31.Kadının Boşanma Hakkı

Kadının Boşanma Hakkı:

İslâm hukûkunda evlenme, sürekli olmak üzere yapılan bir akiddir. Bu yüzden geçici evlilik, geçerli değildir. Fakat evliliğin devamı için eşler arasında sevgi, şefkat ve anlayışın bulunması gerekir. Evlilik hayatının temeli budur.

Eşler arasındaki sevgi ve şefkat ortadan kalkınca ve bütün gayretlere rağmen durum düzeltilemeyince, boşanmaktan başka çare kalmamaktadır. Bu konuda tasarruf sadece erkeğin elinde bulunmamakta, kadına da bazı haklar tanınmaktadır.

İslâm hukûkuna göre kadın veya erkek, evlenirken bazı şeyleri şart koşabilir. Kadının şart koşma hakkına sahip olduğu hususlardan birisi de "boşanma hakkı"nın kendi elinde olmasıdır. Bu şart da geçerli olup uyulması gereklidir. Buna tefvîz-i talâk denir.

Boşanma yetkisine sahip olan erkek, nikâh akdinde hanımına istediği zaman boşayabilme hakkını verebilir. Koca, bu hakkı nikah akdi sırasında verebileceği gibi, nikahdan sonra da verebilir. Kadına verilen boşama yetkisi, kocanın yetkisinde azalma meydana getirmez. Ancak koca, verdiği yetkiyi artık geri alamaz. (212) Buna rağmen kadın da, erkeğin rızâsıyla sahip olduğu bu boşanma hakkını kötüye kullanmamalı ve basit sebeplerden dolayı boşanmaya kalkışmamalıdır. Zîrâ Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde: "Hangi kadın kesin zorunluluk olmaksızın boşanmak isterse, Cennet kokusu ona haram olur." (213) buyurmaktadır.

Ayrıca kadın, anlaşamadığı, fakat kendisini boşamak da istemeyen kocasından, kendine âid olan malı karşılığında boşanmak (muhâlea) yoluyla da ayrılabilir. Erkek de hanımından alacağı meblağ ile maddî zararını karşılayacak ve tekrar evlenebilmek imkânını elde etmiş olacaktır. (214)

Ashâb-ı kirâmdan Sâbit b. Kays’ın hanımı, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e gelerek:

"Yâ Rasûlallâh!

Kocamın huyu ve dindarlığı hakkında bir şikâyetim yoktur. Fakat onu sevemedim. Bir müslüman olarak nankörlük etmek de istemiyorum." dedi.

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ona:

"Sana mehir olarak verdiği bahçesini geri vermek ister misin?" buyurdu.

O da:

"Evet.." deyince Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, onun kocasına:

"Bahçeyi kabul et ve onu boşa!" (215) buyurdular.

4 yorum

kadın gibi erkekler

Öncelikle Allah herkese hayırlı eş nasip etsin.Ben de 26 yaşında boşanmış biriyim.Eğer bir erkek sizden maaşını saklıyorsa,maaşını öğrenmemeniz için arkadaşlarına karılarımızın yanında maaştan bahsetmeyelim diyorsa,kendisi çok daha fazla kazanırken sizin paranızı yiyip kendi parasını saklıyorsa,arabası varken sırf altınlarınızı alabilmek için arabayı yenileyelim diyorsa, ailesiyle arkanızdan iş çevirip mahalle kadınları gibi dedikodunuzu yapıyorsa,evin kirasını bile ödemiyorsa..Kısacası o erkek sizin karınız olduysa benim gibi 2 ay olmadan boşandığınıza şükredersiniz. Herkes rolunu bilecek evlilikte kadın gibi erkekler zaten evliliği hak etmiyor.

09.08.2011 - sevil q

ÇOK ÖNEMLİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİ

s.a. ben direk konuya girmek istiyorum eşimde ben de memuruz nişanlılığımızdan bu yana hep kavga ediyoruz nadir dir mutlu olduğumuz gün yeri geldi o alttan aldı yeri geldi ben ama artık ne sevgi ne saygı hiçbişey yok hakaretler, arada bi darp, kapıların camları kırık o derece bunca olaya ragmen 1.5 yıldır evli 3 yıldır tanışıyoruz anlaşamıyoruz psikoloğo g.ttik ilaçlar milaclar ama insan yinede olmuyor artık tak etti boşanmak istiyorum ama kesin karar veripde yapamıyorum eşimde bana bırakıyor istersen diye eşim aşırı sinirli bir insan benimde artık psikolojim bozuldu herşeyden kavga eder olduk aileler araya girdi daha kötü oldu şimdi yüzünü bile görmek istemiyorum nefretten değil .......hakaretler kavgalar nereye baksam kavgalarımız aklıma geliyor kafam o kadar bulanıkki neyse kısaca ayrılmak istiyorum ama rabbimden peygamderimizin açıkladığı hadislerden korkuyorum artık sağlıgımız gidiyo rabbimin katından düşer gazabına uğrarsam diye ama hep birbirimizi günaha koyuyoruz o bana ben ona saldırıyoruz bir an önce cvp yazmanızı istiyoruMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMM

19.04.2010 - ebrarr

huzur recetesi

S.A. RABBİM YAR VE YARDIMCINIZ OLSUN, RABBİM DÜNYADA VE AHİRETTE SİZLERE İYİLİKLER VE GÜZELLİKLER İHSAN EYLESİN, R ABBİM SEVDİKLERİNİ SEVDİRMEYİ VE SEVMEDİKLERİNİDE SEVDİRMEMEYİ NASIP EYLESİN, RABBİM ÖMRÜNÜZÜ BEREKETLİ HUZURLU VE MUTLU KILSIN. KARŞILIKLI OLARK GERÇEKTEN AMA GERÇEKTEN BİRBİRİNİZİ ANLAMAYI DÜŞÜNDÜMÜZMÜ? KURANDA ALLAH SİZE YAPILAN BİR KÖTÜLÜĞÜ İYİSİMİ SİZ BİR İYİLİKLE SAVIN DERKEN BUNU KİME DEDİ BİLİYORMUSUN? HZ. MUSA FIRAVUNA KARŞI BACIM SENİN BYEİN FIRAVUNDANDA MI FIRAVUN. ANLAMAYA ÇALIŞ İNATLAŞMA HANIM OLDUĞUNU KABULLEN ASİ OLMA İŞDE BAŞKALARINA İŞ GEREĞİ HİZMET EDİYORSUN DA EVDE BEDELİ ALLAH İÇİN ALLAH RIZASI İÇİN BEYİNE HİZMET ETSEN ÇOKMU İKRAM OLUR.HİÇMİ İYİ YÖNÜ YOK HİÇMİ SEVİLECEK TARAFI YOK İYİ DÜŞÜN PEK ÇOK YÖN BULACAKSIN VE SEVECEK. İLK KEZ HANGİ SEBEPLERDEN DOLAYI SEVDİ İSEN O GÜZELLİKLERİ GÖR. HOŞ GÖRÜLÜ DAHAMMÜLLÜ OL. AMA KAFANA AYRILMAYI KOYMUŞSAN DA CARESİ YOK. O ZAMAN AYETLERE BAK. KARARSIZSIN. AKILLI OL VİCDANININ SESİNİ DUY RAHATSAN, HİÇ DÜŞÜNME AYRIL. YOK HUZURSUZ İSEN. SEN BEYİNE SÜPRİZLER YAP KAPIDA KARŞILA NEŞELİ OL SEVDİĞİ YEMEKLEDEN IKRAM ET SEN DEĞİŞ. UNUTMA MUHATABINA SIKILMIŞ BİR ÇİFT YUMRUK GÖSTERİRSENİZ AYNISINI KARŞINIZDA BULURSUNUZ KUCAKLAŞMAK ÜZERE BİR EL AÇARSANIZ SİZİ KUÇAKLAYACAK İKİ KOL BULURSUNUZ. YUMRUKLARINIZI KAPADIN ELLERİNİZİ AÇIN SÜPRİZLER YAPIN HAYATIN GÜZELLİKLERİ SİZİ BEKLİYOR. SEVMESİNİ BİLİN SEVİLECEKSİNİZ.UNUTMAYIN ERKEKLER HANIMLARINI SOKAKTA ONDAN DAHA NAMUSLUSU OLMAYACAK YADAK ODASINDA DA ONDAN DAHA FİNKİRDEĞİ HELE BİR YAP İNŞAALLAH DA DE HER ŞEY DÜZELİR. SONRA KENDİNE KIZACAKSIN HADİ KOLAY GELSİN.selam ve dualarımla ALLAHA EMANET OLUNUZ. CEVAP BEKLERİM.

10.12.2011 - KEMAL ERDOĞAN

KADININ BOŞANMA HAKKI

“Onlara verdiklerinizden bir şey almanız size helâl olmaz. Eşler, Allah'ın koyduğu sınırlarda duramayacaklarından korkarlarsa, o başka. Allah’ın koyduğu sınırlarda duramayacaklarından siz de korkarsanız, kadının fidye verip kendini kurtarmasında her ikisi için de bir günah yoktur. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Onları aşmayın. Kim Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa, işte onlar zalimlerdir.” (Bakara 2/229)

Evliliğin yürümeyeceği endişesine kapılan kadın, durumu yetkililere bildirir. Onlar da aynı endişeyi duyarlarsa kadına iftidâ yetkisi verirler. Kadın, ayrılmaya karar verirse, kocasından aldığını geri verir. Âyette geçen, “Onlara verdiklerinizden...” ifadesi, kadının kocasından aldığı mehir ve hediyelerin tamamı olarak anlaşılabileceği gibi, bir kısmı olarak da anlaşılabilir. Bunlardan ne kadarının geri verileceğine yetkililer karar verirler. Kocanın suçu yoksa tamamını geri vermek gerekir.

Yetkili makam mahkemedir. Mahkemenin olmadığı yerde hakeme başvurulur. Mahkeme de işi hakeme havâle edebilir. Aşağıdaki örneklerde kadın, peygamberimize ve halife Ömer’e başvurmuştur.

Ensar’dan Sehl’in kızı Habibe, Sabit b. Kays ile evliydi. Bir gün Peygamberimiz sabah namazına çıkmıştı. Habibe’yi, alaca karanlıkta kapısının önünde buldu. “Sen kimsin?” dedi. “Sehl’in kızı Habibe’yim” diye cevap verdi. “Neyin var?” dedi. “Sâbit ile birlikte olamayacağım” dedi. Kocası Sâbit gelince Peygamber ona: “İşte Habîbe! Allah ne vermişse söyledi.” dedi. Habîbe dedi ki: “Ey Allah’ın Elçisi, onun bana verdiklerinin hepsi duruyor.” Allah’ın Elçisi Sâbit’e dedi ki; “Al o malı ondan”. O da aldı ve Habîbe ailesinin yanında oturdu[1].

Konu ile ilgili farklı rivâyetler şöyledir:

“Sâbit b. Kays’ın eşi şöyle dedi: Onu ahlak ve din yönünden suçlamıyorum fakat müslüman olduktan sonra nankör olmak istemem. Elimde değil[2]. Ondan nefret etmekten kendini alamıyorum[3]. Allah korkusu olmasa yanıma geldiğinde yüzüne tükürürdüm[4].”

“Habîbe Peygamberin komşusu idi. Sâbit onu dövmüştü[5]. O, sert mizaçlı biri idi[6]. O kocasından olabildiğince nefret ediyor ama kocası onu çok seviyordu[7].”

“Allah’ın Elçisi; “Sana verdiği bahçeyi iade eder misin?” dediğinde Habibe, fazlasını dahi verebileceğini söyledi. Allah’ın Elçisi: “Fazlasına hayır. Fakat bahçesini verirsin” dedi[8].”

Sahabe döneminde de şöyle bir olay oldu: Ömer b. el-Hattab’a kocasını şikâyet eden bir kadın geldi. Kadın, içerisinde saman (çer-çöp) bulunan bir eve hapsedildi ve geceyi orada geçirdi. Sabah olduğunda Ömer gecesinin nasıl olduğunu sordu. Kadın “Böyle parlak bir gece geçirmedim” dedi. Bunun üzerine Ömer kocası hakkındaki düşüncesini öğrenmek istedi. Kadın onu övdü ve ardından “O yok mu o!? Fakat elimden başka bir şey gelmiyor!” dedi. Bunun üzerine Ömer iftidâ hususunda ona izin verdi[9].

Ömer, kadının kocasıyla birlikte yaşayıp yaşayamayacağını anlamak istemişti.

Gerek Peygamberimiz gerekse Ömer, nefretin nedenini sormamıştır.

Şu âyet, iftidâ konusuna açıklık getirmektedir:

“Müminler! Mümin kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları imtihandan geçirin. Onların imanlarını en iyi Allah bilir. Eğer mümin olduklarını öğrenirseniz, onları kâfirlere geri çevirmeyin. Bunlar onlara helal olmazlar. Onlar da bunlara helal olmazlar. Onların bunlara harcadıklarını geri verin. Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenize engel yoktur. Kâfir kadınların ismetlerine yapışmayın; onlara harcadığınızı isteyin. Onlar da kendi harcadıklarını istesinler. Bu Allah'ın size hükmüdür; aranızda o hükmeder. Allah bilir, doğru karar verir.” (Mümtahine 60/10)

Peygamberimizin Mekkeli müşriklerle yaptığı Hudeybiye antlaşmasının maddelerinden biri şöyleydi: “Senin dininden de olsa, bizden hangi adam sana gelirse bize geri göndereceksin” Sonra Hudeybiye’de bir grup Mekkeli Müslüman kadın çıka geldi. Bunun üzerine yukarıdaki âyet indi[10]. Antlaşma şartında “adam” diye tercüme ettiğimiz (رجل = erkek) kelimesi vardı. Kadınlar o kapsama girmediğinden Peygamberimiz, âyetteki şartlara uyan o kadınlarla biat etti ve onları geri çevirmedi[11].

Âyet, evli olduğu halde, inançları sebebiyle kaçıp Müslümanlara sığınan kadınları konu etmektedir. Onların bu tavırları, kocalarından ayrılmaya karar verdiklerini gösterir. Yoksa bu kararı vermediği için Mekke’de kalan müslüman hanımlar da vardı. Hudeybiye ile ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Eğer onların arasında olan ve henüz tanımadığınız mümin erkeklerle mümin kadınları ezmeniz ve ondan dolayı size leke sürülmesi ihtimali olmasaydı Allah savaşı önlemezdi. Allah, dileyeni ikramı içine almak için böyle yaptı. Eğer onlar ayrılmış olsalardı ,onların kâfir olanlarını acı bir azaba çarptırırdık.” (Fetih 48/25)

Mümtahine Suresinin 10. âyetini bölümler halinde inceleyelim:

1- "Müminler! Mümin kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları imtihandan geçirin. Onların imanlarını en iyi Allah bilir. Eğer mümin olduklarını öğrenirseniz, onları kâfirlere geri çevirmeyin. Bunlar, onlara helal olmazlar. Onlar da bunlara helal olmazlar."

Kadının hicret etmesi; eşini, ailesini ve yurdunu terk etmesi anlamına gelir. Göç etmesinin sebebini tespit için imtihandan geçirilmesi emredilmiştir. Bu, o kadınların gerçekten inançları sebebiyle göç edip etmediklerini anlamak içindir. Bunun tespiti Müslümanlara maddi külfet yükleyecektir. Çünkü o kadının kocasından, bu şekilde ayrılma kararının onaylanması, bir iftidâ işlemidir. Bu işlemden sonra o artık kocasına helal olmaz. Ama kararla birlikte kocanın kadına yaptığı harcamayı iade etmek gerekir.

2- "Onların bunlara harcadıklarını iade edin."

Bu, Habibe’nin Sabit b. Kays’a yaptığı ödeme gibidir. Hicret eden kadının malı olamayacağından ödemeyi Müslümanların yapması emredilmiştir. Bundan sonra kadın, istediği erkekle evlenebilir. Âyetin üçüncü bölümü onu göstermektedir.

3- "Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenize engel yoktur."

Âyet gösteriyor ki, onların önceki kocalarına yapılan ödeme, Müslümanların bu kadınlara bağışıdır. Yeniden evlenmeleri halinde yeni kocalarından alacakları mehirle o borcu ödemeleri gerekmez.

Burada önemli bir husus daha vardır: Ne bu âyet, ne bakara 229, ne de Habibe hadisi, iftidâda bulunan kadına iddet bekleme görevi yükler. Boşanmada iddet emri, birinci ve ikinci talaktan sonradır. Bu, ailenin yeniden kurulması için alınmış bir tedbirdir, yoksa kadının rahminde çocuk olmadığını tespit değildir. Bu tespit bir tek adet ve temizlik süresi ile yapılabilir. Buna istibra denir. İftidâda gerekli olan da budur.

Bu âyet, devletler hususi hukuku ile ilgili hükümler içermektedir. Âyette müslüman kadınlara tanınan hakların aynısı, Müslümanların nikahı altında bulunan müşrik kadınlara da tanınmıştır. Bunu âyetin diğer bölümlerinden öğreniyoruz.

4- "İnkarcı kadınların ismetlerine yapışmayın." ( و لا تمسكوا بعصم الكوافر )

Âyette geçen (ısam = عصم), (ısmet = عصمة)’in çoğuludur. Ismet Arapça’da engelleme ve koruma anlamlarına gelir[12]. Kadın, kocanın koruması altındadır. Bu sebeple onun, bazı davranışlarına engel olabilir. Burada müslüman kocadan ayrılıp Mekke’ye gitmek isteyen kafir kadın konu edilmektedir. “İnkarcı kadınların ismetlerine yapışmayın” emri, bu kadınlara engel çıkarmayın, anlamına gelir. Konunun devleti ilgilendiren tarafı da vardır. Dolayısıyla âyet, “o kadınların ülkeyi terk etmesine engel olmayın” anlamına da gelebilir. Ömer, bu âyetin indiği gün, iki müşrik karısını serbest bırakmıştı. Onlar Mekke’ye gitti ve biri Ebû Süfyan ile diğeri de Safvân b. Umeyye ile evlendi[13]. Ebû Süfyan Mekke’nin fethi sırasında, Safvân b. Umeyye ise Huneyn savaşından sonra müslüman oldu[14].

Kafir kadının müslüman koca ile yaşamak istememesi bir iftidâ talebidir. Bu talebin sonuçlanması, kocasından aldığını iade etmesine bağlıdır. Âyetin ilgili hükmü şöyledir:

5- "Onlara harcadıklarınızı isteyin."

Bu kadınlar, müslüman kocalarının kendilerine verdikleri mehir ve aldıkları hediyeleri iade edince, Habibe gibi serbest kalırlar.

6- "Onlar da kendi harcadıklarını istesinler."

Nasıl müslümanlar yaptıkları harcamayı istiyorlarsa, müşrikler kendi harcamalarını isteyebilirler. Yani onlara böyle bir talep hakkı tanınır.

Müslümanların müşrik eşleri kaçıp kendi dindaşlarının yaşadığı ülkeye sığınır da kocaları onlara yaptıkları harcamayı alamazlarsa onlar için aşağıdaki hüküm uygulanacaktır:

“Eşlerinizden biri kâfirlere kaçar, sonra onlardan öcünüzü alırsanız ganimetten, eşleri kaçıp gitmiş olanlara, harcadıkları kadar ödeme yapın...” (Mümtahine 60/11)

Sonuç olarak âyetler, kadına evliliği sona erdirme hakkı tanımış, Peygamberimiz uygulamasıyla konuya açıklık getirmiştir.


--------------------------------------------------------------------------------

* Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır, Kur'an-ı Kerim'in Açıklamalı Meali, İstanbul, 2003, s. 207-212


[1]- el-Muvatta’ Talak 11.

[2]- Buhârî, Talâk 13.

[3]- İbn Mâce, Talak 22.

[4]- İbn Mâce, Talâk 22.

[5]- Darimi, Talâk, 7.

[6]- İbn Sa’d, VIII/326 (Ârim b. Fadl Hammad ibn Zeyd’den tahdisen, o Yahya b. Said b. Kays b. Amr b. Sehl’den nakledilmiştir).

[7]- Kurtubî, Tefsir, III/95.

[8]- Şevkânî , VI/277

[9]- Mâlik b. Enes, Müdevvene, II/341.

[10]- Buhârî, Şürut, 15.

[11]- Safiyyurrahman el-Mubarekfûrî, er- Rahîk’ul-mahtûm, Beyrut – Lübnan, 1408/1988, s. 314.

[12]- el-Feyrûzâbâdî, el- Besâir, عصم maddesi.

[13]- Buhârî, Şürut 15. Buhârî, Ömer’in karısını boşadığını yazmaktadır. Biz, o kelimeyi “serbest bıraktı” diye tercüme ettik. Çünkü hadis rivayet eden kişiler, duydukları kelimelerle değil, o kelimelerin kendi zihinlerinde bıraktığı anlam ile naklederler. Buhârî hadis öğrenimine hicrî 205 yılında başlamıştır. Ölümü 256’dır. Yani olay ile kendi arasında en az 220 yıl vardır. Daha önce görüldüğü gibi sahabe döneminden sonra iftidâ unutulmuş, yerini muhâlaa almıştır. Böyle bir ortamda hadis nakleden kişilerin karı-koca arasındaki her ayrılığı boşama diye algılamaları normaldir.

[14]- Muvatta’, Nikah, 20. SÜLEYMANİYE VAKFI SİTESİNDEN ALINMIŞTIR

16.05.2008 - rey2466