Türkiye Müslüman Olmasaydı

Türkiye Müslüman olmasaydı...
ali ünal

Eğer İslâm olmasaydı ve Türkiye Müslümanlaşmasaydı, yalnızca ülkemizde İslâm düşmanlığı yapanlar, Kutlu Doğum etkinliklerinden de, Ramazan'ın manevî ikliminden de, İslâm'ın toplumumuzdaki tesirinden de rahatsız olanlar ve ataları değil, orta, güney ve doğu Avrupa ile Karadeniz'in kuzeyinde ve doğusundaki emsalleri de dünyada hayat imkânı bile bulamayabilirlerdi.

Belâzurî anlatıyor: Müslümanlar, (Hz. Ebû Bekir döneminde) Bizans Kralı'nın büyük bir orduyla üzerlerine gelmekte olduğu haberini alınca, Humus ahalisine, ödedikleri vergileri iade etmek istediler ve "Biz" dediler, "Şu anda bir saldırıya maruzuz ve sizi korumak imkânından mahrumuz. (Bu vergileri ise sizi koruma karşılığında almıştık)." Şehrin Hıristiyan ve Yahudi ahalisi, "Bizans idaresinde zorbalık ve zulme maruzduk. Şimdi sizin âdil idarenize kavuştuk. Herakliyus'un bizi yenmeden şehre giremeyeceğine ant içiyoruz. Biz, başımızda bırakacağınız valimizle birlikte Herakliyus'un ordusunu defederiz." karşılığını vererek, şehri korumaya giriştiler. Diğer şehirlerin Hıristiyanları ve Yahudileri de, "Müslümanlar yenilirse biz tekrar zorbalık ve zulme maruz kalırız. Bir tek Müslüman bile var oldukça onlara verdiğimiz sözümüze sadık kalacağız." diyerek, aynı şekilde hareket ettiler. Allahü Tealâ Müslümanlara zafer bahşedince de, zafer alayları tertip edip şehirlerinin kapılarını Müslümanlara açtılar." (Fütûhu'l-Büldan, Maarif V. Yay.)


İslâm tarihi boyunca farklı din mensuplarının Müslümanların idaresini kendi dindaşlarının idaresine tercih etmeleriyle alâkalı misaller saymakla bitmez. T. Link, 17'nci yüzyılda Antalya Ortodoks Patriği Makarios'un, Katolik Polonyalıların Ortodoks Ruslara reva gördükleri zulüm ve işkenceleri Osmanlı Sultanı'nın Ortodoks Hıristiyanlara gösterdiği müsamaha ile karşılaştırarak, Sultan'a dua ettiğini yazar. Fatih'in İstanbul'u fethetmesinden önce Bizans'ın Ortodoks halkı, 'İstanbul'da kardinal şapkası görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih edeceklerini' açıkça ifadeden çekinmiyorlardı. 19'uncu asır Fransız seyyahı Elisee Reclus, Osmanlı Sultanı'nın Hıristiyan tebasının kendi hayatlarını yaşamada herhangi bir Hıristiyan mezhebinin hakim olduğu bir ülkede yaşayan Hıristiyanlardan daha serbest olduğunu kaydeder. Popescu Cioconel, Romenlerin Türklerin idaresinde yaşamasının bir talih eseri olduğunu, eğer Türkler yerine Avusturyalıların veya Rusların idaresi altında yaşamış olsalardı, bugün ortada Romen milleti diye bir milletin var olmayacağını ifade eder. (Ezzati, An Introduction to the History of the Spread of Islam; Djevad Ahmed, Yabancılara Göre Eski Türkler)
Yahudiler, İslâm hakimiyetinde tarihlerinin Hz. Davud ve Hz. Süleyman'dan sonra en mutlu çağlarını yaşadılar. Bizans toprakları içinde, Bizans putperest iken de Hıristiyan iken de zulüm altında idiler. Üstelik, bütün sinagoglar kiliseye çevriliyor ve Hıristiyan olmaya zorlanıyorlardı. Müslüman Türklerin Anadolu'ya ayak bastığı andan itibaren onlar da nefes almaya başladılar. Binlerce Yahudi, Anadolu Selçuklu Devleti topraklarına sığındı. Osmanlı Devleti'yle birlikte ise tarihlerinin en uzun süreli mutlu çağlarına girdiler. Haham Isaac Tzarfati, Almanya'daki Yahudileri bir mektupla Türkiye'ye göç etmeye çağırıyor ve şöyle yazıyordu: "Kardeşlerim, ben de Almanya'da doğdum ama, ülkemden çıkarıldım ve Allah'ın kutsadığı Türk topraklarına geldim. Burada huzur ve mutluluk buldum. Burada Allah'ın bize verdiği nimetlerin 10'da 1'ini bile bilseniz, ne yapar yapar buraya gelirsiniz. Burada şikâyet edeceğimiz hiçbir şey yok. Büyük servetlerimiz var; ellerimiz altın ve gümüş dolu. Ne ağır vergiler söz konusu, ne de ticaretimize bir engel. Her şey ucuz ve hepimiz huzur ve hürriyet içinde yaşıyoruz. Burada Yahudileri, bir utanç forması olarak sarı şapka giymeye de zorlamıyorlar. Uyanın kardeşlerim, her şeyinizi toplayıp buraya gelin." (S. J. Shaw, The Jews of the Ottoman Empire and the Turkish Republic'ten The Fountain, S. 8)

Konular