İNSANLIĞA HİZMETİN ÖNEMI

İnsan, yaratılmışların şerefçe en üstünü olan ve faziletlere meyli bulunan bir varlıktır. Bu duygu, yüksek seciyeli insanda aşk derecesine ulaşır. Süflileşen kimselerde bile bu hissin izlerine tesadüf etmek mümkündür.

İnsan "hay"dir (13) fakat "hayvan" değildir. Bunu anlamak, insanın en başta gelen vazifelerindendir. Bîr şeye benzerliğin bulunması başka, o şey'in aynı ve tıpkısı olmak başkadır.

İnsan, beşeriyette faydalı olduğu, vatanını ve milletini sevdiği zaman mâşerî vicdanlarda taht kurup övülmeye lâyık olur. Bu idrak seviyesine yükselemeyen şahıslar, yaşarken fâni; öldükten sonra da unutulmaya mahkumdurlar.

İnsanlığa hizmet, belirli bir ücret karşılığında yapılan çalışma değildir. Hizmet, Cenâb-ı Hakk'ın rızasından başka bir karşılık beklemeden sarf edilen mesâi ve ortaya konulacak faydalı iştir. Menfaat temini, meşru çizgiyi aşmadan yapılsa bile, ulvî duyguları asgarî seviyeye düşürür.

İnsan, içinde yaşadığı topluluğa ve mensubu bulunduğu aziz milletimize faydalı olduğu nisbetle ve yararlı işler gördüğü müddetçe "İnsan-ı kâmil" olma istidadını kazanır.

Hayırlı insan; insanlığa faydalı olan, dertlilerin ızdırabına çâre ara-yan, ağlayan bahtsızın göz yaşını dindiren, insanları ve diğer canlıları koruyan kimsedir.

İnsan-ı kâmil; maddî varlıklar karşısında irade ve idaresini sars-mayan, kalbi ile Hakk'a ve kalıbı ile halka yönelik bir faaliyet içinde bu-lunan, "Hak için halka hizmet" noktasından hareketle didinen insandır.
Olgun bir mü'min, hayır kapısının fâtihi, her iyi işin önderi ve şer yollarının engelleyicisidir.

İnsanlar, tıpkı mâdenler gibidir. Tasnif etmede ve değerlendirmede aralarında farklılıklar vardır. Kimi, bir demir gibi paslı vicdana, kimi de altun ve gümüş gibi temiz bir asalete sahiptir. İnsanlar içinde öylesi vardır ki, din kardeşinin menfaatini kendi arzularına tercih eder. O, nefsin hevesleri peşinde maddenin esiri olmaz ve "önce cânan, sonra can" fikrini, hayatının düsturu ve insana hizmet anlayışıma değişmez bir prensibi olarak kabul eder, Çünkü o, "kim (din) kardeşinin hâcetini görmek (düşüncesin)de olursa, Allah da onun hâcetini görüverir. Kim de bir müslümandan sıkıntıyı giderirse, Allah da buna karşılık ondan kıyamet sıkıntılarını giderir" (14) inancındadır.
Halka hizmet mevkiinde bulunan kimseler, çalışmalarını sürdürür-ken çok dikkat göstermeli ve Allah'a şükretmelidir. Zira böyle bir vazife, ilâhî bîr tensip olmaktadır. "Allah Teâlâ'nın insanların işlerini görmeye tahsis ettiği bir takım kulları vardır. Halk, bazı ihtiyaçlar için onlara ilticâ eder (cesine varıp işlerinin görülmesini talep eder)ler, Bu kimseler, Allah'ın azabından emin bulunanlardır" (15) hadis-i şerifi, bu hususun belgesi olmaktadır.

Halkın hizmetlerini yüklenecek kimselerin merhametleri engin, hoşgörüleri geniş, sabırları çok, hizmet anlayışları beşeriyeti kuşatacak kadar ihatalı olmalıdır. Zira bir hizmet, Allah rızası için yapılmakta ve failini her iki cihanda yüceltmektedir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Kişi kardeşinin yardımcısı olduğu müddetçe Allah da kulunun yardımcısıdır" (16).

Halka iyilik yapacak imkânlara sahip ve Hakk'ın rızasına talip bulunan ve böylesine ulvî bir hizmeti yüklenen kimse, İslâm'ın potasında erimeli ve Sünnet-i Muhammediye kalıplarında şekillenmek tevazuda toprak, vakarda su, kusurları örtmede gece ve güler yüzlülükte güneş gibi olmalıdır. Rabbimizin bir kula ihsan ettiği nimet ne kadar büyük olursa, halkın o kimseye yük olması da şiddetlenmiş olur. Kim bu ağırlıklara tahammül göstermezse o nimet zeval bulmaya yüz tutar.

Dünya sebepler âlemidir. Birçok şeyin tahakkuk sahasına çıkması, şartlara ve sebeplere bağlanmış bulunmaktadır. Seven, sevilir ve halkı sevindiren sevinç içinde yaşar. "Kim Müslüman bir kardeşini memnun etmek için, onu sevineceği bir şeyle karşılarsa Aziz ve Celil olan Allah, buna karşılık olmak üzere, kıyamet günü o kimseyi sevindirir" (17).

Güneş, ışığını ayaklar altına serdiği için başlar üzerinde gezmek-tedir. Yaptığın hizmeti halkın ayağına kadar götür ki, cismin cennete ve ismin melekler âlemine yücelmiş olsun.

(11)Feyzü'l-kadir,c. 6,. 442.
(12) Müslim, c. 8, s. 10-11.
(13) Hay, canlı mânâsınadır.
(15) Feyzü'i-Kadir, c. 2, s. 477.
(16) Müsned-i Ahmed bin Hanbel, c. 2, s. 274.
(17) et-Terğib ve't-Terhib, c. 3, s. 394.