MÜSTEHCEN GÖRÜNTÜLERDEN KURTULMA ÜZERİNE TEKNİK VE DİNİ AÇIDAN KAPSAMLI KALİTELİ BİR YAZI

BİLGİSAYARINIZA İNDİRİN, SABREDİP SONUNA KADAR OKUYUN, İHTİYAÇ DUYANLARA ULAŞTIRIN. BİTİRDİĞİNİZDE ÇÖZÜM İÇİN SAĞLAM BİR FİKRİNİZ OLACAKTIR.

I. AİLENİN ALABİLECEĞİ TEDBİRLER

Çocuk terbiyesine önem veren toplumumuzda, anne-babalar çocukları için her türlü fedakârlığı yapmaktadır. Kimi veliler, çocuklarına derslerinde yardımcı olabileceği umuduyla internet erişimli bilgisayar almakta veya internet kafelere gitmelerine izin vermektedir. Kimi aileler ise, çocuklarının internet erişimli bilgisayarı olan arkadaşlarının evlerinde bir araya gelmelerine izin vermektedir.
Ülkemizde kaç anne-baba, bu tehlikenin farkında olup, internetin muhtevasını filtre eden programları kullanmaktadır? Bu programların kullanımının Batı'da zorunlu hale getirildiği düşünülürse, biz bu konuda velileri ve eğitimcileri yeteri kadar bilgilendiriyor muyuz? Çoğu anne-baba, çocuğunu dışarıya gönderirken, yabancı ve tanımadığı kimselerle konuşmamasını ve onlarla arkadaşlık kurmamasını tembih etmekte, hatta kimi zaman, yalnız başına sokağa çıkmasına bile izin vermemektedir. Fakat internet erişimi olan bir çocuk için bu tavsiyeleri işlevselliği var mıdır? Çünkü çocuk dışarıda ulaşamayacağı ve göremeyeceği her şeyi, internet ortamında görme ve tecrübe etme imkânına sahiptir. İnternetin yapısı gereği çocuğa zarar verme ihtimali olan her şey yirmi dört saat dolaşımdadır. Bu durumda anne/babalara ve eğitimcilere düşen vazife, internetin çocuğun gelişimine menfi tesir eden yönünü filtre eden programları bilgisayarlara yükleyip, çocukları ve gençleri internetten faydalanmaktan mahrum etmemektir.
Kaygı verici olan durum, ülkemizde anne-baba ve eğitimcilerin bu tehlikenin tam olarak farkında olmamaları veya bunu “çağdaşlaşmanın normal bir sonucu” görmeleri dolayısıyla gerekli tedbirleri yeterli ölçüde alamamalarıdır. Aileler ve eğitimciler ne yapmalıdır? Çocuklar internetten vazgeçirilerek, çağın gerisine mi düşürülmelidir? Anne/babalar internet kullanımı esnasında çocukların başında bir polis gibi nöbet mi tutmalıdır? Yoksa daha demokratik ve çağın özgürlükçü ruhuna uygun, faydalı ve eğitici içeriği olan web siteleri mi çoğaltılmalı? Bu tür çareler düşünülebilse de nihaî çözüm “Zarardan kaçınma ve korunma, faydalıyı yapmaktan önce gelir.” Prensibiyle internetteki muhtevayı süzen, faydalı bilgiye izin verirken zararlı olanı engelleyen filtre programları kullanmaktır. Böylece çocuklarımızın internetin iyi, faydalı ve doğru olan muhtevasına yönelmelerini sağlamış olacağız.
İnternet kullanımı esnasında oluşabilecek muhtemel zararlardan korunmak için ailenin alması gereken tedbirler şöyle sıralanabilir
1- İnternet erişimli bilgisayar çocuğun odasına konmamalıdır. Eğer konmuş ise buna derhal son verilmelidir. İnternet erişimi olan bilgisayar, herkesin kullandığı çalışma odasında veya oturma odasında bulunmalıdır.
2- Çocuklarla ve öğrencilerle, internet üzerinde neler yaptıklarına ve öğrendiklerine dair periyodik konuşmalar yapılmalıdır. Aile fertleri internet üzerinden edindikleri bilgileri paylaşmalı veya birbirlerini bilgilendirmelidir. Çocukların, internet üzerinden haberleştikleri ve sohbet ettikleri kişilerin bilinmesi ve izlenmesi gerekir. Çünkü çocuklar, neyin faydalı veya zararlı olacağını bilemeyebilirler.
3- Çocuklar ve öğrenciler, bilgilerini, adreslerini, telefonlarını ve aile bilgilerini çevrimiçi olarak tanımadıkları ve ailecek görüşmedikleri üçüncü şahıslara asla vermemeleri konusunda bilinçlendirilmelidir. Çünkü çevrimiçi olarak verilen ve dağıtılan bilgileri geri almak mümkün değildir.
4- Çocuk, internette kullanacağı ismi ve e-posta adresini seçerken, abartılı isim, adres ve işaretler almamalıdır. Zira bu durum istenmeyen çevrelerin dikkatini çekebilmektedir.
5- Çocuğun internet kullanım saatlerini ve gezip dolaştığı web içeriklerini rapor eden, haftalık internet kullanım saatlerini düzenleyen, onlarca yazılım piyasada satılmaktadır. Bu programları bilgisayara yükleyerek, çocuğun internet kullanımı kontrol edilmelidir.
6- İnternette sadece istenen sitelere girmeye izin veren, istenmeyenleri bloke eden yaşa veya seçilen kelimelere göre internetin içeriğini filtre eden, internete erişim saatlerini düzenleyen, her kullanıcı için rapor tutan daha gelişmiş programlar da vardır. Gerekirse uzmanlardan da yardım istenerek internetin zararlı muhtevasını filtre eden bu program satın alınabilir. Eğer bu programlar kullanılırsa yukarıdaki önlemlerin çoğu alınmış olur.
Özetle, internet, çocuğun ve ailenin gelişimine faydalı etkilerin yanı sıra zararlı yönlere de sahiptir. Çocuğu gerekli tedbirleri almadan internetle baş başa bırakmak, yüzme bilmeyen birini okyanusun ortasına bırakmaya benzer. İnternetin faydalı ve zararlı bilgileri barındıran bir teknoloji olduğu dikkate alınmalı, muhtevasını dinamik olarak filtre eden yazılımlarla birlikte kullanmaya özen gösterilmelidir. Aksi takdirde, çocuklar ve toplum yozlaşacak, zaman içerisinde kaybedilecektir.

II. BİREYİN KİŞİSEL TEDBİRLERİ

A-DİN EĞİTİMİ

Günümüz gençliğin problemlerinden biri de çalışmanın geçen bölümlerinde de ifade edildiği gibi ahlâkî erozyondur. Nesli ve aile yapısını bozan en önemli faktörlerden biri müstehcen yayınlardır. Gayr-ı ahlaki görüntüler, ahlâkı çökertmekte, psikolojik bozukluklara sebep olmakta ve çeşitli manevi bunalımlara sebep oluşturmaktadır. Gençliği yozlaştırmak isteyenlerin, en fazla başvurdukları ve bu maksatla tesir edebildikleri veya ellerinde tuttukları kitle iletişim araçlarını kullanarak bu problemleri besledikleri ve büyüttükleri gözlenmektedir.
Gençliğin bu problemi, çok yönlü ve her bir yönü oldukça derin ve kapsamlı bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla bunların çözümü, oldukça uzun ve yoğun çalışmaları gerekli kılmaktadır. Günümüz geçliğinin bu problemini çözmek çok zor görünmektedir. Ama çare, her halükârda sağlam bir eğitimden, bilhassa iyi bir din/ahlâk eğitiminden geçmektedir. Bu eğitim verilebildiği takdirde, en azından problemlerin çözümü adına sağlam bir temel kurulmuş olacak ve tali derecede kalan problemler ise, bu temel üzerinde çözülebilecektir.
Bu problemin çözümünde karşılaşılan büyük bir engel ise ülkemizde eğitim adına her şey okuldan beklenmekte ve çocuğun din eğitimi de okula bırakılmaktadır. Okullardaki din eğitiminin yetersizliği yanında, çocuğun Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersiyle ancak 10/11 yaşlarında karşılaşması, din eğitimi ve öğretiminde ortaya olumsuz bir tablo çıkarmaktadır. Bu nedenle, okul öncesi dönem anne babalar tarafından önemsenmeli ve çocuğun karakterinin önemli bir kısmının oluştuğu bu dönemde din eğitimi ve öğretiminde belirli bir mesafe alınmalıdır. Bu bağlamda günümüz ailelerinin muzdarip oldukları çocuk ve gençlerin müstehcen yayınları izleme davranışlarının çözümünü sadece okuldan beklemeleri sonuçsuz bir beklentidir.
Gençlerin bu yanlış davranışlardan kurtulmalarının en önemli ayağını sağlam bir din eğitimi oluşturmaktadır. Bilindiği gibi din eğitimi müntesiplerini kötülüklerden koruyucu bir güce sahiptir. Dinin emir ve yasaklarını hakkıyla uygulayan kişiler günahlara ve ahlaki çözülmelere karşı daha dirençli olmaktadırlar. Bu açıdan çocukların daha bebeklik döneminden itibaren, ahlâkî gelişmelerine müspet tesir edecek, vicdan mekanizmalarını harekete geçirecek en önemli esaslardan biri sistemli bir din eğitimidir. Allah sevgisi ve saygısıyla büyüyen kişilerde, O’nu emrettiği ve yasakladığı her şeye karşı sevgi ve saygı vardır. Allah sevgi ve saygısını samimi olarak hisseden kimselerin karıncayı dahi incitmedikleri görülmektedir. Dindar ailelerin çocuklarında şiddetin ve ahlaki çözülmenin daha az görülmesi, bu çocukların vicdan mekanizmasının din eğitimi ile desteklendiğinin açık bir delilidir.
Çocuğun hayat boyu sürecek karakterinin birçok eğitimciye göre ilk dört yaş kimilerine göre ise ilk yedi yaşta şekillendiği hususu çok önemli bir tespittir. Hal böyle olunca, psikologlar tarafından “ahlâkî gelişme” şeklinde nitelenen inanç ve ahlâk kuralları çocuğa doğru biçimde verilmelidir. Çünkü bu kurallar iç kontrol gücü denilen vicdanın gelişmesini de beraberinde getirir. İç kontrol gücünün gelişimi demek, çocuğun kendi kendisini yönetme yeteneği demektir. Aile ve çevre faktörünün oluşturduğu dış kontrol gücü iç kontrolün gelişmesine paralel olarak etkisini azaltır. Bu sayede gençler kimsenin uyarısına ve nasihatine gerek kalmadan büyük bir ahlaki yozlaşmayı beraberinde getiren müstehcen yayınlara ilgi duymayacaktır veya duysa da bu yayınların çirkinliğini ve zararlarını bilecek bu filmlere tevessül etmeyecektir.
Din eğitim ve öğretiminde en ideal yöntem, çocukla birlikte ibadet ve faaliyette bulunmak, ona anlayabildiği bir dille ibadetin önemini kavratıp, kulluğa teşvik etmektir. Çocuğun eğitim ve öğretimi sırasında onun psikolojik durumu gözden uzak tutulmamalıdır. Korkutucu örnekler yerine, ergenlik çağına değin sevdirici, teşvik edici örnekler verilmelidir. Bununla beraber ahlaki değerlere de yaşının ve cinsiyetinin gereği vurguda bulunulup ahlak eğitimi ihmal edilmemelidir. Kısacası çağdaş eğitim teorileri tezgâhında her geçen bir tanesinin daha yanlışlığını tespit ettiğimiz “eğitim uygulamalarından” ve “hayalî teorilerden” ziyade “bizi biz yapan değerlerin” öne çıkarıldığı bir eğitim modeli benimsenmelidir.
Son olarak, çocuklar ergenlik dönemine geldiğinde artık karşımızda gerek bedenen gerekse aklen yetişkin kabul edilecek yaşa gelmiş bir genç durmaktadır. Bu genç, yetişkin kabul edilmelidir. Artık baskı gence fayda etmez. Ona ancak dostane ve müsamaha yoluyla yakınlaşılabilir ve faydalı olunabilir.
Tüm bu açıklamalardan şöyle bir sonuç çıkarmak doğru olur: İslâm’da din eğitimi hem bilinçli olmayı hem de büyük çaba göstermeyi gerektirir. “Çaba ve bilinç” nispetinde de bu eğitimde başarıya ulaşılır. Bu yolda en büyük sorumluluk da herkesten önce anne ve babaya düşer.

B- İYİ / FAYDALI ARKADAŞ EDİNMEK

İyi arkadaş seçmek, insanı hayra ulaştıran her konuda önemli bir faktör olduğu gibi internet kullanımında da ön plana çıkmaktadır. Bugün internet aracılığı ile gençler dünyanın her bir köşesindeki arkadaşları ile rahatlıkla bilgi alış verişinde bulunmaktadırlar. Ancak çoğu zaman yeteri kadar bilinçlendirilmemiş gençler, internet ortamında kötü ahlaklı ya da kötü niyetli kimselerin aracılığıyla toplumsal değerlerle çatışan bir takım olumsuz hal ve davranışlara sapabilmektedir. Kötü niyetli kimseler internet vasıtasıyla şu yollarla gençleri yanlış yönlere sevk edebilmektedir:
1-İnternet üzerinde müstehcen yayın yapan webmasterlar, sitelerinde satıcılığını yaptıkları resimlerin çok düşük çözünürlükteki kısımlarıyla reklâm yapmakta gerçek ve yüksek çözünürlükteki resimleri ancak kredi kartı bilgilerinizi girip satın aldıktan sonra görmenizi sağlamaktadır. Aynı şekilde gayr-ı ahlaki videolarda birkaç dakikalık düşük çözünürlüklü tanıtım videolarıyla verilip, izleyici satın almaya teşvik edilmektedir. Yine kullanıcının bilgisayarına ancak kredi kartı bilgilerinin girilmesinden sonra yüklenebilmektedir. Bu durum insanları farklı arayışlara itmekte, işte tam burada kötü arkadaşın etkisi ortaya çıkmaktadır. Bu insanlar internette devamlı faal olabildikleri için internet üzerindeki (free dowland) ücretsiz film, resim, veri indirim siteleri vs.yi yakından takip edebilmekte, birçok kimseye bu sitelerin adreslerini ulaştırmakta ve insanları büyük bir ahlaki uçuruma yöneltmektedirler.
2- Bu kimseler ahlaksızlığın yayılmasında msn vb. yazılı, sözlü ve görsel görüşmeyi sağlayan programları da kullanmaktadırlar. İnternet üzerindeki arkadaşlık siteleri vasıtasıyla bilhassa yurt dışında, bir kısmı da yurt içinde olan müstehcenlik odaklı açılmış bay ve bayan msn adreslerinin dağıtımını ve reklâmını yaparak kişileri müstehcenlik zemininde bir araya getirmektedirler. Bu da müstehcenliğin karşılıklı ve özelde yaşanmasına ve daha vahim sonuçlara sebep olmaktadır.
Burada kısaca bahsettiklerimiz dışında daha pek çok yöntemlerle insanlar arkadaş kurbanı olmaktadırlar. Bu nedenle internet kullanıcılarının sadece gerçek âlemde değil, sanal âlemde de kimlerle hangi ortak paydada arkadaşlık yaptığına dikkat etmesi gerekmektedir. Atalarımızın “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.” şeklindeki meşhur sözü günümüzde, internet kullanıcıları için “Bana en çok ziyaret ettiğin on siteyi söyle, senin nasıl biri olduğunu karakterini sana söyleyeyim” ifadesiyle iyi bir şekilde örtüşmektedir.

C- İHTİYAÇ OLDUKÇA İNTERNETİ KULLANMAK

Günümüzde internet kullanımı giderek artmış, adeta hayatın önemli bir parçası haline gelmiştir. Ancak bu durum beraberinde bazı sıkıntıları da getirmiştir. İnternet kullanıcılarının bir kısmı Adsl aboneliğini sınırlı almakta ve gerektiği kadar internetle meşgul olmakta sadece ihtiyaç oldukça interneti kullanmaktadır. Adsl aboneliği sınırsız olan kullanıcıların kimi işi, okulu vs. sebebiyle gerçekten sınırsız aboneliğe ihtiyaç duyarken, kimi ise belli bir ihtiyaca olmaksızın sadece internette daha rahat dolaşım ve kolayca sınırsız veri indirebilmek için kullanmaktadır. İşte, sorun tam bu noktada ortaya çıkmakta, aboneliği sınırsız olan insan dilediği kadar internete girmekte ve film, müzik resim veri, video vs indirmeyi bir zorunlulukmuş gibi görebilmektedir. Kullanıcıların bir kısmı ise, bilgisayarını hiç kapatmamakta 24 saat çevrimiçi kalabilmektedir.
İnternet kullanımının bu şekilde kontrolsüz ve ihtiyaç dışı kullanımı, insanların gereksiz yere siteler arasında amaçsızca dolaşmasına, son derece değerli olan vaktini siteler arasında gezinerek, daha kötüsü, ahlak dışı unsurlara bakarak geçirmesine sebep olabilmektedir. Saatlerini bilgisayar başında geçiren pek çok kullanıcı, çoğu zaman bu durumu fark etmemekte, normal görmekte yahut da internetin işine yaradığını düşünerek kendini avutmaya çalışmaktadır.
İnternet kullanıcıları, Adsl abonelikleri sınırsız olsa bile internet kullanımlarına mutlaka sınır koymalıdır. Sınırsız kullanılan internet, tedbir alınmadığı zaman kullanıcısı için bilgiye ulaşmada çok önemli bir araç olurken, böyle bir kullanımla şerre açılan bir kapı olmaktadır.
Evlerinde internet bağlantılı bilgisayar bulunduran ebeveynler internetin kullanımı konusunda çok dikkatli davranmalı çocuklarının interneti karşısında hiçbir faydaya yönelik olmayan siteler arasındaki gezintilerle saatlerini harcamalarına müsaade etmemelidirler.

D- CİNSEL EĞİTİME ÖNEM VERMEK

Cinsellik, insanın mutluluk, başarı ve ilişkilerini derinden etkileyen bir hayat gerçeğidir. Sağlıklı cinsellik birey, aile ve toplumun güçlü olmasında önemli faktörlerden biridir. Sağlıklı cinsellik için de cinsel eğitim şarttır. Ancak, cinsel eğitimin önemi, genellikle cinsellikle ilgili bireysel ve toplumsal sorunlar ortaya çıktıktan sonra kavranabilmektedir.
Çocukların kişilik özellikleri çok küçük yaşlardan itibaren ortaya çıkmakta ve ilerleyen yıllarda şekillenmektedir. Küçük yaşlarda yapılacak eğitim hatalarının ilerleyen yıllarda telafisi zordur.
Gençler, cinsellikle ilgili arzularını, heyecanlarını ve gerilimlerini uygun bir tarzda giderebildiği ölçüde, kendilerinden beklenen çalışma ve ilerleme gibi görevlerini yerine getirmede başarılı olabileceklerdir. Aksi takdirde cinsel arzularının peşinde koşan ve cinsel gerilimleri nedeniyle psikolojik sıkıntılar yaşayan gençlik, cinsel tehlikelerle de karşı karşıya kalacaktır
Çocukların ve gençlerin cinsel eğitiminden birinci derece sorumlu olan, aileler ve eğitim kurumlarıdır. Ancak, kültürel yapımız nedeniyle hem ailelerde cinsel konular konuşulmamakta, hem de ebeveynlerin önemli bir kısmının bu konudaki eğitimleri yetersiz kalmaktadır. Eğitim kurumlarında ise, cinsel eğitim uygulamaları henüz deneme aşamasındadır. Neticede çocukların ve gençlerin cinsel konulardaki bilgilerin kaynağı medya pornografik materyaller, hiçbir bilimsel dayanağı olamayan internet siteleri, gazete köşeleri ve arkadaşlardan öğrenilen kulaktan dolma bilgilerdir. Bu kaynakların ise sağlıklı cinsel bilgi ve eğitime katkısı bir yana, zararlarından korunmak için çareler aranmaktadır.
Pornografi sektörü, insanların zaaflarına hitap etmekte ve bu zaafları kullanarak yıllık ortalama 100 Milyar Dolar gibi bir parayı kasasına aktarmaktadır. Basit gibi görülen bu yayınları yapan internet sitelerinin tıklanması tahrip yörüngeli faaliyetlerin her geçen gün katlanarak büyümesine adeta davetiye çıkarmaktadır. Kişiler doğru bir cinsel eğitime tabi tutulursa, müstehcen yayınlardaki gayr-i tabi söz ve davranışlardan da uzak kalacaklardır. Aynı zamanda, insanı zevklerinin tatmini adına yuvasından yurdundan çıkartıp azgınlaştırılan, aklını ve iradesini duygularının eline veren pornografi sektörünün ekmeğine yağ sürülmeyecektir.
Cinsel eğitim aşağıda belirtilecek nitelikte olur ise, bu kabulden uzak davranışların önüne geçecek ve fayda sağlayacaktır:
1- Cinsel eğitim bedensel, ruhsal, toplumsal ve ahlaki yönleriyle anlatılmalıdır.
2- Cinsel eğitim, buluğ dönemindeki çocuklara, gençlere, evli çiftlere, ebeveynlere ve eğitimcilere bilimsel bir üslupla, dini değerlerin de göz önünde bulundurulduğu bir yapıda sunulmalıdır.
3- Cinsel eğitim, üslup ve içerik bakımından her iki cinsi de tatmin edecek, ama rencide etmeyecek derece açık ve anlaşılır olmalı, kapalı söz ve kinayelerden uzak, ancak pornografik bir hüviyet kazanmayacak kadar da kapalı olmalıdır.
4- Cinsel eğitim, çocukların ve gençlerin cinsel tehlikelerden korunmasına, cinsellikle ilgili sorunlarının çözümüne ve sağlam bir aile yapısına katkıda bulunduğu sürece istenilen hedefine ulaşmış olacaktır.

E- FAYDALI MEŞGULİYETLER EDİNMEK

Gününün büyük bir kısmını interneti kullanabileceği bir ortamda geçiren insanlar bazen istemedikleri halde kendilerini bilgisayarın karşısında, internet siteleri arasında gezinirken bulabilmektedirler. Bunun sebebinin ise, yapacak bir işlerinin olmaması, biraz internette dolaşmak istemeleri olarak ifade etmektedirler. Böyle düşünen kimsenin unutmaması gereken bazı hususlar vardır.
Sadece internet kullanımı açsından değil, hayatın her alanında insan boş zamanlarında kendisini dinlendirecek, rahatlatacak aynı zamanda ona fayda sağlayacak, gelişimine katkıda bulunacak meşguliyetlere sahip olmalıdır. Burada, internet kullanıcıları için faydalı olabileceğine inandığımız birkaç husustan bahsedeceğiz.
1-İnternet ve bilgisayarla gereğinden fazla meşgul olunuyorsa, bu durumda en azından faydalı, eğitici sitelere göz atılmalıdır. Vakit geçirilecekse orada geçirilmeye özen gösterilmelidir
2-İnternet aracılığıyla yayınlanan müstehcen filmlerle aslında nelerin amaçlandığını düşünüp ona göre bir davranış geliştirmeli ve bu alanla ilgili sağlam malumat edinilmelidir. Bu alanla ilgili en çok bilgi yine internette donanımlı ve kaliteli sitelerde mevcuttur.
3- İnternet, msn vb. de insanı hayra çağıran ve kötülüklere karşı sakınmada yardımcı olan arkadaş grupları oluşturulabilir.
4-İnternet ve bilgisayar kullanımı dışındaki tüm hayatın nezahetine dikkat etmeli günlük hayatını faydalı meşguliyetlerle değerlendirmelidir. Bu faydalı meşguliyetler kısaca şunlar olabilir:
• İnternet ve bilgisayar kullanımı ile ilgili faydalı ve eğitici kitaplar okumak
• Bir spor veya sanat alanıyla ilgilenmek
• İnsanın manevi hayatının canlılığı adına ahlaki değerlere önem veren eserleri okumak ve faaliyetlerde bulunmak
• Yalnız başına kalmamak
İnternet karşısında hesapsızca vaktini harcayan insan, boşa geçirdiği her saniyeden mesul olacaktır. Boş vakitlerini en iyi şekilde değerlendiren insan ise, hiçbir yararı olmayan müstehcen muhtevalı sitelere girmekten bir ölçüde kendini korumuş olacaktır. Dinimize göre de insan hayatı Allah Teâlâ tarafından ona bahşedilmiş, gereği gibi kullanılamazsa hesabının sorgulanacağı, bu yönüyle imtihan tarafının ağır bastığı bir lütuftur. “O ki, hanginizin daha güzel işler ortaya koyacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı.” ayeti de bu hükmü gösterir.

F- DUA VE İBADETTE İHMAL VE EKSİKLİK YAŞAMAMAK

Farkında olmadan giderek dünyevileşen, kulluk etmenin ruh ve manasından uzaklaşan günümüz insanlarının yaşamında, dua ve ibadet kavramlarının içi boşalmıştır. Sonuçta ibadet yalnız camide cemaatle kılınan 5 vakit namaz, dua da sadece namaz sonrasına yapılan rabbe karşı bir el açış, boyun büküş ve bazı folklorik tövbe ve dilek cümleleriyle sonlanan birer alışkanlık (ülfet) kazanılmış davranış haline gelmiştir. İbadetlerin de bu hale gelmesi onlardan beklenen insanın manevi hayatına bir çeki düzen getirme duygu ve düşüncesini akim (etkisiz) bırakmıştır. Hâlbuki dua ve ibadetler dini pratiğin ve ruhi hayatın en temel ve vazgeçilemez unsurlarıdır. İbadetleri ve duayı hayattan çıkardığımızda, içini boşalttığımızda veya yaşamın bir köşesine sıkıştırdığımızda neredeyse günlük hayatta din ve kulluk adına ortada ciddi bir şey kalmamaktadır. Hâlbuki dinin hayatın her anına ve noktasına söyleyecek bir sözü vardır.
“Dua, kulluğun özüdür.” Bütün kâinattan Allah’a yükselen duadır. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerimde “Rabbiniz şöyle buyuruyor: ‘Bana dua edin size cevap vereyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler, zelil ve rezil olarak Cehennem’e gireceklerdir.” Bir başka ayette de “De ki: duanız olmasa rabbim size ne diye değer versin ki!” Buyurarak, duanın bizim için ne kadar önemli olduğunu bildirmektedir.
Peygamberlerin hayatlarına baktığımızda da duanın çok önemli olduğunu görürüz: “Hemen yalvarmaya durdular: Ey bizim rabbimiz! Biz, kendi kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize hususi rahmetinle muamelede bulunmazsan, hiç şüphesiz ebedi kaybedenlerden oluruz.” diyerek dua eden Hz. Âdem (a.s.) ve Havva validemiz; “(düştüğü balığın karnının, gecenin ve denizin bir de bulunduğu halin) karanlıkları içinde, Sen’den başka ilah yoktur. Sen her türlü kusurdan, eksiklikten eşi-ortağı bulunmaktan mutlak münezzehsin. Ben gerçekten kendine yazık edenlerden oldum diye yakardı.” İfadeleri ile inleyip balığın karnından kurtulan Hz. Yunus (a.s.), “İşte o noktada Zekeriya, dua ile hemen Rabbine yöneldi ve şöyle dedi: “Rabbim bana katından tertemiz, hayırlı bir nesil lütfet. Şüphesiz Sen, duaları hakkıyla işitensin.” nidasıyla rabbinden temiz bir nesil isteyen Hz. Zekeriya(a.s.); “Bu arada, Eyyub’u da an: Hani O “Rabbim bu dert bana iyice dokundu (ve sana gerektiği gibi ibadet edemez hale geldim). Sen Merhametlilerin En Merhametlisisin.” diye yalvarmıştı”. ızdırabıyla Rabbinden şifa isteyen sabır kahramanı Eyyub (a.s.) ve diğer peygamberler daima Allah’a yalvarmış her türlü sıkıntı ve dertlerini dualarla rablerine iletmişlerdir. Çünkü De ki:“Allah’ım, ey mülk ve hâkimiyetin yegâne maliki! Sen, mülkü ve hâkimiyeti dilediğine verir. Mülkü ve hâkimiyeti dilediğinden çekip alırsın; kimi dilersen aziz eder, kimi dilersen zelil edersin! Sen’in elindedir ancak hayır. Şüphesiz Sen, hakkıyla güç yetirensin.”
İnsan duaya muhtaçtır. Çünkü dua ruhun, dinç ve dinamik kalması adına bir tür manevi gıdadır. Dua, zaman ve hadiselerin bütün yıpratıcılığına karşı insan iradesine güç ve kuvvet kazandıran temel dinamiklerdendir. İnsan dua sayesinde eşya ve hadiselerin boğucu atmosferinden ruhun nefes alabileceği bir atmosfere kavuşur; kendisini bir kere daha yeniler dini şuur ve yaşayışta canlılığı yakalar, bulunduğu konumunu muhafaza eder.
İnsan, her nerede olursa olsun, ister insanlardan tamamen uzaklaşarak inziva içerisinde olsun, ister kalabalık yığınları içerisinde olsun daima kendisiyle beraber olan Allah’a muhtaçtır. Bundan dolayı mümin yalnız O’nu bilir, O’nu tanır ve O’ndan başkasına boyun eğmeyi vefasızlık sayar. Kul bilir ki, Rabbimiz şöyle buyuruyor, “…Rabbiniz şöyle buyuruyor: bana dua edin size cevap vereyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler, zelil ve rezil olarak Cehennem’e gireceklerdir” buyurarak kendisine dua ve ibadet edilmesini emreden Allah (c.c.), kapısına gelip kulluğunu ilan eden ve kendisine el açıp yalvaranları huzurundan boş çevirmeyecektir.
Günümüzde günahların çokluğu ile insanların günahlara karşı dayanma kuvveti arasındaki denge yok denebilecek kadar zayıftır. Böyle bir denge karşısında en tesirli silah bütün çeşitleriyle dua olmalıdır. Gerek gözü ve gönlü fuhuştan korumak, gerek şahsi terakkimiz ve gerekse toplumun ahlaki olarak mükemmelleşmesi adına içi boşaltılmamış ihsan şuuruyla yapılan dua ve ibadetler çok önemlidir. Bütün dua ve ibadetlerden sonra insanların, tam bir teslimiyet içinde her şeyi O’na havale edip yalnız O’na sığınması gerekmektedir.
Fuhşiyat gibi toplumun her tabakasını etkisi altına alan bir ahlaki çözülmeye karşı insanın halini arz edebileceği Rabbine yönelerek her dert ve sıkıntısını ona açıp yalnız O’ndan yardım dilemesi insan iradesine, ciddi bir güç ve günahın cazibesine karşı dayanma duygusu verecektir. Aynı zamanda “dua etmek” çağımızın çıldırtıcı ve baş döndürücü dünyevileşmiş kültürü karşısında insan iradesine sabır ve metafizik gerilim sağlayacaktır.

G- DİNİ HAYATTA BOŞLUK YAŞAMAMAK

Allah’a inanan bir Müslüman, tüm hayatını bir murakabe ve muhasebe içerisinde geçirmeye önem verir. Hayatında dini adına yaşayacağı bir boşluğun, büyük hatalara girmesine ve Ahiret hayatını tehlikeye sokacağının şuurunda yaşama, cehd ve gayreti içerisinde bulunur.
Hz. Peygamber bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “kişinin güzel Müslümanlığının alameti, dini ve hayatı adına gereksiz olan şeyleri terk etmesidir.” Bu hadiste de belirtildiği gibi Müslüman’ın dünya ve Ahiret adına hiçbir faydası olmadığı kesin ve açık olan müstehcenlik gibi bir meseleyi terk etmesi onun Müslümanlığının güzelliğini ve Hz. peygambere itikadının sağlamlığına delil olacaktır. “Mâlâyaniyat” ile meşgul olan bir insan, kendisini ilgilendiren şeylerle meşgul olacak fırsatı bulamaz. Devamlı surette, hiç kendisini ilgilendirmeyen iş ve düşüncelerle dopdolu olan bir insan, kendisi için gerekli ve onu yakından ilgilendiren meselelere vakit bulamaz ve onlarla gerektiği kadar meşgul olamaz.
Henüz dinin kendisine emrettiği çizgiyi bulamamış ve o istikamette yolunu tutturamamış bir insanın, o istikamette doğru bir şeyler yapması düşünülemez. Malayanilerle dolu olan bir insanın, dini ve ahlaki hakikatlere açık olması mümkün değildir. Kalbi ve kafası, sakat şeylerle dolu bir insan, nasıl ulvî ve sağlam şeylerle meşgul olabilir?
İnsan ne yapmalıdır ki kendisine hiçbir faydası olmayan her geçen gün dini şuur ve hassasiyetini kemiren bu tür meselelerden uzak kalabilsin? Öncelikli olarak insan kendisini muhasebeye çekip nereden geldim? Nereye gidiyorum? Bu hayatı inancım adına dolu dolu değerlendirmek için neler yapabilirim vb? sorularla zihnini meşgul etmeli, artık bu sorulara cevap bulunca da hiç vakit kaybetmeden hayatına çeki düzen verip bir an önce harekete koyulmalıdır.
İnsanın her zaman bir günü, bir gününü tutmayabilir, bundan dolayı gittiği yolun hatalı olduğunu fark eden insan hemen orada yanlış yoldan dönmeli, hataya bir an daha hayat hakkı tanımamalıdır. Aksi takdirde o an ruhunda duyduğu iyiye yönelme heyecanını sonra bir daha duyamayabilir.

H- HAYALLERİ KONTROL ETMEK

İnsan bir davranışı gerçekleştirmeden önce onu zihinde tasarlar ve hayal eder. Hayal ve tasavvur âleminden onay alan davranışlar uygun şartlar ve zemini bulduğunda davranış olarak dış dünyaya yansır. Bu kural olumlu ve olumsuz davranışların hepsi için geçerlidir. Bu bağlamda insanın hayal dünyasına giren olumsuz bir düşünceyi giderme adına, insan daha o hayal, zemin ve şartlarını bulmadan, o çirkin hayale dur diyebilmelidir.
Bu durum, internet karşısında yalnız olan bir insan için düşünüldüğünde, şartlar daha zor ve girift bir hal arz etmektedir. Çünkü insan internet karşısında kendisini uygun olmayan görüntülere ulaşma konusunda daha rahat ve güvenli hissetmektedir. Hayalde oluşan bir olumsuz fikir, birkaç tuş ve tıklanma ile karşısına çıkmakta ve bunun için eskiden olduğu gibi uzun yollar kat edip çaba harcamasına gerek kalmamıştır. Artık, nefis ve vicdan arasında yapılan bu düellonun, şartlar dikkate alındığında kimin kazanacağı hususunda fazla düşünmeye gerek yoktur. İnsan açılan görüntüler karşısında iradesinin hakkını verip bu hayâsızlığı devam ettirmezse düelloyu kazanmış olur. Bu da insanın daha önceden ruhuna uygun olmayan görüntülere bakmama konusunda yaptıracağı temrinlerle olacak ve bu hal insanın bir melekesi haline gelinceye kadar devam edecek bir süreci kapsamaktadır. Bu konunun nihai ve kesin çözümü ancak böyle sağlanabilir.
İnsan, günlük yaşamda gördüğü görüntülerin tetiklemesi yahut şuuraltı müktesebatının etkisiyle, bazen iradi bazen de gayr-i iradi bu kötü hayallere zihninde yer açabilir. Ama vicdanında bu hayalin ve sonrasında gerçekleşebilecek kötü fiilin çirkinliğini ve akla mantığa sığmayan yönünü hissetmiş bir insan, böyle bir duruma düşerek kalp ve ruh hayatında yaralanmalara sebep olacak davranışların yanlışlığını bilir ve daha hayal aşamasındayken bu çirkinliğe hayat hakkı tanımaz, “dur” der.
Hayallerini kontrol altına almayan/alamayan bir insan devamlı surette onların peşinden koşarak ömrünün en kıymetli dönemlerini bu bayağı düşüncelerle uğraşmakla geçirir. Bunun sonucunu da hem uhrevi hem dünyevi birçok sıkıntıya katlanarak fazlasıyla ödemeye mecbur olur.

I- NEFİS MUHASEBESİ YAPMAK

İnternette gün boyu müstehcen siteler arasında gezinen bir insanın karşılaştığı hoş olmayan görüntülerden dolayı kalp ve ruh dünyası deformasyona uğramakta adeta tüm ruhi ve kalbi duyguları ölmektedir. Her seferinde internetin karşısına geçen insan daha önce yapmış olduğu yanlışlardan da cesaret alarak bu tasvip edilmeyen hareketi tekrarlamakta zorluk çekmemektedir.
Günümüz itibariyle pek çok Müslüman da, internet gibi kaygan zemini olan bir alanda dolaşırken bu hususlara çok dikkat etmemekte, karşısına çıkan uygun olmayan manzaraları kapatmakta aceleci olmamakta, hatta bazen daha ilerisine gidip bu görüntüleri normal bir şeymiş gibi izlemekte ve görebilmektedir. Bu durum ise neslin ahlaki mülahazalarla yetişmesi adına hiç de iyi bir örnek olmamakta, geriden gelmekte olan neslin bu gibi olumsuzlukları daha rahat kabullenmesi, en kötüsü bu durumu sıradan görme gibi bir gaflete düşmelerine şartları hazırlamaktadır.
Böyle davranışların içine giren Müslüman dini hayatında boşluklar, ihmaller dini emir ve yasakları hiçe sayışlara kadar giden tepkilerde bulunabilir. Mesela namazlarını zamanla kısaltmaya veya kaçırmaya en sonunda da işlediği günahın utancından dolayı Allah’ın huzuruna varamamaya kadar giden bir kısır döngüye girebilmektedir. Daha kötüsü ise, kişi işlediği fiilin Allah katındaki çirkinliğinden utanmaz hale gelebilmektedir.
Şeytan günahlarla boğuşan bir insanın içinde tövbe hisleri belirdiği an hemen ona şunu fısıldar: “Sen bu kadar günah işledin. Hiç Allah seni affeder mi? Beyhude uğraşma! Hadi diyelim tövbe ettin. İçinde bulunduğun bu huyu ve atmosferi kolay kolay terk edemezsin. Dolayısıyla yine aynı günaha geri döneceksin, o zaman niye tövbe edeceksin ki!” Şeytanın bu tarz vesveselerine kulak asılmamalıdır. Kararlılıkla tövbe kapısına yönelinmelidir. Bu kapıya gelenler tarih boyu pişman olmamıştır. Ama gelmeyenlerin hepsi bin pişman olmuştur.
İnsan gayr-ı ahlaki siteler arasında dolaşırken kimsenin onu görmediğini, izlediği görüntüleri hiç kimsenin bilmediğini/bilemediğini düşünmektedir. Hâlbuki insana Allah’ın ona şah damarından daha yakın olduğunu, Kur’an’da “Biz insanı yarattık, onun için nefsinin kendisine neler fısıldadığını, neler telkin ettiğini de biz pekiyi biliriz. Çünkü biz ona şahdamarından daha yakınız.” olduğunun bilincinde olan bir insanın böyle bir fiile yaklaşması zordur. Bu kişi, Allah’ın günaha dalmış bir kulun her tuşa basışını her bir hareketini kaydetmekte ve tüm insanlığın hesaba çekileceği güne kadar tövbe ile bunlardan uzaklaşmadıkça ortaya çıkarmak için kaydetmekte olduğunu bilmektedir/bilmelidir. Cahiliye şairinin şu ifadeleri manidardır: “Herhangi bir kimsenin gizli kötü bir huyu varsa, varsın o huyunun gizli kalacağını zannededursun, o er-geç ortaya çıkar ve bilinir.”
Tövbe etmemekte ısrar eden yahut gevşeklik gösteren ve internette müstehcen filmleri seyretmeye devam eden insan hangi yüzle Allah’ın huzuruna çıkar! İnandığımız Allah, sonsuz ilmiyle her an bizi kontrol etmektedir. Müslüman olduğunu söyleyen veya ahlaki değerleri önemseyen bir insanın böyle bir yanlışlığa düşmesi ona yakışır mı? Kendisini, ahirette kaybettirecek işlere giren o insanın hali içler acısıdır. Bu tür yanlışlara girmeye tenezzül eden kimsenin, her şeyden evvel, kendine saygısı kalmamıştır. Kendine saygısı olmayanın başkasından saygı ve Allah’tan merhamet bekleme hakkını da zora soktuğu bir gerçektir. Bu bölümü İmam-ı Gazali’nin kulaklara küpe sözü ile bitirelim: “Günahlara dalmış bir haldeyken; eğer Allah beni görmüyor inancındaysan, o zaman sen inançsızsın; yok eğer seni gördüğüne inanıyorsan, o zaman cüretkâr, hayâsızsın ve Allah’tan korkmazsın .”

İ - İSLAM’IN İFFETE VERDİĞİ ÖNEM VE UYGUN OLMAYAN GÖRÜNTÜLERE BAKMANIN HÜKMÜ

İslam nazarında, gayr-ı meşru münasebet ve görüntüler, eğer onun önüne geçmek için tedbir alınmazsa insan karakter ve şahsiyetinin, ailenin, toplumun ve medeniyetin köküne indirilmiş bir darbedir. Hem insan neslinin hem de insanın içtimai varlığının devamı, erkek ve kadın arasındaki münasebetlerin meşru kayıtlar altına alınmasını gerektirir. Şehvetin insanlara temel veriliş nedeni neslin devamı içindir. Nasıl yeme içme bizatihi kendilerine hizmet etmez ve hayata hizmet ederse, bunun gibi, şehvet de kendisi için olmayıp, onun tatmini bizatihi hedef değildir. Onun tatmini, sadece insan varlığının devamı için insana peşin verilmiş bir ücrettir, yani bir avanstır. İslam, bu çok önemli hususta sadece kanuni tedbir almakla kalmamış, getirdiği manevi-ahlaki düsturlar, bununla doğrudan veya dolaylı alakalı başka kanuni düzenlemeler, iktisadi ve içtimai kaidelerle gayr-ı meşru münasebetin önünü, büyük oranda kapatmıştır. İnsan dünyada imtihana çekildiği ve bu imtihanının da insanın manen ve ruhen yücelmesi, yaratılışına konmuş istidatları harekete geçirmesi ve potansiyel insan olmaktan gerçek insan olmaya yürümesi gibi pek çok hikmetleri olduğu için, kalan çok küçük bir oran ise insanın iradesine ve ‘İnsanlığı’na bırakılmıştır.
İslam, kalbe Allah sevgisi ve onunla eş değerde ve eş seviyede Allah saygısını, Allah korkusunu birlikte yerleştirmiştir. Bunun yanı sıra, ruhlarda uyandırdığı cennet ve cehennem’de ebediyen devam edecek Ahiret hayatı endişesi insanda hareket geçirdiği kemale ulaşma hedefine ilaveten evliliği de kolaylaştırmış ve gerektiği hallerde bir erkeğe dört kadına kadar evlilik ruhsatı getirmiştir. Bu ruhsat, bilhassa fuhşun önüne geçmede son derece önemlidir. İslam nazarında anne, cennetin ayaklarının altında yattığı müstesna bir varlık olarak nesillerin kökü, tarlası ve bazı bakımlardan bahçıvanıdır. Bu sebeple, İslam, onun ruhuna en önemli bir ziynet olarak hayâ duygusunu yerleştirmiştir. Ayrıca kadın, nesillerin yetişme ve soyun korunmasıyla birlikte paklığını da muhafaza zemini olarak, fıtraten bir koca ile yetinme temayülüne sahiptir. Bütün bunlardan başka, eğer herhangi bir evlilik mecburi sebeplerden dolayı yürüyemeyecek durumda ise, İslam son çare olarak boşanmanın da önünü asla tıkamamıştır.
İslam, insanları zinaya fuhşa iten faktörleri de ortadan kaldırır. Her türlü müstehcenliği, hayâsızlığı, teşhirciliği kadınlarla erkeklerin serbestçe karışımını yasaklar ve kadınlara yabancı erkekler karşısında örtünme emri verdiği gibi, erkeğe de kadına da birbirlerinin karşısında harama karşı sakınmaları gerektiğini buyuruyor. Ayrıca İslam, kadını asla cinsel bir meta olarak görmemesi ve takdim etmemesinin yanı sıra, onunla şehveti kamçılamaz ve onun tatminini katiyen bir hedefmiş gibi insanların önüne koymaz. Hatta bu tür hususların anlatılmamasını ve eşler arasında sır olarak kalmasını emreder.
İslam, temiz fert ve toplum hedefi taşır. Onun hedefindeki pak fert ve toplum bütünüyle sağlıklı bir bünye gibidir. Onun yasakladığı ve karşısında caydırıcı özellikleriyle de ağır cezalar koyduğu zina, fuhuş, müstehcenlik, tecavüz gibi fiiller ise bu sağlıklı bünyeyi ölüme götürecek kanser hücresi mesabesindedir. Dolayısıyla, nasıl maddi hastalıklar için müşahhas tedavi yolları uygulanırsa, aynı şekilde İslam, bünyeyi tehdit eden manevi hastalıklar için müşahhas tedavi yolları getirmiştir.
Bütün bu değerlendirmelerden sonra, internet üzerindeki müstehcen muhteva göz önüne alındığında İslam dinin bu konu karşısındaki tüm zamanlara ve şartlara hitap eden tutumu Kur’an’da açıkça ifade edilmiştir. İsra suresinin 32. ayetinde Allah, “Sakın zinaya yaklaşmayın!” buyurmaktadır. Buradaki “yaklaşmayın” emrinden hareketle İslam fıkıh âlimleri insanı zinaya götürebilecek her türlü amelin yasak olduğunu ifade etmişlerdir. Müstehcen resim veya görüntülere bakmayı da bu kategori içinde mütalaa edebiliriz. Bu sebeple bu tür resimlere bakmak caiz olmadığı net bir şekilde ortadır.
Toplum hayatında konumuza bakan yönüyle günahlar ve ahlâkî bozulmalar genellikle müstehcene bakışla başlamaktadır, bakışın ısrarıyla gelişmekte, sonra ise fiilî günaha dönüşebilmektedir. Üstelik gözler baktıklarının resimlerini/videolarını de çeker, hayal arşivinde depo eder. Artık çektiği bu resimler/videolar, kişi nereye giderse gitsin, hayal âleminde gözlerinin önündedir.
Kur’ân, kadınlara örtünme emrini birçok hikmete binaen emretmektedir. Kadınların mahremlerine karşı örtünmesi onları aynı zamanda insandaki süfli arzuların etkisi altında baskı ve zillet çekmemeleri için emir buyurarak ehemmiyetsiz bir meta hükmüne geçmesinler der. Günümüzün dünyevileşen medeniyeti ise kadınları aile yuvalarından çıkarıp hayâ perdelerini yırtıp insanlığı da baştan çıkartmak için onları bir araç olarak kullanmaktadır.
Toplumun bozulmasını netice veren sebeplerden birisi bu sözlerde ifade edildiği gibi kadınların aile yuvasından ölçüsüz bir şekilde çıkıp topluma karışarak, topluma karışmakla da kalmayıp toplumun tüm sınıflarına açık olan internette boy göstermesi onları hürmete lâyık bir varlık iken ehemmiyetsiz “kullan at/seyret geç” bir eşya hâline getirmektedir. Bu durumdan kadınlar kendilerine olan hürmeti kaybettikleri gibi, toplum fertlerinin de ahlaki bakımdan bozulmasına sebep olmaktadırlar. İnternette bugün bu durumun sadece kadınlarla kalmadığı, erkeklerinde bu kötü hale alet olduğu gözlenmektedir.
Açık saçıklığın hayatın her alanında yaygınlaşma eğilimi gösterdiği, hayâ perdesinin ayaklar altına alındığı bir zamanda, Müslüman’ın vazifesi daha da ağırlaşmakta, ahlakını ve iffetini muhafaza için daha titiz davranması gerekmektedir. Çünkü artık toplumumuzda müstehcenliğin girmediği yer kalmamış gibidir. Çarşıda, pazarda, otobüste, vapurda, resmî dairelerde, internet aracılığıyla en mahrem yerlere evlerimize hatta yatak odalarımıza kadar kolaylıkla girebilmektedir. Bu vaziyet karşısında Müslüman’ın kendisini toplumdan ayrı ve uzak tutması, her şeyden el etek çekmesi düşünülemez. Fakat inancının gereği bazı prensiplere uymak durumundadır.
İnsanın kendisine yabancı olan kadınla, kadının da kendisine yabancı olan erkekle münasebeti sınırlıdır; belli ölçülere tâbidir. Allah Teâlâ, Mümin erkek ve kadınlara şöyle buyurur: “Mümin erkeklere söyle:(Kendilerine nikâh düşen kadınlar ve başka erkeklerin avret yerleri gibi, bakmaları haram manzaralar karşısında) bakışlarını kıssınlar ve mahrem yerlerini açmaktan ve gayr-ı meşru ilişkilerden korusunlar böyle yapmaları kendileri için en nezih ve uygun davranış şeklidir. Muhakkak ki Allah onların her davranışından, yaptıkları her hareketten hakkıyla haberdardır.”
“Mümin kadınlara da de ki: Onlar da,(bakmaları haram manzaralar karşısında) bakışlarını kıssınlar ve mahrem yerlerini gayr-ı meşru ilişkilerden korusunlar… Saklı güzelliklerine, süslerine ve cazibelerine dikkat çekecek ve erkeklerde arzu uyandıracak şekilde davranmasın ve dışarıda dolaşmasınlar.”
Bu ayette açık bir şekilde, mümin erkeklerin kendilerine yabancı olan namahrem kadınlara, kendilerine nikâhları düşen hanımlara, kadınların da kendilerine yabancı olan erkeklere bakmamaları bildirilmektedir. Bu ayetle aynı zamanda görüntüsüyle gerçek insan suretinden farkı olmayan müstehcen film ve resimleri de bu ayetin kapsamında değerlendirebiliriz.
Yasaklanan bu bakışın sınırı ve mahiyeti nedir, nasıl olacaktır? Ayette geçen “gözleri kapamaktan” maksat, gözleri kapatıp başı yere eğerek yürümek, dolaşmak değildir. Zaten bu şekilde davranmak da mümkün değildir. Bir insan tabii olarak karşılaştığı erkeği ve kadını görür, ona bakar. Ancak burada anlatılmak istenen husus, karşı cinse şehvetle, cinsî bir duygu besleyerek bakmaktır. Şehvetle bakmanın ölçüsü de, devamlı olarak birkaç sefer bakıp durmaktır.
Bu ölçüyü de Hz. peygamber (s.a.v)den öğrenmekteyiz. Bu hususta Hz. Ali’ye şöyle buyurmuşlardır: “Ya Ali, arka arkaya bakma! Birinci bakış hakkındır, fakat ikinci bakışta hakkın yoktur.”
İnsan, hayatın her alanında, özelliklede araştırma alanımız olan sanal âlemde, gözüne müstehcen bir görüntü iliştiği zaman, gözlerini ayırmadan bakıp durmamalı, bakışlarını çevirmeli ya da o sayfayı kapatmalıdır. Böylece şehvetle bakma sınırına da yaklaşmamış olur. Çünkü umumiyetle fuhşun kapısı önce bakışla aralanır. Daha sonra diğer kapılar birbirini açar. Bu sebepten zinaya açılan ilk kapı böylece daha baştan kapanmış sayılır.
Birçok takva ehlini dediği gibi “Harama bakış kalbe şehvet tohumunu eker. Her şehvet de insanda derin hüzün ve tahrikler doğurur.” Kalbe düşen her günah tohumu, müsait zemin bulup yeşerirse insanın manevî hayatını tehlikeye sokar. Bir ehl-i takva olan Zünnün Mısrî’nin dediği gibi, “Gözleri günahlara kapamak korunmanın en güzel yoludur.”
Kendisini haramdan muhafazaya çalışan Müslüman’ın durumunu da Hz. Peygamber şöyle anlatmaktadır:“Bir kadının güzelliği bir Müslüman’ın gözüne çarpar da sadece ondan Allah korkusu için gözünü çevirirse, Allah o Müslüman’a lezzetini kalbinde duyacağı bir iman(ibadet neşvesi) bahşeder.”
Bilindiği gibi erkeğin erkeğe ve yabancı kadınlara avret sayılan, göstermesi haram olan yerleri müçtehitlerin ekserisinin görüşüne göre diz ile göbek arasıdır. Kadının da kendi mahremleri dışındaki erkeklere karşı avret sayılan, caiz olmayan yerleri el, yüzü ve ayakları dışında kalan vücudunun tamamıdır.
Buna göre kadının, bir erkeğin vücudunun, göbekle dizi arası dışında kalan yerlerine şehvetsiz olarak ve tekrar edilmeden bakması caizdir. Erkeğin de, kadının el ve yüzüne şehvet hissi olmadığı takdirde bakması helâldir. Ancak cinsel arzu ve heyecan duyarak erkeğin veya kadının birbirlerinin bu kısımlarına bakmaları yasak sınırına girer.
İnsan, gerek iş hayatında, gerekse bazı zaruret hallerinde, erkek veya kadın kendisine yabancı olan kadına/erkeğe bakabilmektedir. Yukarıda, mealini verdiğimiz nur suresi 30. ve 31. ayetlerinin tefsirinde, bu bakma sınırları şu şekilde tasnif edebiliriz:
Erkekler için göbek ile diz kapağı arası başkalarına gösterilmesi haram olan mahrem veya avret yerleridir. Bir erkek mahrem yerlerini hanımından başkasına gösteremez. İnsan yalnızken de Allah’a ve meleklere saygı sebebiyle çıplak olmaktan kaçınmalıdır. Mü’min bir kadın, elleri ve ayakları(nın tamamı veya altı) dışında vücudunun herhangi bir parçasını kendisine nikâh düşen erkeklere gösteremez. Zaruret halleri ise kısaca şunlardır:
1- Mahkeme gibi net olarak kimliğin ortaya çıkarılması gereken yerlerde
2- Nikâhlanma, evlilik akdi ve sürecinin dışında
Kadınların mahremlerine karşı örtünme emrine uymaları gerekmektedir. Âlimlerin çoğu bu tür durumlar dışında kadınların gözleri hariç yüzlerini örtmeleri gerektiği konusunda müttefiktirler. Bundan başka kadınlar, örtülmeleri gereken kısımlardan birini veya birkaçını gösterecek ya da vücut hatlarını ortaya koyacak şekilde dar, ince şeffaf da giymemelidir. Mümin, iffetli ve sağlam karakterli kadınlara göstermesi haram olan yerleri ise, göbekle diz kapağı arası bölgedir. Ahlaken mazbut olmayan kadınlar karşısında da, erkeklerin karşısında örtündüğü gibi örtünmesi de takvaya uygundur.
Ayetin son kısmında ise, kadının teşhir edilmemesi gereken güzelliği ve süsünden bahsedilmektedir. Bundan kasıt, vücudun küpe, bilezik, halhal, gibi takılarla süslediği yüz, el ve ayak bilekleri gibi kısımlardır. Bu kısımları ayette Anılan kişiler dışında başkalarına özellikle süslendikleri zaman göstermemeli, aynı şekilde süslenme ve çekicilik adına giydiği elbiseleri, taktığı takıları ve süründüğü boyaları da teşhir etmemelidir. Sonuç olarak Müslüman kadınların iffeti örtünmeleriyle birlikte düşünülür ve kâmil manada temsil edilir.
Burada anlatılanlar, örtünme emrine uymayan görüntülerle karşılaşan bir insanın hangi durumda nasıl davranması gerektiği konusunda yol gösterici mahiyettedir. Günümüz itibariyle internet ortamındaki görüntülerin dış âlemdekinden aşağı kalır yanı olmamakla birlikte internetteki görüntülerin her geçen gün ahlaki açıdan kabul edilebilirlikten çok daha uzak bir noktaya ulaştığı düşünülmektedir. Geçen ayet ve hadisler de düşünüldüğünde bu manzaralar karşısında bir mümin’in nasıl bir tutum sergilemesi ve sabır göstermesi gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Bu bölümü de konumuzla alakalı müjdeli bir ayet ve hadisle bitirelim. “Henüz (bir aile yuvası kurup ruhunu ve gönlünü itminana erdirecek bir eşle) evlenme imkânı bulamayanlar Allah’ın lütfu ile gelip (onların) ihtiyaçlarını giderinceye kadar iffetli kalmaya çalışsınlar.” ayette ifade edildiği gibi iffetli kalmaya çalışanlara Allah muhakkak lütfu ile gelip onların ihtiyaçlarını karşılayacağını ifade etmekte ve sabrın karşılığını gerçekleşeceğini açık bir şekilde ifade etmektedir. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Ey gençler! İçinizde evlenmeye gücü yetenler evlensin. Çünkü evlilik bakışlarınızı korur ve iffetinizi muhafaza etmenizi sağlar. Kimin de evlenmeye gücü yetmiyorsa oruç tutsun çünkü oruç şehveti giderir.” yine şöyle buyurdular: “Üç tür Müslüman vardır ki, Allah onlara yardım etmeyi üzerine almıştır. İffetini muhafaza etmek için evlenen, kararlaştırılan miktarı samimi olarak ödeme niyeti taşıyan borçlu bir de Allah yolunda cihada çıkan mücahit.”

SONUÇ

Çalışmamızın sonunda şunu gördük ki, internet ahlaki değerlerini yitirmiş birinin elinde, insanı müstehcenliğe ve felakete götüren bir araç, ahlaki değerleri önemseyen bir insanın iradesinde ise insana hayırlar ve güzellikler sunan bir vasıta olmaktadır. Dolayısıyla asıl ve öncelikli kötülenmesi gerekli olan, internet siteleri, sayfaları değil onları yanlış işlerinde kullanan fena insanların duygu ve düşünceleridir.
İnternet her ne kadar güvenilir ellerde kullanılıyor olsa da internetin kullanım sınırlarını aşan muhtevasını kontrol etmek yahut o içerikten gelecek taciz ve saldırıları tamamen engellemek mümkün değildir. Bundan dolayı müstehcen yayınlardan korunmak isteyen her internet kullanıcısının internetin zararlı muhtevasını süzen filtre programlarını bilgisayarına yüklemesi gerekmektedir. Bunun yanında ahlaki değerlerin önemsendiği ve yaşandığı maddi/manevi nezih bir hayat da internetin zararlarından korunmada yardımcı olacaktır. Teknoloji ve internetin yarattığı sanal dünyanın kirliliğinden korunmak için maddi dünyanın olumsuzluklarına karşı gösterilen hassasiyet internet ve bilgisayar için de gösterilmeli, nasıl olsa sanal dünya benim kontrolümde diyerek vurdumduymazlık gösterilmemeli. İnternet bizi değil, biz interneti kullanmalıyız.
Sonuç olarak hayat boşluk kabul etmemektedir. İyi bir Müslüman olarak bizlerin kalp akıl ve zihnine, dinimize ve yüce değerlerimize aykırı hiçbir yabancı unsur girmemelidir. İnsanlar Ahirette her şeyi bilen Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıktıklarında mahcup olmayacakları bir hayat yaşamalıdırlar. Hayatın bütün alanlarında Müslümanlar için çizilen sınırlar içinde kalmak Allah’ın verdiği değer ve nimetlere saygı göstermenin ifadesidir. İşte bu noktadaki saygımız, emanete riayet etmedeki titizliğimiz ve Allah’a yakınlıktaki derinliğimiz olacaktır. Bütün faziletlerin kaynağı iman olduğu gibi, iffet ve hayâ duygusunun da kâmil manada temsil edilebilmesi imana bağlıdır. Bu duygu, iman ve marifetle geliştirilmez, ihsan duygusuyla takviye edilmez ve nefse muhalefetle ahlaksızlığın önü alınmazsa, gerçek manada faziletten, iffetten ve erdemden bahsetmek de mümkün olmayacaktır. Çalışmamızı şu manidar hadisle bitirelim “Her dinin bir ahlâkı vardır İslâm'ın ahlâkı da hayâdır”

SON NOTLAR...!

Çirkinliğe ve günaha sadece sabrederek hiçbir şey yapmadan beklemek cahillerin işi… (en azından aksatmadan ve samimice dua edilebilir) kötü insanlar nasıl ve nereden neslimizi bozmak istiyorsa bizde boş duracak değiliz bizde elimizden ne geliyorsa meşru vasıtalarla bir şeyler yapmalıyız. Yoksa bu mücadeleyi kaybederiz. Güzel bir söz var: yuvarlanan taş yosun tutmaz. Allah için koşan koşturana da şu konuştuğumuz pislikler hiç mi hiç bulaşmaz bulaşsa da kalıcı tesir etmez o yine tertemiz olmanın yolunu bilir.

En önemlisi harama hiç bakmamak geçmişte baktı isek de tövbe edip şimdi tertemiz olmak, unutma ki harama bakmadığında BİRKAÇ SANİYE sonra rabbim kalbime bu iğrenç şeylere bakmadığım için ferahlık verecektir diye düşünmek ve buna güvenmek kurtuluşun yoludur. Çünkü Allah iki sıkıntıyı bir arada vermem diye buyuruyor. Bakmakla kalbin iman gücünü ve direncini azaltırken bakmayaraktan da imanın dayanıklılığını samimiyetini artırıyoruz... Bizden önceki nesiller Allah tam kul ve mümin olduklarını ispatlamak için gecesi ve gündüzü ile 40 yıllarını veriyordu biz ise sadece birkaç saniye sabredip o ortamdan uzaklaşarak ne kadar samimi olduğumuzu göstereceğiz. Bu iş öyle sanıldığı kadar da zor değildir. Şu gerçek bir tespittir ki bizler bu iğrençliğe bu kadar ilgimizin olması dayanamadığımız için değil alıştığımız rezaletten ayrı kaldığımızda ne yapacağımızı bilemediğimiz için aynı hataları tekrar ediyoruz… Alışkanlıkla fıtratı bir birbirine karıştırmayalım. İçerimizde bu tür isteklerin olduğu gerçektir ancak alışmamakta, helalinden bu işe yaklaşmak da bizim elimizde yeter ki bu işte ne kadar kararlı olduğumuzu eylemlerimizle ve davranışlarımızla gösterelim. Şunu hiç aklımızdan çıkarmayalım: ŞEYTANLA ANLAŞARAK AYNI MASAYA / EKRANIN KARŞISINA OTURULMAZ. O mutlaka seni kandıracak fırsatı bir şekilde bulur.


1 yorum

Re: MÜSTEHCEN GÖRÜNTÜLERDEN KURTULMA ÜZERİNE TEKNİK VE DİNİ AÇID

Bu mesele bu kadar güzel anlatılır.Dilinize sağlık Allah Razı olsun

25.02.2013 - murakabe

Konular