ÇOCUK TERBİYESİNDE USÜL VE ÖLÇÜ

Evlât terbiyesinde takip edilecek usül, verilmesi gereken terbiye kadar mühim bulunmaktadır. İslâmî esaslara ve millî harslerimize aykırı bulunan bir terbiye usûlü, daima zararlı olmuş ve olmaktadır da!

Hatalı bir usülle terbiye edilmiş çocuk ile hiç terbiye edilmeyen ara-sında, zarar bakımından, büyük bir fark yoktur. Tatbik edilmesinde mi-let ve memleket için fayda umduğumuz terbiye usül ve ölçülerini ıttılaınıza arza çalışalım:

a) Çocuk terbiyesinde aceleci olmamalıdır:
Çocuğun tedricî olarak gelişen fizikî yapısı gibi fikrî yapısı da yavaş yavaş inkişâf eder. Bu sebeple çocuğun terbiyesinde uzun bir zamana ve engin bir sabra ihtiyaç bulunmaktadır. Bu gerçek; bizi usandırmamalı, ihmale sevk etmemeli ve çocuğu kendi haline bırakma hatasına düşürmemelidir. Bilakis, sistemli bir şekilde, verilmesi gereken terbiyeyi devamlı bir şekilde uygulamalıdır.

Toprağa serpilen tohum, yavaş yavaş kök salar ve tedricî bir şekilde gelişir. Toprak, semadan inen yağmura sinesini açar ve ince ince inen yağmuru içine alarak o tohumun gelişmesine feyizli bir zemin hazırlar.

b) Çocuğun kalbini imanla, dimağını irfanla ve dilini Kur'ân'la tenvir etmelidir:İnancı olmayan şahıs kâfir, bilgisi olmayan kişi cahil, Kur'ân oku-mayan insan gafildir. Bu değerlerin tamamından mahrum bulunan bahtsız da "serserî"dir. Millet ve memleketimiz için en hayırlı insan; uyanık, bilgin ve mü'min olan kimsedir. Anne ve babaların istikbale ha-zırladıkları yavrularını bu değerlerle teçhiz etmeleri, ihmali asla caiz ol-mayan vazifeleri cümlesindendir.

c) Çocuğun başarısını takdir ve hatasını tashih etmelidir:
Çocuğun yaptığı bir hatayı, küçüklüğüne hamlederek görmezlikten gelmek, daha büyük suçlan işlemesine cesaret vermek olur. İsterse o iş, ufak bir hata olsun. Konuşmasında ve faaliyetlerinde gösterdiği isa-betli davranışlarından dolayı, takdirkâr ifadelerle onu tebrik edip mükâfatlandırmak, çocuğun görüş ufkunu genişletir ve gelecek zamana, mefkûre sahibi olarak ve emin adımlarla yürüme kabiliyeti kazandırır.

d) Çocukları Allah korkusu ve ahiret sorumluluğu içinde.yetiştirmelidir:
Ahirete inanmayan ve Allah'tan korkmayan bir kişinin bilgisi, iyilik yapmada değil, kötülüğü başarmada müessir olur. Vicdan, iman ile cevval hale gelir ve ahlâk Allah korkusu ile yükselmiş olur. Allah'tan korkmayan insanların belgesi ve bilgisi, ahlâk ve fazilet yönünde bir değer ortaya koyamaz.

e) Çocuğa Peygamberimizi tanıtmalı ve sevdirmelidir:
İnsanlık ufkunun en yüce örneği bulunan Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in hayatından ve ahlâkından örnekler vererek ona anlatmalı ve sevgisini artırmalıdır. Onun sünnetiyle âmil olmakla kâmil bir mü'min olacağı çocuğa anlatılmalı ve bu sevginin potasında eriyip sünneti nebeviyye kalıplarında şekillenmesine yardım etmelidir.

f) Dövüp hakaret etmeden çocuğu terbiye etmeye çalışmalıdır:
İslâmî ölçülere uygun olarak ilimle hilmi birleştirecek ve ince bir ne-zakete hakikat incilerini dizecek olursak, çocuk verilen terbiyeyi benim-ser, İslâm'ın terbiye sisteminde dayak, aslî bir metod değildir. Kangren olmuş bir parmağın, tıbbî yoldan tedavî çareleri arandıktan sonra, da-ha büyük bir zarara sebep olmaması için, ameliyat edilmesi gibi, terbi-ye usülleri bir bir denendikten ve yapılan nasihatlerin fayda temin et-mediği kesin olarak anlaşıldıktan sonra, nihaî çare olarak dövme yoluyla onu kötülükten uzaklaştırmaya çalışır.

Mevzumuza ışık tutan bir hadisi şerifte şöyle buyurulmaktadır: "Evlâdınıza yedi yaşında namazı emrediniz. On yaşı(na ulaştığı halde kılmayacak olursa bu tembelliği gidermek) için dövünüz"(1). Günde beş vakit eda olunan namazın gerekirse her biri için çocuğa öğüt verilecek, üç senelik devre sonunda namazı ihmale de-vam ederse, son çare olarak dövme yoluyla ıslah çaresi aranacaktır.

g) Çocuğa şahsımızla örnek olmalıdır:
Evlât terbiyesinde muvaffakiyet, sadece konuşmakla değil, şahsî hareketlerimizle müsbet örnek olmaya bağlıdır. Bu yolda hareket eden kimse, söylediğini kendisi de yaptığı için, Kur'ânı Kerim'e uygun bir usül takip etmiş olur. Bu ölçü ile hareket eden o kimseyi Allah Teâlâ muvaffak kılar. Böyle bir idrak içinde çocuk terbiyesine yönelen fert ve milletler, sevindirici sonuçlar elde etmişler ve "pırlanta" misali bir nesil yetiştirmeye muvaffak olmuşlardır.

Söylediğini kendisi tutmayan, tavsiye ettiği işieri şahsında tatbik etmeyen kimsenin konuşması samimiyetten uzak ve yapmacıktır. Bu yanlış saplantı içinde bulunan kimse ne söylese, ne kadar edebî üslup ile konuşsa tesiri olmaz. Kalbe inmeyen ve dimağa nakşolunmayan sözler, kulak kepçesi içinde kaybolur gider. Zira beklenen tesiri halk edecek olan, Allah Teâlâ'dır. Kalbimizden kopup gelen ve yana yakıla ifadeye çalıştığımız sözler, birer şerâre gibi, çocuğun kalbi ve ruhu üzerinde tesir icra eder.

h) Engin bir müsamaha ile hareket etmelidir:
Resulullah (s.a.v.)'e on sene hizmet etme şerefine erişmiş bulunan Enes bin Malik (r.a.) âlemlere ve âdemlere rahmet olan Efendimizin engin ve rengin müsamahasını açıklarken "Hiçbir gün bana öf bile demedi, neden böyle yaptın da demedi. Şöyle yapsan olmaz mıydı diye de konuşmadı" diyerek çok faydalı bir ölçüyü ortaya koymuş olmaktadır.

Sözlerimizi Yunus Emre'nin bir beyti ile noktalamak istiyoruz:
Kişi bile söz demini, Demeye sözün kemini.

(1) Ebû Davud, e. 1,sh. 133.

2 yorum

çok mühim bir konu;Allah razı olsun bu siteye ekleyen ve yaza

Evlât terbiyesinde muvaffakiyet, sadece konuşmakla değil, şahsî hareketlerimizle müsbet örnek olmaya bağlıdır


demekki evlat terbiyesi eş seçimiyle başlıyo.her biri farklı yolda olan anne baba arasında çocuk da bocalayıp kalıyo,ne yapacağını bilemez bir halde.sonuç terbiye edilememiş evlatlar olarak karşımıza çıkıyo.insanlar daha kendilerini yetiştiremeden evlat yetiştirmeye kalkınca olan o masumlara oluyo....

23.11.2007 - tebessüm

CAN ALICI NOKTADA BUDUR

CAN ALICI NOKTADA BUDUR İŞTE ALLAH RAZI OLSUN......Kalbe inmeyen ve dimağa nakşolunmayan sözler, kulak kepçesi içinde kaybolur gider

13.04.2007 - safalar