Dört Evlilik Meselesi

TAADDÜD-Ü ZEVCAT (4 EVLILIK)
Bir Müslüman bu konuda herhalde şöyle düşünür:
"Taaddüdü-zevcat" erkeğin dörde kadar kadınla evlenmesi anlamına gelen İslâmî bir terimdir. Batılılar buna daha geniş anlamı ile "poligami" derler. Dolayısı ile "taaddüd-i zevcât" tamı tamına "poligami" değildir.
Allah (c.c.) Kur'ân-ı Kerim’de kadınlardan söz eden surenin başında, insanları bir "nefis"ten yarattığını hatırlattıktan sonra: "Eğer velisi olduğunuz mal sahibi yetim kızlarla evlenmekte onlara haksızlık yapmaktan korkarsanız, onlarla değil de hoşunuza giden başka kadınlarla ikişer, üçer ve dörder evlenebilirsiniz. Eğer aralarında adaletsizlik yapmaktan korkarsanız, bir tane almalısınız, ya da sahibi olduğunuz cariye ile yetinmelisiniz. Sapmamanız için en uygun olan budur..." (Nisâ (4) 3 ) buyurur. Aynı surenin daha sonraki bir ayet-i kerimesinde de yine adalet emredilerek "Siz uğraşsanız da adaleti hakkıyla uygulayamayacaksınız, bari büsbütün birine meyledip de öbürünü askıya almayın..." (Nisâ (4) 129) buyurur. İşin münakaşasına girmeden önce bu ayetlerden neyin anlaşıldığını görelim:
1- Kadını da erkeği de Allah yaratmıştır. Yani her ikisi de Allah'ındır. Onlara dilediği gibi hükmetmesine kimsenin müdahale etme hakkı yoktur.
2- Bir takım adaletsizlikler ve zaruretler söz konusu olduğunda, insanı yaratan Allah, erkeğin dört kadına kadar evlenmesine izin vermiştir.
3- Birden fazla kadınla evlenmesi halinde, aralarında adaleti göstermeyeceğini bilen erkek, bir tane ile yetinecektir.
4- İnsanın kadınları arasında fiili ve kalbi ile denklik yapıp, tam adil olması mümkün değildir.
5- Bu takdirde kalbi birisine meyletse bile, fiili ile aralarını ayırıp birini terk edilmiş bırakmayacaktır.
Şimdi; Allah'ın varlığına, gücüne, bilgisine ve adaletli olduğuna kesinkes inanan bir insan, ilk bakışta normal değil gibi görülen bu uygulamanın, Allah'ın emri olduktan sonra, hiç de anormal bir tarafının olmadığını anlayacak ve düşünmeye gerek duymadan bunu olduğu gibi kabullenecektir. Çünkü Allah Hakîm'dir, yani her yaptığı yerli yerindedir ve en uygun olanıdır. Eğer inanmasına rağmen kalbinde hâlâ bir "acaba!" dolaşıyorsa, işin başına dönmesi ve Allah'ı yeni baştan tanıması gerekir. Çünkü tanımada bir hata var demektir. Yani insan Allah'ı eleştirme gücüne sahip değildir ki, kendinde böyle bir hak görebilsin. Nasıl davranması gerektiğini, 0 mu yarattığı insana soracaktır, yoksa yarattığı insan mı O’na soracaktır? Yine insan, Allah'ın her yaptığı işin hikmetini anlayabilecek güçte de değildir ki, bunun isabetsiz olduğunu görebilsin.
Görüldüğü gibi Müslüman için problem yoktur. Mesele Allah'ın uygulamasıdır, deyince her şey biter.
Ya insan Allah'a inanmıyorsa, ya da bulanık biçimde inanıyorsa ne olacaktır? Ona da, bu meseleden önce Allah tanıtılır. Allah'ı iyi tanıyabilirse, onun durumu da aynı olacaktır.
Konunun bir yönü budur, ama bir de öbür yönü vardır: Müslüman Allah'ın hükmüne inanmakla beraber, Hz. İbrahim Peygamber gibi, kalbinin O'nun söylediklerini tırmalanmadan kabul etmesini ve doğruluğuna, gözüyle görmüş gibi inanmasını ister. (Hz. İbrahim’le ilgili kıssa için bk. Kur'ân-ı Kerîm, Bakara (2) 260.) İşte düşünme gücü sağlam olan ve ön yargılar taşımayanlar, aklen de bunun isabetliliğini bulabilirler:
Bundan önceki başlık altında kadınla erkeğin eşit oldukları ve olmadıkları yönleri anlatmış ve farklı oluşlarının onlara farklı görevler yükleyeceğini söylemiştik. Pozitif elektrik taşıyan kablo bir naylon elbise ile izole edilir, çünkü onun tabiatı onu gerektirir. "Efendim, elektrik enerjisinin oluşmasında artı ve eksi (pozitif ve negatif) elektrikler arasında hiçbir fark yoktur, çünkü hiçbiri öbürsüz olamaz. Öyleyse ikisine de eşit davranılsın ve ikisi de açık, ya da ikisi de kapalı kablo ile taşınsın." demenin akıllılık olmayacağını herkes anlar. Çünkü elektriklerin tabiatı, yani niteliklerindeki temel espri bunun, öbür türlü olmasını gerektirir. Demek ki, mesele bir tabilik ve yaratılış, yani "fıtrat" meselesidir. Öyleyse bunu gerektiren fıtratı biraz daha açmaya çalışalım:
1- Doğum istatistikleri genel olarak kadınların erkeklerden fazla olduğunu gösterir. (%52'ye %48, yaklaşık olarak.) Hatta bu farkın değişik zamanlarda daha çok arttığı da görülmüştür. Bunlar bir tarafa genel olarak yüzde üç dört fazla olan kadınlar kocasız mı kalsın, yoksa fuhşa mı düşsünler? Bu normal zamanlara ait bir durumdur. Dünyanın harpsiz yaşadığı çok az görülmüştür. Meselâ İstiklâl Harbimizde Doğuda Allahuekber Dağlarında üç gün içerisinde sadece soğuktan yetmiş bin gencimiz ölmüştü, bir o kadarı Çanakkale'de şehit olmuştu. Hepsi kadar da harbin diğer cephelerinde kaybetmiştik. Bunlara düşecek kadınlar, yalnız başlarına hayatın zorluklarına mı terk edilmeli idiler, fahişe mi olmalı idiler (çünkü cinsel ilişki de fıtrî bir ihtiyaçtır), yoksa bir başka kadınla beraber bir erkeğin himayesine mi girmeli idiler? Aynı şeyi bugün Iran ve Irak’ın zavallı kadınları için soralım. Her iki taraftan bir milyona yakın evlenme çağındaki insanın boşluğunu dolduracak hangi formülü teklif edebilirsiniz? Irak arkasından bir o kadar genç erkeğini de Kuveyt'te kaybetti. Demek ki zaruretler bazen mahzurlu olan şeyleri de normal kılar.
2- Kadının, cinsel isteklere cevap verebilme zamanı, erkeğe göre dörtte bir oranında azdır. Çünkü kadının her ayının bir haftası âdetle geçer. Buna bir de hamile ve lohusalık dönemindeki elverişsizliği eklensin. Şimdi tabiî durum bu iken, kadınlarda çokça görüldüğü gibi, kadın bir de müzmin bir hastalığa yakalanmış ve erkeğin ihtiyacını göremiyor bir durumda ise, tersine, erkek de cinsel gücü fazla birisi ise:
a) Bu hasta kadını boşayıp hepten yalnız ve himayesiz mi bıraksın?
b) Cinsel ihtiyacını kaldırım yosması ile giderip, çabası olarak bir de sağlığını tehlikeye mi atsın? (AIDS günümüz insanına çok şey öğreteceğe benziyor),
c) Yoksa hem hasta hanımına yardımcı olacak, hem de kendi ihtiyacını giderecek ikinci bir hanım mı alsın?
Fıtratın gereği yapılmadığında, doğacak sonuçlar her zaman daha tehlikeli ve zararlı olmuştur. Birden çok kadınla evlenmenin yasak edildiği her devirde erkekler, başka kadınlarla daha yüksek oranlarda ilişkide bulunmaktan geri durmamışlardır. Bir ilim adamımızın deyimiyle, "Teaddüdü zevcata engel olunmuş, ama teaddüdü firasa engel olunamamıştır." (Musa Kâzim Efendi, Dinî, Ictimaî, Makaleler, Mustafa Sabri Efendi, Mes'eleler.) Yani, eşlerin çok olması önlenmiş ama, yatakların çok olması önlenememiştir. Çünkü bu fıtratın gereğidir. Öyleyse bunun meşru mu, gayrı meşru mu yapılması daha iyidir?
Türkiye için bir örnek vermeye çalışalım.1983 emniyet raporlarına göre. (Kaynak Hürriyet Gazetesi) Türkiye'de bilinen 338 bin hayat kadını, iş olarak kendini satmayı seçmiş ve bu yolda çalışmaktadır. (bk. Cumhuriyet 7.1.1988 son sayfa).) Her biri günde en az iki iş gördüğünü ve bir erkeğin ortalama haftada bir hayat kadını aradığını düşünürsek, bir kadın haftada on dört ayrı erkekle yatıyor ve 14x338= 4.732.000 erkek gayri meşru ilişkide bulunuyor demektir. Bu ilişkilerden doğan fiziksel ve psikolojik hastalıklar, yıkılan yuvalar, emniyetin tespit edemediği gayrı meşru ilişkiler, bu yüzden kendilerini suçlu hisseden erkeklerin yuvalarında sebep olacakları huzursuzluklar ve benzeri olumsuzluklar da ayrıca hesaplanmalıdır.
3- Kadın huysuz birisi ise ve boşanmak her iki tarafı perişan edecekse, onu kapı dışarı atıp, onun da bir başka erkeğin de başını belâya koyma yerine, bir başka kadınla evlenip, kıskançlık duygularını harekete getirerek bir rekabet ortamı doğurmak ve onu da yola getirmek daha elverişli olamaz mı!
4- Bir de şu var ki; cahiliye döneminde herkes bir kadınla birlikte oluyormuş da İslamiyet gelip kadın eş sayısını 4’e çıkarmış değil, tersine 8, 10’dan 4’e indirmiştir. Yani; bir tadilat vardır.
5- Zamanın ve şartların değişmesine göre işi, çoğunlukla evinin dışında olan ve işi gereği uzak memleketlerde bulunan erkek, ihtiyacını gidermek zorunda olduğuna göre, orada dostlar mı edinmelidir, yoksa bir nikâhlısı mı olmalıdır? Bu konularda erkeklerin, kadınlara göre çok sabırsız oldukları da yine "fıtrî bir olaydır.
Konunun bir başka yönü daha vardır: Kadın haklarını düşündüklerini iddia ederek "taaddüd"e (yani 4 evliliğe)karşı çıkanlar, vücudunu satarak geçinen binlerce, hatta yüz binlerce kadını insan saymıyorlar mı? İnsanın değerine (keramet) hiç önem vermeden, ahlâk ve sağlık kurallarını da çiğneyerek icrayı faaliyet eden bu ten tâciri kadınlar, acınmaya muhtaç değil mi? "Taaddüd" olsaydı onların en fazla dörtte biri bir kocanın ikinci karısı olacaklardı ve her gün bir sürü kirli, paslı, hastalıklı ve ne idüğü belirsiz erkeklerle değil, istediği zaman ve biçimde, psikolojik tatmin de duyarak bir erkekle yatacaklardı. Bu ikisi arasındaki farkı görmemek için geri kafalı kör inatçı olmak ya da zina günah-ı kebirini ciddiye almamak lâzım. Allah muhafaza!
Bunlar da konunun üçüncü yönüdür. Konunun bir dördüncü yönü daha vardır, o da gerçekçi olma zorunluluğumuzdur: İslâm, erkeğin birden fazla kadınla evlenmesini emretmemiş, tersine bunun zor bir iş olduğunu duyurmuştur. Birden fazla kadınla evlenmek isteyen erkek, her ikisine de nafaka vermek zorundadır. Çünkü kadın çalışmak zorunda değildir. Ayrı istemeleri halinde, her ikisine de müstakil ev almak, ya da tutmak zorundadır. Yani birden fazla kadınla evlenmek zevkli bir şarap değil, bir derde derman olacak acı bir ilâçtır. Acı olduğu için ilâcı terk etmek, akıllılık olmasa gerektir. Bu şartlar altında, varsayılacak bir İslâm toplumunda, teorik olarak erkeklerin yüzde kaçı birden fazla kadınla evlenebilecektir? Matematiksel hesaba dayanarak söylersek, iki kadınla evlenmesi halinde erkeklerin ancak yüzde üçü-dördü birden çok kadınla evlenebilecek, bunların bir kısmının da ikiden çok kadın alacağı düşünülürse, o takdirde erkeklerin ancak yüzde biri, ya da ikisi ikinci ya da üçüncü bir kadın alabilecek, geri kalan yüzde doksan sekiz ya da doksan dokuzu bir kadınla yetinmek zorunda kalacaktır. Kadın da zaten istemediği bir evliliğe zorlanamayacak, bu sonuca, isterse katlanacaktır. Kadınların sayısının erkeklere oranla bu kadar fazla olduğunu daha önce söylemiştik. Demek ki, matematiksel gerçekler de fıtrîliği doğruluyor.
Gayri meşru hayat yaşayanlar bir yana, bugün acaba, yasak olmasına rağmen, birden çok evlilik yapan erkekler bu oranın altında mıdır? Demek ki, "fıtrîliğe, avamca ifadesi ile, yasak sökmüyor!
Nitekim bu fıtrî gerekliliği, zaman zaman birçok batılı düşünür kavramış ve uygulanmasını önermiştir. Kaldı ki, bu sadece İslâm’da olan bir uygulama değildir. Tarihin her döneminde, şöyle ya da böyle uygulanmış ve uygulanmaktadır. İslam'ın yaptığı, bu sistemi ıslah etmek, sınırlamak ve bir düzen içerisinde meşru kılmaktan ibarettir. Erkeğin birden fazla hanımla evlenebilmesi ancak zaruret halinde olabilmektedir.

NOT: Unutmayalım ki insanı ve onun için en hayırlısını insanı yoktan var eden Allah (c.c) bilir. Bu dehşetli asrın insanı kibirleştirdiği ve her şeyi kendi aklını baz alarak anlamaya çalıştığı bir gerçektir. Zahirde şer görünse de aslında hayır olan birçok İslami kaide vardır. Allah (c.c) adildir. O bir şeyi emretti mi teslim olunur. Allah(c.c) kullarına zulmedici değildir. Rahmeti ve Hikmeti nihayetsizdir.

Allah cümlemizden ebeden daima razı olsun…

ALINTI


Konular