Zahmetlerin Altında Rahmetler Vardır

ABDÜLKADİR GEYLANİ HAZRETLERİ'DEN NASİHATLER

Büyük İslam alimi Abdülkadir Geylani Hazretleri, bundan yaklaşık sekiz asır kadar evvel Bağdat da vefat etmiştir. Ancak tüm inananlar sekiz asrı bulan bir zamandır, bu değerli şahsın aklından ve samimiyetinden istifade etmektedirler. Çünkü Abdülkadir Geylani Hazretleri arkasında müslümanların tefekkürlerini derinleştiren, iman gücünü ve dindeki şevkini arttıran çok değerli eserler bırakmıştır. Bu eserlerinden aldığımız iki önemli nasihat ise şu şekilldedir.

"Önce Kendi Nefsinle İlgilen..

Genç kardeşim, önce kendi nefsinle ilgilen, ona öğüt ver, sonra başkasına... Kendi nefsinin pürüzleriyle meşgul olmaya bak, onu bırakıp da başkasına geçme!.
Unutma ki, tevhid, evin kapısında, şirk de evin içinde bulunursa, bu nifak (müslüman görünüp de kafir olma)nın ta kendisidir. Bunu gerçek manasiyle kavrayamadınsa, yazıklar olsun sana!. Dilin tekva (Allah'dan korkup O'nun yasak ettiği şeylerden çekinme) şakırır, kalbin fisk u fucür çevirir. Dilin şükreder, kalbin ondan yüz döndürür."

Başkasının kusurlarını görüp eleştirmekte, bunları kınayıp yermekte son derece şevkli olan insan, kendi nefsi söz konusu olduğunda aynı kararlılıkta davranmaz. Kendisine dönüp nefsini kınaması gerektiği anlarda hatalarına sahip çıkar, nefsine sıkı sıkıya sarılıp onu korumaya kalkışır. Nefsinin sıkıntı duymaması ve üzülmemesi için elinden geleni yapar. Başkalarına kolaylıkla yöneltebildiği eleştirileri kendi nefsine yöneltemez olur.

Oysa kişinin samimiyetinin ölçüsü başkasına kolaylıkla yönelttiği eleştirileri kendisine de aynı samimiyetle, dürüstlükle itiraf edebilmesidir. Unutulmamalıdır ki tüm nefisler birdir. Hepsi kötülüğü emreder. Ancak nefsinin hatalarını örtüp gizlemeyen, bilakis bunları açık yüreklilikle ortaya çıkarıp, şiddetle üzerine giden kişi nefsin emrettiği her türlü kötülükten kolaylıkla sakınabilir. Nefsini koruyup kollayan, hatalarının üzerine gitmeyen ve eksikliklerinin farkında olmayan kimse ise dünya hayatında kısa bir süre için kendini kurtardığını düşünse bile ahireti açısından büyük ziyanda olabilir.

Bu gerçek gözönünde bulundurulduğunda müslümanın nefsine yöneltilen her eleştiri, nefsi ıslah etmek için yapılan her girişim bir şifadır. Bu nedenle samimi bir müslümanın tavrı kendi hatalarına karşı da diğer insanların hatalarına karşı da birdir. Nasıl ki başkasının yaptığı bir hatada o kişinin ahireti, hayrı için bir uyarıda, bir hatırlatmada bulunabiliyor, bunu en açık biçimde tüm detaylarıyla dile getirebiliyorsa, işte insan kendi nefsine karşı da aynı tutumu takınabilmelidir. Asıl dürüst olan, samimi olan budur. Ve bu halis, ihlaslı bir müslüman tavrıdır.

Dünya Denizinde Tetik Üzere Ol!


"Ey hakikat yolcusu! Dünya denizinde tetik üzere ol... Çünkü onda birçok kimseler boğulmuştur. Pek az kimseler kurtulabilmiştir. Evet o son derece derin bir denizdir; hemen herkesi boğabilir. Ancak Allahu Teala kendi kullarından dilediğini ondan kurtarır; nasıl ki ahirette de mü'min kullarını kendi rahmetiyle cehennem ateşinden kurtaracaktır."

Bu hikmetli söz iman edenler için çok önemli bir uyarı niteliğindedir. İnsan Allah'ın dilemesi dışında cehalete, gaflete çabuk düşebilecek, nefsinin çıkarlarının peşinden gitmeye müsait bir varlıktır. Acizdir ve zayıf yaratılmıştır. Her türlü zaafı, eksikliği nedeniyle Rabbine muhtaçtır. Dünyada ve ahirette her an Allah'ın korumasına, kendisini doğruya yöneltip iletmesine ihtiyacı vardır. Çabuk unutabilir, çabuk sıkılabilir, çabuk yorulabilir, yılgınlık gösterebilir, sıkıntıları göğüsleyemeyebilir, üzüntü duyabilir. Ancak bunları eğer tek başına kendi üzerine yüklenmeye kalkışırsa, bu eksiklikleriyle dünyanın ağırlığı altında ezilir. Eğer Allah'ın yaratışındaki mükemmelliği görür, kaderine teslim olur, Allah'ın kudreti altında yaşamaya karar verir, Allah'ın kuvvetinden ayrılmaz, O'na yönelirse, dünyanın en kuvvetli, en güçlü, en akıllı, en katıksız iman sahibi, en salih insanı olabilir. Allah kendisine gönülden bağlanan bir insana bu nimeti verebilir, onu bir çok güzel ve salih özellikle mükafatlandırabilir.

Ama eğer insan Allah'ın sanatının güzelliklerini sergilediği bu dünyayı sonsuza dek yaşayacağı bir yermiş gibi kabul eder, dünyanın tüm ağır, sıkıntılı yaşantısını üzerine almaya karar verirse bu durumda dünya denizinin içinde boğulur. Çünkü o zaman kendisini nefes alamayacak hale getiren bir yılana sarılmış olur. Eğer ki insan burayı sahiplenir ahireti kendisine uzak görürse, görüş gücü, anlayışı gittikçe azalır. Belli bir zaman sonra ise anlayışı tamamen kapanır. İşte bu durumda bu denizin içinde boğulmuş demektir.

Oysa zaten tarih boyunca bu denizde boğulan sayısız insan olmuş, içlerinden çok azı gerçeğin şuuruyla yaşayarak bu sırrı unutmadan, boş gailelere kendilerini kaptırmadan Allah için yaşamayı tercih etmişlerdir. Dünyada varolan tüm detaylar Allah'ın kudretini görmeye vesile olan birer iman hakikati niteliğindedir. Yaşamın içindeki binlerce detay, günlük yaşantı kesitleri, dünya hayatına ait mekanlar hepsi Allah'ın benzersiz yaratışının birer delili niteliğinde olan O'nun ayetlerini gösteren unsurlardır.

Bu nedenle insanın -kendi hayrı için- devamlı dünyaya karşı tetikte olması şarttır. Eğer ki insan Allah'ın aklına teslim olur, kısa vadeli çıkarlara tamah etmez, nefsini bozulmalardan uzak tutar, salih bir hayat yaşamaya karar verirse, Allah onun tüm ağırlıklarını alır, yaşantısını en güzel şekilde şekillendirir. Allah onu diğer insanların içine düştükleri gafillikten korur. Bu da elbette sürekli kararlılığın getirdiği bir sonuçtur.

Konular