"0" Kilometrelik Bir Emanet

"Siz, hiçbir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi." (Nahl, 78)





İnanan bir insan için, ana rahmi, çocuk için ilk terbiye alanıdır. Çocuk bu alanda anasına:






1- Fiziksel,
2- Ruhsal yönü ile irtibat halindedir. Annenin:




1- Yemesi, içmesi, yaşayış tarzı, tembel ve çalışkanlığı, iyi veya kötü beslenmesi,
2- Sigara içmesi, içki kullanması, yalan, gıybet vs. gibi günahlara girmesi,
3- Maddi olarak renk ve sima gibi vasıflan,
4- Ahlak, edep, şeref, güzel veya çirkin huy, karakter biçimi gibi şeyleri rahimdeki çocuğa müsbet veya menfi olarak tesir eder.








Tüm bu sebeplerden dolayı, Kur'an'a göre çocuk terbiyesi, doğumdan önce başlar.







Doğum sonrası terbiye, doğum öncesi terbiyenin bir uzantısıdır.









Doğum öncesi terbiyede en önemli faktörlerden birincisi, Yüce Yaratıcıdan ilahi müdahale istemektir. Ki, bu isteklerin örnekleri özet olarak şöyledir:








" Hamileliği ağırlaşınca, Rableri Allah'a: Andolsun bize, kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız." (A'raf 189)
"Ey Rabbimiz! Beni ve soyumdan gelecekleri, namazı devamlı kılanlardan eyle." (ibrahim, 40)
"Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl." (Furkan, 74)
"Ey Rabbimiz. Onlara, içlerinden Senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder." (Bakara, 129)











Şu gerçeği bir daha hatırlayalım:
İnsanın fıtratında Musa olmak da, Firavun olmak da gizlidir. Çocuklarını iyi yetiştirenler, eğitenler Musalık yönlerini ortaya çıkarırlar.
Mevlana: "Ey Salik. Musa ve Firavun, senin varlığında mevcuttur. Bu iki hasmı kendinde aramak gerek" der.













a-KADIN'IN TARLA OLARAK ELE ALINMASI
"Kadınlarınız sizin için bir tarladır." (Bakara, 223)









Ayetteki temel mesaj şudur: Tohum ekmek, çocuk yapmak ve çocuğun geliştirilmesi birbirine bağlı sıkı bir münasebet içindedirler. Bu münasebette, ibadet ve takva ile Allah'a yönelmek vardır. İnsanın, Rabbimize takdim edeceği salih bir amel söz konusudur. Bu salih amel, salih evlattır.







Ekin olarak Allah'a takdim edilecek salih evlat, kişinin ahiret-teki ulaşacağı güzellikleri müjdeler. Hasene-i cariye, kesintisiz sevabın işlemesidir.
Tarla kelimesinin kullanımı, evlenmekten maksadın hayvani haz değil, nesli çoğaltmak ve nesli sürdürmeye işaret içindir.
Nutfeler (erlik suyu-sperma) tohuma, çocuklar da mahsule benzer. Bu mahsûl, anne ve baba tarafından nebat gibi yetiştirilmelidir.
"Onu güzel bir nebat gibi yetiştirdi." Ali İmran, 37)












TAZYİKLE AKITILAN SU
"İnsan neden yaratıldığına bir baksın. TAZYİKLE AKAN BİR SUDAN YARATILDI. Erkeğin sırt tarafı ile kadının göğüs kafesi civarından çıkan bir sudan." (Tank, 5-7)







Kan ile kocadan teşekkül ederek, rahimlere bırakılan erlik suyu (yumurta ve sperma) nun can alıcı özelliği ayette geçen DAFİK kelimesinde toplanmıştır. Yani tazyikle akan su. Suyun hareketli olması, doğacak çocuğun akıl, kalb ve fiziksel dünyası ile müspet yönünü hazırlar










Bu verimli ortamın sağlanmasında kadına büyük iş düşmektedir. Çünkü kadın, kadınlık sanatını kullanarak, kocası için böyle bir zemini hazırlar. Kadınlık sanat ise, kadına ait olan sesten-cin-siyet-ziynettir.
Yüce Rabbimiz, kadınlar için
1- Konuştukça kocalarını duygulandırıp, onlara hayat vermeleri için seslerini ince ve cazibeli yaratmıştır,
2- Dokundukça haz duyulması için, tenlerini tüysüz ve yumuşak özelliklerle donatarak yaratmıştır,
3- Eşlerine güç ve heyecan verebilmeleri için, cinsel duygularını daha güçlü ve duyarlı yaratmıştır,
4- Kendilerini devamlı genç, güzel ve daha ilginç göstermeleri için, erkeklere yasaklanan ipek ve altın, kadınlara helal ktlınmıştır.
Tarlaya sağlam tohum atılması, ablan tohumu mahsule çevirecek tarlanın bakımına bağlıdır. Tam bunun zıddı olarak da verimli, bakımlı tarla olmasına rağmen, çürük ve çarpık tohumun atılması, tarladan istenilen mahsulü çıkartmayacaktır.
Görülüyor ki, çocuğun sağlam ve sıhhatli olarak dünyaya gelmesinde karı-kocaya büyük vazifeler ve büyük fedakarlıklar düşmektedir. Alt yapısı sağlam temellere dayanmayan çocuğun, yaşı ilerledikçe sıkıntı ve problemleri orantılı olarak büyüyecektir.

b-ÖZEL AİLE EĞİTİMİ NASIL OLMALI?
"Ey iman edenler. Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun." (Tahrim,6)
1. Ailede öyle bir eğitim seferberliği başlatmalıyız ki, onların yetmediği noktada özel eğitim devreye girsin.
2. Bu programa iştirak edecek aileler için her ay, konunun uzmanı getirilerek çocuk psikolojisi ve eğitimi üzerine seminer vermelidir.
3. Bu aile eğitiminin amacı çocuğu belli yaştan (mesela ilköğretim/3 gibi) itibaren her alanda yetiştirmeye çalışmak ve onu ar-tik sağlıklı kararlar verebileceği yaşa kadar takip edip, yönlendirmektir. (İlk-Üniversite)
4. Bugün çocuklarını camilere gönderen ailelerin, bir çocuğun eğitiminden bekledikleri; çocuklarının Kur'an'ı yüzünden iyi okumaları, bazı sureleri ezberlemeleri, bazı duaların arapçasını ezberlemeleri vs. dir.
5. Eğer hedeflenen sonuca ulaşılmak isteniyorsa, mutlaka her çocuğun ailesinin de özel eğitime alınması gerekir.
6. Bir ailede çocuk-ebeveyn ilişkisi zayıfsa, anne-baba başlatılan bu uzun eğitim sürecine ruhen hazır değillerse, çocuğu ne kadar eğitime tabi tutulursa tutulsun istenilen sonuç elde edilemez.
7. Zira çocuğa, gerek ahlaki eğitim, gerekse manevi eğitimde başarılı olması için ilk hocalık görevini ailesi üstlenmelidir. Çocuğun ilk öğretmeni, anne ve babasıdır.
8. Özel bir aile eğitimi olacağı için mutlaka seçilen çocukların sayısı belirli bir sayıda kalmalıdır. Mesela; 25 erkek, 25 kız gibi.
9. Böyle bir eğitim sisteminin başardı olması için, seçilen çocukların kabiliyetlerine ve zeka seviyelerine mutlaka riayet edilmelidir. Bu alanda özel bir jürinin vereceği kararla çocuklar tesbit edilmelidir.
10. Özel eğitim başlatılmadan önce seçilen çocuklann kabiliyet keşfi, hafıza tesbiti gibi altyapı çalışmaları yapılmalıdır.
11. Aile, çocuk ve özel eğitim vazifelileri ve hatta çocuğun okuldaki öğretmenlerinin düşüncelerine de başvurularak her çocuk belirli alanlara şartlandınlmalıdır. Çocuk bir manada hedefe kilitlenmelidir.
12. Özel eğitimin, aile bölümünün çocuklara ait "Özel Eğitim" sisteminde sınıflar, en az çocuklann okudukları ortamlar kadar temiz olmalıdır.
13. Özel eğitimin sınıflan organize edilirken, çocukların okullarındaki sınıflar örnek alınırsa ve hatta bir çocuk psikoloji uzmanının tavsiyeleri doğrultusunda hazırlanmalarında büyük yarar vardır.
14. Özel eğitim için gelen çocuklara kendi okullarında sahip olmadıkları ortamları ve eşyalan, eğitim araç ve gereçlerini hazırlamak hedeflenmelidir. Bu vesileyle çocuk, kendi okullarında bulunmayan ortam ve imkan sayesinde özel eğitime severek gelecektir.
15. Özel eğitim sistemi, bir çeşit okul-mektep hükmündedir. Aileler, öğretmenler ve özel hocalar müşterek proğramlarla çocuklara yönelik ders programını yapmaları hedeflenecektir.
c- EĞİTİMDE ALT YAPININ ÖNEMİ
Sahabeden Muaz b.Cebel (r.a.) şöyle demiştir: "Peygamber (s.a.v.) on şey tavsiye etmiştir;
1- Ölürsen de, yakılsan da hiçbir şeyi Allah'a ortak koşma,
2- Sana, aileni ve malını terketmeni emretseler de, ebeveynine karşı gelme,
3- Bilerek farz namazdan hiçbirini terk etme, kim bunu yaparsa Allah'ın koruması ondan uzaklaşır.
4- Asla içki içme, zira o kötülüğün başıdır,
5- Allah'a karşı gelmekten sakın çünkü, Allah'a karşı gelene Allah'ın gazabı iner,
6- İnsanlar toptan yok olsa bile, savaştan kaçmaktan sakın,
7- Bir yerde veba türünden salgın bir hastalık çıkarsa, oradan aynlma,
8- Ev halkına gücün ölçüsünde ikram et (harcama yap),
9- Onları terbiye için üzerlerinden sopayı kaldırma,
10- "Allah konusuyla onları korkut, çekindir." (Münziri, Et-Terğtbvet-Terhib, 1/383; Timizi, Mişkatül-Mesabih, 1/25; Ahmed, Müsned, 4/11, 5/238; İbni Mace, Fiten, 23)
Bu hadiste zikredilen sopayı uzaklaştırmamak ifadesi, onların yani çocuklann baba uyansından uzak kalmamalan ve onların İslami ölçüleri aşmadan gerektiğinde dövülmeleri gerektiğini anlatır.
Bu günlerde çocuklar aşın şefkatten dolayı, işin başında bir takım sıkınalara katlanılarak terbiye edilmemekte, ta ki çocukta kötü alışkanlıklar iyice kökleşince de ana-babalar feryada başlamaktadırlar. Bu davranış çocuklara sevgi değil, kötülüktür.
Çocuklar, yanlış hareketlerden alıkonulmaz, dayağın sevgiye karşı ve zıt olduğu kabul edilerek yoldan çıkmasına sebep olunursa, çocuğa iyilik mi edilmiş olur? Neşteri, yaraya vaktinde vurmak gerekir. Her ne kadar acı verse de yarayı iyileştirir.
Çocuğun ızdıraptan bağırmasına, yüzünü ekşitmesine dayanamayanlar, daha sonra o yaradan ölmesine sebep olan çocuğuna nasıl tahammül ederler?
Abdullah b.Mes'ud (r.a.) şöyle der "Çocukların namazlarını gözetleyin ve onları güzel ve iyi şeylere alıştırın."
Lokman Hekim ise: "Babanın evlada vurması, ekine su vermek gibidir." der.

d- ÜÇ EĞİTİM VASITASI İLE SEYR-İ SÜLUK ETMEK
1. Özel Eğitim : Akıl + Kalb + Beden Eğitimi.
2. Manevi Eğitim: Ruh terbiyesi - Nefis tezkiyesi.
3. Aile Eğitimi : Karı-Koca ve Çocukların eğitimi.

* ÖZEL EĞİTİM
Müslüman insan, vasıflı insandır. Vasıflı insan ise, liyakatli, ehliyetli ve kendisine güvenilen insan demektir. Böyle insanlan cemaatler, teşkilatlar, dernekler, sivil örgütler dışlamazlar.
Üzülerek söylüyoruz ki, değişen ve gelişen dünya hayatında sıradan insanlar her geçen gün hayatın dışına itilmektedir.
Bunun için, özel eğitimin başarıya ulaşmasının kendi bünyesinde bir takım şartlan vardır. Bu şartlar gerçekleşmeden, bu eğitimi sürdürmek zordur. Bunlar:
1- Ailenin topluca yetiştirilmesi, eğitilmesi, vasıflı hale getirilmesi,
2- Böyle aileler içinden seçilecek çocukların kabiliyetlerinin ve sayılarının tesbit edilmesi,
3- Eğitime tabi tutulacaklar için ortamların ve eşyaların-araçla-nn hazırlanması,
4- Eğitim uzmanlarının tesbiti ve ders programlarının hazırlanması

e- CİNSEL KÜLTÜR AYIP VE HAYA
İhtiyaç duyduğumuz nice meseleleri öğrenmek için soru sormamız ayıp olarak nitelendiriliyor. Aynı muhtevalı sorular sorulsa bu sefer cevap vermekte zorlanıyoruz. Bu durum insanı kor-sanolığa itiyor. Hıkımızın örfünü hesaba katalım derken, halkımızın gizlice işlemiş olduğu bazı günahlar ve tavırlar örf ile ör-tüşmüyor. Bizler dinimizin emirlerinin mutlaka öğrenilmesini isteriz, ama din diye bildiğimiz şeylerin bir türlü kaynağına ineme-yiz.
Akıl baliğ yaşına gelen birisinin mutlaka namaz kılmasını isteriz ama evlenme çağına gelen birisine cinsellik hakkında bir şeyler öğretmeye önem vermeyiz. Ehliyeti olmayana arabasını kimse vermiyor ama, evlilikle alakalı bilgileri bilmeyen erkek ve kızın evlenmesine müsaade ediliyor. Bunları bilmek, sormak veya anlatmak ayıp değildir. Çünkü bunlar ilmihal bilgisidir. Tabii ki, bizler ilmihal deyince aklımıza namaz, oruç, zekat ile ilgili şeyler geliyor. İlmihal insanın kendi halinin ilmini öğrenmesi demektir.
Namaz kılmak için bilinmesi gerekenleri öğrenmek ne kadar doğalsa, evlenmek isteyenlerin de evlilikle ilgili şeyleri bilmesi de o kadar doğal, hatta farzdır. Bugün bir hocanın akil baliğ yaşına gelmiş gençlere bir arkadaş gibi davranıp onlara gusülden, ab-destten, ihtilamdan, aşktan, sevgiden ve cinsellikten bahsetmesi hayal olmuştur. Bunlan dini ölçülere göre öğrenemeyenler uygunsuz yerlerden öğrenir ve harama kucak açarlar ya da hiç öğrenemez, mutsuz ve huzursuz bir hayat yaşarlar.
Televizyon programlan, günlük karşılaştığımız kıyafet görüntüleri, bayanların erkeklere karşı gösterdikleri sempatik tavırlar günümüz insanını yakinen ilgilendirmekte ve menfi yönden etkilendirmektedir. Ve bir takım olumsuz duygulann oluşmasına sebep olmaktadır. Tabiri caiz ise çarşı kültürü, eğlence kültürü, sanat kültürü kontrolden çıkmış bir haldedir. Zihinlere depo edilen nice görüntüler, sözler, hal ve hareketler zihin tarafından kaydedilmekte ve zihinde dolaşan bir takım duygular günümüz inşanını evinden, ailesinden uzaklaştırmaktadır.
Bugün camilerimizde anlatılan din, sadece dört duvar arasında yaşanılacak şey olduğu için sadece namaz, abdest gibi konular anlatıldı. Ve sosyal hayatla ilgili dini emirler ve yasaklar anlatılmadığı için huzursuz ve mutsuz aileler meydana geldi. Tabii ki, bunun sebebi dış etkenler, yaşadığımız ortam ve olaylardan kaynaklanıyor ama camilerin ve din adamlarının da bunda payı çoktur. Namaz kılmaya hazırladıkları gibi evlilik ve dış cinsel etkenlerden korunmaya hazırlamaları gerekirdi.
Evlenecek kişiye gerdeğe girmeden önce sağdıcın söylediği bilgiler onu evliliğe hazır hale asla getirmez. Evin dışındaki menfi hayatı, evin içine sokmak isteyenlerle evine sokmak istemeyenler arasındaki mücadele her geçen gün azalmakta ve iki savaşçının arasına televizyon girerek tarafları uzlaştırmaya çalışmaktadır.
Evlilik hayatı bitmek üzere olar. karı-koca ile alakalı küçük çaplı bir tedavi usulünü konuşmak bile imkansr: haldedir, bunun sebeplerinden birisi de geçmişten aldığımız l/r takım düçünce mirasıdır. Ancak günümüz insanının hangi şartlar altında yaşadığını bilmeden idrak etmeden çözüm üretmek çok zordur.
Şunu iyi bilelim ki, bizim dinimizin kaynağı, Kur'an ve Sünnef tir. Dinimizle ilgili bütün emir ve yasaklann kaynağı Kur'an ve Sünnef tir. Nasıl ki, namazı Kur'an ve Sünnet'e dayandırıyor ve o şekilde uyguluyorsak, evlilik ve cinsel hayatımızı da bu iki kaynaktan öğrenmek zorundayız. Bir takım insanların takva sahibiyiz diye ortaya atakları ama Kur'an'a ve Sünnef e ters düşüncelerine lıiç kulak vermememiz gerekir. Çünkü en doğru söz en edepli ve takvaya götüren söz Kur'an'dır. Sünnet ise onun tatbikatıdır.
Şimdi bir Kur'an'a dönelim. Kur'an'ımızda bir takım ayetler erkek ile kadının fıtri meyillerine dikkat çeker. (Ali îmran, 14; Yusuf, 23,24,30,32) Yine bazı ayetler cinsel uzuvlara işaret eder. (A'raf, 19,20; Nur, 58,59; Talek, 4; Ahzap, 49; Tahrim, 12) Bazı ayetler ise cinsel zevkte bulunmaya işaret eder (Bakara, 187-197; Nisa, 20,21,24,43; Mücadele, 3,4) '
Konuyu hadislere taşıyacak olursak, oldukça uzar.
Cinsel meselelerde dinimiz en ince noktalara kadar en uygun olanını anlatması cinselliğin önemini anlamaya yeter. Cinsel ilişki ile alakalı ilginç olaylar en seçkin sahabelerden rivayet edilmektedir.
Bugün hadislerden bir tanesini dahi okumak, sohbetlerde anlatmak, bir takım haksız tepkilere sebep oluyor. Halbuki o sözler Allah'dan en çok korkan bir neslin içinde rahatlıkla söylenen Peygamber sözleridir. Ve böylece meseleler bir bir çözülüyordu. Günümüz dünyasında hızla gelişmeler ve değişmeler yaşanmaktadır. Bu gelişme ve değişme ortamında kendimizi korumanın tek yolu zaman ve mekandan münezzeh olan Allah'ın Kitabına ve Peygamberine uymakla olur.
Gerek İbni Mace'nin Sünen'inde ve gerekse İbni Hambel'in Müsned'inde yer alan şu hadis "Zarar vermek de zarar görmek de yoktur" (Ahmed, Müsned, 1/313; Hakim, Müstedrek, 2/58) hadİSİ Dr.Vecib Zeynelabidin isimli bir alimin "el-İslam vet-Terbiyetül Cinsiyye" isimli eserinde şerh ederken bu hadisi şeriften zarar vermenin de zarar görmenin de caiz olmadığını ve erkeğin kendisine her yönüyle uygun dindar bir eş seçmesinin gerektiğini anlatıyor. Erkeğin hem kendisinden hem de kadından doğabilecek bir zararı gidermesi uygundur.
Hatta İslam nizamında evlilikten önce adayların muayene olmasının vacip olduğunu bile söyleyebiliriz. Erkeğin evliliğe kudretinin olması önemli bir şarttır diyor ve devam ediyor. Bizde diyoruz ki, evlenecek kişiler nasıl ki, namaz kılmadan önce namaza hazırlanıyorlar ise evlenmeden önce evliliğe hazırlanmaları gerekir, Özellikle cinsel ilişkiyle ilgili meseleleri öğrenmeleri farzdır. Farzdan bir şeyi öğrenmek ayıptır deyip de çekinmek günahtır.


Abdullah BÜYÜK


Konular