VA'Z-Ü NASİHATTE ÖLÇÜ

Va'z edecek ve öğüt verecek kimsenin dikkat edeceği ölçüler vardır. Bu ölçüleri ihmal etmek, va'zdan beklenen faydayı engeller. Zikredilecek usûle riayet, muvaffakiyete zemin hazırlar. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

a) Öğüt verecek kimsenin şahsı ile ilgili ölçüler,

b) Hitap edilecek toplulukla alâkalı ölçüler,

c) Konuşma tarzında riayet edilmesi gerekli ölçüler.

Va'z edecek kimse, "Önce nefsine vaaz et, sonra halka öğüt ver" ölçüsünü kendisine rehber edinmelidir. Kendinin yapmadığı bir şeyi halka telkin eden kimsenin hitap ettiği topluluk üzerinde yapıcı bir tesiri olmaz. Kendisinin yapmaya devam ettiği bir günahtan başkasını vaz geçirmeye çalışan kişi, kendi hasta olduğu halde başkalarını tedaviye kalkan doktora benzer. Kendinin yapmadığı bir iyiliği başkalarına tavsiye edenleri Cenâb-ı Hak şu âyef-i kerime ile uyarmaktadır: "Siz, insanlara iyiliği emredersiniz de kendinizi unutur musunuz?" (1).

Vaiz, hitap edeceği topluluğun yaş ve baş durumunu, idrak seviyesini dikkatten uzak tutmamalıdır. Karşısındaki topluluğun kavrayamayacağı mevzuları konuşmak, fayda yerine zarar getirebilir. Üç günlük civcive, iyi beslensin diye, mısır yedirmek hayatına kasdetmek olur. İlkokulun üçüncü sınıfındaki bir talebeye Üniversitenin üçüncü sınıfında verilen matematik ve cebir derslerini öğretmeye kalkmak, çocuğun ilmi inkâr ve ihmal etmesine yol açar. Bu hikmete müsteniden "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Müjde verin nefret ettirmeyin" (2) buyrulmuştur. Şu ciheti asla hatırdan çıkarmamak gerekir; Bu kolaylaştırma, dinimizin gösterdiği kolaylıklar olup, her şahsın kendine göre bir kolaylık usûlü vaz etmeye kalkışması değildir. Zirâ bu hâl, dinin tahrifine ve deforme olmasına yol açar.

İnsanların maddi yapısı ve fikrî kabiliyetleri tedrici bir gelişmeye tâbidir. Hatip, cemâatin aklının alacağı mevzuları, onların anlıyacağı bir dille anlatmayı kendisi için usûl edinmelidir. İslamiyetle yeni müşer-ref olan bir kimseye, nâfile ibadetleri teşvikten ziyade, farz olan vazife-leri zamanında ve eksiksiz olarak yapmayı öğretmek icap eder.

Vaiz, hitap ettiği topluluğa Allah'ı sevdirecek ve Rahmet-i İlâhi'den ümit kestirmeyecek bir usûl uygulamalıdır. Allah ile kullarının arasını açmak yerine, kulları ibadetlere yaklaştırmalı, İslamiyetin emrettiği va-zifeleri devamlı yapar hale getirmeli ve bu alışkanlığı aşk derecesine yükseltmesi için yardımcı olmalıdır. Resûl-i Ekrem (s.a.v.), bu hassas noktayı, "Allah'ı kullarına sevdiriniz ki Allah da sizi sevsin" (3) hadis-i şerifi ile emretmiştir.

Halka verilen öğütlerde, evlada ve talebeye yapılan nasihatlerde akla, ilme, hikmete ve gerçeklere uygun olarak konuşmalı; tevâtür derecesine ulaşmış bir hadis-i şerif varken haber-i âhâd ile sabit bir hadisi huccet olarak almamalı, akla uymayan hikâyeler anlatmamalı ve sert olmayan bir ifade ile hitap etmelidir. Ne hoş ifade etmişler: Söz var, kestire başı; söz var, kese savaşı!

(1) Sûre-i Bakara, 44.
(2) Buhârî, c. 1, sh. 25.
(3) Feyz'ül kadir, c. 3, sh. 371.