Aşk ve Ağlanası Aşk

O serseriler, açlık ve korku içindeki insanların yiyeceklerini temin etmek için midelerini mahvettikleri, aşka susamış insanların kendilerinde sevilebilecek her şeyi yok ettikleri Monterey'in erdemleri, onuru ve güzelliğiydiler…
John Steinbeck- Sardalya Sokağı
Taksim İlkyardım Hastanesinin terası. Meşhur sevgililer günü'ne kısa bir zaman var. 22 Yaşındaki genç adam, bileklerini kesmektedir. Hayattan hiçbir beklentisi kalmamıştır. Morgda soğumaya bırakılan 52 yaşındaki Kevin Myers olmadan bu Dünyada yaşamak istememektedir. Cihangir'in bohem ortamında onlardan yüzlercesi vardır oysa… Kimseler yetişemeden, işi garantiye almak için aşağıya atlar. Dünyada kendisinden arta kalan tek eser, berbat ettiği araba olacaktır.
Bıçkın bir adam, karakolda polise ifade vermektedir. Fırtınalı bir aşk (?) yaşadığı kadını öldürmüştür. Aslında o gece perde, her zamanki gibi kavgayla açılmıştır. Derken kadın mutfaktan bıçağı alır ve adama rast gele saplamaya başlar. Adam da durur mu, elinden bıçağı aldığı gibi o da kadına aynısını yapar. Her ikisi de mutfakta (mutfak: "mutluluk" kelimesinden türemiş olabilir mi acaba?) yaralı yatarlarken kadın adama şunu söyler: "Sarıl bana, beraber ölelim". Adam son arzu geleneğinden yola çıkarak mı bilinmez, kuzu kuzu bu isteği yerine getirir. Sabah uyandığında hala hayattadır, ama yaşarken bir türlü geçinemediği sevdiği(?) kadın, tuhaf yaşamından elinde kalan, erkeğinden bir son arzu nezaketi ile çoktan kıyamet yolculuğuna başlamıştır bile.
Çek yazar Milan Kundera, "Gülünesi aşklar"ı kaleme alırken elinde malzeme olarak sadece batı insanı vardı. Talihsiz bir kaynak, ya da gülünesi… Karnını doyurmak için çalışırken mide ülseri olan, aşkı ararken sevilebilecek hiçbir tutar yanı kalmayan batı insanı. Mecazi aşkı bile bulamayacak kadar sığlaşmış, karşısındaki insana tokalaşma ritüeli ya da şehvet dışında bir sebeple dokunmayan; el ele tutuşmuş doğulu erkekleri görünce mekanik bir refleksle gülen insan türü. İnsanın, içindeki insanı bulması yönünde umudu kalmamış ve can havliyle ve de sömürge servetleriyle sosyal devlete sıçramış gelişim evresi. "Sevgililer günü"mü buyurdunuz? Hay hay! Barış, esenlik, mutluluk için hangi günleri münasip görürsünüz?
Bizde öyle sevgi hikâyeleri vardır ki, hepsine ağlamaya bir ömür yetmez. Ağlatmaları, ulvi olana uzanan bir duyguya dayanmaları değildir. İnsan bazı sevgiler karşısında o sevgi tomurcuğunun uzandığı budağı, hatta dalı hisseder. O ağacın gövdesi ve köklerini tahayyül etmeye çalışır. Kalu bela'dan beri içinde ukde olmuş hasret gelip de boğazına düğümlenir. Bir resmin, ressamının fırça darbelerini hissetmesi ve o haliyle ressamını gerçek manada hiçbir zaman tanıyamayacak olması gibi bir histir orada kişiyi ağlatan… Ama günümüzde doğunun şiarı haline gelen aşklar(?) öyle değil, Yer yer kesiştikleri batıdaki resmin negatifi gibi kapkara "kara sevda" öyküleri bunlar. Resmin ne hale getirildiğini görüp de ağlıyor ya da iyice şaşırıp gülüyoruz. Metroda kızlar birbirlerine ve bu arada bütün kompartımana anlatıyorlar: Birisi çıktığı çocuğu değil, bir ya da iki öncekini severmiş, öteki de şunu bunu severmiş. Gençler, TV dizileri ve pop kültürüyle size yedirilen şeyi hiç sorguladınız mı? Belki de sevmenin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi olunabilse toplumumuz epey bir aşama kaydetmiş olacak… Aslında zorlanacak bir şey yok. İnsan fıtratında olan bir şey bu. Bu kadar derin kökleri olan bir özelliği sadece cinsel ilgiye indirgemek de, şubelere bölmek de anlamsız. Yaratılış semasında yıldızlar misali göz kırpan her ayet gibi, onun da bize anlatmaya çalıştığı şeyler var oysa…
Rabbimiz Kur'anda; İnsanı eşli kılan ve aralarında muhabbeti tesis edenin kendisi olduğunu beyan ederken; bunun yüce zatının ayetlerinden olduğunu da beyan ediyor. Allah zül Celal hazretleri'nin bir ismi de Vedud'dur. Yani: Seven, bütün mahlûkatın hayrını isteyen, onlara ihsan eden... Aynı "Berr" isminin iyiliğin esas kaynağını ifade etmesi gibi, bu isim de sevginin esasını ifade eder. Zira O, verdiklerinden hiç birinden ihtiyacı yokken veren Ğaniy'dir; hiç bir şeye meyli olamaz ama Vedud'dur; herhangi bir karşılık beklentisi olması muhaldir ama Berr'dir; iyi olduğu için iyilik kaynağıdır, bu özellik insanoğlunda arızi iken O'nun yüce zatında aslidir. Hal böyle olunca kullar Onun sevgi ve ihsan okyanusu karşısında doğal alıcı konumundadırlar, ama alma istidadı arttıkça şeref kazanır, Yaradan Teala'nın boyasıyla boyandıkça O' nun yeryüzündeki halifesine yaraşır şekilde insanlarla olan hesapları kapatıp bütün hesapları Allah (cc)'la olmaya başlar. Hesapsız sevgi ve karşılık beklenmeden yapılan iyilik şöyle benzerdir ki; ikisi de Allah(cc)'ın kullarına bahşettiği; O yüce Zat'ın hazinesinden izdüşümlerdir. Kullardan bu isme ve vasfa layık olan o kişidir ki, Allah'ın mahlûkatına karşı daima iyilik murad eder. Kendisi için arzuladığını onlar için de arzular. Hatta onların menfaatlerini kendi menfaatlerine tercih eder. (1)
Oysa günümüzde küçük hesaplar içinde debelenen insanların her aldığını ve verdiğini kaydettiği, başa kaktığı, şüpheyle yoğrulmuş ve esef vericidir ki şüpheleri haklı çıkan, Allah(cc)'ın hediyesi olan sevme yetisini bile karşıdakine mihnet eden ve sonunda o yeteneği de kaybeden insanlar, tabii ki kurtuluşu kalp kalp (her iki anlamda) gezmekte arar; "vur kadehe yakışır sana" şarkısına eşlik ederek teskin olmaya çalışırlar.
Kul Allah (cc) gayretiyle Rabbi'ni sevince, Allah(cc)’da onu bir başkasının sevgisiyle mükâfatlandırır. İşte bu, gerçekte tam bir ihsandır. Çünkü sebep de O'dur, müsebbeb de O'dur. Bundan maksat karşılıklı sevgi değildir. Bu ancak kullarından şükredenleri şükürleri sebebiyle Allah'ın (cc) sevmesidir. Bunların hepsi kulun maslahatı ve iyiliği içindir. Sevgiyi yaratan ve onu mü'minlerin kalbine yerleştiren yüce Allah çok mübarektir. Daha sonra O, bu sevgiyi dostlarının kalbinde öyle bir noktaya ulaştırır ki, artık bu noktada diğer bütün sevgiler çok küçük ve değersiz bir hale gelir ve onların bağından kurtulurlar, bela ve musibetler onlara hafif gelir, ibadet ve taatler onlara zevk verir ve sonunda sevgilerin en yücesi olan Allah(cc) sevgisi, rızası ve O zül Celal'in yakınlığı gibi çeşitli kerametlerden dilediğini elde eder. (2)
Ey insan! Mutsuz ve mahzun olma, seviliyorsun! Layık olmaya gücün yetmez bu sevgiye, ama bir gayret ediver! Bak o zaman göreceksin, sevgililer sevgilisi ne zamandır bakmadığın içerilerinde neler var etmiş!...

1) Esma'ül Hüsna Şerhi İmam-ı Gazali, Mütercim M.Ferşat, Ferşat Yayınları, 2005
2) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004


Konular