ASHAB-I KİRAMLA ÜMMET ARASINDA EFDALİYET ÖLÇÜSÜ

Ashab, mümin olarak Resulullah (s.a.v.)'ı gören veya O'nun mecli-sinde bulunan ve mümin olarak vefat eden kimselerdir. Resûl-i Ek-rem'in huzurunda bulunma müddetinin kısalığı, sahabelik şerefini en-gelleyici bir sebep değildir. Onlar, iman nuru ile aydınlanan kalpten gözlerine akseden bir iştiyakla Resulullah (s.a.v.)'a baktığında iki cihan güneşinin vech-i şerifinden öyle bir nur iktibas etmişlerdir ki, o feyz-ü bereketle, aktâb-ı kiramın fevkinde yüce bir makama ulaşmışlardır. Al-lah Teâlâ, bu müstesna dereceyi bu şerefli zümreye tahsis etmiştir. Hiçbir fert bu hususta onlarla kıyaslanamaz. Ehl-i sünnet âlimlerinin bu noktada görüş birliği vardır.

Resulullah (s.a.v.), ashabının diğer ümmetleri üzerine olan üstün-lüğünü birçok hadis-i şeriflerinde açıklamıştır. Onlardan ikisinin mânâsını, mevzuumuzu renklendirmek üzere, ıttılaınıza arz ediyoruz"Nefsim (kudret) elinde bulunan (Allah Teâ(â)ya andolsun ki, biri-niz Uhud (dağı) kadar altın harcasa onlardan (ashabtan) bir kim-senin bir müd (bir avuç) mikdarı -hattâ yarım müd (kadar)- sada-kasına yetişemez" (1). "İnsanların hayırda en ileri olanları, benim asrımdaki müslümanlardır. Sonra onları takip edenler (tabiîn)-dir"(2) buyrulmaktadır.
Ashab-ı kiramın kendi aralarında da birbirinden farklı tarafları ve efdaliyetleri vardır. Bu ciheti, derecelerine göre, aşağıya alıyoruz:

a) Huiefa-i Raşidîn:

Bu ünvan ile anılan zatlar, efdaliyette en önde bulunmaktadırlar. Onlar: Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali (r.anhüm) hazerâtıdır.

b) Aşere-i mübeşşere:

Bir hadis-i şerifle cennet ehlinden oldukları haber verilen on kişidir. Dördü Hulefa-i Raşidîn; geri kalan altısı: Zübeyr bin el-Avvam, Talha bin Ubeydullah, Sa'd bin Ebi Vakkas, Said bin Zeyd, Ebu Ubeyde bin el-Cerrah, Abdürrahman bin Avf (r.anhüm) dır.

c) Bedir savaşında bulunan ashab.
d) Uhud harbine katılan ashab.
e) Hudeybiye musalahasında bulunan sahabe-i kiram.

Hulefa-i Raşidîn arasında Ebû Bekir (r.a.), hem kendi sınıfında hem de diğer ashab ve ümmet üzerinde bir efdaliyete mazhar olmuş-tur. Ehl-i sünnet ve'l-cemaat akaidiyle ilgili eserlerde bu efdaliyet şöyle açıklanmaktadır: "Peygamberimiz (ve diğer enbiya) dan sonra in-sanların en üstünü Ebû bekir es-Sıddîk, sonra Ömer el-Faruk. sonra Osman Zînnureyn, sonra Aliyyü'l-Mürtezâ'dir"(3).

Hz. Ebû Bekir Hunefâ'dandır (4). Bu sebeple o, İslâm dini gelmez-den önceki devrede bile yüzünü putlara çevirip tapınmamıştır. O, fetretdevrinde bile ağzına içki koymamış, Peygamberimizin ilk teklifinde İslâm dinini kabul etmiş, mîraçla ilgili haberleri, hiçbir tereddüde kapıl-madan ve düşünmeye ihtiyaç duymadan, tasdik ettiğinden dolayı "Essıddîk" ünvanı ile taltif olunmuş, Allah Resûlü'nün hicretinde kader ve yol arkadaşı, Sevr mağarasında "yâr-i ğâr"ı olmuştur (5).

Bu muhterem zât, Resulullah (s.a.v.)'in hayatında imamlığa veka-let etmiş ve bu vekâlet sırasında Allah Resûlü onun peşinde namaz kılmış, iki cihan güneşi âlem-i cemâle göç edince ashabın ittifakı ve ic-maı ile halife olarak seçilmiş, ömrünün sonu yaklaşınca, Hz. Ömer gibi bir zâtı halifeliğe namzet göstererek hayat-ı fanisini tamamlamıştır.

Onunla ilgili menkıbeler, âyet ve hadisler ele alınıp yazılacak olsa kitap hacminde bir eser meydana gelir. Maksadımız, sadece onun üs-tünlüğünü dile getirmektir. Bu sebeple, onunla ilgili bahislerin başlıkla-rını vermekle yetinmiş bulunuyoruz.

Akaid kitaplarında onun efdaliyet ciheti açık ve seçik olarak dile getirilmektedir. Bu cümleden olmak üzere, Emali adlı risalede:

Ve lis-sıddîkı ruchânün celiyyün, Alel-ashabi min gayrihtimali (6). denilmektedir. Şianın bu husustaki hilafı, hissî olup ilmî olmaktan çok uzaktır (7).

Bu efdaliyet, ezelden ebede uzanan bir keyfiyettir. Hiçbir asırda ve hiçbir şahıs Hz. Ebû bekir'den daha yüksek bir makama ulaşmamıştır ve ulaşamaz da. Bu ölçüyü zorlayan fikirler ve sözler, mâşerî vicdan önünde ve güvenilir İslâmî kaynaklar muvacehesinde, mugalatadan başka birşey değildir.


(4) Buhârî, c. 4, sh, 195.
(5) Bakınız: Mektubât-ı İmam Rabbani, c. 1, sh. 45 (32. mektup).

(1) Buhârî, c. 4, sh. 195.
(2) Feyzü'i-Kadir, c. 3, sh. 478. 3) Şerh-i Akaid, sh. 177-178.
(4) el-Havî li'l-Fetavî, c. 2, sh. 391.
(5) Bakınız: Sûre-ı Tevbe, âyet: 40.
(6) Mânâsı: "Sıddîk (lakabı ile mâruf Ebû Bekir) İçin, şek ve tereddüde ihtimal olmaksı-
zın, ashabın tamamı üzerine açık bir üstünlük vardır".
(7) Emâlî Şerhi Aliyyü'l-Kârî, sh. 24.