Sabır

MURSELAT. 31/32

MÜRSELAT 31-32
Mürselat 31-32 : Muhakkak o ateş öyle kıvılcımlar atar ki (Şerare) her biri saray gibi
​Sanki o kıvılcımlar sarı deve sürüleri gibi “Şeraren Kasr”  “İmaletün süfrun”
Kemal çinel : (Sur dergisi) bir fotoğraf ve altında yorumu var. Üstte güneşteki patlamalar ve alt karede çölde develer.

BİRAZCIK SABIR…

Sırrı imtihandan ibaret olan şu dünya hayatı yeri gelecek insanı sıkacak, yeri gelecek insanı boğacak.bazen nefes almayacağı hale getirecek.bu sıkıntılar ve baskılar karşısında insanın yapacağı en mühim şey birazcık sabırdır…

Dünyanın belaları, hastalıkları, sıkıntıları insanı zaman zaman bunaltacak,afakanlara uğratacak insanın bu olumsuzluklara karşı yapacaği en güzel mukabele birazcık sabır olacak…

Sabretmenin Derin Hakikati

İnsan masiyet,musibet ve taat olmak üzere üç sabırla mükellef tutulmuştur..Masiyet ve musibet üzere sabırla mükellef olan insanın sabır kuvveti bütün bela ve musibetlere kafi gelecek seviyede olduğu halde bu sabrın hakikatini anlamayanlar ve ya sırrına ermeyenlerin bela ve musibet karşısında mukamevetleri çabuk kırılıyor.Sabrın hakikat mertebelerini en iyi anlayan ve sebat gösteren peygamberler ve veliler çok büyük bela ve musibetlere karşı sabır kuvvetiyle durmuşlar ve yıkılmamışlar.Sabrın derecesi bir nevi imanın derecesine göre değişir.İnsanda ima

SABIR GÖSTERMEK

Sabır, sadece zorluklar karşısında değil, hayatın her anında yaşanması gereken güzel bir ahlak
özelliğidir.

Ümitsizlik, Mutluluğun Tahripçisi, Hayatın Katilidir.

İnsanoğlundan düşmanlarının sıralaması yapılması istenilse bu sıralamada ümitsizlik belki hiç yer bulmayacak,çünkü ümitsizlik düşman olarak görülmez,Aslında insan maddi ve manevi kemalatın önüne kurulmuş en büyük tuzağın ve düşmanın ümitsizlik olduğunun farkında değildir. Halbuki,maddi ve manevi terakiyat ve kemalatın rahmetin,şefkatin manevi iflasın intiharların günahların ,kin adavetin ve ,anarşinin en büyük sebebi ümitsizliktir.

Hayatın Dokusunun Bir İpekle İnce İnce Dokunuşunun Adı: SABIR

- Kiminin susmak ve biriktirmek sandığı bir tepki biçimi.

- Açlığa, susuzluğa, yokluğa ve çokluğa, dengeli bir bakış ve yaşayışın onurlu adı.

- Hazları erteleyebilmenin, hayran bırakan görüntüsü.

- Herkesin ulaşmaya çalıştığı bir mertebe.

- Kimi zaman elimizle ettiğimizin sonucu, kimi zaman, bizim dışımızdaki oluşmuş dalgaların, başkasının rüzgarıyla bizim sahili dövmesine karşı direnmenin adı.

Damat Efendi

Mecmau'l-Enhür sahibi Muhammed b. Süleyman, “Damat Efendi” lakabıyla meşhur olmuştur. Çünkü, bu iffet âbidesi, talebelik döneminde bir gece yarısı, mum ışığı altında ders çalışmaktadır. İlmî mütâlaalara daldığı bir esnada kapısı çalınır. O vakitte birinin gelmesinin hasıl ettiği hayret ve misafirin kimliği hakkındaki merakla hemen kapıyı açar. Karşısında genç ve güzel bir kızcağız durmaktadır. Misafir, yolunu kaybettiğini ve etrafta başka bir ışık göremediği için onun kapısını çalmaya mecbur kaldığını söyler.

Sinirlendiğimizde !!!

Sinirlendiğinizde.. sabırlı ve sonuçlardan haberdar olmalıyız !!!!

Hayat, “herkesin kendine göre bir derdi var “, deyimiyle başlarsak,her insanın kendine göre bir sorunu, bir sıkıntısı ,ekonomik veya manevi olarak sorunları mutlaka vardı. Hiçbir insan dünyada kusursuz, tam mutlu ve sorunsuz değildir.
Tabi sorunlar ve sıkıntılar , insanlarda neticede olumsuz etkiler yaratmaktadır. Bu etkiler sonucunda gerginlikler ,sinirlenmeler ve deprasyona kadar insan oğlunu sevketmektedir. Bu durumda ; haliyle Hayatımızda görmek istemediğimiz bazı tatsız ,acı ve felaket olayların meydana gelmesine sebep olmaktadır.

NİÇİN İMTİHAN OLUYORUZ?



İNSAN yaratılışı itibariyle, kendisine verilmiş olan duygular ve hisler sebebiyle sınavdan hoşlanmaz. Çünkü sınav demek risk demektir. İnsan ise durumunu her şart altında korumayı sever; daha da ötesi, sağlamlaştırmak ister. Sınavlar ise gidişatı aksatır ve durgunlaşan durumları bozar ve eldekileri riske ederler.

Sınavlar insanın konumunu riske eder, bu doğrudur; ancak bu risk öldüren değil geliştiren bir risktir, tıpkı tohumun toprağa düşmesi gibi. Artık eski hâli muhafaza imkânı kalmamıştır toprağa düşen tohum için. O ya açılmalı ya da çürümelidir. Tohum tercihini yapmak zorundadır. Çürümek için herhangi bir şey yapmasına gerek yoktur. Gelişmek içinse, kendisine verilen cihazları, cebindeki plân ve program dahilinde kullanması ve çalışması gerekecektir.

MERHAMET

İmanın ilk meyvesi merhamettir. Ondan uzak bir gönül zî-hayat (hayat sahibi, canlı) değildir. Her hayrın başı olan besmele ve fatiha Allah'ın (c.c.) Rahman ve Rahîm (merhamet) isimleri ile başlar. Peygamberler ve velîlerin hayat hikayeleri de merhamet menkıbeleri ile doludur.Allah'ın (c.c.) ahlakı ile ahlaklanmanın en tabiî neticelerinden biri, merhamet dolu engin bir gönle sahip olmaktır. Mevlana (k.s.) aşağıdaki şu hikayesi ile ifade eder:"Bir kişi hac ve umre îfası için Mekke'ye doğru sür'atle gidiyordu.""Her gittiği şehirde oranın ulularını araştırıyor;"- Bu beldede basîret sahibi kim var?" diye önüne gelene soruyordu."Çünkü nereye sefer yaparsa yapsın, evvela Hakk dostlarını bulmanın zarureti inancı içinde idi.""Hakk Teala:"Şayet bilmiyorsanız, zikir ehlinden sorunuz!" buyuruyordu.""Musa (a.s.) dahî ledünnî ilme sahib Hızır'ı (a.s.) ziyaretle emredilmişti.""Bu kişi, hilal gibi süzgün, uzun boylu bir pîr gördü ki, onda velîlerin rûhaniyeti vardı.""Gözleri Dünya'ya âma, kalbi ise, Güneş gibiydi.""O kişi, o pîrin karşısına oturdu. Pîr ona;"- Ey kişi, nereye gidiyorsun? Gurbet eşyasını nereye taşıyorsun?" dedi""O kişi de:"- Hacca gitmek niyetindeyim; iki yüz dirhem de param var." dedi.""Pîr o kişiye dedi ki:"- Ey kişi! O dünyalığının bir miktarını Allah (c.c.) yolundaki muhtaçlara, garîblere, bîçarelere dağıt! Onların gönüllerine gir ki; rûhunun ufku açılsın! İlk defa gönlüne haccettir! Ondan sonra rakîk bir gönülle o nazik hac yolculuğuna devam et!..""Çünkü Kabe, Allah'ın (c.c.) hane-i birri, yani ziyareti farz olan, sevabı mücib bir beyttir. Lakin insan kalbi, bir sır hazinesidir.""Kabe, Azeroğlu İbrahim'in (a.s.) binasıdır. Gönül ise, "Celîl" ve "Ekber" olan Allah'ın (c.c.) nazargâhıdır.""Eğer sende basîret varsa, gönül Kabe'sini tavaf et!.Topraktan yapılmış sandığın Kabe'nin asıl manası gönüldür.""Cenab-ı Hakk, görünen, bilinen suret Kabe'sini tavaf etmeyi, kirlilikten temizlenmiş, arınmış bir gönül Kabe'si elde edesin diye sana farz kılmıştır.""Şunu iyi bil ki, sen Allah'ın (c.c.) nazargâhı olan bir gönlü incitir, kırarsan, Kabe'ye yaya olarak da gitsen, kazandığın sevab, gönül kırmanın günahını dengeleyemez..""Sen varını, yoğunu, malını, mülkünü ver de bir gönül yap!.. Yap da o gönül, mezarda, o kapkara gecede sana ışık versin...""Allah'ın (c.c.) huzûruna altın dolu binlerce keseler götürsen, Cenab-ı Hakk:"Bize bir şey getirmek istiyorsan, kazanılmış bir gönül getir!""Çünkü altın, gümüş bizim için bir şey değildir. Eğer bizi ve rızamızı istiyorsan, bunun ancak bir gönül kazanmaya bağlı olduğunu unutma!.." buyurur.""Hakk'ın nûrunun insandaki tecellîsini görmek için kalb gözün iyice açılsın!.""O kişi, pîrin bu nüktelerini kavradı. Gönlü, sohbetle, merhametin esrarından bir hisse aldı. Huzur ve vecd içinde hac yolculuğuna devam etti."Mevlana (k.s.) bu hikayeden sonra devamla buyurur:"Sefere çıkacağın vakit, ilahî bir hazine olan insan-ı kamil olmak talebi ile çık ki, gönlünün ufku açılsın!""Her kim ekin ekerse, maksadı buğday almak olur. Saman zaten buğday ile husûle gelir.""Saman ekersen, buğday hasıl olmaz. Öyleyse sen de insan-ı kamil, rehber-i fazıl ara; onun talibi ol!""Hac vakti olunca Kabe'yi ziyaret ve tavaf maksadı ile git! Bu maksatla gidersen, Mekke'nin hakîkatini görmüş olursun!.."Mevlana'nın (k.s.) hikayede haccı misal vermesi, haccın çok nazik bir ibadet olmasındandır. Çünkü hacda, meşru olan birçok şeyler yasaklanır. Bir mahşer manzarası sergilenir. Ayet-i kerîmede insanın "refesden, yanî malayaniden, Dünya'nın boş şeylerinden korunması ihtar edilir. Bu sebepten ötürü hac yolculuğuna ruhî bir hazırlıkla çıkmalıdır."Namazın, orucun nafilesi gibi haccın da nafilesi vardır. Nafile yapılan hac ibadetleri hakkında cahilane tenkitler yapmak, Allah (c.c.) korusun ucu küfre sarkan sözlerdir. Bunlar, cehalet homurtuları olup, ibadet lezzetinden mahrumiyetin kara ifadeleridirAsr-ı saadetten beri nafileler, bir îman vecdi île devam ede gelmişlerdir. Heyecan ve iştiyak île yapılan nafile ibadetler kulu, Allah'a (c.c.) takarrub (yakınlaşma) tecellîsine mazhar kılar. Ruhu derinleştirir. Merhamet ve cömertlik vasıfları inkişaf eder. Hakk'ın gören gözü, işiten kulağı olur, yani onların görüşleri, duyuşları, düşünüşleri ve ifadeleri artık hep ilahî nurun cereyanıdır.Bu yükselişler, nafile ibadetlere olan muhabbet ve mahlûkata olan merhametle mümkündür. İmam-ı A'zam'ın 55 kere haccettiğini söylemek bu hususta kafî ve vâfîdir."Tezkîretu'l-Evliya" kitabından insanın Hakk katında değerini ifade eden bir kıssa:Tabiînden âlim, fâzıl, muhaddis ve sûfî Abdullah bin Mübarek, haccı îfa ettikten sonra Mekke de Harem de yakaza halinde iken semadan iki melek gelir Biri diğerine:"- Bu sene 600 bin kişi haccetti. Hepsinin haccı Şam da Ali bin Muvaffak ismindeki bir ayakkabı tamircisinin yaptığı amelin hürmetine kabul oldu. Bu kişi hacca gitmeğe niyet etti, lakin gidemedi. Onun yaptığı bir amel hürmetine bu kadar hüccacîn haccı kabul oldu " der.Abdullah bin Mübarek uyku île yakaza arası olan bu halden uyanınca, merak ve hayret içinde kaldı. Şam kervanı ile Şam'a gitti. O zatı bulup sordu:"- Sen hacca gitmediğin halde ne amel işledin?"Ali bin Muvaffak, Abdullah bin Mübarek gibi meşhur bir zatı karşısında görünce şaşırdı. Heyecanından bayıldı. Kendisine geldiğinde şöyle anlattı:"- Otuz sene hacca gitmeyi arzu eder dururdum Eskicilikten 300 dirhem para biriktirdim. Hac yolculuğuna niyet ettim. Hamile karım:"- Komşudan et kokuşu geliyor; bana bir parça et ister misin'?" dedi Komşuma gittim. Durumu anlattım. Komşum ağladı:"- Yedi gün oldu ki, çocuklarım açtır... Yolda ölü bir hayvan buldum.Ondan bir parça kestim. Şimdi onu kaynatıp onları avutuyorum. Helal bir gıda bulamaz isem, mecburî onu yedireceğim. İsterseniz vereyim, fakat bu kaynayan et, bunlara ölümle burun buruna geldikleri için helal, size ise haramdır." dedi.Ali bin Muvaffak devamla:"- Bunu duyunca, sanki içimden bir parça koptu. Bin bir zorlukla biriktirdiğim bu 300 dirhemi ona verdim;"Ya Rabbî, hac niyetimi kabul et!.." diye Rabbime iltica ettim." dedi.Bunun üzerine Abdullah bin Mübarek:"Rabbim bana rüyada doğruyu bildirmiş!" dedi.Bu hadise Rahman ve Rahîm olan Rabbimizin bize gösterdiği bir merhamet bereketidir. Rüyadaki zuhuratla hacdan misal verilmesi, ibadet hayatında da merhametin ne derece mühim bir rol oynadığını ifade etmektedir.Diğer manada hac, beden elbisesinden sıyrılıp ruhun derinliğine kavuşabilmeye gayret ederek nefsanî kasırgalardan kurtulmağa çalışmaktır. İçli Yûnusumuz bazı beyitlerinde bu hakikati şöyle ifade ederAk sakallu pîr hocaBilemez hâli niceEmek yimesün haccaBir gönül yıkar ise Gönül Çalab'ın tahtıGönül Çalab'a baktıİki cihan bedbahtıKim gönül yıkar iseSırf şekille ruhî bir derinliğe ulaşılamayacağına dair Bayezîd-i Bistamî'den (k.s.) şu kıssa meşhurdur:Müridlerinden biri:"- Kürkünüzden bir parça verseniz de teberruken üzerimde taşısam!.."der.Bayezîd cevaben:"- Oğlum, sen adam olmazsan, Bayezîd'in kürküne değil, derisini yüzüp, içine girsen fayda vermez !" buyururlar.Bayezîd-ı Bestamî (k.s.), bir yolculuk esnasında bir ağacın altında istirahat ederler. Müteakiben yolculuğa devam ederler. Yolda torbaların üzerinde, dinlendikleri yerden geçen bir kaç karıncanın gezindiğini görürler. Onları yurtlarından mahrum etmemek ve onlara gurbet hayatı yaşatmamak için geri dönerler. Dinlendikleri.yere.. gelir, karıncaları eski yerlerine bırakırlar. Yaratandan ötürü yaratılana muhabbetin kamil bir tezahürü!.. Hadîs-i şerîfde buyurulur:"Kendisinin aç kalmasını umursamayıp ölümüne sebep olan bir kadın cehenneme gitti. Susuzluktan soluyan bir köpeğe ayakkabısı ile su içiren günahkâr bir kadın da affedildi." Hz Ebûbekir (r.a.) buyurur:"Ya Rabbi! Benim vücûdumu cehennemde o kadar büyüt ki, başka kullarına orada yer kalmasın!.."İslam'da merhamet ufkunun sonsuzluğu işte budur!Ya Rab! Merhamet, kalplerimizin tükenmez hazînesi olsun!.....

Korkulan Şeye Nisbetle Korkunun Kısımları

Hastalığı veren devayı vermiş ve şifayı da va'detmiştir. Bu bakımdan sabır, her ne kadar zor ise de onun elde edilmesi, ilim ve amelden meydana gelen macun ile mümkündür. Bu bakımdan kalplerin hastalıkları için yapılan ilaçların karışımı ilim ve ameldir.

Fakat her hastalık başka bir ilim ve başka bir amele muhtaçtır. Nasıl ki sabrın kısımları değişik ise, sabra mâni olan illetlerin de kısımları değişiktir. İlletler değişik oldukları zaman ilâç da değişik olur; zira ilâcın mânâsı, illetin zıddı ve sökülmesidir. Bunu teker teker saymak, oldukça uzun sürer. Fakat biz yolu, bir kısım misallerle tanımış oluruz.

Ashab'ın ve Âlimlerin Sözleri

İman bazen 'dinin esaslarını tasdik etmek' mânâsına tahsis edilir. Bazen de o tasdikten sâdır olan sâlih amellere tahsis edilir. Bazen de ikisine birden ıtlak olunur. Marifetlerin birçok babları olduğu gibi, amellerin de birçok babları vardır. İman terimi bütün bunlara şâmil olduğundan dolayı, iman yetmiş küsur şubeden meydana gelir. Bu ıtlakların değişikliklerini Kavaid'ul-Akaid bahsinde zikretmiştik. Fakat sabır, iki itibar ve iki ıtlakın isteği olarak imanın yarısıdır. O ıtlakların biri iman teriminin tasdik ve amellerin ikisine birden ıtlak olunmasıdır. Bu takdirde imanın iki rüknü vardır. O rükünlerden biri yakîn, diğeri sabırdır.

Yakîn'den gaye; Allah Teâlâ'nm kulunu dinin esaslarına hidayet etmesinden hâsıl olan kesin marifetlerdir.

Sabır'dan gaye; yakînin gereğine göre amel etmektir; zira yakîn, insanoğluna, günahın zararlı ve ibâdetin faydalı olduğunu bildirir. Günahı terkedip ibadete devam etmek, ancak sabırla mümkün olur. Sabır da tembellik ve hevâ-i nefsin gücünü kahretmek hususunda dinin teşvikçisini kullanmak demektir.