Kendi Hayatımın Figüranı Bile Değilim...Öyle ise ben kimim?...

[size=2][b]
Hayat bir sahne diyordu Ali Şeriati…Bu cümle üzerine günlerce düşündüm. Eğer hayat bir sahneyse demek ki bu sahnede pek çok oyuncu var, pek çok da oyun. İnsanlar oyundaki rolüne göre bazen esas adamı oynar bazen ikinci adamı bazen figüran bazen de misafir oyuncu. Ama öyle bir sahne ve öyle bir oyun vardır ki kişi o sahnede hep esas adamı oynar. Çünkü sergilediği oyun kendi hayatının oyunudur.
Gözlerimi kapatıp kendi hayatımı oynadığım sahneye çeviriyorum gözlerimi. Çok kişilik oyunda tek kişi olduğumu görüyorum. Sahnede ben…Seyirci koltuğunda en önde yine ben. Güya oynuyorum hayatımın rolünü! Aslında en önde seyrediyorum hayatımı en önden, hiç müdahale edemeden. Ve birileri emrediyor ben oynuyorum. Perde arkasından söyleyeceğim cümleler fısıldanıyor; şimdi çocuksun iste isteyebildiğin her şeyi anne babandan şımar şımarabildiğin kadar ve sıkıştığında sığın anne babanın kollarına deniliyor. Donup kalıyorum… Kimden isteyeyim ki? Kime şımarayım ki? kime sığınayım ki? Diyorum içimden, benim bir anne babam yok ki, Varda olabilirler ama ben varlıklarını hissetmiyorum ki. Ben bu rolü oynayamam çünkü hiç çocuk olamadım ki! Bilmiyorum bir çocuk nasıl oynanır. Ama ısrarla bu rolü oynamam söyleniyor, oynuyorum…
Yine sahne arkasından fısıldanıyor; sen bir gençsin. Şimdi en çılgın duygularını dile getir. Zaman zaman olgun ol çoğu zamanda çılgın, çünkü sen gençsin. Sev sevil doyasıya aşk ol aşık ol. Ve tohum ek gelecek günlerin içinki ilerde hasat et. Deniyor. Panikliyorum bu rol karşısında. Ben hem olgun hem çılgın olamam ki, Hem ben sevmeyi bilmiyorum KİMİ.. NASIL..NE KADAR seveceğimi? Aşk yanmak demekmiş, ben zaten yangın tarlasıyım. Öyleyse ben aşk mıyım? Âşık mıyım? Âşık sam maşukum nerde? Ben aşkı tek başıma oynayamam. Benim ekecek tohumumda yok. Çünkü çok önceden tüketmiştim onları. Ben bilemedim hep kurak topraklara attım tohumlarımı yok olup gittiler diyorum. Israrla sen gençsin oyna bu rolü diyorlar oynuyorum.
Fısıldıyorlar sen şimdi evlisin. Evliliğin vakarıyla, sorumluluğuyla, kutsallığıyla oyna diyorlar. Kanım donuyor. Ben evlimi yim? Evli isem neden bu kadar yalnızım? Evli isem eşim nerde? Ben kimim kimle evliyim? Hani daha önce genç ol denmişti işte o zamanlar pembe hayallerim vardı. Şimdi ise sahne çok karanlık. Ürküyorum…Üşüyorum beni sevgiyle güvenle sarmalayacak eşim nerede? Bu sahnede nasıl vakarla oynanır bilmiyorum korkuyorum korkuyorum. Sen evlisin oynamaya devam et diyorlar oynuyorum…
Şimdi ebeveynsin diyorlar. Şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemiyorum. “Ben ne zaman büyüdüm anne” diyorum. Öyle ise nerde benim çocuklarım. Neden başım yastığa düştüğünde bir bardak su verenim yok. Sadece anne-baba yetiş diyen sesler duyuyorum. Düşünüyorum! Anne-baba olmak sadece birilerinin ihtiyaçlarına koşmak mı acaba? Gözünü gönlünü okşayan cıvıltıları yokmudur bu sahnenin diyorum? Ben bu rolü beceremem bu çok ağır oynayamam diyorum…Oyna sen anne-babasın diyorlar oynuyorum…
Artık sona geldin şimdi yaşlısın. Sahneyi kapatmak için son rolünü oyna, çek elini eteğini hayattan ve sessizce vedalaş seyirciyle diyorlar…Olmazzzzz olamazzzzz diye feryat ediyorum. Neden diyorlar? Neden?
……...Bu sahne ve bu oyun benimse neden ben hiç istediğim rolü oynayamadım? Neden esas adam BEN iken ben bu sahnede bir figüran bile olamadım? Neden dayatıldı nasıl oynamam gerektiği? Neden kendi hayatımın oyununa zerre müdahale etme şansım olmadı?
………Oysaki ben her dara düştüğümde kucağında ağlayacağım varlığıyla güvende olacağım, yeri geldiğinde şımaracağım bir anne-baba, her istediğine ulaşan bir çocuk olmak istemiştim…
………Oysaki ben gölgesi ağır, hayalleri çığlın, yüreği sevgiye sevgiliye kanmış bir genç olmak istemiştim. Seven sevilen, pembe hayallerine asla gölge düşürmeyen. Verimli topraklara tohum ekip hasadı bollukla devşiren. Tuttuğunu koparan, yüreğinin götürdüğü yerde aşkı huzuru bulan bir genç olmak istemiştim…
………Oysaki ben; Kaf dağlarında düğün yapıp, yüreğindeki sevgiliyle vuslata ermek, Öyle bir eş istemiştim ki, bakışı içimi titretsin, sözleri yolumu çizsin, yüreğine dokunduğumda dünya cennetim olsun. Ona ne zaman ihtiyacım olsa eli ellerimde olsun…
………Oysaki ben; anne-baba olmayı her şeyin üstünde görüp dünya nimeti Rabbin hediyesi evlatlar istemiştim. Sevgimi emeğimi sunacağım. Karşılığında sadakat, itaat ve sevgi bulacağım yaşlılığımda gölgesinde olacağım evlatlar istemiştim. Şimdi siz bana artık son sahne ve veda vakti diyorsunuz. Bu nasıl bir iştir ki bana KENDİ HAYATIMIN FİGÜRAN ROLÜNÜ BİLE VERMİYORSUNUZ? Neden neden neden?
……..Neden mi? Neden sizsiniz!... Kaderi kim yazıyor biliyor musunuz? Evet, Allah mı diyorsunuz. Allah kullarına zulmeder mi? Hâşâ. Kaderi Allah yazdı bizse karaladık..Allah vermek istedi bizse alamadık. Kader kader diyor birçoğumuz. Çoğu zaman kendi hayallerimize bir çizgi atanda biz olmuyor muyuz?.. Pasifliğin adına çaresizlik diyoruz.. Kaderimizi ellerimizle yazmıyor muyuz? Allah bize akıl verdi güç verdi…Tutun koparın isteyin alın dedi…Aşılacak yokuş varsa aşmaya güç verdi sabır verdi. Öyle ise akan gözyaşlarına sebep, sızlanmalarına, yaşayamadıklarına sebep, …kendi PASİFLİKLERİNDİ…

Nazlı Yenidünya ([url]http://nazli64.blogcu.com[/url])

Konular