olduğunu görürler. Böylece bedeni kuvvet gerektiren işler karşısında zorunlu seçmen durumuna düşerler. Açlık ve sefaleti tercih edemiyeceklerine göre tek seçenekleri yaşayabilmek için, sağlıklarını ve canlarını, dolaylı olarak da namuslarını piyasaya sürmektir.
Diğer alanlarda da kadın, fizyolojik zaafları ve kadınlık hasletleri sebebiyle gerekli başarıyı gösteremez. Memurluk yaşamında da çoğu kez, içinde bulunduğu dairede nahoş olayların meydana gelmesine isteyerek veya istemeyerek meydan verir. Bu kişilerin niyetlerini ve kadının karekterini çok aşan bir problemdir. Her ne olursa olsun tabiat olarak erkeğin kadına karşı engellenemez bir meyli vardır.
Batılılar toplumun olgunlaşmasıyla bu gibi problemlerin tamamıyla ortadan kalkacağını söyleyerek bizi avutmaya çalışırlar. Fakat onların bizi böylece avutmalarına rağmen kendi olgunlaşmış toplumlarında (!) hâlâ en yüksek derecedeki bakanlarının bile sekreterleriyle olan ilişkileri sonucu doğan skandallar sona ermemiştir. Yine pek yakın bir zamanda Avrupalı büyük memurların sekreterlerini cariyeleri gibi kullandıklarından yakınan da kendi üst derecedeki yekililerinden birisidir. Bu sekreter kızcağızlar, görevlerine olan sadakatlerini patronlarının çocuklannı karınlarında taşımakla ispatlamaktadırlar. Evlerinde kocalarına maaşla birlikte bir bakan, bir patron çocuğu takdim etmektedirler.
Bu aile yapısına, toplum yapısına olduğu gibi kadın kişiliğine de vurulan korkunç bir darbedir. Kadına iş sahalarının açılması ona iyilik olmamış bilakis onu sorumsuz kullanılan orta malı durumuna getirmiştir.
Sözlerim belki çalışan bacılarımızı üzebilir ama bütün bunlar bize modern yaşantının yollarını gösteren medeni Avrupalıların hayatlarında hergün cereyan eden olağan şeylerdir. Aynı durum eskiden kalma ata ahlakının tüm engellemelerine rağmen toplumumuzda da süratle çoğalmaktadır.
Görüldüğü gibi kadının çalışmasında, normal sınırlar içinde bir çalışma olayı değil, kadının kadınlığının sömürülüşü sözkonusudur. Bu kadınlık açısından hakikaten üzülmeye değer bir acıdır.
Öte yandan kadının çalışması iş hayatındaki dengeyi alt üst eder.
Toplumdaki iş kapasitesi daima belli bir oranda sabittir. Bu da umumiyetle erkek sayısına eşittir. Bu sahaya kadınlar da el atınca işe giren kadın sayısınca erkek açıkta kalır.
İşe giren kadınlar umumiyetle aileye ek gelir sağlama sevdasındadırlar. Erkeklerin yüzde yüze varan bir çoğunluğu ise geçimi için çalışmak zorundadır.
Görüldüğü gibi kadına çalışma kapısı açıldığında, bir zümreye daha geniş imkânlar sağlama uğrunda diğer bir zümre açlığa itilmektedir.
Tehlikenin en büyüğü bundan sonra başlar. Aç veya işsiz kalan bir kişinin yapacağı tek şey anarşidir.
Nitekim yaşadığımız dönemde bu uygulamanın ibret verici bir sonucu olarak, anarşi tüm baskılara rağmen her on yılda bir patlak vermekten geri kalmamaktadır.
Terörizm ve anarşinin kökleri, anarşistleri yakalayıp hapse atmakla veya öldürmekle kurutulamaz. Bu, sıtmayı gidermek için sivrisinekleri öldürmeye başlatmak gibi mantıksızca bir iştir.
Sıtmayı önlemek için nasıl ki bataklığı kurutmak gerekiyorsa, anarşiyi önlemek ve toplumsal huzuru sağlayabilmek için en etkin maddi reçete, erkeklere iş bulmak, insanların ceplerini ve boş vakitlerini doldurmaktır. Manevi olarak ise ruhi ve fikri boşluklarını doldurup onları tatmin etmektir.
"Toplumun çekirdeği ailedir." sloganı, modernistlerin bilimsel çalışmalarından çıkarttıklarını övüne övüne anlattıkları cafcaflı bir laftır. Evet, onların daha yeni anlayabildikleri ve İslâm'ın ondört asırdır söylediği gibi toplumun temeli ailedir. Aile fertleri huzurlu ve yapısı tutarlı olursa toplumda huzurlu ve tutarlı olur.
Ailenin esası karı, koca ve çocuklardır.
Aile kurmanın ve bir kadınla hayatı birleştirmenin şehevî arzuları tatminden öte cihanşumul bir ehemmiyeti vardır. Bu da yarınları yaşayacak olan yeni neslin dünyaya getirilmesi, eğitilmesi ve yetiştirilmesidir.
Çocuğun dünyaya gelmesinde kadın ve erkek eşit rol oynarlar. Çocuk dünyaya geldikten sonra ise erkeğe onun ihtiyaçlarını karşılamak, kadına da eğitmek ve büyütmek vazifeleri düşer. Çalışan kadın ise bir çok yönlerden bu görevi yerine getiremez.
Evvela onu en temel besin maddesi olan ana sütünden mahrum bırakır. Ana sütü, yeri hiçbir besin maddesi tarafından doldurulamayacak mühim bir gıdadır. Yeni doğan bir çocuğu ana sütünden mahrum bırakmak kadar büyük bir hata düşünülemez. Böyle bir çocuğun bedenî ve ruhî yapısında yeri doldurulamaz boşluklar belirir.
İkinci olarak onun eğitim ve terbiyesiyle de meşgul olamaz. Tabi olarak hizmetçilere veya kreşlere teslim etmek zorunda kalacaktır. Çocuk, amacı sadece para kazanmak ve geçimini sağlamak için bu işi seçen ve çocuğa bir eşyadan öte hiç bir değer vermeyen bakıcıların elinde bedenen ve ruhan hırpalanacaktır.
Anne sevgisinden ve himayesinden yoksun çocuklar umumiyetle pısırıklaşır, köleleşir ve insani birçok duygularını; haysiyet, ciddiyet, namus gibi hasletlerini kaybederler.
Bu bakımın aile bütçesinde oluşturduğu hasar ise hiç de küçümsenmiyecek kadar büyüktür. Çoğu kez, akşama kadar çalışmak zorunda kalan kadın ay sonunda kazandığı paranın büyük bir kısmını bakıcıya yatırmak zorunda kalır.
Üçüncü ve en mühim mahzur, çocuğun ana şefkatinden mahrum kalmasıdır. Çocuğunu akşam uyuduktan sonra, sabah da uyanmadan önce görür. Bazen uyanıkken görse bile bu görüşmeleri ihtiyaçların en yoğun olduğu saatlara rastlayacağı için birbirleriyle ilgilenmeleri mümkün olmaz. Kadın, çocuğunun gün boyu neler yaptığından habersizdir. Çocuk ise anneye, kendisinin dünyaya gelmesine vesile olan bir canlıdan öte herhangi bir yakınlık duymaz.
Bunun sonucu toplumda sevgi ve acıma duygularından yoksun taş yürekli, zalim ruhlu, korkunç insan tipleri çoğalır. Bir de toplumun kaderi bu taş yürekli insanların eline geçerse artık o toplumdan bir hayır beklemek imkansızdır.
Bu hayırdan faziletleri kasdetmiyoruz. Yalnızca klasik hakların verilmesini, insanların apaçık zulme uğratılmamasını anlatmak istiyoruz.
Kadın çalıştığında ailede erkek kadın arasında da bir anarşi meydana gelir.
Kadın da kocası gibi akşama kadar çalışmıştır. Akşamleyin yemek yapılmasında, çamaşır ve diğer işlerde, kocasından eşit olarak yardımcı olmasını istemeye hakkı vardır. Bu ihtiyaç bazan ağır basar ve her ikisi de yemek yemeden yatmayı, kirli elbiselerle işe gitmeyi veya her elbise kirlenişinde kuru temizleyiciye koşmayı yahut da elbiselerini yenilemeyi isterler. Bu ise hem ruhi hem de ekonomik yönden bir yıkımdır.
Toplumda iş bölümünün oluşması, insanların kiminin imalatçı, kiminin satıcı kiminin hizmet verici olmasının sebebi de bu ruhi ve ekonomik anarşiyi önlemek içindir. Kadının da iş hayatına atılmasıyla ailedeki iş bölümü tamamen ortadan kalkar ve insanlık ilkel çağlarda olduğu gibi yalnız başına kalmak ve kendi kendine yetebilmek zorunda bırakılır. Bu ilkel bir kafa yapısının ürünüdür. Kadının çalışmasını cafcaflı laflarla bir zorunluluk gibi göstermeye çalışan modernistler aslında kafaları asırların gerisinde kalmış taş devri insanlarından pek farklı bir düşünceye sahip değillerdir.
Halbuki kadın evinde dursa, dinç kalarak ev işlerini görse kocasının hizmetini, çocuklarının bakımını ve eğitimini yapsa ruhi bütünlüğünü korumuş, hem sıhhatim muhafaza etmiş, hem kocasını memnun ve mutlu etmiş, hem de çocuklarını ideal bir şekilde büyütüp eğitmiş olacaktır.
Bütün bu mutlu sahneler basit bir heves ve tutarsız bir sebeple yıkılmaktadır. Kadının hür olması, toplum içine çıkabilmesi ve para kazanabilmesi.
Halbuki o, hür olacağına iş sahalarına hapsedilmekte toplum içine dilediğim gibi çıkacağım derken en mühim değerlerini kendini kadın yapan özelliklerini harcamakta, para kazanmaya çalışırken kazandığı paradan daha fazlasını sokağa çıkmasıyla zaruri olan uydurma masraflara ve evindeki çocukları için tuttuğu hizmetçilere ödemektedir.
Tekrar tekrar söylüyoruz, kadının iş hayatına sürülmesinin sebebi ne onu hür yapmak ne de kocasının ekonomik sultasından kurtarmaktır. Bir işin yegane sebebi vardır. O da emperyalistlerin kadını daha rahat sömürebilme ve vücudundan sınırsızca yararlanabilme arzulan!
Bunun böyle olduğunu büyük küçük bütün işverenler de bilir. Fakat, hiç birisi kendilerin cömertçe vücudunu sunan genç memurelerinden, sekreterlerinden daha açıkçası cariyelerinden vazgeçmek istemezler.
Bunların içinde gayrı müslimler olduğu gibi müslüman olduğunu söylemekten bir an bile geri durmayan sapıklar da vardır.
Halbuki kadının, daha doğrusu geçim sıkıntısı çeken ailelerin daha değişik yollarla yan gelir sağlamaları daima mümkündür.
Ülkemiz büyük oranda tarım ve hayvancılık Ülkesidir. Kapısının önünde küçük bir bahçesinde küçük de olsa bir inek besleyen, küçük de olsa bir bahçe eken kadın ailesinin tüm ihtiyaçlarını karşılayabilir.
Yine evin içinde çeşitli el sanatlarıyla meşgul olan, halı dokuyan, kilim ören, elişi yapan, elbise diken kadınlar vardır. Bunlar örnek alınabilir.
Yine çeşitli iş sahalarında işçinin işyerine gelmeden yapabileceği bir çok işler vardır. Ki bu basit işler çoğu kez işin büyük bir bölümünü teşkil ederler. Bu işlerin evlerde yapılması hem kadını evinden ayırmadan geçindirmesi, hem bu işlerin atelyelerden çekilmesiyle iş sahalarının genişlemesi hem de kirasız bir yere sevkedilmesi sebebiyle çok yönlü bir fayda sağlar.
Elinden iş gelen ve hakikaten sadece geçinmek için çalışmayı isteyen, şehevi artniyetleri olmayan bir kadın evinde hiç bir zaman boş kalmaz. Mutlaka gelir getirecek bir takım işler bulur. Evin maddi şıkırtılarını giderdiği gibi fazladan maddi refah sağlar.
Sanayi kentlerinde (İstanbul, Ankara, izmir) ve bazı el sanatlarının ileri gittiği Ege illerinde ve hayvancılığın yaygın olduğu güney ve doğu Anadolu bölgelerinde bir çok evin atelye gibi çalıştığı görülür.
Evlerde, kadının çocukların ve misafirlerin harıl harıl birşeyleri monte ettikleri, kesip biçtikleri görülür. Veya evlerde sütlerin kaynatıldığı, yayıkların yayıldığı, yağ ve peynir yapıldığı görülür.
İşte bu kadınlar da çalışırlar ve para kazanırlar. Fakat evlerinden çıkmazlar, ahlaklarını ve namuslarını feda etmezler. Çocuklarını sefil bırakmazlar, kocalarını ihmal etmezler.
Esasında bizim toplumumuzda kadınların illa da erkeklerin arasına karışarak çalışmasını zorunlu kılan bir şey yoktur. Kadınımızın evinde yapacağı işler sayılamayacak kadar çoktur.
Kadınımızı iş sahalarına çeken emperyalistler yine de ona kolay kolay elindeki bu parayı yeme veya hayırlı bir işe harcama imkanı vermezler. Topluma yaydıkları eve sokağa çıkan bir kadın için adeta vazgeçilmez olarak empoze ettikleri süs, makyaj ve sükseli giyim kuşam alışkanlıklarıyla onu büyük bir harcama içine sokarlar.
Sonuçta öyle bir an gelir ki kadının aldığı para daha eve gelmeden tükenir. Bu durumda kadın biraz daha para kazanabilmek için bazı şeylerini feda etmek zorunda kalır. Hem iş arkadaşlarını tatmin eden hem de ailesini razı edebilenler toplum içinde yaşar giderler. Ama bunu beceremeyen ve arkadaşları arasındaki avcıların eline düşenleri bir çoğu hayat kadını olarak umumhanelere sürüklenirler. Umumhane patronlarının en mühim kaynaklarından birisi de çalışan fakat süs eşyalarına para yetiştiremiyen genç kız ve kadınlardır.
Bunlar tümüyle iğrenç manzaralardır.
Toplumumuzu batıya adapte etmeye başladığımız yirminci yüzyıl başından itibaren üzerimize yığılan bela bulutlarıdır.
Bu bölümü bitirirken son olarak müslüman kardeşlerimize şunları söylemek isteriz:
İslâm'ın bir takım prensipleri vadır ki bunları öğrendiğimizde bu problem kendiliğinden halledilir. Yine müslümanlar kendilerini bu prensiplerin sınırlarına uydurmak zorundadırlar.
Birinci olarak İslâm, zina yollarından biri olan kadın erkek beraberliğini katiyyetle yasaklar. Şayet kadının çalışması zorunluysa erkeklerin bulunmadığı bir yerde çalışabilir. Bir müslüman kadınının erkekler arasında hele hele İslâmi giyimden tavizler vererek çalışması bütünüyle islâm'a aykırıdır.
İkinci olarak, islâm, ailede erkeği kadının ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü tutmuştur. Kadının para kazanma hususunda herhangi bir sorumluluğu yoktur. Evlenme akdi yapılırken erkeğin onu kabullenmesi bir nevi onun bütün maddi giderlerini karşılamaya razı olduğu anlamına gelir. Kadının kocasının getirdiği parayla yaşamını sürdürmesi onun için bir zillet veya alçalış değil Öz malı derecesindeki hakkını almasıdır. Şayet erkek hanımının maddi ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa kadına ayrılma hakkı doğar. Yok eğer iki taraf da ailenin devamını istiyorlarsa onların geçimini üstlenmek, en azından erkeğe bir iş sahası bulmak devletin görevidir. Zaten devlet İslâm'ın kendisine has vergi toplama ve dağıtma usulünü uyguladığı zaman İslâm toplumunda hiç bir ailenin aç kalması mümkün değildir.
İslâm anlayışına göre kadının vazifesi ailenin mali giderlerini karşılamak değil, ev kadını, kocasının hanımı ve çocuklarının anası olmasıdır. Diğer vazifeler ikinci derecededir. Kadın ailesini muhafaza etmekle toplumun temel taşını sağlam tutmuş olacak, kocasını mutlu etmekle toplum huzuruna direkt olarak tesir edecek, çocuğunu düzenli bir şekilde yetiştirip eğittiğinde istikbal için hayırlı temeller atmış olacaktır.
Bu büyük vazifelerin ve sonuçta kazanılan faydaların yanında toplum içinde iş hayatına atılması sonucu elde edeceği faydalar oldukça cüce kalırlar.
Bir müslüman hatta aklı selim normal bir insan bile tercih esnasında terüddüt etmeden doğru olanı tanıyabilecektir.

ALINTI

08.07.2011 - Vird-i Zeban

"bu arada

hangi amelim karsilayacak demissin ya eger iyi ve kotu amellerine guvenirsen iste ozaman yanilirsin Allah in rahmetine ve merhametine siginacaksin bu durumda

06.07.2011 - kül kedisi

kül kedisine

Mesture olmuşsunuz ama şunu da ihmal etmeyin lütfen. Birçok yorum var kadının çalışma durumunun sakıncaları ile ilgili. Lütfen safderunluk etmeyin. Erkekğin parası diye bir olay yok ailede. İslamiyet para kazanma sorumluluğunu erkeğe vermiştir ancak kazanılan para tüm ailenindir. Bizim paramız vardır, benim param yoktur. Hem ailede benim yoktur, herşey bizimdir. Şu zamnda kadın kendi ayakları üzerinde duracak, kadın ezilmeyecek, kadının özgürlüğü perdeleri ardında müslüman kadınını yuvasından çıkartıp erkeklerin içine sokmaya ve insanları zinaye sürüklüyorlar. Karma eğitim ve kadın-erkek karışık olarak çlaışma bunun en iyi yolları haline gelmiştir. Mevcut sistem ve yaşanılan aldatmalar, ihanetler, boşanmalar, cinayetler vs.... bunun göstergeleri ve neticeleridir. Kendi paranızı kazanmaya alışmanız çok kötü olmuş, siz dışarda olmaya da alışmışsınızdır ve evde oturmaktan sıkılırsınızdır. Erkekleri görünce kaçınmıyor ve onlardan utanmıyor olabilirsiniz.Hem islam kııfıyla eviçinde eşinizle feminist düsturlarını yaşamanız da muhtemeldir. Bu sizin için değil; okumak ve çalışmak gerekçeleriyle dışarda bulunan tüm hanımlar aynı derdi çekmektedirler. Erkeklerin kem gözleri, pis nazarları ve alçakça bakışları altındaki kadın ruhu safiyetini ve pakiyetini yitirmekte, haya ve şefkat gibi mükemmel duygularını yitirmekte ve tahammülsüz bir hale gelmektedir. Evde eften büften şeyleri kavga sebebi haline getirmektedir. Günümüzde bu gizli ve bilinmez sebeplerden ötürü boşanmalar çoğlamıştır. Ama zahirde nedenler olarak görülmektedir. Malaesef belki de beni anlamayacaksınız. Yeşil feminist edalarıyla beni haşlayacaksınızdır. Allah siz hanımlara konuşma kabiliyeti vermiş, bu işte erkelerden çok iyisinizdir. Ama bilin ki bu istidat kadın anne olmak hesabiyle çocuğunu eğitsin diye verilmiştir; kocasına hakaret etsin, dırdır etsin, efendisinin söylediğini karşılık versin diye değil. Evet ben siizn gibi düşünen çok hanımla karşılaştım üniversite ahyatım boyunca, hiçbiri anlamadı, hiçbiri... Toplumun temeli ailedir, ailenin temeli de kadındır. Zındıklar kadını bozunca toplumu bozabileceğini çok iyi öğrenmiş ve tatbik ediyor. Biz müslümanlar da aldanıyoruz. Allah kurtarsın. Allah müslüman hanımlarına basiret versin. Allah müslüman hanımlarıını ıslah etsin.

08.07.2011 - Vird-i Zeban

Re: kül kedisine

bende üniversite mezunu bir bayanım.çok iyi anlıyorum dediklerinizi.ve sizi haşlamıyorum.bende böyle düşünen erkek görmedim

26.08.2012 - Zehirliok Ziyaretçisi

vird i zeban kardes

bu arada ben calismiyorum yurt disinda yasiyorum bir hastaligim oldugu icin devlet bana yetecek kadar para veriyor ... ama su var ben orda hristiyanlarin dinsizlerin hakkina girmis oluyorum elbet kendi tempomda calisacak gucum var.. suan calisip okuyabilmek icin bir kurs yapiyorum... ve Allah nasip edersede bende calisma hayatinda engeliler(psikolojik engel) kurumumdan yerimi alacam...yani bu derece kendimi zorluyorum....ayni zamanda disarda topluluk bana SIKINTI VERIYO... VE ben yinede deniyorum mecburum... evlendigimdede calismak zorunda kalcam...son olarakta ben cocuklara dayanamiyorum hastaligim gereyi sabrimda yok...

09.07.2011 - kül kedisi

kendi cikarlariniz dogrultusunda insanlari yonlendirmyin

ne bir ayet var nede bir hadis var kadinin calismasina karsi ama siz bunlari suslu cumlelerle susleyip ... cok korkunc ornekler verip insanlari caydirmaya calisiyonuz elinizi vicdaninaza koyun bizimde aklimiz var bizimde zekamiz var... tabi okuyup caliscagiz...

09.07.2011 - kül kedisi

kül kedisine

Selamun aleyküm. Size ve sizin gibilere yardım olsun diye o kadar uğraşırken ''kendi çıkarlarınız doğrultusunda insanları yönlendirmeyin'' ifadesi hakikaten beni hayal kırıklığına uğrattı. Ümit etmiştim söylediklerimi anlayışla karşılarsınız diye. Bir faydası olur diye bir şeyler yazayım demiştim ama nafile. Cenab-ı Hak hususi merhamet edecek de öyle düzelecek toplum. Tavsiye ile hizaya gelmeyenler zamanın sillesiyle bataklığa düştükten sonra farke edecek demek ki birtakım sorunları. Allah kurtarsın bacım. Allah'a emanet olun.

10.07.2011 - Vird-i Zeban

Konular