AİLE BİRLİĞİ VE İSLAM

Aile, devletin en temel birimidir. Aile yapısı güçlü olan bir milletin devlet yapısı da güçlü demektir. Yüzyıllardır necip Türk milletinin tarihteki güç ve iktidarı, aile bağlarının sağlam olması ve manevi değerlere verdiği önemden kaynaklanmıştır.

Aile yapısı çökmüş, manevi değerlerini yitirmiş, bireyleri arasında sevgi, saygı, birlik ve beraberlik duyguları körelmiş bir devletin güçlü olması pek mümkün değildir. Ailedeki bu yozlaşma, kısa zamanda toplumun bütün birimlerine sirayet eder. Okullarda, iş ve arkadaş ortamlarında sevgi ve saygı yerine, haset, bencillik, ikiyüzlülük, alay ve dedikodu gibi kötü ahlak özellikleri hakim olur. Özellikle ahlaki değerlerin önemsenmediği, dinsiz bir toplumun hedef alındığı bazı ülkelerde bu manevi çöküş ve ahlaki dejenerasyon toplumun her kademesinde kendini gösterir. Bu gibi toplumlarda hayat, sadece karşılıklı maddi menfaatler üzerine kurulur. Kimse diğerinin hakkını korumaz, adalet aramaz, güçsüz olana merhamet etmez. Dolayısıyla böyle bir aile ve milletin bireylerinin de, beraber huzur ve barış içinde yaşamaları imkansız hale gelir.

Genç bir kıza baktığında insanın içinde derin bir saygı ve içten bir sevgi hissetmesi gerekir. Yine genç bir delikanlı, duruşu, tavırları ve asaleti ile insanı derinden etkilemeli ve güzel ahlakı ile herkese örnek olmalıdır. Unutmamak gerekir ki samimi olarak sevgi ve saygı duyulan kişiler, her zaman en güvenilir, en merhametli, en sabırlı ve en dirayetli olan kişilerdir. Ancak dinsiz bir toplum oluşturma çabası ile gayri ahlaki bir yapıyı medya yoluyla ve farklı yöntemlerle topluma telkin edenler, tertemiz, vicdanlı ve asil olması gereken gençlerimizin saldırgan, küfürbaz, anne babaya saygı ve bağlılığı olmayan asi bireyler olmalarına vesile olmuşlardır.

Din, ahlak ve aile hayatını yok etmeye yönelik bu faaliyetler, “önce benim rahatım ve menfaatim” mantığı güden insanların sayılarını artırmıştır. Bu görüştekiler için fedakarlığın her türlüsü kayıptır. Bu durum çıkarlarının zedelenmesi anlamına gelir ve tercih edilmez. Bencilce tavırlar uyanıklık olarak görülür. Bu mantıkta olan insanlar için hayat hem kendisi, hem de çevrelerinde bulunanlar için çekilmez hale gelir. Evlerinde otururken dahi sürekli huzursuzluk duyarlar. Eşyalarının yıpranması, mallarının tükenmesi, yalnız kalma korkusu, toplumun saygısını kaybetme endişesi bu insanlara eziyet verir. Kader gerçeğinin farkında olmadan, hayatta yaşadıkları her olayın kontrolünü kendi ellerinde zannettikleri için, kendi kendilerine zulmederek zorluk içinde yaşarlar. Oysa kader ilmine vakıf olmak insan hayatına büyük bir lüks getirir.

Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar. (Yunus Suresi, 44)

Unutmamak gerekir ki isyan etmeden, Allah’ın kendisine yaşattığı her zorluğa razı olan insanlar, Allah’ın vaad ettiği kolaylığı da hemen arkasından bulacaklardır. Yeter ki karşılık beklemeden sadece Allah rızası için, içinde bulundukları her olumsuzluğa sabır gösterebilsinler.

Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. (İnşirah Suresi, 5)

Rabbin için sabret. (Müddesir Suresi, 7)

Birinci Dünya Savaşı sonunda, bütün yurt işgal edilmiş olmasına rağmen, milletimizde istiklal ve mücadele azminin tükenmediğini gören düşman, silahla yenemediği Türk Milletini içten çökertmek için alkol ve uyuşturucu maddelere başvurmuştur.

Limanlarımıza, beraberinde getirdiği içkileri indiren düşman gemileri, bunları el altından halkımıza ve bilhassa yurt savunmasının en önemli unsuru olan gençlerimize ulaştırmaktadır. Kısa zamanda içki ve uyuşturucu madde alışkanlığı bir salgın halini almaya başlamıştır.
(http://www.kocaelide.com/article.php?id=125)

Yine bilindiği üzere soylu ve cesur Türk milletinin aile ve dini birliğini yok etmedikçe, hiçbir suretle parçalanamayacağını bilen dış güçler, bu konuda derinden bir faaliyet yürüterek, halka ahlaksızlığı ve dinsizliği telkin etmişlerdir. Üçüncü dünya ülkeleri için çekilen, kimin kimle beraber olduğunu takip etmekte zorlandığımız diziler ve televole kültürü ile ahlaksızlığın meşrulaştığı, dünyada ve İslam aleminde yaşanan olumsuz olaylara duyarsız ve uyuşmuş bir toplum oluşturmak için planlarını her mecrada yürütmeye devam etmişlerdir.

Şeytanın kuklası haline dönüşmüş bu kişiler, Allah inancı olmadan, hiçbir sınır gözetmeksizin yaşayıp “gününü gün etmek “ üzerine kurulu bir hayat sürerler. Materyalist felsefenin telkinleriyle güçlünün zayıfı ezmesi mantığı ile yaşarlar. Dolayısıyla bu telkini alan toplumlarda ne baba oğlunu, ne ağabey kardeşini ne de genç yaşlıyı korur ve kollar. Müslüman Türk milletinin farkı da bu noktada ortaya çıkar. Dinlerine bağlı bir millet olan Türkler, anne ve babaya olan saygının, Allah’ın emri olarak Kuran’da yer aldığını bildikleri için, bu güzel ahlak özelliklerinden asla taviz vermezler. Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır… (Lokman Suresi, 14) ayeti gereği anne ve babaya güzel davranmak Allah’ın emri olduğu için, aynı zamanda ibadet anlamına da gelmiş olur.

Anne ve babaya sadece, kişiyi Allah yolundan alıkoymaya çalışıyorsa itaat edilmez. Ancak bu durumda dahi kötü davranış ve hakaret söz konusu değildir. Bu tür tavırlar Türk toplumunda kınanan ve yadırganan çirkin ahlak özellikleridir.

Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban) hakkında bir bilgin olmayan şeyi Bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünya (hayatın) da onlara iyilikle (ma'ruf üzere) sahiplen (onlarla geçin) ve Bana 'gönülden-katıksız olarak yönelenin' yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, böylece Ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim. (Lokman Suresi, 15)

Kuran ahlakını yaşayan toplumlarda, devletine faydalı bir vatandaş, ailesini seven, koruyup gözeten bir evlat, ahlakıyla örnek olan bir eş ve arkadaş gibi insan modelleriyle karşılaşılır. Böyle sağlam bir milletin ömrü uzun, yaşantısı huzurlu, birlik ruhu da çok güçlü olur. Allah Kuran'da, bir milletin birlik içinde ve güçlü olmasının sırrını şöyle bildirmiştir:

Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46)

İslam dini hoşgörü ve merhamet dinidir. Baskı ve zulüm Kuran’ın mantığına terstir ki bir ayette Rabbimiz, “Dinde zorlama (ve baskı) yoktur…” (Nur Suresi, 33) buyurarak, insanlara İslam’ı yaşamaları konusunda baskı uygulanmasını yasaklamıştır. Dini eğitim çok küçük yaşlardan itibaren çocuklara verilmelidir. Ancak yasak ve kurallar koyarak günah ve sevap kavramını anlatmak yerine, yaptığı her güzel ahlaka karşılık onu ödüllendirerek bu yöndeki davranışlarını pekiştirmek ve olumlu telkinler vermek daha sağlıklı olacaktır. Etrafımızdaki canlı ve cansız hiçbir şeyin tesadüfen oluşmadığı, bir Yaratıcının eseri olduğu anlatılırken, Yaratanın merhamet ve büyüklüğünü çocuğa hissettirmek ve O’nu çok sevmesini sağlamaya çalışmak gerekir. İnsan sevdiği kişileri kırmaktan sakınır. Bu nedenle Allah’ı seven çocuk, ileriki yaşlarında da O’nun razı olmayacağı davranışlar sergilemekten şiddetle kaçınır. Allah’tan ve O’nun rızasını kaybetmekten korkar. Ancak bu korku dünyevi korkular gibi insana zulüm ve huzursuzluk değil, aksine huzur ve mutluluk getirir.

Tam tersi, baskıcı bir eğitimle, zorla namaz kıldırılan, başı kapanan çocukların çoğu, yetişkin oldukları dönemlerde dinden uzaklaşırlar. İbadetleri robotlaşmış şekilde, neden yerine getirdiğini bilmeden sadece “yapılması gerek ve sen de yapacaksın” mantığı ile çocuğa anlatmak, Allah’a duyulması beklenen sevgiyi, nefret ve isyana dönüştürür. Çünkü çocuk, neden yaptığını bilemediği ibadetlerin yapılması konusunda baskı uygulayanın Allah olduğunu düşünür. Çocuğa, ibadete ilişkin teklifler getirmeden önce neden ibadet edildiği mantığını anlatmak ve kalbini dine ısındırmak gerekir.

Büyük bir hassasiyetle öncelikli olarak ailede verilmesi gereken dini eğitim, ileriki dönemlerde kişinin her ortamda dirayetli ve güçlü kişiliği ile sarsılmaz bir görüntü oluşturmasına vesile olur. Daima vicdanı ile karar veren genç, kötü ahlak özelliklerinden şiddetle sakınır ve sağlam bir karakter sergiler. Unutmamak gerekir ki iman, kimseye nasip olmayan güç ve üstünlüğü beraberinde getirir. Önemli olan kişilerin gözündeki üstünlük değil, Allah katında olan üstünlüktür ki o da takva iledir.

Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)


Konular