7. Islah Edicilerin Islahı

Ebubekir Sıddîk (r.a) der ki: 'Bir müslüman ağlayabildiği kadar ağlasın, ağlayamayan ise kendini ağlamaya zorlasın'.

Muhammed b. el-Münkedir, Allah korkusundan ağladığı zaman göz yaşlarıyla yanaklarını ve sakalını sıvazlardı ve derdi ki: Kulağıma gelen bir hadîs-i şerifte şu hüküm vardır:
Allah korkusundan gelen damlaların değdiği yeri ateş yakmaz!

Abdullah b. Amr b. el-Âs şöyle demiştir: Ey müslümanlar! Allah korkusundan ağlayın. Eğer ağlamanız gelmiyorsa ağlamaya kendinizi zorlayın. Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim, eğer sizden biriniz hakikati bilmiş olsaydı sesi kesilinceye kadar sesli bir şekilde ağlar ve beli kırılıncaya kadar namaz kılardı'.

Ebu Süleyman ed-Dârânî şöyle demiştir: 'Allah korkusundan yaşlarla dolan bir gözün sahibinin yüzü kıyamet gününde zillet görmez. Eğer o kimsenin göz yaşları akarsa, Allah Teâlâ o akan yaşların ilk damlasıyla ateşten teşekkül eden denizleri söndürür. Eğer bir ümmetin içinde bir tek kişi ağlasa, onun yüzü suyu hürmetine o ümmet mü'min ise fazla azap çekmez'.

Ebu Süleyman der ki: 'Ağlamak, Allah korkusundan, ümit ile cezbeye tutulmak ise Allah Teâlâ'nın cemâlinin şevkinden doğar'.

Ka'b'ul-Ahbar der ki: 'Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin olsun, Allah korkusundan ağlayıp göz yaşlarının yanakları Üzerine akması, bence bir dağ kadar altını sadaka vermekten daha sevimlidir'.

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle demiştir: 'Allah korkusundan bir damla göz yaşı akıtmam, bin dinar sadaka vermemden bana daha hoş gelir!

Hanzele şöyle anlatıyor: Birgün Hz. Peygamberin huzurunda bulunuyordum. Hz. Peygamber bize öyle bir nasihatta bulundu ki kalpler rikkate geldi. Gözlerden şıpır şıpır yaşlar akmaya başladı ve biz nefislerimizi tanımış olduk. Sonra ben eve gittim. Hanım bana yaklaştı. Hanımla birtakım şeyler konuştuk. Hz. Peygamber'in katındaki o hâlim unutuldu ve dünyaya daldık. Sonra Hz. Peygamberin katındaki o durumu hatırladım ve kendi kendime dedim ki: 'Vallahi münafıklığa girmiş oldun. Çünkü Hz. Peygamberin yanındaki korku ve rikkatin kalmadı'. Bunun üzerine evimden çıktım ve gayri ihtiyari olarak Medine'nin sokaklarından 'Hanzele münafık oldu' diye bağıra bağıra mecsidi nebevî'ye doğru yürüdüm. Bu esnada Ebubekir Sıddîk (r.a) ile karşılaştım. Bana 'Hayır! Hanzele münafık olmadı' dedi. Böylece Hz. Peygamberin yanına vardım. 'Hanzele münafık, oldu' diyordum. Bu sözlerimi duyan Hz. Peygamber 'Hayır! Hanzele asla münafık olmaz' dedi. Bunun üzerine dedim ki: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Biz biraz önce senin yanında oturuyorduk. Sen kalplerimizi ürperten, gözlerimizden yaşlar akıtan ve nefsimizi bize tanıtan bir nasihatta bulundun. Bu sohbetimizden sonra evime vardım. Karımla beraber dünya işlerine daldık! Senin yanında elde etmiş olduğumuz mânevî havayı unuttum'. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurdu:
Ey Hanzele! Eğer daima o manevî hava içeresinde kalmış olsanız, yollarda yürürken ve yataklarınızın üzerinde uzanırken meleklerle musafaha edersiniz. Fakat ey Hanzele! Bu hâl bazen gelir, bazen kaybolur.71

Ümit, ağlama, takva, verâ ve ilmin fazileti hakkında ve Allah'ın azabından emin olmanın da aleyhinde vârid olan bütün hükümler Allah korkusunun faziletine de delâlet ederler. Çünkü bütün bunlar korku ile bağlantılı bulunurlar, kimi korkunun se-bebi ve kimi de korkudan doğan hallerdir.





71) Müslim, (Daha kısa bir ibareyle)