VATAN MÜDAFAASI

Cenâbı Hak; insanoğluna din, vatan, hürriyet ve iffet gibi birçok değerler ihsan etmiştir. Mü'minler, bu manevî değerlere sahip olduğu ve koruduğu müddetçe dünyanın en kıymetli hazinelerine mâlik sayılırlar. Bu değerli hazinelere göz diken birçok düşmanlar vardır. Bunlar, açık veya gizli saldırılarla, bizi dinimizden uzaklaştırmak, vatanımızı işgal etmek, ırz ve namusumuzu çiğnemek, insanca yaşama hak ve hür-riyetinden mahrum bırakmak isterler.

Bu değerleri düşmanlara kaptırıp imansız, vatansız ve hürriyetsiz kalmamak için, namus ve şerefi çiğnenmiş bir topluluk hâline düşmemek için dinimiz cihadı farz kılmıştır.

Emredilen bu cihad; din, vatan ve diğer mukaddes mefhumları korumak için, kelime-i tevhidin en yüce inanç olarak yayılması için gayret sarf etmektir. Düşmanlar bu değerlerimize dili ve kalemi ile saldırıyorsa aynı usüllerle cevap vermek gerekir. Silahla tecavüz ediyorsa sila-ha sarılmak icap eder. Şayet bu âletleri almak için maddî yönden fedakârlık gerekiyorsa cihadı malımızla yapma zarureti doğar.

Şayet bu cihad yapılmayacak olursa, yetişecek neslin nazarında din, vatan, bayrak ve hürriyet gibi mefhumların değerleri sarsılmış olur. Onun gözünde vatan toprağı ile tarla toprağının, kendi milleti ile yabancı unsurların, kendi yurdu ile diğer memleketlerin bir farkı kalmaz.

Allah yolunda canı ve malı ile savaşmak, Rabbimizin rızasına eriş-menin en emin yoludur. Bu uğurda hayatını feda etmek; fani bir hayatı cavidâni bir hayat ile değiştirmek, can verip cânâna ermektir. Resulullah (s.a.v.)'e "Hangi insan daha hayırlıdır?" diye sorulduğunda "Allah yolunda malı ve canı ile cihad eden mü'mindir"(1) buyurmuştur. Allah ve Resulüne imandan sonra en başta gelen vazifemiz, "cihad"dır.

Can aziz, mal göz alıcı ve ayak bağlayıcıdır. İslâm'ın yücelmesi uğrunda hayatını vakf eden müslümanın yaptığı fedakârlık, pek değer-lidir. Bu hususta gösterilecek fedâkarlığın en yücesi, Allah yolunda cihaddır. Ona ancak mü'minlerin faziletçe üstün olanı erişir (2).
Resulullah (s.a..v)'e "Hangi şey cihada denk olabilir?" diye sorulmuştu. Peygamberimiz, "Ona (denk bir ibadete) güç yetiremezsiniz" buyurdu. Ashab-ı kiram, sorularını iki veya üç defa tekrarladılar. Muallimü'l-ukûl ve mübelliği şeriat bulunan Efendimiz, sözlerine devamla, "Allah yolunda savaşanın benzeri oruç tutan, Allah'ın âyetlerini okuyarak ayakta dur (up namaz kıl)an, Allah yolundaki mücahid harpten dönesiye kadar namazdan ve oruçtan gevşeklik göstermeyen kim-se gibidir" (3) buyurdu.

"Aziz ve Celil olan Allah'ın rızasına en yakın bulunan iş, Allah yo-lunda savaşmaktır. Onun sevabına hiçbir şey yaklaşamaz" (4). "Allah yolunda (savaşan kimsenin üzerine konan) toz, kıyamet günü yüzlerin akı olacaktır" (5).

Vatan müdafaası ile ilgili her işin ecri büyüktür. Bu hususu tesbit eden bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: "Allah için ağlayanın ve Allah yolunda nöbet tutan askerin gözlerine ateş dokunmaz" (6).
Hudut boylarında nöbet bekleyen neferin uyanık ve tetikte bulun-ması, vatanımıza ateş salacak, namusumuza zarar verecek her türlü zararı ve saldırıyı önlemektedir. Bu sebeple bu gözetlemeyi yapanları Cenâb-ı Hak cehennem ateşinden koruyacak cennet saadetine eriştirecektir.

(1) Müsned-i Ahmed bin Hanbel, c. 3, s. 16.
(2) Feyzü'l-Kadir, c. 3, s. 561.
(3) Müslim, c. 6, s. 35.
(4) Feyzü'l-Kadir, c. 2, s. 68.
(5) Feyzü'l-Kadir, c. 4, s 409.
(6) Feyzü'l-Kadir, c. 4, s. 368.