MİLLÎ SERVETİ KORUMADA ÖLÇÜ

Her müslüman, Allah Teâlâ'nın ihsan ettiği serveti koruduğu gibi, başkalarının mallarına zarar vermemeyi kendisi için bir vazife bilmeli-dir. Zira zarara uğrayan bir maldan sadece onun sahibi değil, ondan yararlanacak insanlar da mahrum bırakılmış olmaktadır. Zarar gören şahsın, zarar veren kimseye mukabelede bulunması, karşılıklı intikam alma hissini körükler ve pek çok kimse tarlasını ekemez ve tezgâhını çalıştıramaz bir hale düşer. Bu durum, geliri düşürür, üretim ve tüketim dengesini bozar. Neticede memleketimizin ihtiyacını karşılamak için, ithâlâtta bulunmak zarureti doğar ve millî servetimiz yabancı milletlerin ceplerine aktarılmış olur.

Malına zarar verilen bir şahıs, hukukî yollardan yürüyerek, zararını tazmin ettirebilir. Fakat, "O, benim ekinime koyunlarını sokarak zarar yaptı" diyerek, misilleme yapmak veya onun meyve ağaçlarını kesmek gibi davranışlar asla doğru değildir. Bâtıl ve yanlış bir noktadan hareket, sahibini doğru bir sonuca götüremez. Zihinleri tenvir eden yüce Peygamberimiz, bu gibi davranışları önlemek için, "(İslâmda) zarar vermek de, zarara karşılık zarar yapmak da yoktur" (1) buyurmuştur.

Müslümanın canı, ırzı ve mülkü her türlü tecavüzden uzak kalacak; bir

müslüman, hiçbir kimsenin malına zarar yapmayacaktır. İslâmın bu hükmünü anlamazlıktan gelip de halkın bağ ve bahçelerine, dolayısıyla milli servete zarar verenler, Allah Teâlâ'nın gadabına kendilerini hedef yapmış olurlar. Peygamber (s.a.v.)'in "Mü'mine zarar veren veya hile yapan mel'ûndur" (2) hadisi şerifi, bu ilâhî gadabın büyüklüğünü haber vermektedir. Zira "Kim zarar verirse Allah da onu zarara uğratır. Kim meşakkat yaparsa Allah da onu meşakkate düşürür" (3).

Millî servetimizi korumanın ölçüsü, milletçe israftan uzak durmaktır. Bunun için de evinin masraflarını gelirine göre değil, ihtiyaçlarına kıyasla ayarlamak lâzımdır. Gelirimiz düşse de yükselmiş olsa da bu ölçü korunmalıdır. Akıllara en doğru yolu gösteren ve vicdanları terbiye eden Resûlüllah (s.a.v.), "Allah, sizin boş sözler konuşmanızdan, (faydası bulunmayan) çok soru sormanızdan ve mal (ınızı) zâyî etmenizden hoşlanmaz" (4) buyurmuştur.

Milletimizi iktisâden kalkındırabilmek için, gelişmesini tamamlamamış fidanları kesmemeli; daha çok kimsenin gıdalanabilmesi için, süt kuzusunu boğazlamamalı ve "Sütlü hayvanı kesmeyiniz" (5) hadis-i şerifindeki ikazı hatırdan çıkarmamalıdır.

Fiatı yüksek bir malın içine düşük olanı karıştıranlar, yağa ve yoğurda hile katanlar, şu hadisin ifade ettiği mânâ karşısında ne duruma düştüklerini düşünmelidirler: "Karışık mal ile bizi aldatan, bizden değildir" (6).



(1) İbni Mâce, c. 2, sh. 788.
(2)et-Tâcf c. 5,sh. 21.
(4) Buhârî, c. 3, sh. 87.
(5) Feyzü'l-Kadir, c. 6, sh. 394.
(6) Müslim, c. 1, sh. 69.