Kapıda Karşılamaya Mecbur muyum?

Eşim işten geldiğinde; süslenmiş, giyinmiş-kuşanmış, koku sürünmüş, son derece havalı ve güler yüzlü bir şekilde her zaman kapıyı benim açmamı, kendisine sevgi gösterisinde bulunmamı istiyor. Bu her zaman mümkün değil. Ev işlerini yapacağım diye kendimi helak ediyorum, o ise; yaptığım işleri küçümsüyor, beni hizmetçiye benzetiyor. Dinen; o mu haklı, ben mi haklıyım?




İslâm dini Müslüman kadın ve erkeklerin evlenip yuva kurmalarına çok önem vermektedir. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerîm’de, “Size onlar sayesinde veya onlarla huzur ve sükûnete ermeniz için kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet halk etmesi O’nun kudretinin alâmetlerindendir. Bunda düşünen bir topluluk için işaretler vardır.” (er- Rûm 30/21). buyurmuştur.




Efendimiz (sas) de hadislerinde Müslümanları evlenmeye teşvik etmiştir. Bir hadîs-i şerifînde şöyle buyurmuştur: “Ey gençler sizden evlenmeye güç yetirenler evlensin” (Buhârî, “Nikâh”, 3; Müslim, “Nikâh” 1). Anlaşılmaktadır ki İslâm dini kadın ve erkeğin birbirinden uzak durmasını değil, meşrû bir nikâh ile yani, sağlıklı ve temiz bir zeminde, bir arada yaşamasını istemektedir. Bu durum onlar için bir lütuftur. Ayrıca evlilik, kocanın karısına verdiği “sağlam bir teminat”tır (en-Nisâ 4/21).




Bu noktadan sonra iş tarafların birbirleriyle güzel geçinerek hayatlarını sürdürmelerine kalmaktadır. Bu konuda Kur’ân, erkeklere geçimli olmayı tavsiye ederek şöyle buyurmuştur: “Kadınlarınızla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadı iseniz bile… Olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur” (en- Nisâ 4/19).


Kadınlara hitaben de Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur: “Dünyanın hepsi meta, eşyadır. Ve dünyanın en hayırlı varlığı ise; saliha (vazifelerini tam olarak yapan doğru kadın)dır” (İbn-i Mâce, I/596), “Kadınların en hayırlısı, kocası ona baktığı zaman mesrûr olur, bir şey söylediğinde emrini yerine getirir. Namusunda ve malında, kocasının hoşlanmayacağı bir harekette de bulunmaz.” (et-Tâc, II/283)



İyi geçinmenin temelinde hakların gözetilmesi vardır. Kadının, kocasının kendisiyle meşgul olmasını istemesi ne kadar hakkı ise; kocanın, karısının kendisi ile meşgul olmasını istemesi de o kadar hakkıdır. Bunun için karı-koca birbirlerine sevgi, saygı, nezâket, ülfet, ikrâm, ihsân, şefkat, merhamet gösterip, birbirlerinin hatırlarını saymalıdırlar. Sözgelimi; koca karısından temiz, itinalı ve şık giyinmesini, süslenip kadınlığını sergilemesini istemesi hakkı olurken, bu isteğine karısının itibar etmesi görevidir. Buna binaen, kendisinin de hanımı için giyimine itina gösterip, iltifatlar etmesi, eve gelirken küçük ama gönül alıcı hediyeler getirmesi de görevidir. Eşlerin gayrimeşru yollara kaymamaları için eşlerin arzu, istek, merak, coşku ve sevgilerini meşru zeminde ve Allah’ın hoş gördüğü şekilde, karşılıklı olarak tatmin etmeleri elzemdir.



Kadın, ev düzeninde; temizliğe, çocukların bakımına, yemek hazırlanmasına, alışveriş yapılmasına nezáret etmekle kocasına yardımcı olurken işlerin dozunu kaçırmamalı, aşırı titizliğe düşüp, zamanını sadece ev işlerine asla harcamamalıdır. Aksi takdirde, kocasına karşı olan aslî vazifelerini ihmal duruma düşeceğinden eşi ile arası açılması muhtemeldir. Erkek için temiz bir ev ve güzel bir yemek daima hoş gelir, ancak; o evde her şeye rağmen güler yüzlü, tatlı dilli, kadınlığını bir ışık gibi ortalığa saçan şık bir eş, son derece sadık ve sırdaş bir arkadaş, yuvasına hakim bir hanımefendi olursa!..

O hanımefendi, her gün asâletinin, güzelliğinin ve edebinin olgunluğunu göstererek eşini kendine bağlar. Gerekirse o dakikalara kendini daha önceden hazırlar. Çünkü yorgun, argın gelen eşi severek dinlendirmek, onu yuvasında saadetle doyurarak evine bağlamak ve kendi hizmetini, emeğini eşine hissettirmek, onunla beraber “gezmenin ve ibadet etmenin” zevkine varmak her Müslüman hanımefendinin vecibelerindendir. Aksi takdirde; tek başına, tertemiz olan evin, güzel yapılmış sıcak yemeğin değeri kalmaz. Yuvayı her şeyiyle değerli kılan eşin hanımlaştırılmış kadınlığıdır.



Karı-koca ilişkilerinde ünsiyetin ve saadetin daima artarak korunması için; her halde, her durumda hüsn-i zan yani; iyi niyet şarttır. Eşler birbirlerine; ayıp aramadan, küsmeden, kötü sözler sarf etmeden, meziyetleri öne çıkararak, iltifatlarla isteklerini dile getirmelidir. Unutulmamalıdır ki; marifet iltifata tâbidir, iltifatsız marifet boştur. Evlilikte, bu kural daima geçerli olup altın kural durumundadır. Rabbimiz’in, verdiğine razı olmak ve dengeyi koruyarak, O’nun (cc) istediği şekilde hayat kurma gayretinde bulunmak her Müslüman’ın görevidir.
__________________
(alıntı)


Konular