Başörtünüzü Çıkarın Çıplak Oynayın (?)

Mahallesi elinden alınmış bıçkın bir delikanlıya benzetiyorum kendimi. Ne mahallem var elimde şimdi ne de mahallemi mahalle yapan unsurlar. Eskiden mahallemizde köşe başını tutan delikanlılar vardı. Köşedeki bakkalın duvarına tek ayaklarının tabanını yaslayarak avuçlarında sakladıkları sigaralarından kaçamak duman çekerlerdi. Günün mevzularını konuşurlardı. Mahallenin büyükleri ile selamlaşmadan geri kalmazlar, pencere pervazındaki çiçeği sulamaya çıkan Nazire teyzenin hatırını sormadan edemezlerdi. Haya ve edep kol gezerdi sokağın arnavut kaldırımları arasında. Köşe başının kaytan bıyık delikanlıları sokağın namusundan ve emniyetinden de sorumluydular o zamanlar. Her birinin içinde sakladıkları bir gizli sevda büyür dururdu. Ayşe teyzenin kızı Süheyla, Nermin yengenin torunu Nevin, Kazım amcanın Almanya’dan henüz dönmüş yeğeni Hüsniye aynı sokağın aynı mahallenin kızlarıydı. Mahallem kalmadı şimdi. Mahalleyi mahalle yapan her ne varsa darmadağın oldu bekliyor bir yerlerde. Tıpkı mahallenin kızları gibi. Hem mahallemizi hem de mahallemizin kızlarını aşağıda isimleri ve yapıp ettiklerinden bir demet sunulan kadınlardan inşa etme çabasındalar şimdi. Onlar böyle bir mahalle tablosu istiyorlar;
Kürşat Yılmaz'ın bir adamıyla yaptığı telefon görüşmesinde, "Ateş edene ederim, bana hızlı Tubiş derler valla" diyen Tuba Özay,
5 çocuğuna bakmadığı gerekçesiyle eşi aleyhinde 2 milyon YTL'lik (2 trilyon) tazminat davası açan Ali Kalkancı'nın eşi Nazen Kalkancı,
İranlı bir milletvekili tarafından, üniversite yıllarında İranlı sevgilisince terk edilmesinden dolayı İran hakkında sert eleştirilerde bulunmakta olduğu iddia edilen ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice,
100 bin Euro'ya kiraladığı yatla Ege kıyılarını gezerken, gezinin son durağı olan Türkbükü'nde kenarlarını kıvırdığı tanga bikinisiyle objektiflere yakalanan ve rötuşsuz da güzel olduğunu ispatlayan Hülya Avşar,
Eşi Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'le Yemen'e giden ve hijyenik olmayan koşullar nedeniyle rahatsızlanan Hayrünnisa Gül,
Brad Pitt’ten hamile kaldığı haberiyle Hollywood’u çalkalayan Angelina Jolie,
Eşi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kendine has stiliyle masa tenisi oynarken, onun ping-pong topuna vurmak niyetiyle savurduğu raket darbesine maruz kalırken flaşlarında flaş.. flaş.. flaş patırdamasına sebep olan Emine Erdoğan,
Son günlerde yaşanan türban-başörtüsü tartışmalarını protesto etmek için ATV'de yayınlanan Beyin Fırtınası programına türban takarak çıkan Nazlı Ilıcak..
Ve daha bilmem kimler..
Yukarıdaki cümlelerin kurulmasında öznelik vazifesini üstlenmiş olan kadınlara dair haberler bugünün gazetelerinde olanca cafcaflarıyla yer aldı. Rolleriyle hayatın her alanında faaliyetlerini icra etmekte olan, dünyanın bir diğer ucundan yanı başımıza kadar uzanan kadınlar halkasından örnekler bunlar. Ben bir başka kadının gündemin belli bir amaç dahilinde takılan sözde “bizim mahallenin kadınlarından” söz etme niyetindeyim.
13/04/2005 tarihli Milliyet gazetesindeki köşesinde Seksi Türbanlılar başlıklı yazısında şunları söylemişti Ece Temelkuran;
“Onlar gardırobun önünde düşünedursunlar, bahar geldi aniden. Cemreler patır patır düştü, bu sene yaza, az kalsın baharsız geçiliyordu. Bu sebeple olacak, türbanda bahar modası da, "rol modellerini" beklemeden sokaklara döküldü. Her ne kadar türbanı bağlama biçimleri tarikatlara göre değişse de, sanırım giderek kişiselleşiyor bu mesele.
Zira öyle sanıyorum ki hiçbir tarikat tavsiye etmez, sivri topuklu pembe çizmeleri, arkadan yırtmaçlı dar etekleri, bol makyaj eşliğinde derin dekolteli gömleği? Siz de bugünlerde görüyor musunuz seksi "örtülüleri"?!
Şahsen benim hoşuma gidiyor. İnsanca zaafların tutucu emirlere karşı zafer kazandığını; nihayetinde kadınlığın örtülerin dışına taşıp kendini gösteriverdiğini izlemek hoşuma gidiyor.
Başa bir namus bağı gibi bağlanan ve örtünmeyen kadınları dolaylı olarak "namussuz" olarak işaretleyen türbanın baharın da etkisiyle, bütün gövdeye giyilenlerin yanında bir "otantik aksesuvara" dönüşmesinden memnunum. Kadınlığın tatlı halleri yanında türbanın küçülüp küçülüp bir saç süsü haline gelivermesinden...
Benim hoşuma gidiyor bu insanlık macerasını izlemek de acaba türbanları yüzünden okullarına giremeyen kızların içi acıyor mudur bu "aksesuvarlaşma sürecinde"? Ya da acaba kara çarşaflılar "seksi türbanlıları" kendilerince "namussuz" sayıyor mudur? Onlar "eksik mümine" olarak mı görünüyorlardır acaba daha "kapalı" olanların gözüne?
Gazetelerde hep öyle resim vardır; parkta sevgilisiyle el ele yürüyen türbanlı kız, ağaçların arkasında sevgilisiyle konuşan türbanlı kız... "Yakaladık" hınzırlığıyla çekilmiş fotoğraflar. Yürüyecek tabii, öpüşecek elbette, pek tabii el ele tutuşacak. Çünkü nihayetinde insanlık, üzerindeki bütün "örtüleri" atıp özgürleşecek, koşacak, sevişecek, dans edecek. Öyle bir bahar gelecek ki, bütün örtüleri "aksesuvar" edecek...”
Ece Temelkuran git gide Tuba Özaylaşan, Hülya Avşarlaşan, hatta ve hatta birer Angeline Jolie’ye dönüşen başörtülü kızların hayali ile yanıp tutuşuyor besbelli. Ve tabi ki bu manzaraya Emineler de lazım Hayrunnisalarda... Ne de güzel anlatmış memnuniyetlerini. Ellerini ovuştura ovuştura konuşuyor besbelli. Belli ki işler yolunda gidiyor. Virgülüne ve imla hatalarına dahi dokunmadan yazısının ikinci kısmını alıntıladığım Ece Temelkuran’ın yazısına manken olmuş kadınların bizim dağılan mahallemizin kadınları olduğuna kim inanır? Mahallemizde savrulan bir çok şeyle beraber savrulmuş ve kendilerinin ne olduklarına dair en ufak bir fikirleri olmayan kişilerden yola çıkarak bizim yeniden kurmayı düşlediğimiz mahallemize kalemiyle saldırmaya yeltenen bir kadından sebep kendimi yıpratacak da değilim. Ama yazılanlar dokunuyor bir yerde işte. Ece Temelkuran bir şeyi çok iyi biliyor; Bir toplumu dönüştürmenin en kolay yolu kadınlarını dönüştürmekten geçer. Dönüşmeye başlayan kadınımızı görmek oldukça keyiflendirmiş olmalı kendisini. Bir kadının dönüşmesi demek bir neslin de dönüşmesi demektir. Ne Hüsniye’nin esamesi okunuyor şimdi ne Süheyla’nın.. Adı olmayan kadınlar var şimdi. Adı olmayan alabildiğine dişi ve bir o kadar da kişiliksiz kadınlar.
Bizim kadınımız için örtünmek dişiliğini evde bırakıp kişiliği ile sokakta bulunmanın adı olmalıydı aslında. Ev dişiliğin de kişiliğin de bir arada bulunabileceği bir alandır kadın için. İslam’ın müdahalesi ile hür ve namuslu olmayı tercih etmiş kadının kişiliğini oluşturan temel unsurdur başörtüsü. Sayın Ece Temelkuran’ın bahsettiği gibi bir “aksesuar” niteliğinin aksine bir anlamı ihtiva etmektedir. Ece Temelkuran’ın yazısına öznelik süsü verilmiş bir figüranlıkla konuk olan şahısların kişiliklerini nerede bıraktıklarını bilemiyorum. Ancak dişiliklerini pazarda satışa çıkardıklarını söyleyebiliriz sanırım. Pazar diyorum çünkü Ece ablaları gibi yağlı bir müşteriyi buluvermişler işte. Alan memnun satan memnun peki sana ne oluyor diyenler de olabilir aranızda. Bunun da farkında olarak kuruyorum cümlelerimi.
Başında başörtüsü gördüğünüz kimi kadınların başörtüsünden dolayı yaşadıkları rahatsızlığın farkındasınızdır. İstedikleri gibi davranamazlar. Uyluklarına kadar yırtmaçlı eteklerle dolaşırlar bir dünya dolusu laf olur, göbeklerini açıkta bırakan düşük bel pantolonlarıyla bir bankta oturduklarında iç çamaşırları görünür “bak bak bir de başörtülü olacak” derler, bir partner bulduklarında, Bostancı’da, Kabataş’da, Çamlıca’da, Sarayburnu’nda dilediklerince sevişemezler, Dolmabahçe saat kulesinin altında şöyle gönüllerince Fransız usulüyle öpüşemezler, bir barda oturup tam rahat rahat demlenecekken etraftaki bakışlar dikilir tepelerine, bir bilardo masası üzerine vücutlarını sererek ıstakaya yaslanıp üç bant vuruşu yapamazlar gönüllerince... Ya da bunları yaparlar ama kafalarında bazı sorular hep yer işgal eder durur. Ne yaptıkları işten zevk alırlar, ne de başlarını örtmelerine sebebiyet teşkil eden ilkeleri zedelemiş olmanın hüznünü bertaraf edebilirler. Bir de diğerleri ne derler diye düşünmeden de edemezler. Bu bir rahatsızlıktır. Ne hürriyetleri vardır ne de namusları kalmıştır. Öyle şehvetli bakışların göz hapsinde kısıtlanmış bir hürriyete hangi namus eşlik eder ki? Başörtüsü taşımak bir ehliyet işidir. Bu kadınlar ne başörtüsünü taşıyacak ehliyete haizdirler ne de başörtüsünü taşıyacak bir kafaya. Başörtülü olmak farklılaşmayı beraberinde getiren bir unsurdur oysa. Bu farklılaşmayı taşıyamayacak olan kadının bazı rahatsızlıkların pençesine düşmesi de doğaldır. Paranoya, depresyon, paradoksların süslediği bilumum hastalıklardan kurtulmak gerekir. Böyle süslü bir yaşam tarzını arzulayan zihinler için çözüm oldukça basittir oysa; başörtünüzü çıkarırsınız olay biter. Ne sorun kalır ortada ne ikiyüzlülük. Kafanız rahatlar. Psikolojiniz düzelir. İkili oynamanıza da hiç gerek kalmaz böylece. Kimse size bir şey diyemez. Ece Temelkuran’ın satırları arasından da sırıtmamış olursunuz.
Maçlarda takımının oyunundan bezmiş taraftarın bir tezahürat biçimi vardır. Futbolcular bir dünya para almışlardır, taraftar yağmur dememiş çamur dememiş desteklemeye gelmiştir ve sahada top koşturan futbolcular ne aldıklarının hakkını verebilmektedirler ne de taraftarının vefasına saygı göstermektedirler. Ve kutsal formaya alınan sonuçları yakıştıramayan taraftar alır eline sazı başlar söylemeye;
“formaları çıkarın çıplak oynayın!”
Sizler! Adınız her ne ise.. bu oyunu oynamaya devam edecekseniz eğer, ve başka oyunlara bu oyununuzla figüranlık etmeye hala niyetli iseniz, size şöyle bağırabilirdim en ucuz taraftar edasıyla.. hem de söz meclisten taaa en içeri..;
“başörtünüzü çıkarın çıplak oynayın!”
Oysa ben şunu tercih ediyorum şimdi; sizi kucaklamak için hazır bekleyen bir Ece Temelkuran yerine sizinle kucaklaşmayı özleyen mahallenizin sakinlerine dönün. Ama artık dönün ne olur!
Ece Temelkuran’a da diyecek bir çift lafım var elbet. Öyle bir bahar gelecek ki, bütün örtüleri "aksesuvar" edecek...” sözünüze karşılık En’am Suresinin 122. ayetini yükseltiyorum;
Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, hiç, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi olur mu? İşte kafirlere, işlemekte oldukları çirkinlikler böyle süslü gösterilmiştir.
Senin baharın sana Ece Temelkuran bizim baharımız da bize. Bizim baharımızın neyi örteceğini biz o gün elbette göreceğiz. Sen de göreceksin senin baharının neyi aksesuarlaştıramayacağını.

Konular