"Reaksiyoner" ile "mukallit",

"Reaksiyoner" ile "mukallit", iki hasta tiptir. Bununla birlikte, " mukallit", "reaksiyonere" zıd bir tablo çizer.


Bu iki tip arasındaki farkları kısaca şöyle özetlemek mümkün gözükmektedir: "reaksiyoner" direnirken, " mukallit" yabancıya teslim olurken şuursudur. Birincisi peşin ve acele hükümle reddeder ve lanetler, ikincisi yine peşin ve acele hükümlerle kabul eder ve teslim olur. "Reaksiyoner" kendine, " mukallit" yabancıya hayrandır. Yani, birincisi milli ve mukaddes değerleri yozlaştırır, ikincisi, milli ve mukaddes değerlere yabancılaşmıştır.

Halbuki, " aksiyon adamı", bu iki marazi tipten farklı olarak şahsiyetcidir, şuurludur, kritikçidir, tahlilci ve terkipçidir, istikrara, hem yenileşmeye muhtaç olduğunu bilir, şahsiyetini muhafaza eden bir dinamizm içindedir; ne mazi düşmanı, iyi ve güzelin yanındadır. Şanlı Peygamberimiz: " ilim ve hikmet, İslâm'ın kaybolmuş malıdır, nerede bulursa alır " ölçüsü içinde hareket eder. Bununla birlikte Sevgili Peygamberimizin şu mübarek ihtarını da unutmaz: " Kime benzerseniz ondansınız ".


Esefle belirtelim ki, son birkaç asırdan beri, İslâm Dünyasında, gerçek aksiyon adamlarından çok, yukarıda tavsirini yaptığımız iki " mârazî tipin " sesi duyulmakta, İslâm toplumları, " reaksiyonerler" ve " mukallitler" ile dolup taşmaktadır. Yani bir tarafta millî ve mukaddes değerleri yozlaştıran ham softa ve yobazlar, diğer tarafta, tepeden tırnağa kadar yabancı hayranlığına bulanmış ve maskara maymunlar. Her iki taraf da tefekkürsüz, çilesiz ve hamlesiz naralarla bir diğerini itham etmekte...


Ancak, sevinerek belirtelim ki, 20. asrın ikinci yarısından beri, İslam Dünyası'nda bir " yeniden uyanış ve diriliş" hareketlerinin işaretlerini de alabilmekteyiz. Şimdi, bütün dünyada - aydınlar arasında- İslâm'a alâka artmış bulunmaktadır. Yani, dünya aydınlarının gündeminde artık İslâm da var... İslâm Dünyasın'da bilhassa genç nesiller, İslâm'ı yeni baştan tetkik ihtiyacı ile harekete geçmiş bulunmaktadırlar. Eğer, iç ve dış düşman çevreler, bu uyanış ve diriliş hamlesini, şu veya bu şekilde saptırmaz ve şaşırtmazlartsa, öyle ümid edilebilir ki, herhalde yakın bir zamanda, yepyeni genç kadrolar İslâm'ın sesini daha gür bir biçimde duyurabileceklerdir.


Bu konudaki tavsiyelerimiz şöylece özetleyelim:


1. Müslüman aydınlar, bütün gelişmeleri, İslâm'ın ışığında incelemelidirler. Yani, meselâ, " 20. asrın ışığında İslâmiyet" dememeli, " İslâm'ın ışığında 20. asır" diyebilmelidir. Bu iki hüküm arasındaki zihniyet farkını idrak edebilmelidirler. Reformculuk ve moderncilik adı altında İslâm'ın tahrip edilmesine izin vermemelidirler.


2. Müslüman aydınlar, sosyal değişmelere göre İslâm'ın değil, müessese ve kadroların yenilenmesi gerektiğini bilmeli, dünyadaki ve ülkelerindeki toplumsal değişmeleri ve müesseseleri İslâm'ın ışığında değerlendirmelidirler.


3. Müslüman aydınlar, İslâm'ı kurtarmak gibi bir donkişotluğa kalkışma yerine, İslâm'ı kurtuluşun tâ kendisi olarak bilmeli, İslâm'ın " anacaddesini" takip etmeli, " yan yollara " ve " sapık kollara" kaymamalıdırlar. Ehl-i Sünnet vel Cemaat çizgisini kaybetmemelidirler.


4. Müslüman aydınlar, kültür ve medeniyet yarışında çağdaş metod, vasıta ve teknikleri, en az hasımları seviyesinde bizzat geliştirebilmeli ve kullanabilmelidirler.



S. Ahmed Arvasî
C.1 s.15-16


Konular