“Laik tefsir” mi, o da ne?

“Laik tefsir” mi, o da ne? MUSTAFA İSLAMOĞLU
30/03/2007

ABD yine şeytanlığa soyunmuş. Guantanamo laboratuarında elde ettiği sonuçlardan yola çıkarak, Kur’an’ın Müslüman’ın şahsiyeti üzerinde ne denli temel bir kurucu unsur olduğunu keşfetmiş olmalı. Esirlere, yarı çıplak kadın sorgucu göndermek suretiyle onları taciz etmeyi düşünecek kadar cin fikirli ABD, sonunda “seküler/laik tefsir” yazdırmaya karar vermiş.
ABD bunun için 20 ülkenin istihbarat uzmanlarını bir araya getiriyor. 4-7 Mart 2007 tarihinde Florida’nın Sen Petersburg Hilton Oteli’nde toplanıyorlar. İstihbaratçı uzmanlar yalnız değil. Onlarla beraber kendilerine “laik Müslümanlar” adını veren bir gurup “beyaz casus” da var. Aynı gün aynı yerde toplanan bu güruhun içerisinde, Hollanda’yı birbirine katan ve İslam’a yapmadığı iftirayı bırakmayan Afrika asıllı devşirme Ayan Hirsi Ali de var.
ABD’liler niçin zahmet etmişler. Ne lüzum vardı ki bu kadar zahmete. Bizimkilerden “İslam’ı laikleştirme projesi” talep etseler, bizimkiler sevabına gönderirlerdi. Hatta belki üstüne para bile verirlerdi.
Doğrusu “laik tefsir” bizim militan laiklerin bile düşünemediği bir şey. Bir zihin jimnastiği yapayım dedim, işin içinden çıkamadım. Farzı muhal laik tefsir diye nevzuhur bir şey olacak olsa nasıl olur? Epey kafa yordum, bir kaba kurtaramadım. Beyaz casusların işi hayli zor göründü bana.
Mesela “kafir-mümin” ayrımını nasıl halledecekler? “Ey iman edenler!” hitabını, söz gelimi parantez açıp “Ey (laikliğe) iman edenler!” diye değiştirmeyi düşünürler mi? Mesela “Kafirler ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert ol!” ayetini nasıl hallederler? Dahası “O gökte de ilah olandır yerde de ilah olandır” ayeti, laikliği kökünden söküp mahkum ediyor. “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyen” kimselerin kâfirliğinden, zalimliğinden ve fasıklığından söz eden Maide 44, 45 ve 47 ayetleri ne ederler acep?
Mesela, tüm laik söylemleri mahkum eden şu ayet: “Kulle yevmin huve fi şe’n: O her an hayata müdahildir”. Bunu Kur’an’dan silmeyi mi düşünüyorlar?
Tamam, tefsir yorumdur. Onlar metne dokunmayı düşünmüyorlar, amaçlarına yorumla ulaşmayı deneyecekler.
Bence bu “iyi haber” olarak bile değerlendirilebilir. Neden derseniz, Kur’an’ın metnini tahrif edemeyeceklerini akılları kesmiş olmalı da, ondan. Zira aynı ülke geçtiğimiz yıllarda “Gerçek Furkan” diye piyasaya kendi adamlarına yazdırdığı bir sahte Kur’an sürdü. Demek ki o proje tutmadı. Bu yeni proje bunun göstergesi.
Ve bu da yeni oryantalizmin son numarası oluyor. Eski oryantalizm eski sömürgeciliğin keşif koluydu, yeni oryantalizm de yeni sömürgeciliğin keşif kolu. Yeni sömürgecimiz Amerikan imparatorluğu, sömürüsüne karşı direnenlerin güçlerini nereden aldığına dair sondaj yapmış olmalı. Eminim ki her seferinde gele gele iş Kur’an’a gelip dayanmaktadır.
Doğrudur. Kur’an antiemperyalisttir. Zira Kur’an adaleti emreder, emperyalizm ise sömürü ve zulmü emreder. Kur’an’a göre servet emanettir. Kur’an’ın öngördüğü servet ahlakı, paylaşma ahlakıdır. Emperyalizm vahşi kapitalizmin sütkardeşidir. Vahşi kapitalizm ise servete tapınır.
Bana sorarsanız Amerikalıların hiç şansı yok. Onların şimdilerde düşündüğünü, emperyalist selefleri olan İngilizler Hindistan’da bundan yüz-yüz elli yıl önce düşünmüşlerdi. Bunun için okullar kurdular, âlimler devşirdiler. Hatta Kadiyanilik gibi sahte din icat ettiler. Kadıyanilik’in kurucusu Kur’an’daki cihad ayetlerinin hükmünün kalktığını, yani “mensuh” olduğunu ilan etti. Kendisine, klasik nesh teorisinden destek de buldu. Değil mi ki tarihimizde, bir tek “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla güzellikle mücadele et” ayetinin kendisinden önce nazil olmuş 100’ü aşkın cihad ayetini neshettiğini söyleyen alimlerimiz çıkabilmişti. Ahmet Kadıyani’ye ne diyeceksin?
Aynı şeyi yine İngilizler İran’da denediler. Taşeron olarak kullandıkları Bahailer’e destek verdiler. Bahailer ortaya çıktığında ilk işleri cihad ayetlerinin “neshedilmiş” olduğunu söylemek oldu. İkinci işleri de tesettürün neshedildiği söylemek. Kurratu’l-Ayn lakaplı bir Bahai kadın, sahnede törenle tesettürünü çıkardı. Bu İslam dünyasında ilk defa yaşanan bir hadise oldu.
Fransız edebiyatçının Abdullah Cevdet’e dediği lafı hatırlamanın tam sırası: “Kur’an’ı kapa, kadınları aç.”
Bizde bir asra yakın zamandır olan bitenin özeti Fransız gâvurunun söylediği bu sözden başkası değildi. Kur’an’ı kapatacak, kadınları açacaktık. Bunun için neler yapıldığını söylemeye gerek yok. Sonuç mu? Bence bu kadar bedel ödeyen ve ödetenler açısından bu proje fiyaskoyla neticenmiş sayılmalıdır.
Şimdi çıkmış birileri “Kur’an’ı kapatamadık, bari yorumunu laikleştirelim” diyorlar. Bunun anlamı şu: metnini tahrif edemedik, bari manasını tahrif edelim.
İyi de, tahrif edilmiş manayı kime satacaklar? “Bitli baklanın kör alıcısı olur” diyeceksiniz. İyi de, o tipler yeni çıkmadı ki, başından beri var. Kur’an onları zaten faş etmiş: “Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler: dönemezler” diyor. Samimi mümin, Allah’ın nuruyla bakar. Allah’ın nuruyla bakan yoruma değil, hayata, yani yaşantıya bakar. Hayatında Kur’an yoksa, ağzıyla kuş tutsa sözünü dinletemez. Elbet, her cinsten olduğu gibi bu cinsten de bir avuç çıkar. Klavuzu karga olana söylenecek bellidir.
Sizin anlayacağınız “laik tefsir”, boş iş.


Konular