Üç Gencin Söylediği

SÖZLERLE davranışların en fazla çeliştiği konulardan birisi gençliktir. Kime sorsanız gençliğin öneminden söz eder; fakat kimin gençliğe önem verdiğine bakacak olsanız, cevap bulmakta zorlanırsınız. Hattâ, “Gençlik kendisine ne kadar önem veriyor?” sorusunun cevabı bile o kadar net değildir.

Önem vermek güvenmeyi de gerektirmeseydi, bu konuda o kadar zorlanmayabilirdik. Biz gençlere neyi nasıl yapacaklarını veya yapmayacaklarını anlatmakla onlara önem vermiş olduğumuzu düşünürüz. Ancak, ister küçük bir işletme, isterse bütün bir ülke çapında olsun, birşeyleri gençlere emanet etmek söz konusu olduğunda, o şeylere gençlerden daha fazla önem verdiğimiz ortaya çıkar. Böyle durumlarda çözümü, çoğunlukla, gençlik yaşını ileri çekmekte buluruz. Kırkını devirmiş insanlardan oluşan bir ekip bir yerde görevi devraldığı zaman “Genç kadrolar iş başında” diye övünmeye başlamışızdır. Daha geniş görüşlü olanlarımız belki bu sınırı otuzlu yaşlara kadar indirebilirler. Ama hayatında henüz yirmi kadar bahar sayabilmiş bir insana ciddî bir işin sorumluluğunu yükleyebilecek kadar cesaret sahibi kim var? Daha da ötesi, bugün gençler bu cesaretin ne kadarını kendilerinde bulabiliyorlar?

Werner Heisenberg
Gençlerimiz ve yaşlılarımız bu konuda ne düşünürse düşünsün, ortada inkâr edilemeyecek bir gerçek de var: İnsanlık tarihinde gençlik hiç de küçümsenmeyecek bir rol oynamıştır. Bunun bir örneği, bugünkü dünyamızı şekillendiren üç tane yirmilik delikanlıdır: Newton, Einstein ve Heisenberg.

Bu isimlerle beraber bizim hayalimizde yaşlı başlı adamlar canlanır. Oysa bunların üçü de, bilim tarihini değiştiren buluşlarını yaptıklarında, yirmili yaşların içindeydiler. Newton yirmi beş yaşında çekim kanununu keşfetti; yirmi altısında da hocası Isaac Barrow üniversitedeki kürsüsünü bu delikanlıya bıraktı. Einstein, çocukluğundan beri zihnini meşgul eden sorulara cevap olarak izafiyet teorisini geliştirdiğinde, patent bürosunda çalışan yirmi altı yaşında bir memur idi. Heisenberg ise kuantum mekaniğini henüz yirmi üç yaşında iken keşfetmişti.

İşte biz bugün dünyaya bu üç delikanlının gösterdiği yerden bakıyoruz.

Bu gencecik insanların tarihi bir çırpıda değiştirmiş olmaları, bir açıdan, inanılması güç bir hadise olarak görülür. Başka bir açıdan baktığımızda ise, çok da şaşılacak birşeyle karşı karşıya bulunmadığımızı fark ederiz. Çünkü yüzyılların anlayışına meydan okuyacak buluşlar için en uygun zaman, delikanlılık çağıdır. Yaş gelip de bizim “olgunluk” olarak nitelediğimiz çağlara dayandığında, çoğunlukla sabit fikirler yerleşmiş, dünyaya yeni bir açıdan bakmak için sebep veya cesaret kalmamış olur. Fakat bu acı gerçekten daha acısı da var:

Zamanımız, insanı standartlaştırma işini artık o kadar geç yaşlara da bırakmıyor. Einstein’ın yüzüncü doğum yılı dolayısıyla Avrupa’da düzenlenen törenlerden birinde konuşan bir psikiyatrist, ünlü bilginin çocukluğunda çok geç konuşmuş olmasını hatırlatarak, “Talihi varmış Einstein’ın,” demişti. “Eğer bizim zamanımızda dünyaya gelseydi, onu özel eğitime tâbi tutar ve sıradan bir insan haline getirirdik.”


Newton
Zamanın henüz standartlaştırma fırsatını bulamadığı gençlik çağı, bilgi ve deneyim açısından yeterli bulunmayabilir. Fakat bunun sağlıklı bir yaklaşım teşkil etmediğini tarih bize gösteriyor. Yirmi yıllık bir zaman, bir insan için, bu dünyayı tanımaya ve bu dünyada ciddî birşeyler ortaya koymaya yetecek bir süredir. Yalnız insanlar bu süreyi farklı şekillerde yaşar: Kimi ömrünün ilk yirmi yılında kullanır, kimi de bütün bir ömre yayar. Zamanımızın yaygın tercihi ikinci yönde cereyan ettiği için, insanların birçoğu, entellektüel yönden delikanlılık çağını ancak ileri biyolojik yaşlarda yakalayabiliyor. Yaygınlığı nedeniyle de bu durum standart olarak kabul görmüş bulunuyor. O yüzdendir ki, büyük işleri ve entellektüel başarıları, kireçlenme ile aynı çağlarda ortaya çıkması gereken şeyler zannediyoruz. Büsbütün haksız da sayılmayız. Hergün ömrünün dört saatini televizyon aptallıkları karşısında tüketen bir toplumun yirmi yaş olgunluğuna ulaşması için asırlar bile yeterli bir süre teşkil etmeyebilir.

Televizyonlu evlerde büyümüş olsalardı, bugün kim hatırlardı Newton’un, Einstein’ın, Heisenberg’in adını?


Ümit Şimşek


Konular