Tesettürün Ehemmiyeti ve Baş Açmanın Hükmü.

Tesettürün Ehemmiyeti
Bazıları tesettürün ehemmiyetli bir farz olduğunu düsünmüyor. Mesela saçını açıp çalışmak diğer günahlara göre küçük bir günah zannediyor. Tesettürün ehemmiyeti nasıl anlatılmalıdır? Çarşaf giymenin hükmü nedir?

Cevap
Tesettüre riayet etmeyenlerin bunu küçük günah telakki ettikleri için yaptıklarını sanmıyoruz. Onların bu hali imanlarının zayıflığından kaynaklanmaktadır. Mesela, namaz kılmamak günah-ı kebairdendir (en büyük günahlardan). Fakat namaz kılmayanlar bunu küçük günah telakki ettiklerinden dolayı terk ediyor değiller. Umumen, halk olarak dini emirlere, yasaklara karşı bir lakaytlık yaygınlaşmıştır. Mesele kanaatimizce bundan ibarettir.

Bazı ayetler günahları büyük küçük olarak sınıflandırmıştır. Mesela, "Eğer size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi ağırlanacağınız bir yere sokarız. " (Nisâ, 31) ayetinde olduğu gibi.

Keza hadislerde de büyük günahlara dikkat çekilmiştir. Abdurrahman b. Ebû Bekr, babasından, şöyle dediğini rivayet ediyor:

Rasûlullah (s.a.s.)'ın yanında idik. Üç defa şöyle buyurdu: "Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? Allah'a Şirk koşmak, anaya babaya itaatsizlik etmek ve yalancı Şahitliği yapmak... " (Buharî, Edeb 6; İman, 16)

Büyük günahlar hakkında âlimler ayet ve hadislerden yola çıkarak bazı sınıflandırmalar yapmışlardır. Hatta bu konuda müstakil kitaplar da telif edilmiştir.

Alimlerin çoğunluğuna göre; Beş vakit namaz, Ramazan orucu, hac, umre, abdest gibi hayırlı amellerin kendilerine keffaret olabileceği günahlar "küçük günah"; bu tür ibadetlerin keffâret olamadığı günahlar ise "büyük günah"lardır.

Meselâ: hiç bir ibadet adam öldürmeye, zina yapmaya, içki içmeye ve benzeri günahlara keffaret olarak kabul edilmez; bunlara ancak Şerîat'ın, haklarında takdir ettiği cezalar tatbik edilir.

Hz. Ömer'le İbn Abbas (r.a.) "İstiğfarla büyük günah, ısrarla da küçük günah kalmaz" demişlerdir. Yani (Şerîat'in verdiği cezalar tatbik edildikten sonra) istiğfarla büyük günahlar affedilir. Fakat küçük günahlar ısrarla işlenmeye devam edilirse, onlar da büyük günah olur. Bu ifadelere göre büyük günahlara sayısal açıdan sınır koymak mümkün olmaz.

Özetle, Şerîat'ın hakkında tehdit edici bir nass (korkutucu bir delil) tahsis ettiği veya büyük günah olarak bildirdiği bir günahı işleyen hakkında Ehl-i Sünnet mezhebinin görüşü şudur: Büyük günah mümini imandan çıkarmaz ve onu küfre sokmaz. Ancak böyle bir mümin asi sayılır. Ameller imandan bir cüz (parça) değildir. Ancak işlenen günahı helâl saymak, onu hafife ve alaya almak, kesinlikle küfürdür.

Ahzab suresi 59. ayette,
"Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, (başlarını ve yüzlerini kapatacak şekilde) dış örtülerinden (çarşaflarından bir kısmıyla) üzerlerini örtsünler! Bu, onların (iffetli olarak) tanınıp da rahatsız edilmemeleri için daha yakındır (daha elverişlidir). Allah ise, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir." buyrulmuştur.
Mehmed Vehbi Efendi, bu ayetten yola çıkarak çarşafın farz olduğunu beyan etmiştir. Ayette geçen 'cilbab' ifadesinin türkçe karşılığı çarşaftır. Dolayısıyla, kadınların dışarı çıkarken, elbiselerinin üzerine çarşaf veya ona benzer bir çeşit cilbab almaları farzdır.
Çarşaf hakkında şu adrese bakınız.risaleonline.com


1 yorum

Tesettür farzdır. Ancak çarşaf giymek farz değildir

Bizim anlayabildiğimiz kadarıyla İslâm’da elbisenin ismi ve resmi mühim değildir. Mühim olan vasfıdır. Yâni, el yüz dışındaki bütün bedeni örtüyor mu, vücut hatlarını belli etmeyecek genişlik ve uzunlukta bedeni kaplıyor mu?
Aranan vasıf budur.


İşte bu giyim bir (fetva) gereğidir. Yâni mecburi olan kısımdır.

Ayrıca bu giyimin üzerine bir de çarşaf ilâve eden olursa, elbette bu da bir (takvâ) gereğidir, tebrike şayân bir titizliktir. Kendini bütünüyle gizlemektir.

Ne var ki (fetva) mecburi, (takvâ) ihtiyarî olduğundan çarşafa herkesi zorlamamız mümkün değildir. İlgi duyanlar, gönülden alâka hissedenler tercih eder, istemeyenlere ısrar olunmaz. Zira takvâsını zorlamak, bazan fetvasını da kayba sebeb oluyor, başka mahzurlar da tevlid edebiliyor.

Peygamberimizin hadisinden aldığımız şu ölçü tesettürlü hanımlarımıza pek güzel ikaz ve irşadda bulunmaktadır:

— İyi giyimin örneğini verip yayılmasına sebeb olan hanımlar sebeb olduklarının sevabına lâyık olmaktalar. Kötü giyimin örneğini verip yayılmasına sebeb olan hanımlar da kötü giyimin vebaline mâruz kalmaktalar.

Demek ki, asıl mes’ele, iyi giyim örneği verip, sevaba lâyık olmak; kötü giyimin örneğine bürünüp de günaha sebeb olmaktan uzak kalmaktır.

Ayrıca ; Cilbab, bütün vücudu örten dış elbiseye verilen isimdir.sadece çarşaf demek de doğru değildir.
kendisini örten şal, ferâce, pardösü gibi dışarı çıkarken giyilen kıyafetlerde buna dahildir.

21.04.2011 - Kaside-i Bürde

Konular