Allah'a Şükretmek

Çevremize şöyle bir bakarsak Allah'ı ve O'nun sonsuz gücünü tanıtan sayısız güzelliklerle dolu bir dünya görürüz. Masmavi denizler, yemyeşil ormanlar, rengarenk çiçekler, kelebeklerin kanatlarındaki muhteşem renkler ve desenler, kuşlar, birbirinden lezzetli ve faydalı meyveler, sebzeler ve bunlar gibi saymakla bitmeyecek kadar çok güzellik... İşte bunların hepsini yaratan, tüm evreni ve canlıları yoktan var eden, sonsuz güç sahibi Allahtır. İnsan şuurlu olarak düşünürse, tüm bu güzelliklerin ve hoşuna giden her şeyin, aslında Allah'ın kendisine ikram ettiği birer nimet olduğunu fark edebilir. '' Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.'' (Nahl Suresi, 18)

Nimetlerin verilmesindeki amaçlardan biri, kişiyi Allah’a yöneltmektir. İnsan sahip olduğu nimetlerin farkına varıp Allah'a şükretmelidir. Şükür, yalnızca Allah’a sözlü hamd ile değil, Rabbimizin bahşettiği nimetleri O'nun yolunda kullanmakla da olur. Bazı insanlar şükretmek için kendilerine çok büyük ya da çok özel bir nimetin verilmesi gerektiğini düşünür. Oysa insanın her anının nimet içinde geçtiği çok açık bir gerçektir. Hayatı, sağlığı, beş duyusu, nefes aldığı hava, aklı ve bunlara benzer sayısız nimet kendisine her an kesintisiz bir şekilde sunulmaktadır. Bazı insanlar gaflet içinde olduklarından dolayı, bu nimetlerin değerini onlara sahipken anlamaz ve şükretmezler; ancak bu nimetler ellerinden alındığı zaman değerlerini anlarlar.

Şükür, hem önemli bir ibadet hem de insanın azgınlaşmasını engelleyen koruyucu bir zırhtır. Çünkü insanın nefsinde zenginlik ya da güç bulduğunda kibirlenmeye, zalimleşmeye ve vicdansızlaşmaya karşı bir eğilim vardır. Bu eğilim, kibir, haset ve kıskançlığı yüzünden kıyamete kadar tüm yaşamını insanları saptırmaya adayan şeytanın telkinleriyle oluşur. Şeytan, insanları şükürden uzaklaştırmaya çalışır. Bu gerçek göz önüne aldığında şükretmeyen bir kişinin nasıl büyük bir gaflet içinde olduğu daha iyi anlaşılır. Bu gaflete karşı şükür, kontrolü sağlar ve insanın nankörlüğe düşmesini engeller. İnsan gücün kendisinde olmadığını, sonsuz güç ve kudretin yalnızca Allah'a ait olduğunu kabul eder ve şeytanın oyununu bozar.

Şeytanın, insanı cehenneme sürükleyen sinsi oyunlarına karşı her zaman dikkatli olmak ve her an Allah'a sığınmak ve O'nu anmak gerekir.

Kendisine büyük makam ve mülk verilen Hz. Süleyman: '' Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat." (Neml Suresi, 19) duasıyla nankörlüğe düşmemek için Allah'a yalvarmaktadır. Kendisine verilen mülk nedeniyle azgınlaşan Karun ise şükretmek yerine büyüklenerek,kaybedenlerden ve azaba uğrayanlardan olmuştur.'' Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: "Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez." (Kasas Suresi, 76)

Eğer insan, bu nimetleri kendisine verenin Allah olduğunu bilir ve O’na şükrederse, Yüce Allah bunun karşılığında kendisine daha fazla nimet vereceğini vaadetmiştir. "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir". (İbrahim Suresi, 7)

Allah’ın nimetlerini düşünmek, hem Allah korkusunu ve Allah sevgisini arttırmak için bir vesile hem de Allah’ın cennette müminlere göstereceği mükemmel nimetleri düşünüp cennete özlem duymak için bir vesiledir. Etrafımızda gördüğümüz herşeye bu gözle bakmalı ve Allah'ın varlığını, büyüklüğünü ve gücünü aklımızdan asla çıkarmamalıyız. Aksi halde Allah'a karşı kibirlenen şeytandan hiç bir farkımız kalmaz.

İnkar edenlere gelince, onlar için de cehennem ateşi vardır. Onlar için ne, karar verilir, ki böylece
ölüversinler, ne de kendilerine onun azabından (bir şey) hafifletilir. İşte Biz, her nankör olanı böyle cezalandırırız. (Fatır Suresi, 36)

Altuğ ÖZTÜRK


Konular