Kimin Ne Olduğunu Allah Bilir Ancak !!!

İnsanlar hep ben bilirim ,en iyi benim,ben çok okumuşum gibi şeylerle kendilerini üstün tutarlar.Ama bu üstünlük taslamasıyla,diğer insanları düşürme ,kırıcı laf etme,günahkar deyip,özür ve af dilemesinde ısrar eden insanlar,yanlış yaptıklarının farkında olmadıkları gibi,bildiklerininde kendilerine ve başkalarınada fayda sağlamıyacağı bilinmelidir. çünkü peşin hükümlü olmak iyi bir şey değildir.ve yanlıştır.
onu örnekleyen bir olayı anlatmak istiyorum ;

Padişahın İşi Ne............

Sultan Murat Han o gün bir hoştur. Telaşeli görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Veziriazam sivayuş paşa sorar:
-Hayrola efendim canınızı sıkan bir şey mi var?
-Akşam garip bir rüya gördüm.
-Hayırdır inşallah.
-Hayır mı şer mi öğreneceğiz.
-Nasıl yani?
-Hazırlan dışarı çıkıyoruz.
Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki padişah hala gördüğü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri ve kararlı adımlarla Beyazıt'a çıkar, döner Vefa ya, Zeyrekten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar. Sorarlar ‘kimdir bu ?‘. Ahali ‘Aman hocam hiç bulaşma der’derler. 'Ayyaşın meyhuşun biri işte!'
-Nerden biliyorsunuz?
-Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz.
Bir başkası tafsilata girer. 'Biliyor musunuz?' der. 'Aslında iyi sanatkârdır. Azaplar çarşısında çalışır. Nalının hasını yapar. Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem şişe şişe şarap taşır evine hem de nerde namlı mimli kadın varsa takar peşine'. Hele yaşlını biri çok öfkelidir. 'İsterseniz komşulara sorun' der 'Sorun bakalım onu bir cemaatte gören olmuş mu?' Hasılı mahalleli döner ardını gider. Bizim tebdili kıyafet mollalar kalırlar mı ortada. Tam vezir de toparlanıyordur ki padişah önünü keser:
- Nereye?
- Bilmem bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.
- Millet bu çeker gider. Kimseye bir şey diyemem. Ama biz gidemeyiz, öyle veya böyle tebamızdır. Defini tamamlasak gerek.
- İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar kurtuluruz vebalden.
- Olmaz rüyadaki hikmeti çözemedik daha.
- Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?
- Mollalığa devam. Naaşı kaldırmalıyız en azından.
- Aman efendim, nasıl kaldırırız?
- Basbayağı kaldırırız işte.
- Yapmayın etmeyin sultanım, bunun yıkanması paklanması var. Tekfini, telkini...
- Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasilhane bulmalıyız.
- Şurada bir mahalle mescidi var ama...
- Olmaz vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?
- Ne bilim Ayasofya'dan Sülaymaniye'den, en azından Fatih camiinden.
- Ayasofya ile Sülaymaniye de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih Camiini iyi dedin. Hadi yüklenelim.
Ve gelirler camiiye. Vezir sağa sola koşturur kefen tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa. Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki naaş ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur aydınlanır alnında. Yüzü şakilere benzemez. Hem manalı bir tebessüm okunur dudaklarında.
Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin ona keza. Meçhul nalıncıyı kefenler, tabutlar musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine hayli vardır daha. Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.
- Sultanım yanlış yapıyoruz galiba
- Nasıl yani?
- Heyecana kapıldık sorup soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim bilir belki hanımı vardır belki yetimleri?
- Doğru öyle ya, neyse, sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim.
Vezir cüzüne, tesbihine döner, padişah garip maceranın başladığı noktaya koşar. Nitekim sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur. Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir. ‘Hakkını helal et evladım' der. 'Belli ki çok yorulmuşsun’. Sonra eşiğe çöker ellerini yumruk yapar. Şakaklarına dayar. Ağlar mı? Hayır. Ama gözleri kısılır, hatıralara dalar belki. Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından. ‘Biliyormusun oğlum ?' diye dertli dertli söylenir. 'Bizim efendi bir alemdi vesselam. Akşamlara kadar nalın yapar. Ama birinin elinde şarap şisesi görmesin, elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya.
- Niye?
- Ümmeti Muhammed içmesin diye.
- Hayret
- Sonra malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi. ‘ben sizin zamanınızı satın aldım mı, aldım’ derdi. 'öyleyse şimdi dinleseniz gerek’ o çeker gider, ben menkıbeler anlatırdım onlara. Mızraklı ilmihal, Hüccetül İslam okurdum.
- Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki.
- Milletin ne sandığı umrumda değildi. Hoş, o hep uzak mescidlere giderdi. 'Öyle bir imamın arkasında durmalı ki ‘derdi’ tekbir alırken Kabe'yi görmeli .
- Öyle imam kaç tane kaldı şimdi?
- İşte bu yüzden nişanca'ya, sofular'a uzanırdı ya. Hatta bir gün, ‘Bakasın efendi' dedim!, 'sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek. İnan cenazen kalacak ortada.
- Doğru öyle ya?
- 'Kimseye zahmetim olmasın' deyip mezarını kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim. 'İş mezarla bitiyor mu?’ dedim. 'Seni kim yıkasın, kim kaldırsın?
- Peki o ne dedi?
- Önce uzun uzun güldü, sonra 'Allah büyüktür hatun’ dedi. ‘Hem padişahın işi ne?'

Allahü tealanın öyle kulları vardır ki, halk onları bilmez. Hoş bazen kendileri de makamlarının farkında değillerdir. Hulus-u kalp ile boyun büker ümmeti Muhammed'e, halifeyi müslimine dua ederler. Samimi niyazları ile zırh olurlar sultana. Bir seher vakti göz yaşı ile yapılan dua, binlerce topun yapamadığını yapar. Kralları yıkar, kaleleri paralar.
İşte nalıncı baba o adsız sansız Allah dostlarından biridir. Asıl adı Muhammed Mimi Efendi'dir. Bergama'lıdır.
1592 yılında vefat etti. Cenaze hizmetlerini bizzat padişah gördü. Ve mübareği evine defnetti. Kabri üzerine bir kubbe, önüne bir çeşme koydurdu. Dahası bir tekke ile yaşattı adını. Türbesi unkapanında, cibali tütün fabrikasının arkasında, Haraçzade camii karşısındadır.

kubacami webteam

oraya yakın olanlar ziyaret edebilirler...

ALLAH HEPİMİZİ GÜZEL AHLAK,VE HOŞGÖRÜDEN UZAK TUTMASIN...AMİN
saygılar...


27 yorum

DUYGUSAL TATMINSIZLIK!

Psikolojide ''Duygusal tatminsizlik'' diye bir olgu vardır. Kimisi bu grup insanları, ''duygusal açıdan yeteri kadar mutluluğu tatmamış bireyler'' olarak nitelerken, kimisi de ''kendini ispatlama egosunu tatmin edememiş, kişilik sorunu yaşamış'' insanlar olarak tanımlar.
Duygusal tatminsizlik batagindaki tiplere soz islemez,kar etmez.!
Baskalarindan yogun ilgi beklemek,alkislanmak,takdir gormek karakterstik ozelliklerindendir.!
Varliklarini kimsenin kale almadigi kendi urettikleri yapay gundemlerle korumaya calisirlar.!
Susmak nedir bilmezler hatta konusan kisinin bilgi birikimine bakmaksizin yorumlar dosemekte beis gormezler ve muthis derecede alingandrlar.!
Bu tipler kale alinmadiklarini hissettiklerinde cilgina donerler ve satasmakla kendini ispat etmeye calisirlar..!!!
Toplum icinde yumusak.tatli gozuken usluplariyla taninirlar ama bireysel iliskilerde tehdit savurmalariyla boyunu asan sozleriyle taninirlar.!
Tek kelimeyle sinsi bi yilan gibidirler.!!


RABBIMIZ AKLIMIZI KURAN VE SUNNETIN EMRINE AMADE KIL VE SASIRTMA.AMIN.AMIN.AMIN..

02.05.2007 - MASLAHAT_1

NEYZEN TEVFİKTEN DALKAVUK YORUMU:-)

Neyzen Tevfiğin yakınlarından genç bir delikanlı ikbal basamaklarını hızla tırmanarak mühim mevkilere gelmiş.

Oğlunun başarısıyla gurur duyan baba,bir gün Neyzen Tevfiğin yanında oğlunun başarılarından anlatıyormuş.

Neyzen Tevfvik babayı tebrik ederek:
-Maşallah oğlunuz ayşe kadın fasulyesi gibi tebrik ederim demiş.
Adam bu ince nükteyi anlayamadığı Neyzenin yüzüne aval aval bakmış.

Neyzen son cümlesini söylemiş:

-Sizin mahdum ayşe kadın fasulyesi gibi,çünkü BU FASULYE sarılacak bir SIRIK BULDUMU HEMEN HIZLA TIRMANIVERİR.

-------------------------------------------------------
"ZALİME YARDIM ETMEYİN,YOKSA ATEŞ SİZEDE DOKUNUR."KK.

"MUİNİ ZALİMİN DÜNYADA ERBABI DENAETTİR,
KÖPEKTİR ZEVK ALAN SEYYADI Bİ-İNSAFA HİZMETTEN."

02.05.2007 - yalnız savaşcı

SAHTE DALKAVUK

Sahte dalkavuk

Dalkavukluk bir başına insanı küçültücü ve iğrenilen bir 'meslek' sayılırken onun sahte olanı demek ki, iki defa küçültücü ve iki defa iğrenç olmalıdır.

Düz bir dalkavuk yalnızca efendisine yaltaklanarak, ona övgüler düzerek onun gözüne girmeye çalışır ve dalkavukluğunun bedelini de tahsil etmek ister. Burada dalkavuk da, onun efendisi de karşılıklı olarak birbirlerini tanırlar. Birbirlerine karşı belli bir düzlemde dürüstlük içinde bulunurlar. Dalkavuk, efendisinin meziyetlerini övüp göklere çıkartırken bahsettiği meziyetlerin hiç de öyle göklere çıkartılacak şeyler olmadığını bilir, bunu onun efendisi de bilir. Ama dalkavuğun görevi efendisinin meziyetlerini övmektir, onun yapıp yapacağı iş budur ve yalnızca yaptığı bu işin karşılığını talep etmektedir.

Dalkavuk, aslında, efendisinin övdüğü, göklere çıkardığı meziyetlerin onda bulunmadığını bilir; tabiî eğer bu 'meziyetleri' öve öve onların mevcudiyetine kendisi de inanır hale gelmemiş oldukça.. Ve dalkavukluk ilişkisinin karşı tarafında bulunan efendi de, dalkavuğunun övdüğü meziyetleri taşımadığını bilir, eğer o da dalkavuğun sözlerini duy duya ona inanır hale gelmemişse.. Kısacası normal bir dalkavukluk ilişkisi içinde taraflar, bir tür bir oyun sürdürürler; karşılıklı bir oyun.. Yaptıkları işin bir oyun olduğunu fark ettikleri sürece mesele yoktur, diyebiliriz. Mesele yalnızca tarafların böyle bir oyuna niçin müracaat ettiklerine dair gerekçelerinde aranabilir ve sebep o gerekçelerin dibinde bulanabilir. Orada da iki taraf için söz konusu edilebilecek kişisel bir zaafla veya marazî bir kişilikle karşılaşılması muhtemeldir.

Dalkavukluğun, aslında, taraflar arasında düzenlenmiş ve taraflar arasında bile bile oynanan bir sahtekârlık oyunu olduğunu söylüyoruz. Ama bu sözümüz yalnızca halis dalkavuğa ve halis dalkavukluğa ilişkin bir belirleme olarak kabul edilmelidir. Sahte dalkavuğu, halis olanından ayırmamız gerekiyor. Sahte dalkavuğun yaptığı iş karışık, girift bir süreç izliyor. Bir kere o, halis dalkavuk gibi kendisini gerçek kimliği ile (kendi dalkavuk kimliği ile) ortaya koymuyor; bilakis o, dalkavuk olduğunu gizlemek için şaklabanlığa başvuruyor. Saniyen, sahte dalkavuk, halis dalkavuğun yaptığı gibi, efendisinin bir meziyetini övmekle veya yok olan meziyetini varmış gibi göstermekle yetinmiyor. Sahte dalkavuk, efendisine değerler aşılamaya veya efendinin sahip çıktığı bazı değerleri onun gözünden düşürmeye çalışıyor, bunu yaparken de, efendisinin sahip çıktığı değerlere sahip çıkarak onları gözden düşürmeye uğraşıyor. İşin daha da ilgi çekici yanı, sahte dalkavuk bir efendiye uşaklık etmiyor, fiilen iki efendiye birden uşaklık ediyor. Sahte dalkavuk, bir ülkede diyelim ki 'çağdaşlık hedefine ulaşmada irtica engelinden' bahsederken, o ülkede yönetimin ipini elinde tutanlar dine karşı bir görüş içindeyseler onlara yağcılık yaparken; öte yandan o ülke ahalisi dinine sahip çıkıyorsa onlara karşı da kendisinin muaheze ettiği şeyin din değil, irtica olduğu def'ini ileri sürüyor: fakat her halükarda, sahte dalkavuk iki tarafa da yaranma sevdası içinde bulunuyor.

Bu demektir ki, sahte dalkavuğun insan olarak sahip çıktığı hiçbir insanî değer bulunmuyor, o ne'den bahsederse etsin, sürekli bir sahtekârlık düzleminde yer alıyor. Bir bakıma inanırsa inandığına inanmıyor, inanmazsa inanmadığına inanmıyor, fakat bu bile halis bir nihilist tavrı içermiyor, çünkü böyle bir tavrı benimseyen bir nihilist böyle düşünmesine dayalı olan bir menfaat beklentisi içine girmez, oysa sahte dalkavuk hem böyle düşünür, hem ondan bir menfaat umar. İşte bu sahte dalkavukları, Shakespeare, Atinalı Timon'un ağzında şöyle paylıyor: 'Sizi sırıtkan, yapışkan, iğrenç sömürgenler sizi! İnsanın yüzüne gülüp kuyusunu kazanlar, dost yüzlü kurtlar, tatlı dilli ayılar! A para budalaları, sofra sülükleri, iyi gün sinekleri! Süklüm püklüm uşaklar, kalleş kuklalar!'

Esefle vurgulanacak husus şu ki, sahte dalkavukların elinden kurtulmanın yolu henüz keşfedilmiş değil, çünkü evlerimiz henüz kapı ve baca düzeni içinde inşa ediliyor: sahte dalkavuksa kapıdan kovulsa bacadan girmenin bir yolunu buluyor.

RASIM OZDENOREN

02.05.2007 - MASLAHAT_1

DALKAVUKLARA.!

Bir filozof ile bir dalkavuk konusuyormus. Filozof ne
derse dalkavuk onu tasdik ediyormus. Nihayet sabri
tükenen filozof haykirmis:
- Birader, hiç olmazsa bir kez olsun dedigime itiraz
et de iki kisi oldugumuzu anlayalim.


Devlet adami ve dalkavuk
Önemli mevkide bulunan bir devlet adami dalkavugun
birine:
- Sifir nedir? diye sormus.
Cevap tam beklenildigi gibi olmus:
- Sizin huzurunuzda ben.


Bey ve dalkavuk
Eskiden konaklarda dalkavuk bulundurmak adetmis.
Konagin birinde bir gün Bey demis ki:
- Bir dalkavuk alacagim, filan gün imtihan var, saga
sola haber saliniz. Derken o gün gelmis, kapinin önünde
dalkavuk adaylari sira olmus.
Biri içeri alinmis. Bey sormus:
- Sen dalkavuk musun?
- Evet efendim.
- Ama sen dalkavuga hiç benzemiyorsun.
- Olur mu efendim? Ben filan Bey'in yaninda su kadar,
fismekan Bey'in yaninda da bu kadar sene dalkavuk olarak
calistim. Bey:
- Olmadi, sen çik. demis.
Derken ikinci, üçüncü..... adaylar gelmis, konusma hep
ayni, cevaplar hep ayni.
Bey, dalkavugunu bulamayacagini düsünmeye baslamis ki,
içeri biri girmis. Bey:
- Söyle bakalim sen dalkavuk musun?
- Evet efendim.
- Ama sen dalkavuga hiç benzemiyorsun.
- Hayir, hiç benzemem efendim.
- Dur bakayim, biraz da benziyorsun galiba.
- Evet efendim. Ben biraz da dalkavuga benzerim.
Bey hemen disari haber salmis:
- Tamam ben dalkavugumu buldum.


Kral ve dalkavuk
Kral ördek avinda... Av usaklari çevredeki ördekleri
kiskirtip,kralin önüne getiriyorlar.
Sonunda hazret önünden geçen bir ördege ates ediyor,
heyecanla dalkavuguna soruyor:
- Nasil? Vurdum mu? Vurdum mu?
Dalkavuk:
- Majesteleri zavalli ördegin hayatini bagislamak
alicenapliginda bulundular.


:-)

02.05.2007 - MASLAHAT_1

Yine Horozla ilgili olarak...

Bilgelerimiz şöyle buyurmuş:-)

Öyle horozlar vardır ki, karanlıkta öterler ve öttükleri için sabahın olduğunu sanırlar.

Çünkü gereksiz zamanda ötüyor.Sonrada yalanına kendisi inanıyor.Tabi o bir horozdur.Gereksiz zamanda öterse sahibi onu bir güzel keser.Eğer eti mundar değilse afiyetle yer.Mundarsa sanırım müzmehel olur.Çöpe gider.Toprağa gübre olur.

Devekuşuda öyledir.Avcılar onu,Çölde jiplerle kovalarlar.Devekuşu,yakalanacağını anlayınca başını kuma sokar.Avcının kendisini görmediğini sanır böylelikle.Halbuki koca gövdesi dışardadır.Başını kuma soktuğu için ne avcıyı görmektedir, NE DE SIRITAN KOCA GÖVDESİNİ.

Bir çok insan hatalardan ders alacağına,hala başını gaflet kumuna sokar.Devekuşuyla özdeşleşir.Çamura düşen insanın çamuru miskü anber gibi yüzüne gözüne sürmesi gibi.
------------------------------------------------------
"ZALİME YARDIM ETMEYİN,YOKSA ATEŞ SİZEDE DOKUNUR."KK.

"MUİNİ ZALİMİN DÜNYADA ERBABI DENAETTİR,
KÖPEKTİR ZEVK ALAN SEYYADI Bİ-İNSAFA HİZMETTEN."

02.05.2007 - yalnız savaşcı

Bakalım benim dalkavuk hikayemi nasıl bulacaksın?

Osmanlının son dönemlerinde bir paşa iltimasla van iline vali olarak atanmayı başarmış.Yani yağcılıkla torpille dümenini döndürmüş.

Merkezle arasını iyi tutmak için sık sık samimiyet ve bağlılık mektupları bildirirmiş.

Birisinde uzun uzun yağcılık yaptıktan,yaltaklandıktan sonra, Mektubun sonuna şöyle imza atmış:

VALİYİ VAN.
KULUNUZ NUMAN.


TABİ bu yağcılığına gerekli alaka göremeyince bir müddet sonra ikinci bir mektup döşenmiş. Altına şöyle imza atmış:

VALİYİ VAN,
SADIK KÖLENİZ NUMAN.

Bu mektubundada beklediği takdiri ve iltifatı göremeyince son bir mektup göndermiş. Onun altına şöyle yazmış:

VALİYİ VAN,
DEF-İ HACETİNİZ NUMAN.

Tabi beklediği takdir gelmişmi gelmemiş mi bilmiyoruz ama şunu biliyoruz ki,

YALAKALIK TARİHTEN GELEN BİR MESLEK.
YENİ BİR ŞEY DEĞİL.

-----------------------------------------------------
"ZALİME YARDIM ETMEYİN,YOKSA ATEŞ SİZEDE DOKUNUR."KK.

"MUİNİ ZALİMİN DÜNYADA ERBABI DENAETTİR,
KÖPEKTİR ZEVK ALAN SEYYADI Bİ-İNSAFA HİZMETTEN."

02.05.2007 - yalnız savaşcı

selamünaleyküm arkadaşlar

bende siteye yeni üye olanlar arasındayım artık.sitede gerçekten faydalı bilgiler bulunmakta.emegi geçen herkesin eline sağlık çok begendim.

01.05.2007 - sıla2

Zahir ve batın üzerine...

Zahir, batının tercümanıdır.

Zaten her müslüman şaibeli davranışlardan kaçınmakla emrolunmuştur.Net olmalıdır.Şifre gibi olmamalıdır.Şühpe uyandıran davranışlardan kaçınmalıdır.

Bir gece Efendimiz ASLM,hanımyla bir köşebaşında bekliyordu.Uzaktan iki sahabe göründü.Yaklaştılar ve selam verdiler.Efendimiz onların selamını aldıktan sonra durun dedi.Onları durdurdu ve Bu benim eşimdir dedi.Eşini ismiyle onlara tanıttı.Onlar-Haşa Ya Rasulallah senin hakkında nasıl kötü düşünebiliriz dediler.
Efendimiz şeytan insanın damarlarında dolaşır ve ona vesvese verir buyurdu.Hadisi meal olarak söyledim.Bilen kardeşlerimiz orjinalini yazarlarsa minnettar kalırım.

Efendimiz bu davranışıyla, şifre gibi olmamamızı ve net olmamızı ŞAİBELİ ( ŞÜPHE UYANDIRAN) davranışlardan kaçınmamızı emrediyor.

Bu konuyu ben böyle anlıyorum.

DEMEKKİ ZAHİR,BATININ TERCÜMANIDIR.


Nusret KARDELEN

HER ŞEY MAVİSİNİ YİTİRMİŞ BİR HAYATIN YENİDEN İNŞAASI İÇİN

19.04.2007 - Nusret KARDELEN

Nusret KARDELEN kardeşe.....

Evet bizler, gördüklerimizle hüküm ederiz, yani bir insanın yaptığı hal ve hareketlerine göre değerlendiririz.Onun için dediğinize tamamen katılıyorum, doğru ve isabetli. İnsan net ve açık olmalı,sizin dediğiniz gibi dinimizdede bu konuya dikkat çekilmiştir. Bu konuda İmdat SEZER beyinde belirttiği ;Şahi naksibend hazretlerinin meshur bir sözü var.
"biz zahir ile hükmederiz" dediği, bu sözde açık ve net bir şekilde olayı anlatmaktadır.
İnsanlar, yaptıklarını, normal algılamaların,anlaşılmaların tersine veya şifreli bir şekilde yaptıkları zaman, bu yanlış anlaşılmalardan zarar ve ters tepkilerde beraberinde getireceği için, net ve açık olmak gerekir. Hatta bazen yanlış anlaşıldı diye, sonuçta acı ve kötü olayların meydane gelmesine de sebep verebilir.

sagı ve sevgilerimle.....Allaha emanetsiniz....

19.04.2007 - sela

sela bey

Gercekten konuyu enine boyuna cok guzel bi sekilde anlatmissiniz.Mukemmel bi yaziydi emeginiz icin sagolun ALLAH razi olsun.kimin ne oldugunu biz bilemeyiz gercekten..tekrar tskr ediyorum.sizin gibi dusunenler her yerde olsalardi keskem...sevgi ve saygilarimla...

01.05.2007 - aysel

NECİP FAZILDAN BEYİTLER.

Öttür yem borusunu öttür, öttür, borazan!
Bitpazarinda sattik, kalkamaz artik kazan!
------------------------------------------------------
Bülbüllere emir var: Lisan ögren vakvaktan;
Bahset tarih, baligin tirmandigi kavaktan!
---------------------------------------------------------
Bak, arslan hakikate, ispinoz kafesinde;
Tartilan vatana bak, dalkavuk kefesinde!
--------------------------------------------------------
Ah! küçük hokkabazlik, sefil aynali dolap;
Bir sapka, bir eldiven, bir maymun ve inkilap!

NECİP FAZILDAN BEYİTLER.

-------------------------------------------------------
"ZALİME YARDIM ETMEYİN,YOKSA ATEŞ SİZEDE DOKUNUR."KK.

"MUİNİ ZALİMİN DÜNYADA ERBABI DENAETTİR,
KÖPEKTİR ZEVK ALAN SEYYADI Bİ-İNSAFA HİZMETTEN."

02.05.2007 - yalnız savaşcı

Küp içinde ne varsa onu dışarıya sızdırır.

Her insan sütünün gereğini icra eder.
Batınında saklayamaz.
Münafık mutlaka nifak saçacaktır.Efendimizin hadislerinden anladığımız gibi; Sözünde durmuyor,yalan söylüyor ve EMANETE HIYANET EDİYORSA o münafıktır.Sütünün gereğini yapmaktadır.Batını, zahirine akmıştır.Küp içinde ne varsa onu dışarı sızdırır.Kalpte, batınında ne varsa onu dışarı sızdırır.Hiçbir asker sonuna kadar Maraşal gibi davranamız.Basıt ve bayağı halleri kendisini mutlaka ele verir.

Bir insanı keşfetmek için batınına gerek yoktur.O sütünün gereğini mutlaka icra edecektir.Kalbindekileri dışarı sızdıracaktır.Para,menfaat; muamelat ve şehvet gibi konularda davranışlarını saklayamaz.Kendini mutlaka ele verir.

HER DAVRANIŞ KENDİSİNDEN ÇIKAN KALBİN KALİTESİNİ ORTAYA KOYAR.


-----------------------------------------------------

"ZALİME YARDIM ETMEYİN,YOKSA ATEŞ SİZEDE DOKUNUR."KK.

"MUİNİ ZALİMİN ERBABI DENAETTİR,
KÖPEKTİR ZEVK ALAN SEYYADI BİİNSAFA HİZMETTEN."

19.04.2007 - yalnız savaşcı

yalnız savaşcı kardeş'e..

yorumunuz çok güzel teşekkür ederim. Allah razı olsun.
Mesele insanın içi dışı bir olmalıdır derler ya....
İnsanın dışı yani zahiri bakımından görünümü neyse,içide aynı söyler mutlaka.yani hal ve hareketler daha dğrusu için yansıması zaten. zahirden olan hal ve hareketler batıninin söylemleri ve dürtüleridir..
saygılar...
Allah hepimizi doğru ve hak yolundan etmesin.

20.04.2007 - şahin

Şahin Beye...

Teşekkür ederim Muhterem Kardeşimiz.

Allah cümlemizden razı olsun.

Selam ve muhabbetle kalınız.

_______________________________________________________
"ZALİME YARDIM ETMEYİN,YOKSA ATEŞ SİZEDE DOKUNUR."KK.

"MUİNİ ZALİMİN ERBABI DENAETTİR,
KÖPEKTİR ZEVK ALAN SEYYADI BİİNSAFA HİZMETTEN."

20.04.2007 - yalnız savaşcı

Asıl azmaz, bal bozulmaz.

cok dogru ve yerinde bir söz:

"Asıl azmaz, bal bozulmaz. Bozulursa yağ bozulur, aslı ayrandır"

19.04.2007 - deliprof

Konular