HÜKÜM VERMEDE ÖLÇÜ

Bazı insanlar arasında zaman zaman anlaşmazlık zuhur eder ve bunların arasını bulmak zarureti doğar. Bu iş, bazan hakeme çok kere de hakime havale edilir. Her iki taraf haklı olamıyacağına göre, hak sahibi ile haksızı teşhis ve tefrik edip hüküm vermede bir takım müeyyideler konulmuştur. Bu sahadaki ölçülere riayet edilecek olursa, isabetli bir sonuç elde etmek kolaylaşır.
Davacı, belge ibraz etme ve şahit gösterme hakkına sahiptir. Hak iddiasında bulunan şahıs, istenecek beyyineyi ibraz edemezse, onun iddiasını inkâra kalkışan davalıya Cenâb-ı Hakk'ın ismi üzerine yemin teklif olunur.

Bazı mevzularda her iki tarafın iddia ettiği ve inkârda bulunduğu taraflar olur. Böyle bir durum karşısında, bu kimselerin arasında hüküm verme mevkiinde bulunan kimse, hangi tarafın iddiasını üstün görüyorsa ondan açıklayıcı belge şahit istemelidir. Bu taraf beyyine getiremezse iddiası râcih görülmeyen taraftan açıklayıcı bir delil ve şahil göstermesi istenilir. Bu taraf istenileni ibraz edebilirse mesele anlaşılmış ve açıklığa kavuşmuş olur. Aksi halde, iddiada zayıf kalan tarafa yemin teklif olunur.

Satıcı ve alıcı, bir anlaşmazlığa düşüp murâfaa olsalar, müşteri satışın rıza ile olduğunu, satıcı da zorla yapıldığını iddia etseler, müşterinin sözü geçerli olur. Çünkü satış muamelelerinde rıza asıldır. Bu durum karşısında delil getirme, belge ve şahit gösterme işi satıcıya ait olur. Çünkü "Beyyine, hilâfı zâhiri isbat için; yemin, aslı ibka içindir", Bu kaidenin ışığında hareket edilince, satış ve kiralama gibi bir akdin rıza ile ve zorla yapıldığı iddiaları ileri sürülse, rıza iddia eden tarafın sözü geçerli olur.

Şu ciheti belirtmekte fayda vardır: Beyyine müteaddi (geçişli) bir huccet, ikrar ise kasır bir huccettir. Hakim, umûmun velayetini hâiz bulunduğu için, onun kabul edeceği bir beyyine, hem lehine ve aleyhine hüküm verilen kimseler hakkında hem de başkaları hakkında geçerli olur. İkrârın delil olması ise, ikrârı yapan şahsın kanaatine bağlı kalmaktadır. Bu kanaat, sadece ikrarda bulunan kimseyi ilzâm eder, başkalarını bağlamaz. Şu kadar var ki, ikrar töhmetten uzak bulunduğu için şahitliğin üstünde bir huccet olmaktadır.
Mesela, ölmüş bulunan bir kimsenin borçlu olduğuna dair bir dava açılsa da senet ve şahitle alacak isbat edilse, varislerin tamamı aleyhine hüküm verilmiş olur. Böyle bir borç olduğunu mirasçılardan biri ikrar edecek olsa, bu iddia ancak kendisi hakkında geçerli olur ve fakat diğer varisler için muteber sayılmaz. İkrarı yapan kimse kendine isabet eden borcu öder.

İnsanlar arasında iyi geçimin temini ve sulhu müsâlemetin devmı için isabetli kararların büyük bir payı vardır. Öfkeli olmadığı bir zamanda ve fikir selâmeti içinde iki tarafın iddialarını ve ileri sürdükleri bilgi, belge ve şahitleri dikkatle inceleyip dinledikten sonra adâlet ve hakkaniyet üzre hüküm vermek gerekmektedir.