Giriş

İnsanları yumuşak ve kurumuş çamurdan yaratıp, sonra en güzel ve en mutedil bir surette meydana getiren Allah'a hamd olsun!

O Allah ki, daha sonra insanoğlunu, ters ile kan arasından süzüp çıkarttığı tatlı ve soğuk su gibi bir süt ile gıdalandırmıştır. Daha sonra onu temiz ve helâl rızıkla zayıflık ve fersûdelikten korumuş; düşmanı olan şehvetini saldırganlık ve hücumdan alıkoymuştur. O şehveti insanoğluna farz kıldığı helâl rızık talebiyle zapt u rapt altına almış, onu kırmak suretiyle de insanoğlunu idlâl ve ifsâd etmek için fırsat kollayan şeytanın ordusunu hezimete uğratmıştır. Şeytan Âdemoğlu'nun damarlarında kanın cereyan etmesi gibi cereyan etmektedir. Helâl rızkın zorluk ve galebesiyle Allah Teâlâ cereyan yollarını ve fırsatını şeytan için daraltmış ve zorlaştırmıştır; zira şeytanı, damarların derinliklerine götüren rehber, galebe ve başıboşluğa meyyal bulunan şehvetten başka birşey değildir. Bu bakımdan şehvet, helâl rızık elde etme gemiyle gemlendiği zaman, şeytan mahrum olarak yerinde sayar. Artık onun yardımcısı kalmaz.

Salât ve selâm, dalâletten hidayete götüren Hz. Peygamber'e ve âline olsun!

İbn Mes'ud'un rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Helâli talep etmek ve aramak her müslüman için farzdır.1

Farzlar arasında anlaşılması en zor olan, yapılması âzalara en ağır gelen farz, işte bu farzdır. Bunun içindir ki bu farz, vazifeden, ilmen ve amelen tamamen ortadan kaldırılmış bulunuyor. Bu farizanın ilmi muğlâk olduğundan amelî kısmının da yok olmasına sebep olmuştur. Zira cahiller artık helâlin yok, helâle vardıran yollarınsa kapalı olduğunu ve helâl olarak yalnızca tatlı su ile sahipsiz sahralarda biten otların kaldığını zannetmişlerdir. Bunun dışında kalan ne varsa zâlim ellerle kirlenmiş ve fâsık muamelelerle ifsad olmuştur. Bu bakımdan bitkilerle kanaat etmek zorlaştığında haram olanlarda biraz daha geniş (müsamahakâr) davranmaktan başka çare kalmaz. Böylece bu cahiller dinin bu esasını temelinden söküp atmışlardır. Onlar mallar arasındaki ayırımı idrâk etmekten âcizdirler. Bunların bu zanları hakikatten çok uzaktır.

Zira helâl de, haram da apaçık bilinmektedir. Bunların arasında (birçok kimse tarafından bilinmeyen) şüpheli emirler vardır. Durum ne olursa olsun, bu üç şey daima ayrılmaz bir şekilde yürüyeceklerdir. Fakat yukarıda izah edilen zan, kötü bir bid'attır. Dindeki zararı umumî ve halk arasına saçılan kıvılcımları tahripkâr olduğundan, helâl, haram ve şüpheli arasındaki farkı irşad suretiyle bu bid'atın çirkin yüzünü göstermek ve maskesini yırtmak farz olmuştur. Hem de bu maske tahkik ve izâhı yapılmak suretiyle yırtılmalıdır. Zira bu hususların ayırt edilmesindeki darlık ve hassasiyet, onu imkân dairesinden çıkarmaz. (Yani bunu idrâk etmek zor da olsa mümkündür). Biz bunu yedi bölümde izaha çalışacağız:

Birinci Bölüm: Helâl rızkın aranmasının fazileti, haramın kötülenmesi ve helâl ile haramın dereceleri

İkinci Bölüm: Şüphelilerin mertebeleri, şüpheli şeylerin kaynakları ve bunları helâl ile haramdan ayırmak

Üçüncü Bölüm: Tetkik, sarma, hücum etme ve ihmalkârlığın helâl ve haramdaki yerleri

Dördüncü Bölüm: Tevbe eden kimsenin, malî zulümlerden nasıl kurtulabileceği

Beşinci Bölüm: Sultanların verdiği maaş ve hediyelerle bunların helâl ve haram olan kısımları

Altıncı Bölüm: Sultanların meclislerinde bulunmak ve onlarla oturup kalkmak

Yedinci bölüm: Çeşitli meseleler



1) Zekât bölümünde geçmişti.