“Nasihat İstersen Ölüm Yeter”

[color=blue]“Nasihat İstersen Ölüm Yeter”



Ne elimizle tutabiliriz zamanı ne de biten hayatların son buluşunu.
Her faninin ölümü bir yaprak gibi kopmakta ömrümüzden.
Güz mevsiminde kayıtsızca düşen yaprakların kime minneti olabilir.
Yahut kim sorumludur bir saman çöpünün su üzerinden biçare gidişine.
Hani insan hiç ummadığı bir anda bir haberle sarsılır.
Ya da ansızın gelen bir haber tüm dünyaya bağlanmışlıkları ‘’kırt’’ diye kesiverir.
Çok zaman her birimizin bir yerlerde gözlerimizin aşina olduğu bir söz vardır:
Dost istersen Allah yeter
Kılavuz istersen Peygamber yeter
Zenginlik istersen kanaat yeter
Nasihat istersen ölüm yeter…
Bütün hepsine eyvallah.
Ama son satır var ya! ‘’Nasihat istersen ölüm yeter.’’ Aslında ölüm nasihatten de ileri. Hep genç kalacakmışız gibi bir edanın en vurucu ve en tesirli silahıdır ölüm.
Bütün heveslerin ve bütün hırsların kursağa döndüğü ve insanın dar ihtiraslarında sayısız renklerin önce solgunlaştığı ve sonra da yok olduğu bir andır tefekkür-i mevt.
Tefekkür-i mevt…
Penceremin buğusunun ömrü kadardır aslında bağlandığımız heveslerimiz.
Her gün yoldan farklı farklı insan siluetleri gelip geçmekte. Belki de bir geçen bir daha geçmiyordur kim bilir. Belki de her geçen hep bu yoldan geçecekmiş hisleriyle adımlarını atmakta. Ama aslında yollar bizi bir bakiye ulaştırmakta…
Güneşin yakıcı sıcaklığının altında bütün sermayesi bir çuval buz olan bir adamın git gide eriyen malvarlığı ne kadar gerçektir…
Sermayesi, penceresinin buğusuna yazdığı satırlar olan bir yazarın yazdıkları ne kadar baki olabilir.
İşte nasihat olarak ölümü hayatın merkezine almak, sermayesi bitmeyen bir hazineye sahip olmakla eşdeğerdir.
Daha birkaç gün evvel simasını çok net hatırladığım bir tanıdık bizim için en büyük nasihat gömleğini giydi. Yani o meşhur ve o malum sonla bizlerden erken buluştu.
Siz hiç bir kaç gün evvel konuştuğunuz ve sohbet ettğiniz birinin teneşir üzerinde yatan cansız bedenini gördünüz mü?
Cansız bedenin insanın beynine mıh gibi saplanan keskin ve acı nasihatlerini duyabildiniz mi?
O, yüzden yayılan derin ve bir o kadar da anlamlı duruşa tanıklık edebildiniz mi?
Penceremin buğusu git gide gözyaşlarına dönüşüyor.
Camdan aşağıya ince ince gözyaşını andıran sızıntılar ilerliyor…
Ve yazdığım onca satırlar birbirine karışmaktan kurtulamıyorlar.
Ölüm o kadar tesir bıraktı ki belki birazdan camlar da kırılacak ve, ne yazı ne de satırlar kalacak…
Ortada ölüm konuşurken yazıya ve söze ne hacet.
Söze yakışan da sükût libasına bürünmek değil mi?


Salih Zeki MERİÇ

ALTINOLUK - PORTAL[/color]

Konular