Gelenek ve Modern’in Girdabında Ruhsuz Psikolojinin Çıkmazlarında İffetli Gençler Nasıl Evlenecek?

HER ÇAĞIN ÖN plana çıkan belli bir insan tipi vardır. Kimi düşünürlerin ‘çağın ruhu’ diye ifade ettiği duygu, düşünce, davranış ve algılayış kalıpları tek tek insanlara hakim olur. Böylece bu kalıplar (paradigmalar) onların iç ve dış yapısını kendine göre kodlar ve bu kodlar temelinde insanın hem varlıklarla, hem yaratıcıyla, hem de insanla olan ilişkilerinin biçimi belirginleşir.

Bugünün insan ilişkilerine, evlilik kurma biçimlerine, kadın ve erkeğe bakışına yön veren temel etken ise popüler psikoloji ve psikiyatrinin kitlelere mal olmuş temel kalıplarıdır. Geçmişte hem Doğu toplumlarında hem de Batı toplumlarının önemli bir kısmında psikolojinin yerine daha çok din ve ahlak belirleyici idi. Her toplum ve topluluk kendi dinamiklerine göre dini ve ahlaki yapısından beslenen bir gelenek meydana getirmişti.

Söz konusu din ve ahlak temelli gelenek bütün insan ilişkilerini değişik biçimlerde belirliyordu. Örneğin, duygu, düşünce ve davranış hamuru din ve ahlak temelli gelenekle yoğrulmuş eski kuşaklar (çok uzak değil, anne babalarımız, dede ve ninelerimiz) daha bir sabırlı, daha tahammüllü, daha fedakar, daha digergam bir halet-i ruhiyede idiler. Fakat özellikle İslam toplumlarında hem Hz. Peygamber’in sünnetinin ruhundan uzaklaşmayla, hem geleneğin deforme olup çözüm üreten değil baskı ve körü körüne otorite üreten bir mahiyete bürünüp sırf şekli bir hal almasıyla; Batı’dan esen dünyevileşme, haz merkezli yaşama, ben eksenli hayat algısı, cinsel özgürlük sloganları ve şiddetli feminizm rüzgarlarına zemin hazırlanmıştır.

Dini ve ahlaki özünden kopup sadece formal (biçimsel) yanından ibaret kalan gelenek bir baskı ve kalıplama aracı, özgürlük karşıtı, kadın ve erkeği mahkum eden bir sistem olarak kitlelerce algılandı. Geleneğin aldığı biçimde de bu algıyı haklı çıkaracak epeyce yön mevcuttu. Geleneğin bu şekline karşı müthiş bir tepki oluştu ve bu kötü örnekler vurgulanarak halka sistematik telkin araçları ile (yazılı ve görsel medyada) adeta ezberletildi.

Özellikle Freudyen psikoloji popülerleşerek halkların adeta yeni dini oldu ve kendine özgü bir tercih ve davranış manzumesi inşa etti. Daha somut konuşursak, bugün sokağa çıkın ve yoldan geçen herhangi biriyle (kadın erkek, genç yaşlı fark etmez) şöyle beş dakika sohbet edin. Sohbet esnasında kadın ve erkeğe ilişkin; evliliğe, flörte, görücü usulüne dair sorular sorun. Konuştuğunuz kişinin satır aralarında kullandığı düşünce kalıplarına dikkat edin, kullandığı kelimelerin neler olduğuna bir bakın. Göreceksiniz ki, ‘Hayat müşterektir’le başlayan, ‘Kadın ve erkek eşittir’le devam eden, ‘Görücü usulü hangi devirde kaldı ayol!’larla zenginleşen, ‘stres, bilinçaltı, bastırma, relaks, etki-tepki, davranış’ gibi bol miktarda popüler psikoloji sözcüğü ile süslenen bir konuşmayla karşı karşıyasınız.

Bendeniz konferans ve seminer çalışmaları için yurdun dört bir yanını dolaşan biri olarak Anadolu’nun ücra bir köyünde halini hatırını sorduğum yetmişini çoktan devirmiş bir ninenin ağzından gayet rahatça çıkan ‘Valla oğlum, çoh sitires oluyoh burda, ne biliyim işte’ yollu bir cümleyi duyduğumda meselenin boyutlarını yeniden kavramıştım. Hele bir başka köyün girişinde şalvarlı poturlu köy kadınlarının sabahın erken vaktinde koşar adım yürüyüş yapmalarını ‘diyet yapıyoz’ diye dile getirmeleriyle neredeyse hadisenin (popüler psikoloji söyleminin yaygınlaşmasının) nirvanasına ermiştim…

Popüler psikolojinin Freudyen damarı özellikle hiçbir şeyi ‘bastırmamayı’, bastırılan duygu ve düşüncelerin psikodinamik süreçlerle birleşip karmaşa (kompleks)lere yol açacağını söylemektedir. Yani ‘içinizdeki çocuğun’ isteklerine sınır koymayacak, duygu ve düşüncelerinizi bastırmayacak, doyuma ulaştıracaksınız. Bu anlayış ahlaklı ve ilkeli olan herkese adeta bir psikomanyak gözüyle bakmamıza yol açmıştır. İnsan duygularının ve arzularının sonu yoktur, her istediğini yaparak duygularımızı tatmin edebileceğimiz koca bir yalandır. Hz. Mevlana’nın dediği gibi bu aynen deniz suyu içmeye benzer, içtikte susuzluğunuz artar ve sonunda çatlar ölürsünüz. Dolayısıyla mesela, çocuğunun isteklerini azami mertebede tatmin ederek onu daha kişilikli, daha özgüvenli ve ruhsal açıdan daha sağlıklı yetiştireceğini zanneden ana-babalar kıyasıya yanılıyor. İnsanın içindeki doymaz iştiha ancak sınırlanarak, kısıtlanarak, yetingenliğe alıştırılarak dizginlenebilir ve ruh sağlığının da asıl yolu buradan geçer. Aynı şekilde evlilik öncesinde modern yollarla cinsel duygularını bastırmadan karşı cinsi tamamen tanıyıp, geleceğe dönük sağlıklı bir ilişkinin temelini atacağını zannetmek büyük bir aldatmacadır. En azından şunu düşünelim, evlilik öncesinde, uygulama yanlışları olan geleneksel yolları reddederek, karşı cinsi tanıma adına birden çok ilişki yaşayan bir kişi, daha sonrasında eskaza bir evlilik yaptığında, daha önceki ilişkilerde yakından tanıdığı kişilerin ön plana çıkan hoş ve cazip yanlarını mevcut eşinde aramak gibi bir ruh haline girmeyecek midir? Karşı konulmaz bir şekilde yaptığı iç kıyaslamalarla zaman içinde eşini beğenmez bir hale gelmeyecek midir? Bu iç memnuniyetsizlik onu içten içe baskılayıp bu durum davranışlarında agresifliğe, aşırı tepkiselliğe, yersiz duygu patlamalarına sebebiyet vermeyecek midir?

Asıl meseleye gelirsek, modern insan teknolojinin kıskacında yabancılaşarak yalnızlaşmıştır. Gitgide, modern insan, insan insana sıcak ve yüzyüze iletişimden uzaklaşmakta, gökyüzünü seyretmek, mevsimlerin hallerine seyirci olmak yerine evde bilgisayarının ya da televizyonunun ekranını seyretmeyi tercih etmektedir. Dolayısıyla hem Nebevi Geleneğin hem de onun etkisinde toplumsal geleneklerin kendi içinde mahalli koşullara göre geliştirdiği evlilik biçimleri (son zamanlarda yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de 30 çeşit evlilik kurma biçimi tespit edilmiştir) modern yaşama biçimi içinde üretilememektedir. Fakat insanların bir şekilde tanışmaya, konuşmaya, buluşmaya, yuva kurmaya, birbiriyle iletişim kurma ihtiyaçları devam etmektedir.

Modern zihniyetin şimdiye kadar görücü usulünü ve tüm geleneksel yolları aşağılayıp tukaka ettiğini, bunun karşısında özgürlüğün, çağdaşlığın ve sağlıklı ilişkilerin bir sigortası olarak flört vb. yolları övdüğünü görüyoruz. Görücü usulü ve diğer geleneksel yollarda kişinin eşi olacak kişiyi tanıma fırsatı bulamadığı, şahsın adına ebeveynlerin karar verdiği ve daha mutlu olunacak sağlıklı bir evliliğin temelinin kurulamadığı iddia edilmektedir. İşte bu noktada özellikle flört ve son zamanlarda ‘internetten bulmak’ diye meşhur olan dolaylı ilişki kurma biçimleri, evlilik merkezlerinde uzmanlar eliyle kurulan temaslar (görücü usulünde anne-babanın rolüne karşı çıkan modern zihniyet kendini diplomalı uzmanların eline terk etmeyi erdem bellemektedir), ücret mukabili girilen evlilik evleri ve evlilik partileri devreye girmektedir.

Şunu sormak gerekiyor: Acaba flört başta olmak üzere diğer yollarda insanlar birbirini ne kadar tanıyabilmektedir? Kanaatimiz o ki, karşı cinsler değişik boyutlarda diyelim beş yıl flört etse bile birbirini tanıyamamakta, aksine tüketmektedir. Çünkü, flörtte ve diğer usullerde sanıldığının aksine içsel ve dışsal perdeler hiçbir zaman tam anlamıyla inmemekte, insanlar bir şekilde zihinlerinde yatan aslan olan evlilik finaline ulaşana kadar rol yapmaya devam etmektedirler. Bu arada birbirlerine tam bir güven içinde ulaşamamanın gerilimiyle karşılıklı yıpranmakta, hatta ilerde kurulacak olan muhtemel bir evliliği zehirleyecek kimi zehirli tohumları aralarına ekmektedirler. Sözkonusu bu zakkum tohumları ilerde perdelerin inmesi ve hormonal performans döneminin sönümlenmesi zamanlarında açığa çıkmakta ve bu durum yoğun tartışmalara, kavgalara zemin hazırlamaktadır.

Hem bir düşünün, hayatının en toy, en tecrübesiz döneminde, görünüşe aldanmaya pek müsait bir durumda, üstelik gözü hormonlarının güdümünde bulanıklaşmış bir genç erkek veya bayanın kendi kendine, güya özgürce, flört ve diğer yollarla karşı tarafı tanıma imkanı bulduğu ve kendi kendine sağlıklı bir karar verdiği nasıl iddia edilebilir? Tamam, geleneğin zorba, nobran, dayatmacı yanlarına karşı çıkalım, ama lütfen söyler misiniz bunun karşısında önerilen yollar en başta, a) insan fıtratına ne kadar uygundur, b) kişi sadece kendi akıl ve duygularının kılavuzluğunda ne kadar doğru karar verebilir, c) internet gibi yapay teknolojik imkanlarla, suni görüşme biçimleriyle karşı taraf ne kadar tanınabilir, d) bu yollarla kurulan ilişkiler ne kadar uzun soluklu, aile kurumunun sorumluluklarını almada ne kadar yol açıcı olabilir? Bu sorular öylece orta yerdedir ve cevap beklemektedir.

Yapılan araştırmalara itimat edecek olursak, flört ve diğer yollarla evlenen çiftlerin diğerlerine göre daha mutlu, aile içi şiddetten daha uzak, daha uzun soluklu ilişkiler kurduğu iddia edilemiyor.

Bugün itibarıyla geçmişin tecrübe zenginliğinden istifade ederek, geleneğin çeşnili çözüm yollarından ilham alarak, geleneğin fıtrattan, dini ve ahlaki temelden uzaklaşmasıyla meydana gelen yanlarından (beşik kertmesi, zorla evlendirme, levirat ve sororat tarzı evlenmeler, katı otoriter kararlarla tarafların iradesini hiçe sayarak evlendirme v.b. gibi) arıtarak günümüz koşullarına hitap eden meşru yollar bulunmalıdır. Örneğin, her iki boyuta da hakim ehil kişilerin (uzman demiyorum) gözetiminde insanları birbiriyle tanıştırmaya ortam hazırlayan, danışmanlık hizmeti veren, bilgi, bilinç ve eğitim hizmetiyle duyarlılık düzeyini artırmaya çalışan kurumsal yapılanmalara ihtiyaç vardır. Bu tür dernek, kurum ve vakıflara şiddetle ihtiyaç vardır. Fakat bu kurumsal yapılanmaların öncesinde bu konuda entelektüel hazırlığı olan kişilerle ‘Evlenme Yolları ve Yeni Arayışlar’ konulu toplantılar düzenlenmeli ve bazı yeni usuller aranmalıdır.

Yusuf Özkan Özburun


Konular