ÜZÜLMEZSİNİZ, MAHZUN OLMAZSINIZ...

- Bu değersiz dar-ı dünyaya, yüz vermeyip, ayağımızın altına aldığımızda, dünya kadar yükseleceğimize inandığımızda,

- “Allah u Ekber” diyerek namaza başlarken, gerçek manada dünyayı elimizin tersiyle geriye attığımızda,

- Kıyamımızda dağlar ile, rükûmuzda hayvanat ile, secdemizde nebatat ile namazımızı eda edebildiğimizde, eda ettiğimizi düşündüğümüzde,

- Dua için ellerimizi açıp ta “ne istersin kulum” nidasını duyduğumuzda, terk-i dünya, terk-i ukba, terk-i hestî, terk-i terk düşüncesi ile hareket edip; “Sen varsın ya Ya Rabbi! Daha ne isteyeyim?” diyebildiğimizde,

- “Gam değil ki gide dünya kala din, Gam odur ki kala dünya gide din.” anlayışıyla İslam dinine mensup olduğumuza şükrederek, bu dini kalbimizde, şerîat, tarikat, hakikat ölçüsünde sağlamlaştırıp çevremizde yaygınlaştırdığımızda,

- “Dünyadan da nasibini unutma!”emr-i ilahisi gereği dünya ile âhireti olabilecek en güzel şekilde dengelediğimizde,

- Dünyaya ait gerçekleşmeyecek hayallerimizin yerini, ahiretteki özlemlerimizi alıp, dünyada bu özlemler doğrultusunda çaba sarf ettiğimizde,

- Suyu yavaş yavaş uçan havuz misali, dünya havuzundan bizim de zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmadan, ahiret yurduna doğru yaklaştığımızı fark ettiğimizde

- Âhirete, cennete, Cemalullah arzusuna, çocuklarımıza, hasret kaldığımız insanlara ve dünyaya sarıldığımızdan daha bir şevkle sarıldığımızda,

- Rasulullah (s.a.v)’ı görme iştiyakımız, sevdiğimiz kızı görme isteğimizden fazla olduğunda,

- Çocuklarımızın cemaline baktığımızda “Ya Rabbi! Onları Hz. Hasan (r.a) ve Hz. Hüseyin (r.a)’ın ahlakı ile ahlaklandır.” diye düşünüp dua ettiğimizde,

- Güzel kardeşlerimizin, güzel hasletlerine hased etmeyip, onun gibi olmak için çalıştığımızda, “Onun gibi olabilsem.” diye gıpta ettiğimizde,

- Gerçek hırsızlığın, aslında her birimizin miracı olması istenilen namazlarımızdan çalmak olduğunu anladığımızda ve Allah dostlarının tadil-i erkana uymadıkları namazı kaza ettiklerini düşündüğümüzde,

- Secdeden kalkarken bizi dışarıdan görenlerde, “Ne zaman ikinci secdeye gidecek?” düşüncesini verecek kadar beklediğimizde,

- Komşumuzdan, yakınımızdan, arkadaş bildiğimizden gördüğümüz eziyete, maruz kaldığımız hakarete rağmen, bize, onun durumu sorulduğunda; “Yerdekilere merhamet ediniz ki; göktekiler de size merhamet etsin.” düsturunu hatırlayıp “Allah onu cennetine koysun, cehenneme gitse ne kazancım olacak? “ demek büyüklüğünü gösterdiğimizde,

- Bir toplulukta bulunanları güldürmek için kelimeler sarf edip , bu yüzden cehennemin yer ve gök arası uzaklık kadar açıldığını tefekkür edip, “Ağır olup, batman geldiğimizde,”

- Bizi sevindirecek şeylere bizi teşvik etmeyen kişilerle arkadaşlığı kestiğimizde, “Kötüyle arkadaşlık etmek körükçüyle (demirciyle) arkadaşlık etmeye benzer, seni kıvılcımı ile yakmasa dahi, kokusu üstüne siner.” ikazını kulağımıza küpe yaptığımızda,

- Davud (a.s)’ın; “Ya Rabbi! Hiçbir gece gelmez ki; Davud ailesinden biri ayakta namaz kılıyor olmasın, hiçbir gün gelmez ki; Davud ailesinden biri oruçlu olmasın.” demesinden sonra, Cenâb-ı Allah’ın; “Ey Davud! Benim yardımım olmasaydı, bunu yapmaya gücün yetmezdi, seni nefsinle başbaşa bırakacağım.” vahyini hatırlayıp, böbürlenmeyi büyük bir bela ve afet saydığımızda,

- Hastalığın oluşmasında hiçbir katkımız olmadığı halde, hastayı tedavi etmeyi görev sayan bir doktor edasıyla, insanlara yaklaşıp, ilacın olmadığı zaman dahi ağrıyı, ıstırabı hafifletip, azalttığımızda,

- Biz bu dünyadan göçsek bile, hayırlarımız baki kalıyorsa, teslimiyetimiz, muhabbetimiz, aşkımız, sabrımız, kitaplara konu oluyorsa, elimizi yıkadığımız, abdest aldığımız suyun topraktaki nemi asırlarca kalabiliyorsa,

- Helal olsun bize, helal olsun size... Müjdeler olsun bize, müjdeler olsun size...


1 yorum

harika bi yazı

Allah razı olsun cok etkilendim

19.11.2007 - askerkalp

Konular