1.1. Medyanın Etkileme Gücü

19. asrın ikinci yarısında, telgrafın icadıyla birlikte çok uzaklardaki haberleri alabilme ve gazete vasıtasıyla geniş kitlelere iletebilme imkânı, 20. asrın başında radyonun insan hayatına girmesiyle haber ve bilginin çok geniş bir alana, küresel seviyede nakledilebilmesi imkânını getirmiştir. 1950'li yıllardan itibaren yaygınlaşmaya başlayan televizyon ise kısa sürede radyonun pabucunun dama atılmasına sebep olmuştur. Çünkü televizyon, sesin yanına görüntüyü de ekleyerek etkiyi bir kaç kat daha arttırmıştır.

1980'lerden sonra uydu yayıncılığının gelişmesiyle, dünyanın her tarafına yayın yapabilen televizyonlar, coğrafi ve siyasal sınırları da ortadan kaldırmıştır. Bu gelişmelere asrın sonuna doğru hızla gelişen ve yaygınlaşan kişisel bilgisayar ve internet şebekelerini de katarsak küresel çapta bir iletişim çağını yaşamakta olduğumuz görülmektedir.1 Bediüzzaman'ın daha asrın başlarında kullandığı tabirle, bütün dünya artık küçük bir köy hükmüne geçmiş durumdadır.I

Toplumlar üzerindeki büyük etkisi sebebiyle, medya etkileri iletişimin önemli tartışma konularından birini teşkil etmektedir. Kitle iletişim araçları ya da kısa adıyla medyanın (medya, kitle iletişim aracının İngilizcesi olan 'mass medya'nın kısaltılmış şeklidir) toplumlar üzerindeki etkilerinin hangi süreçlerden geçerek ne şekilde gerçekleştiği ve sonuçları konusunda çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. Medyanın etkileri incelenirken, öncelikle işlevlerine göz atmak gerekmektedir. Harold Lasswel ve Charles Wright medyanın toplum içindeki rolünü ciddi olarak değerlendiren araştırmacılardandır. Lasswell, kitlesel medyanın üç işlevini belirtir; "Çevre gözetimi, toplumun çeşitli kesimlerinin çevreyle olan tepkilerinde ilişki içinde olmaları, sosyal mirası bir kuşaktan bir kuşağa aktarmak." Bu üç işleve Wright bir dördüncü olan "eğlendirmeyi" de katar.

Çevre gözetimi medyanın ilk işlevidir, "bilgilendirir ve haber sağlar". İkinci işlev olan ilişkilendirme, çevreye ilişkin "bilgilerin seçimi ve yorumlanmasıdır". Medya genellikle "eleştiriyi içerir ve kişinin olaylara karşı nasıl tepki göstermesi gerektiğini" belirtir. Bu yüzden ilişkilendirme, medyanın editöryal ve propaganda kısmıdır. Kültür ileticisi olarak medya, "bilginin, değerlerin ve toplumsal kuralların bir kuşaktan diğerine ya da toplumun bireylerinden, topluma yeni katılanlara iletilmesi" işlevini görür. Bu yolla medya, genel deneyimin tabanını geliştirerek sosyal birlikteliği artırıcı bir hizmet görür. Ayrıca, medya okul öncesi yılların başında olduğu kadar eğitim sürecinin bitiminden sonra da kişileri "sosyalleştirme" yoluyla toplumla birleştirmeye yardım eder. Medyadaki eğlendirici, öğeler, günlük hayatın sorunlarından kurtulma ve boş zamanları doldurma işlevi görür.2

Medyanın önemli işlevlerinden biri olan kültür sunumu, kültürel ve sanatsal değerlerin korunması ve bu alanda çoğulculuğu sağlama, bu değerleri diğer toplumlara ve nesillere aktarma amacı güder. Liberal medya kuramındaki temel düşünce ise, serbest pazarda özgür bireylerin seçiminde serbest rekabetin işin içine girmesine izin verilmesi gerekliliğini öne sürer. Kültür ürünleri de bu serbest pazar mantığı içendeki yerini almalıdır. Kültürün iletilmesinin ve korunmasının en önemli araçlarından biri olan medyanın ticarileşmesi doğal olarak, kültürün de ticarileşmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır.

Bu durum yaklaşık olarak şu sözcüklerle ifade edilebilir: "Bırakın insanlar istediklerini düşünsünler. Bırakın özgürce seçsinler. Onların sağduyularına güvenelim. Kültürel bir ürün için uygulanacak tek yaptırım pazardaki başarısı veya başarısızlığı olmalıdır."3

Bu durumda medya kültürel işlevini genellikle medya egemenlerinin çıkarları doğrultusunda, tüketim kültürünü yaygınlaştıran yozlaşmış ve dejenere yayınlardan yana yapmaktadır. Son dönemde televizyon bu dejenerasyonda en etkili medya aracı olarak görülmektedir.

Toplumun, televizyon yayınlarından etkilenmesi dolaylı ya da dolaysız yollarla olabilir: Birçok insan televizyon izlerken, ondan nasıl etkileneceğini bilemez. Televizyondan en çok etkilenen grupların başında da kadınlar gelmektedir. Çünkü, hem boş zamana sahip olmak, hem de tüketim eğilimi açısından çocuklarla birlikte kadınlar etkiye en açık grubu oluşturmaktadır.

Günümüzün çalışmayan kadınları için televizyon tek arkadaş, tek dosttur. Televizyonun gündüz yayınlarına başlaması ve kadınlara yönelik programlarının artmasıyla birlikte kadınların ilgisi ve zamanı kullanma eğilimleri büyük ölçüde televizyon yönünde değişmiştir. Kadınların, televizyon izlemeye fazlaca zaman ayırmaları ve onu yakın bir arkadaş gibi benimsemeleri nedeniyle televizyon, kadının duygu ve düşünce dünyasını düzenleyen değer yargılarını değiştiren, yaşama biçimini yeniden belirleyen etkiler yapmaktadır.4