AİLE İÇİ İLETİŞİM PROBLEMLERİNE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Hayat standardında görülen olumlu gelişmeler, modern toplumlarda mutluluk sağlamaya yetmemiştir. Hayatı kolaylaştıran türlü türlü cihazlar, kişilere mutluluk verecekleri yerde bazen eksiklikleriyle ciddi mutsuzluklara sebep olabilmektedir. Modern toplumlarda şayet eşler birbirlerine destek olamazlarsa, aslında kolaylaştırılmış gibi gözüken hayat şartları, ağır bir yük olarak omuzlarına yüklenmektedir.

Ezcümle, “hayat, ancak eşlerin birbirine kolaylaştırmasıyla kolay, zorlaştırmasıyla da zordur” dersek mübalağa etmiş olmayız inancındayız. Bu yazımızda, aile içi iletişim problemlerinden birine, bazı örnekler aktararak -son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hadisleri ve uygulamaları çerçevesinde birtakım tavsiyelerde bulunacağız.

Önce Aile içi İletişim Problemlerine sebep teşkil eden problem kaynağını ortaya koymalıyız: “Eşinin yaptıklarını / ürettiklerini takdir etmemek, değer vermemek” Başlık halinde ortaya koyduğumuz bu hususu daha iyi anlatabilmek için gelin yaşanmış bir hikayeye kulak verelim:

Vaktiyle, İstanbul Mısır Çarşısında Bakır İbrik Ustası olarak şöhrete kavuşan bir sanatkâr varmış. Yaptığı işlemeler, bakırdan mamul ibrikler üzerinde bir sanat harikası olarak bakanların gözlerini kamaştırırmış. Ürettiği her ibrik, bir sanat eseri olarak değer görür ve daha ziyade yurtdışına hediye olarak gönderilirmiş. Hem de hatırı sayılır paralarla satın alınarak...

Ne var ki bu ustanın yüzü hiç gülmezmiş. Onunla muhatap olanlar, her daim onu mahzun bir şekilde görmekten yana duydukları üzüntüyü bir başka sanatkâr arkadaşı vasıtasıyla iletmek ve bunun sebebini öğrenmek istemişler. Sonunda usta gerçeği açıklamış. Üzüntüsünün bir tek sebebi varmış: Eşi tarafından takdir edilmemek. Çünkü bu değerli sanatkâr, eşinin gözünde sıradan bir “ibrikçi usta”dan başka bir şey değilmiş. Zaman zaman eşinin yaptığı işi tahkir ederek küçültücü ifadelerle onu aşağılarmış. Neticede pek az kimsenin yapabildiği bir sanatın sahibi olan bu usta, yüzü gülmeyen bir hale gelmiş…

Aktardığımız bu hikâye, aslında zaman zaman çevremizde rastlayabileceğimiz pek çok hadiseden sadece bir tanesidir. Eşinin yaptıklarını, ürettiklerini takdir etmeyen, beğenmeyen, sanatına, mesleğine, işine saygı duymayan nice karı-koca vardır çevremizde.

Neticede takdir görmeyen eş, kendisine değer verilmediğini düşünmeye başlar, takdir beklerken hayal kırıklığı yaşar. Kanaatimizce, böyle bir durumda ortaya çıkabilecek en zararlı netice, kişilerin takdir edilme ihtiyacını dışarıdan karşılama yoluna gitmeyi düşünmesidir. Çünkü yakınları ve özellikle eşi tarafından takdir edilmeyen kimselerde bu ihtiyacın başka mercilerce karşılanmasını düşünmek, problemi çözmek yerine daha da karmaşık bir hale getirmektedir.

Çünkü ya bu ihtiyacın getirdiği psikolojik açlık bastırılmaya çalışılmakta ya da başka yollardan takdir edilme davranışına yönelinmektedir. Her iki çözüm yolu da aslında çözümsüzlük olarak problemin artmasına sebep olmaktadır.

Oysa sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in uygulamasına baktığımızda, onun insan psikolojisini ne kadar iyi tanıdığına ve bunun gereğini ne kadar başarıyla yerine getirdiğine şahit olmaktayız. O, eşlerini her gün sabah ve ikindiden sonra ziyaret ederdi. Hal-hatırlarını sorar, dertlerini dinler, sıkıntılarını paylaşır ve onlara değer verdiğini hissettirirdi. Yaptıkları yemeklerden, ürettikleri eserlerden övgüyle bahseder, bir insanın takdir edilme ihtiyacını en mükemmel şekliyle tatmin ederdi. Böylece gerçekte, maddî açıdan birtakım zorluklar içinde yaşayan eşleri için hayat kolay hale gelirdi. Üç gün peşpeşe ocağının yandığı vaki olmayan bir evin hanımı olan Hz. Aişe (r.a.) Annemiz’in ifadesiyle,

“Hz. Peygamber (s.a.v.), eşleriyle yalnız kaldığı zaman onlara değer verdiğini sözleriyle, tavırlarıyla en çok hissettiren kişiydi.”

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bu uygulamasını aktardıktan sonra, şunları söyleyebiliriz. Hangi yaşta olursa olsun, takdir görmek, değer verilmek ve tebrik edilmek, insan için psikolojik bir ihtiyaçtır. Hele bu konu, çocuklar ve hanımlar için bir kat daha önemlidir. Yazımızın sonunda eşlere tavsiyemiz şudur: Akşam eve gelirken, eşine ve çocuklarına değer verdiğini hissettiren ve bu amaçla onlar için harcama yapan baba, bu davranışıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)’in övgüsüne mazhar olduğunu bilmelidir. Çünkü O (s.a.v.),

“Kişinin harcadığı en makbul para, ailesi için harcadıklarıdır.”

diye buyurmaktadır. Eşini güleryüzle kapıda karşılayan hanımefendi de, eve getirilen ne olursa olsun teşekkürle alıp kabul ettiği zaman, bu güleryüzünün ve tebessümünün de bir sadaka olduğunu bilmelidir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.),

“Güleryüzlü olmanın da bir sadaka olduğunu”

ifade buyurmaktadır. Eşinin yaptığı yemeği takdirle, tebrikle ve övgüyle karşılayan, eksiklerine göz yuman ve neticede Allah’a şükür, eşine de teşekkürle sofradan ayrılan kişi, bu davranışıyla da Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’in takdirini kazanacağını bilmelidir. Çünkü O,

“Kullara teşekkür etmeyen Allah’a şükretmiş olmaz.”

buyurarak, insanlara teşekkürün önemini belirtmiştir. Aslında çok basit, ama her gün yaşadığımız eve gelişimiz, karşılanma ve karşılama biçimimiz, sunulan yemeği, yapılan işi takdir edişimiz veya görmezden gelişimiz… Bütün bunlar, aile içi iletişim için ya problem üreten ya da problem çözen önemli yaşantı karelerimizdir. Her bir kare ya mutluluğumuzu tamamlayan, ya da mutsuzluğumuza katkıda bulunan parçalar gibidir. Birbirini takdir etmeyi başarabilen, yüzüne karşı ve ardından övgüyle bahsedebilen eşlerin iletişim problemleri ya hiç olmayacak ya da oldukça az yaşanacaktır. Böylesi bir ailede yetişen çocuklar ise, takdir ve tebrik edilmeye doyan, teşekkür etmeyi kolaylıkla başaran fertler olarak sosyal hayata intibak sağlayacaklardır.

(Prof.Dr. M.Emin AY)


Konular