Ve sen..Ellerimden tutsan….Yeniden “sabret” desen ve sabredecek kadar sadrıma huzur versen…

Ve sen..Ellerimden tutsan….Yeniden “sabret” desen ve sabredecek kadar sadrıma huzur versen…
Sen ve Ben



Ellerimden tutsan…

Yeniden “bekle” desen ve bekleyecek kadar yüreğime su serpsen..

Susuzluğumu da sende fark ederim, suyu da… Nedir bu “ben”liğimdeki “ben” sevdası bana yol göster.

Terk etme beni, lâyık olmasam da, aç bana yüreğini ve denizlerini…

* * *

Yüzüm yok! Bu çırpınışlarda daralır yüreğim.

Yüzüm yok! Yine de sevmeni beklerim.

Yüzüm yok! Ben umudu senden öğrendim.

* * *

Sanmayın yüreğim durgun deniz, içimde bir Mûsa ve bir Firavun yaşar, benden çok ev sahibi…

Damarlarımdaki kan kadar kırmızıdır sevdam ve yüreğim bu sevdaya yanar.

Çelişkili ömrün son demlerinde koysam da bu savaşın adını, yine de ararım yalnızlığımda dostun kapısını…

Bir sır mıdır bu insanın içine akıtılan? Ve bu sırrın doğum sancısı mıdır bendeki başlayan?

Doğrulmak ve yeniden Mevlâ’ya ulaşmak için mi bu buram buram hüzün?



Ve sen..

Ellerimden tutsan….

Yeniden “sabret” desen ve sabredecek kadar sadrıma huzur versen…

Sonra ağlasam… Bu çaresiz ateşlenmelerimin ilacını sende bulsam… Bir yangın makamı bu kadar mı öfkeli eritir içimi? Bir sevda bu kadar mı özlenir?

Tövbeler ve tövbeler… Bu dönüşler korkarım kolay olmayacaktır… Puslu yılların ardından ölsem ve yeniden senin yolunda dirilsem…

Söyleme, lâyık olmadığımı n’olur söyleme…

Yokluğunda çok yandı, belki adam olur bu yürek şimdi seninle ...

Ardından attığım adımlar kadar yol gitmişim hayatta… Senin ismini duyduğum kadar sesler kıymetlenmiş… Ve seni andığım kadar zaman günahlara “dur” demiş…

Karanlıklar vadisisinde kalbim, bir kibrit yakmanı beklerim.

Neresindeyim bu hayatın ve senin kalbinde miyim?

Alır beni bu esen düşünce rüzgarı ve iklimlerim yokluğunda acıtır ve üşütür içimi…

Yalnız sende var yüreğimin nefesi…

Bil ki, ben âcizim; bil ki hatalarımla dolu yüreğim ve çaresizim…

* * *

Sen…

Tutsan ellerimden…

Yine içime baksan ve titrese tüm benliğim taa ki son nefesime kadar…

Sonra değişse tebessümlerim... Bir hikayesi olsa çilelerimin..

Seni anlatsam… Anlatsam… Anlatsam..

Yer-gök beni arasına alsa… Kâinatı okusam...

Açsan ellerinle perdelerimi ve şereflensem dost cemali ile…

Bir yangın bu kadar mı güzel olur şimdi?

Ruhlar hapishânesiymiş ya dünya, sen beni kurtarsan…

Kalbimin kilidini tek bakışınla kırsan!..

Sevginin derinlerinde yalnız seninle kaybolsam…

Bir ömür bu, bitmeye adanan… Bir insanım ben, kendini tanımayan!

N’olur… Söyleme layık olmadığımı!. Sen de beni bırakıp gitme…

* * *

Sevgim, tek gerçeğim!..

Bu yolda imanımın derdindeyim ve yine tek senin izindeyim, tek senin kapında dizüstü çökmekteyim ve yalnızca “gel” demeni beklerim…

Sen ve Ben



Ellerimden tutsan…

Yeniden “bekle” desen ve bekleyecek kadar yüreğime su serpsen..

Susuzluğumu da sende fark ederim, suyu da… Nedir bu “ben”liğimdeki “ben” sevdası bana yol göster.

Terk etme beni, lâyık olmasam da, aç bana yüreğini ve denizlerini…

* * *

Yüzüm yok! Bu çırpınışlarda daralır yüreğim.

Yüzüm yok! Yine de sevmeni beklerim.

Yüzüm yok! Ben umudu senden öğrendim.

* * *

Sanmayın yüreğim durgun deniz, içimde bir Mûsa ve bir Firavun yaşar, benden çok ev sahibi…

Damarlarımdaki kan kadar kırmızıdır sevdam ve yüreğim bu sevdaya yanar.

Çelişkili ömrün son demlerinde koysam da bu savaşın adını, yine de ararım yalnızlığımda dostun kapısını…

Bir sır mıdır bu insanın içine akıtılan? Ve bu sırrın doğum sancısı mıdır bendeki başlayan?

Doğrulmak ve yeniden Mevlâ’ya ulaşmak için mi bu buram buram hüzün?



Ve sen..

Ellerimden tutsan….

Yeniden “sabret” desen ve sabredecek kadar sadrıma huzur versen…

Sonra ağlasam… Bu çaresiz ateşlenmelerimin ilacını sende bulsam… Bir yangın makamı bu kadar mı öfkeli eritir içimi? Bir sevda bu kadar mı özlenir?

Tövbeler ve tövbeler… Bu dönüşler korkarım kolay olmayacaktır… Puslu yılların ardından ölsem ve yeniden senin yolunda dirilsem…

Söyleme, lâyık olmadığımı n’olur söyleme…

Yokluğunda çok yandı, belki adam olur bu yürek şimdi seninle ...

Ardından attığım adımlar kadar yol gitmişim hayatta… Senin ismini duyduğum kadar sesler kıymetlenmiş… Ve seni andığım kadar zaman günahlara “dur” demiş…

Karanlıklar vadisisinde kalbim, bir kibrit yakmanı beklerim.

Neresindeyim bu hayatın ve senin kalbinde miyim?

Alır beni bu esen düşünce rüzgarı ve iklimlerim yokluğunda acıtır ve üşütür içimi…

Yalnız sende var yüreğimin nefesi…

Bil ki, ben âcizim; bil ki hatalarımla dolu yüreğim ve çaresizim…

* * *

Sen…

Tutsan ellerimden…

Yine içime baksan ve titrese tüm benliğim taa ki son nefesime kadar…

Sonra değişse tebessümlerim... Bir hikayesi olsa çilelerimin..

Seni anlatsam… Anlatsam… Anlatsam..

Yer-gök beni arasına alsa… Kâinatı okusam...

Açsan ellerinle perdelerimi ve şereflensem dost cemali ile…

Bir yangın bu kadar mı güzel olur şimdi?

Ruhlar hapishânesiymiş ya dünya, sen beni kurtarsan…

Kalbimin kilidini tek bakışınla kırsan!..

Sevginin derinlerinde yalnız seninle kaybolsam…

Bir ömür bu, bitmeye adanan… Bir insanım ben, kendini tanımayan!

N’olur… Söyleme layık olmadığımı!. Sen de beni bırakıp gitme…

* * *

Sevgim, tek gerçeğim!..

Bu yolda imanımın derdindeyim ve yine tek senin izindeyim, tek senin kapında dizüstü çökmekteyim ve yalnızca “gel” demeni beklerim…


Konular