SÛRE-İ HAŞRİN SON ÂYETLERİNİ OKUMADA ÖLÇÜ

İmam Tirmizî'nin Mâ'kıl bin Yesâr'dan rivayet ettiği "Kim sabaha erdiğinde üç defa Eûzü Billâhi's-semîı'l-alîm mine'ştâni'r-racîm der ve Sûrei Haşr'in sonundan üç âyet okursa, Allah da buna karşılık olarak yetmişbin meleği (o kimseye) müvekkel kılar. Bu me-lekler, ta akşama kadar o kimseye dua ederler. O gün ölecek olur-sa şehid olarak vefat eder. Kim bu (okunan) ları akşama girdiğin-de okur ise bu (yüce) derece (ve sevaba ulaşmış) olur"(1) meâlindeki hadis-i şerife müsteniden sabah ve akşam namazlarından sonra, Haşir sûresinin nihayetindeki âyetleri okuyan bazı kimseler, hatalı tasarruflarda bulunmaktadırlar. Şöyle ki:

a) Okunması tavsiye olunan üç âyetin üst tarafından başlayarak tilâvet olunan âyetlerin sayısını artırmakta;

b) İztiâze, hadis-i şerifte belirtildiği şekilde değil, "Este'îzü", "Nes-te'îzü" şeklinde değiştirilerek okunmakta;

c) Besmelenin evveline "Bismillâhi hayrilfâtihîne bi inayeti ve bi fedâili" sözleri ilave edilerek okunmakta;

d) Yukarıda meâli zikredilen hadisi şerifte "Besmele" nin okunaca-ğından bahsedilmediğini ileri süren bazı kimseler, sadece istiâze ile yetinmekte ve besmele çekmemektedirler.

Bu uygulamaların yanlışlığını açıklayalım:
Hadîs-i şerifte bahsi geçen sûrenin sonundan üç âyet okunması tasrih ve tavsiye edilip dururken, yukarı kısımlardan okuyarak buna ilave yapmak, Peygamberimizin tebliğine ve sünnetine aykırı düşer. İslâmî bir mükellefiyeti, aklımızın doğrultusunda ve şahsî arzumuza göre değil, İslâmî ölçülere uygun olarak ifâ etmek gerekir. Okunacak âyetlerin sayısını artırmak yerine Resûl-i Ekrem'e saygımızı artırmak lâzımdır. Bu saygı ise onun tavsiyelerine aynen uymakla tahakkuk saf-hasına çıkmış olur.

Okunması emredilen istiâze, "Eûzü billâhis-semîıl-alîmi mineş-şeytânirracîm" şeklinde tesbit edildiği halde, evvelindeki "eûzü" fiilini "esteîzü" veya "Nesteîzü" gibi fiillerle değiştirmek, Allah Resûlünün tebliğ ve tefhîmine aykırı düşer. Sünnete aykırılık yapmak, az veya çok, bid'ate bulaşmak olur. Bid'at olan şeyde ise nur ve hayır yoktur.

İtiraz sadedinde "Efendim, Eûzü fiili de Esteîzü ve Nesteîzü fiilleri de aynı kökten gelmektedir. Sülâsiden gelen "eûzü" ile südâsîden gelen "esteîzü ve Nesteîzü" fiilleri arasında mânâ bakımından büyük bir fark yoktur. Öyle olunca bunda ne gibi bir mahzur olabilir?" diyen çıkabilir.

Herşeyden önce şu hususu belirtelim: Böyle bir iddia, akla uygun gibi görünse de nakle uygun değildir. Zirâ âyet ve hadisle tesbit edilen hükümler tevkîfîdir. Dînî sahada hüküm vaz'ı müstakillen Allah ve Resûlüne mahsustur. Akla dayanarak ahkâm üretmek asla câiz değildir. Akıl, Halikın emirlerini anlamaya memurdur. Fakat hüküm vaz et-meye mezun değildir. Bu iddiâmızı asr-ı saadetten bir örnekle vesika-landırmak istiyoruz:

Resûli Ekrem (s.a.v.), ashabtan Berâ bin Âzib'e yatacağı zaman okumak üzere şu duayı tavsiye etmiş: "Allahümme innî eslemtü vechî ileyke ve fevvadtü emrî ileyke ve elce'tü zahrî ileyke rağbe-ten ve rahbeten ileyke lâ melcee ve lâ mencâ minke illâ ileyke âmentü bi kitâbikellezî enzelte ve nebiyyikellezî erselte" (2),

Resûl-i Ekrem'in mübarek dudaklarından çıkan bu duayı hemen ezberine alan Berâ (r.a.), Peygamberimizin huzurunda tekrarlarken, "nebiyyike" kelimesini, sehven "resûlike" şeklinde okumuş. Akılların muallimi bulunan Resûlullah (s.a.v.): "Nebiyyike de" buyurarak müda-helede bulunmuş.

Küçük bir farkla aynı mânâya gelen "resûl" kelimesinin "nebî" lafzı-na bedel olarak okunmasına müsade edilmeyişindeki ölçü dikkate alındığı zaman, aynı mastardan türemiş ve fakat Peygamber efendimizin tebliğine aykırı düşen bir istiâze şeklinin doğru olmayacağı hakikati, açıkça ortaya çıkmaktadır.

Bu noktadan hareket ettiğimizde, "besmele"nin evveline yapılan ilaveler de doğru görülemez. Zirâ yapılan o fazlalıkta besmelenin oku-nuşu, lafzı murâd olarak geçmekte bulunduğundan, besmele çekme fazileti ortadan kalkmış olur.
Dinimizce yasaklanmamış herhangi bir işe başlarken "besmele" çekmenin meşru oluşu, "Küllü emrin zîbâlin ilh." hadis- şerifi (3) ile küllî bir kaideye bağlanmış bulunmaktadır. Bu itibarla, yapılacak her iş için "besmele" çekileceğine dair hadis-i şerif aramak, cahilâne bir davranış olur. Çünkü hadisi şerifin evvelindeki "küll" kelimesi, mantık ilmine göre, sûr edatı olup her işi kuşatmakta; "zîbâl" lafzı da kaydi ihtirâzi olarak yapılması istenen işi meşrû olmakla sıfatlamakta ve sınırlamakta-dır. Binâenaleyh, yapılması dinimizce yasaklanmamış her işin başın-da"besmele" çekmek meşrû ve sünnete uygun bulunmaktadır.

Esas itibarıyla bir zamanda sabit olan şeyin, hilafına delil bulunmadıkça, bakâsı ile hükmolunacağı bilinmesi zarurî olan ilmî gerçeklerdendir. Hakikatler, ittibâ olunmaya daha elverişlidir. Aklın bulup buluşturduğu ve dînî bir dayanağı olmayan şeyler, ilim mahâfilinde müzakere edilmeye lâyık değildir.

(1) Tuhfet'ül-Ahvezî, c. 8, sh. 239-240.
(2) Müslim, c. 8, sh. 77.
(3) Feyz'ül-kadir, c. 5, sh. 13.