"hasbihal"

SÜTÛNUMUZUN ADI


Sütûnumuzun adı, “hasbihal” ... Biz, “hasb-i hal” terkibini, birleştirerek “hasbihal” biçiminde yazmayı tercih ettik. Bilindiği gibi, “hasbihal” lügat mânâsı itibarı ile “halleşme, görüşüp konuşma” demektir. Zaten biz de yazılarımızda bunu yapmaya çalışacağız.

Yüce Allah dilerse,( belirli günlerde), sizlerle birlikte olacak ve “hasbihal” edeceğiz.

Hangi konuları ve nasıl ele alacağımız hususunu elbette merak edeceksiniz. Hiç şüphesiz, bunu, zaman ve zemin tayin edecek... Bununla birlikte, hemen belirtelim ki, biz, gündeme daha çok kendimizi, yani Türk ve İslâm Âlemini getireceğiz; “eloğlunun piyasaya sürdüğü gündeme” zaruret olmadıkça iltifat etmeyeceğiz. Yani, aktüel olanı, biz, tayin etmeliyiz. Çünkü yaşamak isteyenler, “aktüel” olmak mecburiyetindedir.

Türk-İslam kültür ve medeniyetinin yılmaz savunucusu olacağız. İslâm Âleminin yeni bir uyanış ve diriliş işareti verdiği bu günlerde, ısrarla Türk Milletine ve onun aziz gençliğine “tarihi misyonunu” hatırlatmaya çalışacağız. Biz, inanıyor ve tarihin şahadeti ile de idrak ediyoruz ki, Türk Devleti güçlü
ve Türk Milleti birlik ise İslâm Dünyası da mutludur ve ayaktadır. Aksine , milletimiz zayıflamışsa veya bir “fetret devri” yaşamışsa, İslâm Dünyası da perişan olmuş ya tam veya yarı sömürge statüsüne mahkûm olmuştur. Nitekim, Selçuklu ve Osmanlı denemeleri bunu ispatlamıştır.

Yine, tarih göstermiştir ki, bütün İslâm Âlemi “ Gayesi İslâm olan Türk Milliyetperverlerine” yardım etmek ve asırlarca “İ’lâ-yı kelimetullah” için mücadele veren büyük Türk Milleti etrafında kenetlenmek zorundadır.

Ben İslâm, iman ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslâm’ı gaye edinen Türk Milliyetperverliği şuuruna sahibim. Benim milliyetperverlik anlayışımda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıktan gelsin, ister çoğunluktan gelsin her türlü her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında Şanlı Peygamberimizin “Kişi kavmini sevmekle suçlandırılmaz. Kavminin efendisi, kavmine hizmet edendir. Vatan sevgisi imandandır” tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere de bağlıyım. Öte yandan İslâm’ın yakından uzağa doğru bir fetih ile bütün beşeriyeti tehvid bayrağı altında bütünleştirmeye çalışan ilâhî sistem olduğunu da unutmuyorum. Yine Şanlı Peygamberimizin “İlim müminin kaybolmuş malıdır. Nerede bulursa almalıdır” tarzında formülleştirdiği mukaddes ölçüye bağlı olarak, hızla muasırlaşmak gerektiğine inanmaktayım. Bu Türk-İslâm kültür ve medeniyetinin yeniden doğuşu (rönesansı) olacaktır.

İslâm’dan zerre taviz vermeden yepyeni kadrolar ve müesseseler ile zamanımızın bütün meseleleri, vahyin, Peygamber tebliğlerinin ve sünnet yoluna bağlı büyük müctehidlerin açıklamalarının ışığında, yeniden bir tahlile ve tertibe tabi tutulabilir.

İnanıyorum ki, hem Türk hem Müslüman olmak hem de muasır dünyaya öncülük etmek mümkündür. Ecdadımız bütün tarihleri boyunca bunu denediler ve başarılı oldular. O halde bizler niye bu tarihi misyonumuzu yeniden yerine getirmeyelim?

Biz, bu sütûnda (yazılarda) rengi ve makyajı ne olursa olsun, her türlü emperyalizme karşı çıkacağız. Milletimizi ve beşeriyeti tehdit eden tehlikeleri bir bir gözden geçireceğiz. Yani, soydaşlarımızın ve dindaşlarımız dertleri ve meseleleri yanında, mustarip beşeriyetin meselelerine de parmak basacağız. Yüce Allah dilerse, İslâm’ın “âlemşümûl bir mesajı olduğunu, şu anda, çıkmazdan çıkmaza düşen insanoğluna anlatmaya çalıcağız. İnsanlık Âlemine anlatacağız ki, İslâm beşeriyetin “fıtratına uygun” bir din olmanın yanında, top yekûn bir hayat nizamıdır.

Eskiden beri “günlük politik” konulardan hep kaçınmışızdır. Nedense, en müsait zeminlerde bile, politik konularda yazı yazmayı sevmedik. Yani, “parti marti oyunları” bizi, pek alâkadar etmiyor.

Asla unutmamak gerekir ki, yabancı ideolojiler, yabancı ve istilâcı devletlerin fikir paravanalarıdır. Milletleri içten vuran sinsi tuzaklardır. Bunu bildiğim, buna inandığım içindir ki, Türk milletini parçalama oyunlarına ve tertiplerine karşı durmayı büyük bir namus vicdan borcu bilmekteyim. Hele bir Doğu Anadolu çocuğu olarak, doğduğum ve büyüdüğüm bölge etrafında döndürülmek istenen hain niyetlere, kahpe tertiplere karşı elbette kayıtsız kalamazdım. Beni yakından tanıyanlar, bütün hayatımı ve çalışmalarımı Türk-İslâm Kültür ve Medeniyeti’ne vakfettiğimi elbette bilirler. Beni bu mukaddes yoldan döndürmek için ne oyunlarla, ne tertiplere ve ne kahpeliklere maruz bırakıldığımı bir Allah bilir bir ben. Şüphesiz bu oyunlar bitmemiştir ve kolayca biteceğe de benzemez. Kesin olarak iman etmişim ki, Müslüman Türk milleti ve onun devleti güçlü se, İslâm dünyası da güçlüdür. Aksi durum varsa, bütün Türk dünyası ile birlikte İslam dünyası da sömürülmektedir.

Galiba bu durumu en iyi idrak edenler de düşmanlarımız. Onun için bütün İslâm dünyasını esir almak isteyen şer kuvvetlerin ilk hedefi, Türk devleti ve Türk milleti olmuştur. Tarihten ibret almasını bilenler, bunu ayan – beyan öreceklerdir. Durum günümüzde de aynıdır. Onun için diyorum ki; Türk devletini yılmak ve Türk milletini parçalamak isteyen bölücüler, yalnız Türklüğe değil, İslâm’a da ihanet etmektedirler.

Biz, Türk – İslâm kültür ve medeniyetinin yeniden ihyası dâvasını, dar bir çerçeve içinde görmüyoruz. Tıpkı Şanlı Peygamberimiz, Yüce Sahabî kadrosu ve aziz ecdadımız gibi, kucağımızı ve kollarımızı, tam bir fetih ruhu ile sonuna kadar açmak istiyoruz. Evet, biz böylece yola çıktık.
Bakalım Mevlâ’mız ne gösterir?

Hiç şüphesiz gayret bizden tevfik Yüce Allah’tandır.

S.Ahmed Arvası Hasbihal C.1 s.6-7-9-10 derlenmiştir.


Konular