Çatışma ve Nefisle Barış

İNSAN davranışlarına yönelik olarak yapılan çalışmaların çoğunun temel sorunu; genellemelere ulaşırken yapılan hatalar, görmezden gelinen ve/veya görülemeyen faktörler, bir genelleme yapabilme baskısının oluşturduğu strese bağlı sapmalar, araştırmacının kişiliğinden ve dünya görüşünden kaynaklanan yönlendirmeler vb. olarak sıralanabilir. Her ne kadar bilimsellik kaygısı ve yönteme bağlı kalmak uluorta söylenen ve söylenecek sözlerin önüne set çekse de, bu set çekme meraklılarını Paul Feyerabend’in ‘Özgür Bir Toplumda Bilim’ ve Doğan Ergun’un ‘Yöntemi Bulmak’ isimli kitaplarına havale edip kendi düşüncelerimi ortaya koymak istiyorum. İnsan dediğimiz canlı organizma stabil bir ruh hali ve bedensel yapıya sahip değildir. Fizyologlara göre, insan vücudu hücre yenilemesiyle her altı ayda bir baştan aşağıya yenilenmektedir. Yâni bir nevi her insan altı ayda bir yeniden yaratılmaktadır. Bu durumda aslında bizim bir dakika önceki bedenimiz ile bir dakika sonraki bedenimiz arasında fiziksel farklar vardır ancak bu bizim farkedebilme kriterlerimizin çok uzağında kalacak bir değişimdir. Ruh hâlimizin ise bir ândan diğer bir âna, akşamdan sabâha, yazdan kışa nasıl sapmalar gösterebildiğini hemen hemen bilmeyenimiz, tecrübe etmeyenimiz yoktur. İşte hem bedensel hem de rûhî yapısının bir ânı bir ânına uymayan bir varlıktır insan ve özellikle de psikoloji bu değişkenlik içinde bir düzen arama ve bilimselliği kurtarma telaşı içindedir.

Çatışma, insan davranışlarının içinde anlaşılması en kolay olanlardan biri olarak gözükmekte ve tanımı, nedenleri, çözümleri en fazla bilinen konulardan biri olmakla birlikte detaya indiğimizde aslında son derece karmaşık bir yapı arzeder. Neden çatışırız sorusuna verebilecek çok sayıda sistematik cevap vardır. Bunlardan benim de uygunluğunu onaylayabileceğim, ya da sistematiğinde fazla hata görünmeyen modellerden biri, çatışmayı kabaca üç nedene dayandırır. Psikolojik gereksinim, sınırlı kaynaklar ve farklı değerler. Psikolojik gereksinim kendi içinde ait olma, güç, özgürlük ve eğlence alt başlıklarını içerir. Bu sınıflandırma sadece insanlararası çatışmaların nedenlerini değil aynı zamanda her insanın kendi içinde olan çatışmaların da nedenlerini bir iki eksikle açıklayabilecek bir olgunluğa sahiptir.

Psikolojik gereksinim ile ilgili olarak oluşan çatışmaları isteyenler ilgili kaynaklardan araştırabilirler. Sınırlı kaynaklardan kaynaklanan çatışmalar da adı üzerinde son derece kolay anlaşılabilir bir içeriğe sahiptir. Biz burada en güç olan çatışma nedeni olan farklı değerlere vurgu yapacağız. Aslında farklı değerlerin oluşmasının temelinde kısmen de olsa psikolojik ihtiyaçlar ve sınırlı kaynaklar yatabilir. Örneğin, hangi psikolojik ihtiyaçların önceleneceği ya da sınırlı aile bütçesiyle hangi masrafların önceleneceği konusunda alınacak kararlar kişisel değer ifade eden bir durumdur. Bazı aile bireylerine göre güvenlik, bazılarına göre eğlence öncelenmelidir. Diğer bir kısmı da güç faktörünü besleyecek harcamaları öncelemek isteyebilir.

Farklı değerler, her insanın yaşamı süresince, hem kendi geçirdiği değişimin hem de çevresinin geçirdiği değişimin bir uzantısı olarak, hem kişisel (personal) hem de kişiler-arası (interpersonal) bir çatışmanın nedeni olabilir. Çocukluk döneminin beklentileri ve öncelikleri ergenlik döneminde değişiklik arz edebilir. Aynı şekilde yetişkinlik döneminde ve ileri yaş döneminde bu farklılık daha keskin ve dramatik bir hâl alır. Böylece aslında herbir gelişim döneminin kendisinden sonra gelen gelişim dönemiyle dönüşüme başladığı geçiş periyotları çok sancılı dönemler olarak gözükür. Bu arada bilgi ve duygu boyutunda yaşanacak değişimler insanların bütün psikolojik objelere karşı tutumlarını da etkileyen ve değiştiren bir yapıya sahiptir. Kişiler yaşamları boyunca sahip oldukları değerleri değiştirirken oldukça güçlük çekerler. Ancak tüm zorluklarına rağmen bu yine de mümkündür. İşte bu değişim, kendiliğinden aynı zamanda bir iç çatışma nedenidir. Bundan daha önemli bir iç çatışma nedeni de kişinin yapmak istediklerinin kişisel değerleri ile örtüşmemesidir. Özellikle vicdanınızın sizi çok rahatsız ettiği kararlar almak istediğinizde bir değer-davranış çatışması yaşadığınız söylenebilir. Hatta bu çatışmanın nedeni hangi değere öncelik vereceğiniz konusunda bile çıkabilir. Değer-davranış çatışmasını ortadan kaldırmak için kişiler bazı savunma mekanizmaları kullanabilirler. Bunlardan bir tanesi yapacağı şeyleri akla uygun hâle getirme (rasyonalizasyon)’dir. Yapacaklarına mantıklı izahlar getirip onu meşrulaştırma gayretidir bu. Bir diğer savunma mekanizması inkâr-yalanlama (denial)’dır. Yapacaklarının değerleriyle uyuşmadığı yönünde vicdanından gelen baskıları karşılama amacı taşır. Repressiyon (bastırma) da bir diğer savunma mekanizmasıdır. Vicdânın sesini bastırmak için kullanılır. Aklına gelen hoşlanmadığı şeyleri bastırmak için değişik yollar deneyen kişilerin yaptıkları bunun örneği olabilir. Hayatın herhangi bir kesitinde insan bir taraftan kendi çatışmalarını yaşarken diğer taraftan da ‘diğerleri’ ile çatışmalar yaşayabilir. Bu da kendi değerleri ile ‘diğerlerinin’ değerleri arasındaki uyuşmazlıklardan kaynaklanır. Böylece hem içte hem de dışta sürekli çatışmalara maruz bir vaziyette yaşam akıp gider.

İnandıkları gibi yaşamayanlar, yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar” sözü değer davranış denkleminde çoğu insanın batma sınırıdır. “Her günahta küfre giden bir yol vardır” denmesinin nedeni bu konuya kuvvetli bir vurgu yapmak içindir. Önceki yazılarımdan hatırlayanlar çıkabilir, psikolojik bir kaide olan sistematik duyarsızlaştırma (systematic desensitization) her ân işlemektedir. İlk defa yaptığınız bir hata için pişman olmaz ve tedbir almazsanız zamanla duyarsızlaşır ve o yaptığınız şeyden dolayı önceleri pişmanlık duymamayı öğrenir ve sonra da yaptığınızın o kadar da kötü bir şey olmadığını kabul edersiniz. İlk kez işlediğiniz bir büyük günahı ikinci kez daha az rahatsız olarak işlersiniz. Üçüncü, dördüncü, beşinci kez olacaksa bunlar gitgide daha kolay işlenir hâle gelir. Eğer kuvvetli bir inancınız varsa bu süreçte içinizden gelen ses sizi sürekli uyarır. Eğer bu günâha müptelâ bir hâle gelirseniz o zaman durum daha da zor başedeceğiniz bir hâl alıyor demektir. Önceleri yaptığınızı meşrûlaştıracak fetvalar aramaya başlarsınız. Ahmak ya da kötü niyetli birinin bu konuda verdiği yanlış bir fetvayı baştâcı edebilir ya da daha kötüsü keşke dinin böyle bir öğretisi ya da emri olmasaydı diyebilirsiniz. Bu düşünce zamanla sizi Allâh’ı (C.C.) inkâra kadar götürebilir.

Değer sistematiğini iyi kurmak ve zaman zaman bunun üzerinde düşünmek gerekir. Elimize alacağımız temiz bir sayfaya, “benim kişisel değerlerim nedir?” sorusuna vereceğimiz cevapları yazarak işe başlayabiliriz. Bu önceleri çok zor gelir ama bu konuda yapılacak beyin jimnastiği zamanla meyvelerini verir ve her davranışımızı kontrol etmemize yarayan bir mekanizmayı çalıştırmaya başlar. Böylece “Hesâba çekilmeden önce kendinizi hesâba çekin”

Emr-i İlâhî’sinin bir ön çalışması yapılmış ve hesâbın fazla açık vermemesi için tedbir alınmış olunur.


Ahmet Kurt

Konular