İŞLERİMİZİ DEĞERLENDİRMEDE ÖLÇÜ

İnsanlar tarafından yürütülen faaliyetlerin dinî ölçüler karşısında* değeri, işi yapan şahsın kalbindeki niyyetle alâkadar bulunmaktadır. Bir işin sadece yapılmış olması, Allah rızasına erişmek için, yeterli değildir. O işe teşebbüs sırasında kalpte iyi bir niyetin mayalanmış olması da lâzımdır. Bu gerçeği tesbit eden bir hadisi şerifte şöyle buyurulmaktadır: "Amellerin değeri ancak niyetlere göredir. Her kişiye ancak niyet ettiği şey(in karşılığı) vardır. Artık kimin hicreti(ne se-bep olan düşünce) Allah ve Resûlü'ne (müteveccih) ise, hicreti Allah ve Resûlü'ne yapılmıştır. Kimin hicreti de kazanacağı dünya (malı için) olmuşsa ona erişir veya bir kadını nikahlamak için yapılmış ise onu nikahlar. Onun hicreti, ancak göç ettiği şey içindir" (1).


Hâlis bir niyet, ibadetlerin mahiyetini oluşturmakta ve ona değer kazandırmaktadır. Namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetlerde niyetin farz kılınması, bu ince hikmete dayanmaktadır. Allah rızasını hedef olarak seçmeden kılınacak namaz fizikî bir hareket, tutulacak oruç perhiz, yapılacak hac yolculuğu da seyahat çerçevesinde sınırlanmış olur. Bu hakikata müsteniden, "Mü'minlerin niyeti, amelinden hayırlıdır"(2) buyurulmuştur, Âdet kabilinden olan yeme ve içme gibi işler, hayırlı bir düşünce içinde yapılacak olursa ibadet seviyesine yükselir.

Uyku, vücudumuzu dinlendirmek ve yüce Mâbudumuza daha büyük bir şevk ile ibadette bulunmak maksadı ile olursa âdet libasından soyunmuş ve "Kulluk kisvesi"ne bürünmüş olur. Namaz vaktini beklemek için camiye giden bir kimse, orada hiçbir şey okumadan otursa bile, ibadete intizar niyetiyle geldiği için, oturuşu ibadet mertebesine ulaşır.

Çalınmış bir koyunu kesmekte kullanılan bir bıçak, "kabahat âleti"; kurban boğazlamakda istimâl olunan bıçak ise "ibadet âleti" olmaktadır. Yapılan iş ve kullanılan âlet aynı olduğu hâlde değer hükümlerinin farklı olması, kalblerdeki niyetlerin değişik olmasından kaynaklanmak-tadır.
Niyet, kalp hükümdarının sevk-u idare planıdır. Gönül ibresi hangi cihete yönelecek olursa uzuvlar da o istikamette faaliyet göstermeye başlar. Şu halde niyet, vücud gemisinin seyrini tesbit ve tanzim eden bir pusula gibidir. Kalbin yanına ve yakınına "Nefsanî hevesler" yaklaş-tırılacak olursa, pusulanın ibresi yanlış bir istikamete yönelerek şahsın yolunu şaşırtır.

Niyetler şan ve nişan, kasa ve masa, aş ve maaş gibi basit şeylere dayanmış olursa, kişinin muvaffakiyetleri "Denî dünya"ya; Allah rızasına çevrilecek olursa "Saadet-i ukba"ya dönük olur. Muallimü'l-ukul olan Resulullah (s.a.v.), bu sahada ayaklarımızın kaymaması için, bizleri uyarmakta ve "Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz. Fakat, kalbleriniz(deki niyetler)e ve işlerinize bakar." (3) buyurmaktadır.

(1) et-Tâc, c. 1,sh. 44.
(2) Feyzül-Kadir, c. 6, sh. 291.
(3) Mişkâtü'l-Mesâbih, c. 3, sh. 1462.