Allah'ın Bedenimizdeki Rahmeti ve Koruması

Güneşin doğmasıyla yepyeni bir gün başlar. Her sabah sağlıklı olarak uyanabilmemiz aslında büyük bir mucize. Uyurken bilincimizi tamamen yitirmemize rağmen sabah yine eski bilincimiz ve kişiliğimiz ile yeni güne başlarız. Yine düşünebilir, konuşabilir ve görebiliriz. Oysa gece uykuya dalarken bu nimetlerin sabah bize yeniden verileceğinin hiçbir garantisi yoktur. Bunları düşünmeli ve Allah'ın üzerimizdeki geniş rahmetini ve korumasını hissederek O'na şükretmeliyiz.

Aczimizi düşünelim... Kur'an'da bildirildiği gibi, "insan zayıf olarak yaratılmıştır." Yiyeceğimize, içeceğimize ve giyimimize gerekli özeni göstermediğimizde çok kolay güçten düşüp rahatsızlanabiliriz... Gözle bile görülemeyen bir virüs, 70-80 kilogram ağırlığındaki bir insanı güçten düşürmeye yeter. Hastalandığımızda tek yapabileceğimiz, yatıp dinlenmektir. Bu sırada vücudumuzda kesinlikle kontrol edemediğimiz bir mücadele gerçekleşir.

Her ne kadar tedbirimizi alıp doktorun verdiği ilaçları içmemiz gerekse de, aslında tekrar güç ve sağlık verecek olan ancak Yüce Allah'tır. Hz. İbrahim'in Kur'an'da bildirilen duasını hatırlayalım:

Bana yediren ve içiren O'dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur. (Şuara Suresi, 79-80)

Bedenimizin her detayı, belirli bir hikmetle yaratılmıştır. Örneğin kaşlarımız ve kirpiklerimiz belirli bir boydan fazla uzamaz. Çünkü uzamamaları bizim için daha kullanışlıdır. Ancak insan estetiğinin önemli bir parçası olan saçlarımız yaşamımız boyunca uzar ve bu sayede onlara dilediğimiz gibi şekil verebiliriz. Şimdi bir düşünelim: Eğer kirpiklerimiz, saçlarımız gibi uzasaydı ne olurdu? Belli bir seviyeye geldiğinde durma emrini kirpiklerimize kim vermektedir?..

Bu gibi sorular üzerinde düşünen insan, bedeninin her noktasının, her miliminin özel bir tasarımla yaratıldığını hemen anlar.

Kemiklerimizin uzamasında da tam bir uyum ve oran vardır. Beynimiz çocukluğumuzdan itibaren büyümeye başlar. Aynı anda kafatasımız da büyür. Eğer kafatasımızın ve beynimizn büyümesi orantılı olmasa ve kafatasımız dar kalsa beynimiz, oluşan baskı sonucunda sıkışıp parçalanırdı. Fakat böyle birşey olmaz. Kafatasımız beyinle birlikte belirli bir yaşa kadar büyür ve beyni çevreleyerek bir kafes gibi onu korur.

Yaşımızla orantılı olarak gelişen kemiklerimiz belli bir büyüklüğe gelince durmaları gerektiğini nereden bilirler? Kemiklerimiz büyümeyi devam ettirselerdi neler olurdu? Örneğin göğüs kafesini oluşturan kemikler belli bir yere kadar büyüyüp durmasalardı, insanın etini delerek dışarı çıkabilirlerdi. Ancak kemik hücrelerinin özenli çalışması sayesinde böyle bir durumla hiç karşılaşmayız. Kemik hücreleri vücuttaki her kemiği tıpkı bir heykeltraş gibi özenle şekillendirir.

Burada şunları düşünelim: Bir kemik hücresi tüm bu anlattıklarımı yapabilecek bir bilgiye, şuura, koordinasyon ve planlama kabiliyetine sahip olabilir mi? Nerede, ne zaman durması veya ilerlemesi gerektiğini nasıl bilebilir? Vücudumuzdaki bütün kemikler aynı kemik hücrelerinden meydana geldiği halde nasıl olup da kimi çok esnek, kimi de çok sert olmaktadır? Kemikler için bu görev dağılımını kim yapar?

Kuşkusuz tüm bunların tesadüfler sonucunda oluştuklarını iddia etmek büyük yanılgıdır. İnsanı meydana getiren hücrelerin, hücreleri oluşturan moleküllerin böyle kararlar alabilmeleri mümkün değildir. Tümü, insanı en güzel surette yaratan Yüce Allah'ın sanatıdır. Ancak insan yine de takdir edemez; aldanıp- yanılır…

Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir?
Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı.
Dilediği bir surette seni tertib etti. (İnfitar Suresi, 6,7,8 )


Süheyl Okur


Konular