GİYİNİP KUŞANMADA İSLÂMÎ ÖLÇÜ

Elbise, vazgeçilmesi caiz ve mümkün olmayan bir ihtiyaçtır. Gerek Hakk'ın huzuruna, gerekse halkın yanına çıkabilmek için giyinme ihtiyacı duyarız. Bu, fıtrî ve medenî bir zarurettir. Bu ihtiyaç, yazda ve kışta, şehirde ve kırda, her zaman ve her yerde bizimle beraber bulunur.

Elbise, avret mahallini örten ve fıtrî mehasine güzellik katan bir zinettir. İslâmî ölçüleri dikkate alarak ve kibre kapılmadan giyinip kuşanmak caizdir. Tevazu, elbisenin hırpanî olmasında aranmamalı ve bu hasletin kalbteki bir his olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. 5 dirheme bir koyun satın alınabilen asrı saadette, Peygamberimiz üzerinde bin dirhem gümüş kıymetinde bir ridâ ile ashabının huzuruna varmış ve kendileriyle sohbette bulunmuştu. Kâinatın en yüce efendisi ve insanlık ufku bulunan Peygamberimiz, diğer bir gün de üzerinde dört bin dirhem kıymetinde bir elbise bulunduğu halde mihraba geçip namaz kıldırmıştır (1). Cenab-ı Hak, kuluna ihsan ettiği nimetin eserini onun üzerinde görmeyi sever.

Biz bu hususla ilgili İslâmî ölçüleri birkaç esas altında toplamak istiyoruz.

I- Kumaşın hammaddesi:

a) Yünlü kumaş:
Yünden yapılmış elbise giymek, pek çok peygamberin sünneti olmaktadır. Yünlü kumaş, tevazuya daha uygun bulunan bir giyecektir. Yünden yapılmış elbiseyi ilk defa giyen peygamber, Hz. Süleyman'dır (2).

Hz. Musa, Cenab-ı Hakk'a münacat ettiği ve Rabbi ile konuştuğu gün elbisesi yün, cübbesi yün, diğer giyecekleri de yünlü kumaştan yapılmış şeylerdi (3). Bu itibarla, yünlü kumaş giymek, takvaya daha muvafık düşmektedir.
Kaynak teşkil edecek değerdeki İslâmî eserlerde, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin yünlü elbise giydiği açıklanmaktadır (4). Fahr-i Kâinat (s.a.v.)'in en çok giydiği elbisenin, yünden yapılmış kumaş ol-duğu ashab-ı kiramın beyanları ile sabit bulunmaktadır (5).

Ebû Bürde (r.a.)'den şöyle rivayet olunmaktadır; "Ben, Hz. Aişe'nin huzuruna varmıştım. Yemende dokunmuş, kalın bir izar ile bir de keçeleştirilmiş yünlü bir giyecek çıkardı ve "İşte, Allah'ın Resulü bunlar içinde iken (ruhu) kabz olundu" dedi" (6).

b) Kıldan dokunmuş kumaş:
Peygamber (s.a.v.) Efendimizin üzerinde kıldan mamul bir kumaş bulunduğu halde evden çıktığını, mü'minlerin annesi Hz. Aişe (r.anha) nakletmektedir (7).

c) Pamuklu ve keten kumaş:
Pamuktan ve ketenden imal edilmiş kumaştan yapılmış elbiseyi giymek mübahtır. Zira bunlar hakkında herhangi bir yasaklama vaki olmamıştır (8). Enes bin Malik (r.a.)'den, Resul-i Ekrem'in hangi giyeceği daha çok sevip hoşlandığı sorulmuştu. Bu mübarek sahabî, "Hibere" adı verilen elbise olduğunu söylemiştir (9).

Hibere, o tarihte, keten veya pamuk ipinden dokunmuş çizgili Yemen kumaşına denilmekteydi,

d) Deri ve kürkten yapılmış giyecekler:
Ebû Hanife, tabaklanmış tilki derisinden başlık ve takke yapılma-sında bir beis olmadığı ictihadındadır. İmam-ı Âzam hazretlerinin üzerinde sincap derisinden yapılmış elbise; Dahhak ismindeki büyük âlimin başında samurdan yapılmış fes vardı (10).

Peygamber (s.a.v.)'e tereyağı ve peynir (yenilmesi) ile kürk (giyil-mesi) hakkında bir sual sorulmuştu. Efendimiz, "Helâl, Allah'ın kitabında helâl kıldığı; haram da Allah'ın kitabında haram kıldığı şeydir. Kitab-ı İlâhî'nin (bir şey hakkında beyandan) sükut ettiği de bağışlanmış (mübah kılınmış)tır" (11) buyurdu.

e) İpekli kumaş:

Erişi ve argacı ipek yahut sadece argacı ipek olan kumaşlar, müslüman erkeklere haramdır. Kadınlar bu hükmün dışında tutulmuşlardır (12). Mübelliği şeriat bulunan Peygamberimiz, bir gün iki elinden birinde altın, diğerinde ipek olduğu halde ashabının yanına vardı ve bunları göstererek "Bu iki (şey) ümmetimin erkekleri üzerine muhakkak haramdır. Kadınlar için helâl kılınmıştır" (13) buyurdu.

Erkekler için haram olan, kurdun (ipek böceğinin) imal ettiği ipek olup, sun'î ipek değildir. Çünkü o, pamuk ve keten kumaş gibi helâldir. Giyilebilir ve kullanılabilir.

Şayet dokunan kumaşın erişi (çözgüsü) ipek, argacı (dokuntusu) pamuk, keten veya yün gibi şeylerden yapılmış olursa bunun giyilmesinde de bir mahzur yoktur (14). İbni Abbas (r.a.)'dan gelen bir rivayette bu husus açıkça görülmektedir (15).

Erkekler için konulmuş bulunan bu haramlık hükmünün bazı istisnaları vardır. Onları açıklamakta fayda mülahaza etmekteyiz:

1- Uyuz hastalığından mütevellid kaşıntıyı önlemek için, hastalık geçesiye kadar, ipekli giymeye müsaade edilmiştir. Ashabtan Zübeyr bin el-Avvam ve Abdurrahman bin Avf "hikke" adı verilen mezkur hastalığa tutulmuşlardı. Diğer elbiselerin kaşıntıyı artırması sebebiyle, Tabibü'I-Enbiya (s.a.v.) tarafından kendilerine ipekli elbise giyme izni verilmiştir (16).

2- Harp sahasında ipek elbise giymeye müsaade edilmiştir. Kılıç darbesine engel olması ve rüzgarın etkisi ile kabardığında düşmanın kalbine korku salması sebebiyle bu müsaadenin verildiği beyan olunmaktadır (17).

3- Kumaşın içinde bulunan ve eni dört parmağı geçmeyen ipek çubuklu elbise giymek caiz görülmüştür (18).

4- Yüzü ipekten bulunan yorganı kullanmak caiz değilse de, yorganın içine pamuk yerine ipek koymakta bir mahzur görülmemektedir (19).

5- Sivrisinekten korunmak için kullanılan, Arablarca "Namusiye" adı verilen ipekten yapılmış cibinlik kullanmakta bir mahzur görülmemektedir.

6- İmam-ı Âzam Ebu Hanife (rh.a.), ipek takke giymekte bir mahzur görmemekte ise de, İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed, sarığın altında kalıp görülmese bile, ipek takke giymeyi mekruh görmüşlerdir(20).

II- Giyilecek elbisenin rengi:
Sünnet olan renkler:

a) Beyaz renk:
Fahr-i Kâinat efendimiz, ekseriyetle beyaz renkli elbise giyer ve ümmetlerine de bu rengi tavsiye ederdi. Bir hadis-i şerifte, "Elbisenizin hayırlısı beyaz (renkli olanı)dır. Beyaz (renkli) elbise giyiniz, ölülerinizi de beyaz (kumaş) ile kefenleyiniz" (21) buyrulmaktadır.

b) Yeşil renk:
Resulullah (s.a.v.)'in yeşil renkli elbise giydiği de olurdu. Ebu Remse (r.a.), "Ben, babamla birlikte, Resûl-i Ekrem'in yanma varmıştım. Üzerinde yeşil renkli iki bürde vardı" (22) demiştir.

c) Siyah renk:

Erkeklerin siyah renkli elbise giymelerinde bir mahzur yoktur. Hz. Aişe (r.anha) "Resulullah (s.a.v.), kıldan dokunmuş ve siyah renkli bir elbise ile evden ashabının yanına çıktı" diye rivayette bulunmuştur (23).
Peygamber (s.a.v.), Mekke fethi günü, başında siyah sarık bulun duğu halde şehre girmiştir (24).

Habeşistan hükümdarı Ashame, Resulullah (s.a.v.)'a siyah renkli 319
deriden yapılmış bir çift mest göndermişti. Efendimiz bu hediyeyi kabul etmiş ve ayağına giymiştir (25).
Mekruh olan renkler:

Erkeklerin kırmızı ve sarı renkte elbise giymeleri tenzihen mekruh bulunmaktadır (26). Şayet sarıya boyanmış olan giyecek "usfur" adı verilen bitki ile boyanmış ise bu hüküm daha fazla şiddet kazanmaktadır. Resûl-i Ekrem (s.a.v.), ashabtan Abdullah bin Amr bin el-Âs (r.a,)'in üzerinde usfur ile boyanmış iki sarı elbise görmüş ve "Bu iki (giysi), muhakkak kâfirlerin giyeceklerindendir. Onu giyme" bu-yurmuştu (27). Bu kerahet, sadece erkeklere mahsustur. Kadınların sarı veya kırmızı libas giymelerinde bir engel bulunmamaktadır (28).

III- Dikilmiş elbiseler:
Giyilmesi kuşanması sünnet ve mübâh olanlar:

a) Gömlek:
Peygamber (s.a.v.) (dikilmiş elbiseler arasından) en fazla gömlek giymekten hoşlanırdı (29). Giydikleri gömleğin kolları, bileklerine kadar uzun idi (30).

b) Cübbe:
Cübbenin her şekli caizdir. Şöyle ki: Astarlı, astarsız veya astarı ile yüzünün arasına kabartılmış yün veya pamuk koymak suretiyle kalınlaştırılmış olsun (31).

c) Don:
İslâmî eserler tetkik edildiğinde, don giymekte bir mahzur olmadığı açıkça görülmektedir. Süveyd bin Kays (r.a.), Peygamber (s.a.v.)'in kendisi için don satın aldığını nakletmektedir (32).

d) Sarık:
Başa sarık sarmak, Resulullah (s.a.v.)'in sünnetlerinden olup, sarığın ucunu belin ortasına gelecek şekilde sarkıtmak da sarıkla alâkalı, ona tabi bir sünnet olmaktadır (33). Buna taylasan adı verilmektedir.

Sarıktan söz açılınca bir hususu belirtmekte fayda umuyoruz: Resulullah (s.a.v.)'in soyundan gelen sâdâtı kiramın yeşil sarık sarmaları, asrı saadette, sahabeler devrinde ve tabiin zamanında yoktu. Daha sonraki devirlerde hükümdar Melik Eşref Şaban bin Hüseyin'in emri üzerine hicri 773 tarihinde sarılmaya başlandı (34).

Giyilmesi memnû ve mekruh olan elbiseler:
1- Üzerinde istavroz (haç) işareti işlenmiş veya dikilmiş papaz elbisesi.

2- Papazların bellerine bağladıkları ve tokasının bulunduğu yerde haç işareti bulunan bel kemeri.

3- Karşı cinsin elbisesi. Yani erkeklerin kadın libası; kadınların da erkek giysisi giymesi. "Resulullah (s.a.v.) kadın elbisesi giyen erkeğe de erkek libası giyen kadına da lânet etmiştir" (35).

4- Altını gösterecek incelikte bulunan elbise. Vicdanların mürebbisi bulunan Peygamberimiz, bu kabil elbise giyen kadınlar hakkında "Giyinmiş çıplaklar" tabirini kullanmıştır.

5- Gayri meşru bir yolla elde edilen veya haram para ile alınan elbise. Böyle bir elbise kişinin üzerinde bulunurken kılacağı namazlar makbul ve mahbup olmaz.

6- Necasetle kirlenmiş ve namazın sıhhatine engel teşkil edecek duruma gelmiş elbise. Bahsi geçen giysi temizlenmedikçe giyilmemelidir. Üzerimizde bulunurken kirlenmiş ise, namaz kılarken onu çıkarıp temiz olanını giymelidir.

7- Kibirlenmek ve böbürlenmek için giyilen elbise. Helâl bir kazançla alınmış ve sünnete uygun olarak hazırlanmış olsa bile, tefahurda bulunmak için giyilmesinde vebal vardır (36).

Bu noktada bir hususa açıklık getirmek istiyoruz. O da elbisenin etek uzunluğudur. Erkekler, sıcak iklim insanlarında görüldüğü gibi, uzun etekli elbise giyecek olurlarsa, entarinin eteğinin inciklerin (sâkların) yarısından aşağı inmemesi lâzımdır. Bundan aşağı geçmesi haramdır ve günah sayılmıştır (37). Zira bir hadis-i şerifte "Topuklardan aşağı inen, elbise ateştedir" (38) buyrulmaktadır. Şayet kibirlenme ve böbürlenme fikri yoksa, mahzur ortadan kalkmaz, tenzihen mekruh olur (39). Peygamber (s.a.v.), bir hadis-i şeriflerinde "Kim ki-birlenerek elbisesini (n eteğini) yerde sürürse (çok uzun yaptırır-sa) Allah da kıyamet günü o kimseye (rahmet nazarı ile) bakmaz" (40) buyurmaktadır.

Bu yasaklama, erkekler içindir. Kadınlar, elbise eteklerini ayaklarının üstünü örtecek kadar indirirler (41). Bu mümkün olmaması halinde, altını göstermeyecek kalınlıkta bir çorap giymeleri gerekir. İleri sürülen bu şart, hem namaz için hem de erkeklere karşı tesettürde geçerli bulunmaktadır.

(1) Fetâvâ-i Hindiye, c. 5, sh. 332-333.
(2) Fetâvâ-i Hindiye, c. 5, sh. 333.
(3) Tuhfetü'l-Ahvezî, c. 5, sh. 410.
(4) İbni Mâce, c. 2, sh. 1180.
(5) Müslim, c.-6, sh. 145.
(6) Müslim aynı cild ve sayfa
(7) İbni Âbidin, c. 5, sh. 312.
(8) Müslim, c. 6, sh. 145 (kenar kayıtları)
(9) Müslim, c. 6, sh. 144.
(10) Fetâvâ-i Hindiye, c. 5, sh. 333.
(11) Tuhfetü'l-Ahvezî, c. 5, sh. 396; İbni Mâce, c. 2, sh. 1117.
(12) Ebû Dâvûd, c. 4, sh. 50.
(13) İbni Mâce, c. 2, sh. 1189
(14) Fetâvâ-i Hindiye, c. 5, sh. 331; Cevhere, c. 2, sh. 360.
(15) Ebû Dâvûd, c. 4, sh. 50.
(16) Müslim, c. 6, sh. 143.
(17) Cevhere, c. 2, sh.360.
(18) İbni Âbidin, c. 5, sh. 313.
(19) Fetâvâ-i Hindiye, c. 5, sh. 331.
(20) Fetâvâ-i Hindiye, c. 5, sh. 332.
(21) İbni Mâce, c. 2, sh. 1181.
(22) Ebû Dâvûd, c.4 sh. 52.
(23) Müslim, c. 6, sh. 145.
(24) Tuhfetü'l-Ahvezî, c. 5, sh. 410.
(25) İbni Mâce, c. 2, sh. 1196.
(26) Ebû Dâvûd, c. 4, sh. 52-53.
(27) Müslim, c. 6, sh. 144.
(28) İbni Âbidin, c. 5, sh.314.
(29) Ebû Dâvûd, c. 4, sh. 43.
(30) el-Hâvî Iıl-Fetâvî, c.1, sh. 113; İbni Mâce, c. 2, sh. 1184.
(31) Fetâvâ-i Hindiye, c. 5, sh. 332.
(32)İbni Mâce,c.2, sh. 1185.
(33) Fetâvâ-i Hindiye, c. 5, sh. 330.
(34) el-Hâvî lil-Fetâvî, c. 2, sh. 85.
(35) Ebû Dâvûd, c. 4, sh. 60; İbni Âbidin, c. 5, sh. 314.
(36) Bakınız: İbni Mâce, c. 2, sh. 1192.
(37) Zevâcir, c. 1, sh. 132.
(38) Buhârî, c. 7, sh. 34.
(39) Fetâvâ-i Hindiye, c. 5, sh. 333.
(40) Zevâcir, c. 1, sh. 132.
(41) Fetâvâ-i Hindiye, c. 5. sh. 333.