Abdurrahman Dilipak: Laiklik üzerine...

Geçen gün Başbakan diyor ki, “Aslında insanlar değil, kurumlar laik olur.”
Yok canım, bireyler de laik olur. Kurumlar da. Ama laiklik öyle matah bir şey değil, 1700'lü yıllarda Fransa'da kurumlaşmış, meşruiyetini ve referansını İncil'den alan bir kilise kurumu..
Dünyada da aslında yaygın kullanım alanı bulan bir kavram değil..

Bizim laikçiler laikliğin bir “dini kavram” olduğunu bile bilmezler.. Fransız devriminin ürünü sanırlar..
Laikliğin varolabilmesi için egemen bir dini otoriteye ihtiyaç vardır..
Bugün laiklik dünyada beş ülkede anayasal kurum olarak vardır. Bunlar içinde en anlamsızı, saçması, hayattan, amacından, felsefi bağlarından kopuk olanı Türkiye'deki uygulamasıdır.
Mesela bizim laikçiler, Fransa'nın tümünde laikliğin geçerli olmadığını bile bilmezler.. Mesela Strasbourg’da laiklik ilkesi geçerli değildir.. O bölge tümü ile laiklik uygulamasının dışındadır.
Laik Fransa'da birçok okul, hastahane, sosyal dernek ve kuruluş kiliseye bağlıdır. Bu da laiklik açısından sorun teşkil etmez. Kilise vergisini toplar, kendi alanında özerktir. Fransız Katoliklerinin dini egemenliğini Vatikan temsil eder ve tüm kilise varlığı Vatikan'ın denetim ve koruması altındadır.. Laik Fransız yönetiminin bunlara müdahalesi, bir başka ülkenin hak ve hukukuna müdahale sayılır..
Yani laiklikte egemenlik kilise ile paylaşılmıştır..
Fransız laiklerin 1784'de sokağa dökülmelerinin sebebi, Tanrı'nın buyruğu gereği Sezar'a ait olması gereken, servet (Hazine ve araziler), silah (Ordu) ve iktidar (siyasi otorite), haksız bir şekilde ve Tanrı buyruğunun aksine kilise tarafından ele geçirilmiştir. “Tanrı'nın hakkı Tanrı'ya, Sezar'ın hakkı Sezar'a” olacaktır. Her ne kadar “Sezar da Tanrı'ya ait” olsa da Tanrı böyle istemektedir..
Laik olmak, ruhban olmama, kilisenin ruhani hiyerarşisi içinde yer almama anlamına gelir.. Kilise hiyerarşisi içinde seküler senyörler olabildiği gibi, siyasi erk içinde ruhani temsilciler olabilir.
Yani papaz, rahib, rahibe olmayan herkes, istediği kadar dindar olsun laik sayılır..
Peki bunun bizim hayatımızdaki karşılığı ne? Bir defa İslâm'da ruhban yok. İmamlar deseniz devlet memuru. Saçma sapan bir durum.. Devler dini vakıflara el koymuş durumda ve dini vergileri kendi toplama iddiasında. İmamlar devlet memuru, camiler resmi daire, çerçevesini laik devletin çizdiği TSE damgalı bir dinin zorunlu eğitimi yapılıyor..
Efendiler, Türkiye laik değil.. Hiç olmadı da. Belki tek parti döneminde resmi ideolojisini dinleştirerek teokratik biz düzene geçmeyi denedi. Ama olmadı. Ya da devletin dine egemen olduğu Bizantinist bir yapıdır..
Yoksa Katolizmin ya da ekümenik dini otoritenin varolduğu her yerde fiili olarak laiklikten söz edilebilir.. Ama bunu ulusal ve anayasal bir statü olarak, özellikle de bir İslâm ülkesinde, Müslüman bir halka dayatmak hukuken kabili mümkün değildir.. Bu laikliğin de şartı değildir. Laikliği dinleştiren laikçi çevrelerin laiklikle ulaşmak istedikleri gaye ya da onda vehmettikleri, hoşgörü, tolerans, din özgürlüğü gibi değerler, onun dışında da diğer dinlerde ya da demokrasi, özgürlük ya da insan hakları gibi evrensel değerlerin içinde mevcuttur..
Laiklik bir Hıristiyanlık müessesesidir.. Müslüman mahallesinde salyangoz satmayın. Laiklik din özgürlüğü filan sağlamaz. Din karşıtlığı falan da değil.
Laikliğin bir tarafı egemen bir kilise otoritesidir.. Laiklikte iki egemen otorite vardır ve laiklik bu egemenler arasındaki ilişkiyi düzenler. Laiklik bu anlamda Fransız deneyimi ile mütareke, Germen geleneğinde kontrat esasına dayalı çatışmama ilkesi (Secularismus), Roma geleneğinde ise paylaşımı ifade eder. Türkiye hariç, hiçbir laiklik öğretisinde din-devlet ayrılığı diye bir tanım yoktur. Ve aynı şekilde yine hiçbir laik öğretide laikliğin objeleri din ve devlet değil, egemen kilise ile devlettir.. Taraf teşkil etmeden laiklik sistemi varolamaz. Hele hele dini, tümü ile sistem içine alan, Millet Meclisi'ni, mana ve mefhum olarak hilafetin temsilcisi olduğu iddiasındaki bir ülkede laiklikten söz etmek tam bir komedidir..
Laiklik olmadan cumhuriyet, cumhuriyet olmadan demokrasi olmaz gibi iddialar, kaba bir cahillikten başka bir şey değildir.. AB'nin birinci kuşak ülkelerinin çoğu laik de değildir, cumhuriyetle de yönetilmiyorlar.. AB ülkeleri içinde tek laik ülke Fransa'dır. Onun da tamamında geçerli bir sistem değildir..
Dünyada laiklik ciddiye alınan bir kurum değil. Zaten AB sürecinde de, Avrupa laik olmayacak, Fransız laikliği yeniden biçimlendirilecek ve belki laiklikten vazgeçilecek..
Rusya'dan gelen son haber ne biliyor musunuz, Putin Ortodoks kilisesi ile ittifak belgesi imzaladı.. Aynen İncil'de emredildiği gibi, Çar (Sezar) kılıcı ile kiliseyi koruyacak ve onun hizmetinde olacak. O da Rabbin ebedi ve ezeli krallığı nezdinde ve onun adına Sezar'ı (Çar Putin) takdis edecek ve onun ruhani / manevi koruyucusu olacak..
Putin Patrik huzurunda eğilerek haçı öptü, o da onu takdis etti. Yarın Patrik parlamentoyu da takdis ederse şaşırmayın.. Bakın bu sürecin sonunda laikçilik ve ulusalcılık adına, Doğu Roma'nın ruhani merkezini Ruslara kaptırırsanız, bunun ne demek olduğunu ve kaybettiğiniz değerin bedelini yarım asır sonra anlarsınız ama çok geç olur..
Size Montaigne'yi tanık getirsem ya da hangi namuslu batılı düşünürü derseniz onu; Kant’ı, Goethe’yi, Tolstoy’u, Carley’i, kimi istersiniz; İslâm tarihinde, başka inanç mensupları üzerinde sistematik ve sürekli hiçbir zaman baskı göremezsiniz.. Selçuklu'ya bakın Osmanlı'ya bakın.. Müslümanlar bunu laiklik adına yapmadılar..
Laiklik bugün kimilerinin kafasında İslâm'a ve Müslümanlara karşı örtülü bir savaşın Truva atıdır sanki..
Laiklik bizde cahilliğin istismarından başka bir şey değildir..
Bunlar laikliği bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar.. Batılı aydınlarsa bizimkilerle dalga geçiyorlar.. Ortada trajikomik bir durum var..
Putin kilisede İncil'i öpüp, Tanrı buyruğuna özde sadakat yemini ettiği için Rusya'da darbe olmayacak. Birileri Rus bayrakları ile sokağa çıkıp gösteri de yapmayacak. Ama insanlar kiliseye koşup şükür duası yapacaklar.. Eski komünistler ve liberaller, ateistler, demokratlar, Rusların birliği adına Rus halkının geleceği açısından bundan mutluluk duyacaklar. Sokaktaki insan, “Ben inanmıyorum ama, inanan bir insan kiliseye gidiyorsa bundan neden rahatsızlık duyayım ki” diyecektir.. Putin'in kilise ile anlaşmasını ise, “Ben ekonomi politikalarına, insan haklarındaki iyileştirmeye bakacağım. Kilise açılımı, bu yönde bir umut olabilir. Hıristiyanlık bizim halkımızın inançları ve kültürel değerleri açısından önemli. Rus halkı kendi geçmişi ile halkın değerleri ile barışmadan gelişemez” diyecek.
Ben Rusları kıskanıyorum.. Putin’i kıskanıyorum..
Rabbım; bizi, tüm dünyadaki mazlum halkları, o insanların inançları, tarihleri ve kültürlerine karşı düşmanca duygular besleyen zalimlerin, diktatörlerin zulmünden kurtar.. (Amin)
Selâm ve dua ile..


Konular