30.Kursı - Arş - Mukarreb Melekler - Rızıklar ve Tevekkül

Ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki:

«— Allah'in Kürsi'si gökleri ve yeri kaplar.»

(Bakara Sûre-i Celilesi: 255)


Bazi tefsir âlimlerine göre «Kürsî» Allah (C.C.)´in ilminden mecazdir. Bazilarina göre O'nun mülkü kasdedilmektedir. Bir kisim âlimlerin yorumuna göre ise burada bildigimiz gök cisimleri kasdedilmektedir.

Hz. Ali'den (K.V.) rivayet edildigine göre:

"Kursi» parlak incidendir ve uzunlugunu Allah (C.C.)'dan baska hic kimse bilmez."



Bir hadiste: «Göklerle yedi kat yer Kürsi ile birlikte sahrada hir halka gibidir» buyurulmustur.


Ibni Mâce'nin naklettigine göre. Peygamber'imiz (S.A.S.) söyle buyuruyor:

«— Gökler, Kürsî boslugundadir, Kürsi de Ars'in önündedir.»



Ikrime (R.A.) nin rivayet ettigine göre söyle demistir:

"Günes Kürsî nurunun yetmisde biri kadardir. Ars da. Perdelerin, yani hicaplarin yetmisde biri kadardir."

Yine Peygamber (S.A.S.)'imizden nakledildigine göre:

Kürsî'yi tasiyan meleklerle Ars'i tasiyan melekler arasinda yetmis tane karaniik hicap ve yetmis tane aydinhk hicap vardir. Her hicap arasinda besyüz yillik mesafe vardir.

Eger böyle olmasaydi. Kürsî'yi tasiyan melekler, onlarin nurundan yanarlardi.
Ars, Kürsî'den daha yüksekte tamamen isiktan ibaret bir cisimdir ve Kürsi´den ayri bir yapidadir.

Hasan-ül Basrî bu görüse katilmaz. Ars'in kirmizi yakuttan, yesil bir cevherden, ak inciden ve safi isiktan oldugunu ileri süren çesitli görüsler verdir.

En dogrusu bu konuda kesin konusmaktan kacinarak ve susmeyi tercih etmektir. Felek (astronom.) âlimleri (Ars'a «Dokuzuncu Felek» «En üst Felek» ve «Felekler, Felegi» , «Atlas Felek» yâni «Yildizsiz Felek» gibi çesitli isimler verirler.
Çünki klâsik hey'et âlimlerine göre bütün Felekler «Burçlar Felegi» adini alan sekizinci Felekte sabittirler.

Seriat âlimlerine göre «Ars» ve «Kursi» mahlükatin üst siniridir. Tavanidir, onun disinda hiçbir sey yoktur. Bu sinir, ayni zamanda kullarin bilgi hududunu cizmektedir. Bu sinirin ötesini ne idrak etmeye imkân vardir ve ne de bunun ötesine tasan bir arastirmaya girismek yerindedir.



Ulu Allah (C.C.) söyle buyuruyor:



"Eger onlar sara yüz çevirirler ise de ki, «Bana kendinden baska ilâh bulunmayan Allah yeter. Ben sirf O'na dayaniyorum. O, ulu Ars'in sahibidir."

(Tevbe Sûre-i Celilesî - 129)

<


Görüldügü gibi Allah (C.C.), Ars'i «ulu» ´luk ile sifatllandirmistir. Cünki varliklarin en büyügüdür.
Öte yandan yukardaki âyette emredilen "tevekkültü" (sirf Allah (C.C.)'a dayanip güvenmeyi) Peygamber'imiz (S.A.S.) hayatinda gerçeklestirmistir. Bu yüzden gerek Tevrat'ta ve gerekse diger ilâhî kaynakli kitaplarda Peygamber (S.A.S.)'imiz "Mütevekkil" (tevekkül eden. sirf Allah (C.C.)'a dayanip güvenen) diye anilmaktadir. Neden? Çünki tevekkül; Allah (C.C.)'i tek bilip O'nu tanimanin tabiî bir neticesidir. Peygamber'imiz (S.A.S.) de Allah (C.C.)'i tek bilenlerin efendisi ve O'nu taniyanlarin {ariflerin) basidir.

Zaman zaman sanildigi gibi, tevekkül tedbirlere ve neticeye götüren sebeplere sarilmaya engel degildir. Tersine böyle olmak emredilmistir.

Nitekim bir tasrali arap Peygamber´imize (S.A.S.) «Devemi baglayayim mi, yoksa onu Allah (C.C.)'a tevekkül ederek salivereyim mi» diye sorar. Peygamber (S.A.S.)'imiz tasrali arab'a «Deveni bagla, sonra tevekkül et» diye buyurur.

Peygamberimiz (S.A.S.) söyle buyuruyor:

«— Eger Allah (C.C)'a tam mânâsi ile tevekkül etseydîniz, O. sabahleyin
yola ac çikarak yuvaya tok dönen kuslarin rizkini nasil veriyorsa sizinkini de öyle verirdi.»



Peygamber (S.A.S.)´imiz burada «Kuslarin sabahleyin yola çiktiklarini» belirterek tevekkülun netice saglayici sebeplere yapismakla birlikte olmasi gerektigine isaret buyurmustur.



HIKÂYE


Ibrahim Ibni Edhem ile Sekik'ül-Belhi (rahmetullâhi aleyhim) Mekke'de karsilasirlar. Ibrahim, Sekik'e: «Seni bu duruma getirmeye sebep ne oLdu» diye sorar. Sakik söyle cevap verir. «Günlerden bir gun çöle varmistim.

Kiraç bir yerde yatan, kanatlari kirik bir kus gördüm. Kendi kendime «Surada oturayim ve bu kusun rizkinin nereden geldigini gözetleyim» dedim. Kusun karsisinda yere çöktüm. O sirada gagasi arasinda çekirge tasiyan baska bir kus belirdi, kirik kanadli kusun yanma konarak gagasi arasindaki çekirgeyi onun gagasina birakti.

Bu durumu görünce içimden «Bu kusu öbürüne vasita kilan, ulu Allah (C.C.)´a nerede olursam olayim benim rizkimi da saglamaya kadirdir» diyerek kazanç pesinden kosmaya son verdim ve kendimi tamamen ibadete adadim.»

Ibrahim Ibni Edhem. O'na: «Peki neden sen o kirik kanadli kusa yiyecek tasiyan saglam kus olup daha yüksek dereceli olmak istemiyorsun? Sen Peygamber (S.A.V)'imizin «Yüksek el (verenin eli) alçak elden (alanin elinden) deha hayirlidir» diye buyurdugunu duymadin mi?

Mü'minin alâmeti, iki dereceli olan her seyde, daha üstün olan derecenin pesinden kosmaktir. Böylelikle ancak iyilerin menziline ulasabilir.

Bu cevabi alan Sekîk. Ibrahim Ibni Edhem'in elini tutarak öptü ve «Yâ Ebû Ishak (Ibrahim Ibni Edhem'i lekabi) sen bizim üstadimizsin» dedi.

Fakat insan bir neceye ulesmak üzere sebeplere el attigi zaman gözünü bunlara dikip onlara takilmamali, tersine her zaman bakislarinin hedefi ve emeginin amaci Allah (C.C) olmalidir. Bu-husûsda, dilenciyi örnek almali.

Bilindigi gibi, dilenciler dilenirken bir kab kullanirlar. Fakat kab onun araci oldugu için dilenirken gözlerini kaba degil, onlara bir sey verecek olan insanlara dikerler.



Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

«— insanlarin en zengini olmak isteyen kimse, Allah (C.C.)'in katinda bulunan varliga elindeki varliktan daha cok güvenmelidir.»




Uzun müddet Ibrahim Ibni Edhem'in (R.A.) hizmetinde bulunan Huzeyfet-ül Merasî'ye bir gün «Onun yaninda bulundugun süre içinde karsilastigin en sasirtici olay nedir» diye sorarlar.

Huzeyfe su cevabi verir: «Mekke'ye giderken yolda günlerce aç kaldik, sonunda Kûfe'ye vardik, yikik bir camiye siginmistik.
Bu sirada Ibrahim îbni Edhem, yüzüme bakarak bana «Yâ Huzeyfe, seni acikmis görüyorum, öyle mi?» diye sordu. Ben de ona «Durum seyhimin gördügü gibidir» cevabini verdim.
Bunun üzerine «Bana kâgit, kalem getir» dedi, istediklerini ona getirdim. Besmele'nin arkasindan «Her durumda hedef sensin, her mânâda yönelis sanadir» diye yazarak su manzumeyi kâgida döktü:

«Ben hamdeden'im, ben sükreden'im, ben zikreden'im

Ben açi'm, ben kayibim ve ben çiplak'im!

Alti durum saydim, ben bunlarin ilk yarisini üzerime almistim

Ya Rabb'i, diger yarisindan da sen kefil ol.

Senden baskasini övmek, benim için cehennem alevlerine dalmaktir.

O halde zavaili kullarini cehenneme düsmekten koru!»


Manzumeyi bitirince yazili kâgit parçasini elime uzatti ve bana: «Disari çik ve sakin Allah (C.C.)'dan baskasina gönül baglama, bu kâgit parçasini da ilk karsilastigin kimseye ver» dedi.

Disari çiktim, ilk karsilastigim insan katirina binmis biri idi, kâgit parçasmi adama uzattim. Adam onu elimden aldi, yaziyi okuyunca aglamaya basladi, «Bu yazinin sahibi ne yapti» diye sordu. «Falan camidedir» diye cevap verdim. Bunun üzerine adam bana içinde alti yüz dinar bulunan bir kese altin verdi ve geçip gitti. Arkasindan birine daha rastlayinca ona «Su katirin sirtinda giden adam kim?» diye sordum, karsimdaki bana «O bir hiristiyandir» diye cevap verdi.

Dönüp Ibrahim'in yanina vardim, olup bitenleri anlattim, bana «O keseye sakin dokunma, çünkü o adam simdi gelir» dedi. Biraz sonra keseyi bana veren hiristiyan. Ibrahim'in dedigi gibi, içeri girdi. Ibrahim'in basucunda diz çöktü, onu öpmeye basladi ve arkasindan Islâmi kabul etti.»



Faide, Ibni Abbas (R.A.) söyle demistir:

«Cenabi Allah (C.C), Ars'i tasiycn meiekleri yaratinca onlara «Ars'imi tasiyin» diye buyurdu, tasiyamadilar. Bunun üzerine ulu Allah (C.C.) her birinin yanina bütün göklerdeki kadar melek verdi ve hepsine «Ars'imi tasiyin» diye buyurdu, yine tasiyamadilar.

Bu sefer her bir melegin yanina göklerdeki bütün melekler ile yerdeki bütün canlilarin sayisi kadar melek kattiktan sonra «Ars'imi tasiyin» diye buyurdu, yine de tasiyamadilar.
Bunun üzerine ulu Allah (C.C.) onlara «Lâ havle vela kuvvete illâ billahi (bütün kimildama ve kuvvet tezahürleri ancak Allah (C.C.)'in yardimi iledir) deyin." diye buyurdu, melekler bunu söyleyince Ars'i tasiyabildiler.

Fakat rüzgârin sirtinda meleklerin ayaklari, yedinci kat yere kadar batti. Tabanlari hiç bir yere dayanamadigi için Ars'a tutunmak zorunda kaldilar.

Bu arada içlerinden biri düserde yuvarlanir ve nereye düstügünü bilmez korkusu ile durmadan ayni cümleleri tekrar ediyorlardi.

Onlar Ars'i tasiyor Ars da on'ari tasiyordu amma hepsini Allah (C.C.)´in gücü tasiyordu.

Rivayete göre:

«— Her sabah ve her aksam yediser (kere "hasbi yellahu lailahe illâ huve, aleyhi tevekkeltü ve huve Rabbül Arsil aziz" (kendisinden baska ilâh bulunmayan Allah (C.C.) bana yeter, ben yalniz O'nun destegine güveniyorum, O ulu Ars'tn sahibidir) diyen kimsenin Alla (C.C), egri dogru ne dilegi varsa yerine getirmesi üzerine almistir.»

Baska bir rivayete göre, hadisin son kismi söyledir:

«Allah (C.C.), gerek dünya ile ilgili gerek Âhiret ile ilgili ne dilegi varsa yerine getirmeyi üzerine alir.»