ÜMİTSİZLİĞE YER YOK

"Allahım!.. Senin rahmetine erişmeyi ümit ederim."1

Image Hosted by ImageShack.us

Ümitsizlik ve Karamsarlık

Günümüzde müslüman gençliğin önündeki manevî engellerden biri ümitsizlik ve karamsarlıktır. İlk insandan bu yana devam eden Hak ile Batıl arasındaki iman ve ahlak mücadelesinde bugün psikolojik boyut ağırlık kazanmıştır. Dünya çapındaki teknolojik, medyatik ve kültürel imkânlar şuurlu müslümanları sindirmek, küçük düşürmek ve pasifize etmek için kullanılmakta ve bunun tabiî sonucu olarak inançlı kesimde ümitsizlik ve karamsarlık yaygınlaşmaktadır.

Çalışmalarında kısa vadede arzu ettiği olumlu sonucu alamayan, dünya müslümanlarının oluk oluk akan kanlarını ve dökülen acı gözyaşlarını gördükçe gönlü acı ve hüzünle dolan, dünya çapında faturayı hep müslümanların ödediğine şahit olan, ahlakî noktada erozyona uğrayan toplumun tekrar kısa zamanda İslâmî çizgiye yönelmesinin zorluğunu anlayan, dünyadaki ekonomik ve siyasî dengelerin İslâm ülkelerinin aleyhine olduğunu gören ve bütün bu gelişmelere rağmen İslâmî çalışmaların arzu edilen seviyede yeterli, düzenli, planlı ve programlı olmamasına üzülen genç adam karamsarlığa kapılmakta, ümitsizliğe düşmektedir. Olayları değerlendirme yanlışlığı, sonuca ulaşmada acelecilik, tarihten ders ve ibret almama, düşmanların artan güç ve hakimiyeti insanları ümitsizliğe sürüklemektedir.

Genç adam ümitsiz... Aradağı, özlediği, izinden gideceği canlı ideal örnek bulamamakta, hayatın gerçekleriyle yüzyüze gelince tertemiz hayalleri yıkılmakta ve geleceğe ümitle bakamamaktadır.

Eğitimci ümitsiz... Öğrencisinden istediği verim ve kaliteyi alamadığından, vefakâr ve fedakâr öğrenci bulamadığından yakınmaktadır.

Bugün hayatın her alanında; eğitim, irşad, ekonomi, medya, siyaset, ticaret, sağlık ve diğer alanlarda, kamu ve özel sektörde pek çok kimsede karamsarlık ve ümitsizlik durumu yaşanmaktadır. Özellikle İslâmî çalışmalarda, eğitim müesseselerinde, hayır kurumlarında bir müddet bulunup ta daha sonra bu çalışmalardan ayrılan kişilerde hayal kırıklığı, karamsarlık ve ümitsizlik hali sıkça görülmektedir.

Kısaca "Ümitsizlik ve karamsarlık" günümüzün yaşanan gerçeğidir. Bu durum, kişiden kişiye değişen oranlarda görülmesine rağmen, toplumun bütün kesimlerine yayılma ve bulaşma özelliği olan, zaman zaman bütün toplumu tehdit edecek boyutlara ulaşan manevî bir hastalıktır.

Psikolojik bir hastalık olan ümitsizlik kişiyi atalete, tenbelliğe ve uzlete sürüklemekte, toplumdan uzaklaştırmaktadır. Kişiyi pasifize etmekte, bitkinlik, yılgınlık, çaresizlik, vurdumduymazlık ve ilkesizliğe itmektedir.

Yeis (ümitsizlik) öyle bir bataktır ki, düşersen boğulursun.

Ümide sarıl sımsıkı, seyret ne olursun?!.



Kur’anda "Ümitsizlik" kavramı

Kur’an-ı Kerimde "yeis" ve "kunût" ifadeleriyle 15 ayette yeralan ümitsizlik, arzu edilmeyen, reddedilen, yasaklanan bir düşünce ve davranış biçimi olarak ele alınmıştır. Ayrıca 20 ayette Allahın rahmetini ve ahireti ümit "recâ" konusuna yer verilmiştir.

Kuran-ı Kerime göre ümitsizlik ve karamsarlık, insanlığın kötülükler, felâketler ve sıkıntılı durumlarda başvurduğu faydasız ve olumsuz bir tepki mekanizmasıdır.

"İnsanlar, kendilerine bir rahmet tattırdığımızda ona sevinirler. İşledikleri günahlar yüzünden başlarına bir kötülük gelince de hemen ümitsizliğe kapılırlar."2

Kur’an-ı Kerimde yüzlerce ayette ilahî rahmet vurgulanmış, Allah’ın geniş, sonsuz ve engin rahmetinden ümidimizi kesmemiz açık ve net ifadelerle yasaklanmıştır: "Allahın rahmetinden ümidinizi kesmeyin."3

Hidayet üzerinde olanların ümitsizliğe kapılmaları istisnaî bir durumdur. Kitabımızda Allah’ın rahmetinden ümidi kesme düşüncesinin, mü’mine yaraşır ve yakışır bir düşünce ve davranış biçimi olmadığı değişik vesilelerle vurgulanmış, ancak "inançsızlar" ve "sapıklar" ın ümitsizliğe kapılacakları ifade edilmiştir.

"Kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez."4

"Melekler İbrahim’e:

-Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizliğe düşenlerden olma, dediler. Bunun üzerine İbrahim:

-Sapıklardan başka kim Rabbinin rahmetinden ümidini keser? dedi."5

Bizim inancımıza göre, sebep ne olursa olsun Allah’ın yardımından ve rahmetinden ümitsizliğe, karamsarlığa ve kötümserliğe kapılmaya yer yoktur.

Mü’min kul kendisinden beklenen görevin "iman, ihlas ve cihad" olduğuna inanacak, bu çerçevede çalışacak, elde edilecek sonuçtan sorumlu olmayacak tarzda samimî, planlı ve düzenli çalışacak ve bundan sonra da sonuç ne olursa olsun üzülmeyecektir.

Bu konuda Peygamberimiz’in eşsiz hayatı bize örnek olmalıdır. Efendimiz (s.a.v) küfür ve şirk toplumunda Hakkı Tebliğ mücadelesinde tek başına yılmadan, usanmadan, bıkmadan şanlı bir mücadele sergiledi. Bizzat yakınları tarafından en ağır eza ve cefalara uğradı.. Tebliğ için gittiği Taif yollarında taşlandı.. Hicret esnasında evi kuşatılarak yokedilmek istendi.. Çok sevdiği Mekke’den ayrılmak zorunda kaldı Ama buna rağmen büyükbir coşku ile asla ümitsizliğe kapılmadan bu yolda yürümeye devam etti.

Allah Rasûlünün değerli ashabı O’ndan aldıkları aşk ve şevkle iman mücadelesine devam ettiler. İslâm sancağını bir adım öteye götürme azmiyle koştular. İman, ibadet, ihlas, takva, ilim ve cihad erbabı olarak cihanı aydınlattılar.

İslam alimleri, gönül adamları nice olumsuzluklara, imkânsızlıklara ve engellemelere rağmen tarih boyunca tebliğ, davet ve irşad yolunda azimle çalıştılar. Yılmadılar, usanmadılar, ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılmadılar.



Mü’min, Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez

Mü’min kuldan beklenen iman, ihlas ve gayrettir. Kul çalışacak, çırpınacak, alınteri dökecek, ümitsizliğe kapılmayacak, çalışmalarının karşılığını Cenab-ı Haktan bekleyecektir. Ümitsizliğin sebeplerinden biri başarısız olmak ya da başarısız olduğumuzu zannetmektir.

1. Başarı Allah’tandır. Gerçek başarı, temel prensiplerden taviz vermeden planlanan hedefe ulaşabilmektir. İmtihan dünyasında "imtihan içinde imtihan" yaşayan kul, Allah’ın izniyle başarma azmiyle dolu olacaktır.

Başarı, kalite ile doğru orantılıdır. Sadece matematiksel başarı yeterli değildir. 950 yıllık Dine Davet süresince sadece 80 kişinin hidayetine vesile olan Hz. Nuh (a.s) en başarılı, en azimli beş Peygamber6 arasında yer almıştır.

Yıllarca süren Hakka Davet müddetinde sadece iki kızının iman etmesine vesile olan Hz. Lut (a.s) başarısız sayılmamıştır. 33 yıllık tebliğ müddeti zarfında kendisine sadece iki kişinin iman ettiği Hz. Yunus (a.s), kavminin iman etmesinden ümidini kaybetmiş, kavmini terk etmiş, onun bu tavrı Kur’anda tenkid edilmiş, Cenab-ı Hak tarafından uyarılmıştır. Zira hiçbir kişinin imanına vesile olamayan Peygamberler bile görevlerini yerine getirmiş sayılmaktadır. Önemli olan görevin emredildiği ya da arzu edildiği şekilde yerine getirilmesidir. Netice Allah’a aittir.

2. Rızık kazanma noktasındaki ümitsizliğe de yer yoktur. Peygamberimiz (sa.v): Habbe ve Seva b. Halid (r.a) isimli iki kardeşe hitaben "Başınız dimdik olduğu müddetçe rızıktan ümidinizi kesmeyin."7 buyurmuştur.

Bizim inancımıza göre rızık Allah’tandır. Asıl rızık verici olan Cenab-ı Haktır. İnsanlar, kurumlar, fabrikalar ve diğer işyerleri rızık konusunda sadece birer vesile ve araçtırlar. Allah yeryüzündeki bütün canlıların rızkını taahhüt etmiştir: "Yeryüzünde yürüyen hiçir canlı yoktur ki, rızkı Allaha ait olmasın." 8

Mü’min kula düşen; rızık için endişe etmemek, rızık kapılarını zorlamak, tarım, ticaret, sanayi, sanat, eğitim, sağlık hizmetleri gibi rızık yollarına başvurmaktır. Özellikle "Hakkı söylersem rızıktan mahrum kalırım" endişesiyle ümitsizliğe düşüp Hakkı tebliğden uzak durmak, gerçekleri söylememek irşad erbabı için affedilemiyecek büyük bir eksikliktir.

3. Sağlık, afiyet ve şifanın Allah’tan olduğuna inanan mü’min, bütün tedavi ve sağlık önlemlerini aldıktan sonra Allah’a teslim olacak, şifayı sadece O’ndan bekleyecektir.

Hz. Lokman (a.s) bitkilerden yararlanarak ishal ilacını bulmuş, zamanında yaygın olan ishale yakalananları tedavi etmiş, birçok kişinin şifa bulmasına vesile olmuştu. Ama kendisi ishal sebebiyle vefat etmişti. Kendisine:

- Bu ilacı kendin için kullanmıyor musun? diyenlere;

- En son dozunu uyguladım. Ama bana fayda vermiyor, demişti.

4. Terbiye Allah’tandır. Yarattığı bütün varlıkları terbiye etmektedir. Çocuklarının, öğrencilerinin, mensuplarının, kursiyerlerinin ya da kitlelerin eğitimiyle ilgilenenler bu konuda başarılı olabilmek için Cenab-ı Hakka yönelip dua ve niyazda bulunmalıdırlar. Alemlerin Rabbi -Bütün varlıkların yaratıcısı, en güzel terbiye edicisi ve eğiticisi- Cenab-ı Hak olduğuna göre; eğitim elemanı, gençliği en güzel kıvamda yetiştirme azmiyle çalışacak, eğitimve çğretimmetodlarını uygulayacak, bu yolda asla yılgınlığa kapılmayacak, daima kullarını en güzel şekilde terbiye eden Allah’ın yardımını isteyecektir.

5. Yardım Allah’tandır. Kitabımıza göre mü’min kul, kendisi gibi fani olan varlıklardan yardım dilemez. O, sadece Allah’tan yardım diler. Bizler, her gün her namazımızın her rekatında bu inancımızı yenileriz: "Biz ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz." 9

Cenab-ı Hak dinine yardım edenlere yardımda bulunacağını vaad etmiştir: "Allah kendi dinine yardım edenlere muhakkak yardım eder."10

Ancak Allah’ın yardımı şartlı yardımdır. Allah sadece kendisine –yani dinine Kitabına ve Peygamberine- destek olanlara yardım edeceğini ifade buyurmuştur. Bunun için ilahî yardıma talip olan mü’min kul, Allah’ın dinine, kitabına, dini eğitim müesseselerine, hayır kurumlarına yardım etmeye gayret edecektir. "Ey iman edenler!.. Siz Allah’a -Allah’ın dinine- yardım ederseniz Allah size yardım eder."11

6. Zafer Allah’tandır. Kur’an, mü’minlerin yeryüzüne hakim olacakları, dinlerinin yayılacağı, korku ve endişe ile geçirdikleri günlerden sonra güven dolu günlerin geleceği müjdesi ve garantisini vermektedir.

"Allah sizlerden iman edenlere ve güzel amel işleyenlere şu vaadde bulundu:

- Kendilerinden öncekileri yeryüzüne hakim kıldığı gibi onları da yeryüzüne hakim kılacak.

- Kendileri için razı olduğu dinlerini tamamen yerleştirecek.

- Korku döneminden sonra bunun yerine onlara güven verecektir."12

Tarihte asırlar boyu devam eden İslamî mücadele çizgisinde bazen yenilgiye uğramak ta mukadderdir. Yenilginin nedeni, Uhud’da olduğu gibi emre itaatsizlik ve maddeye yönelme olabilir. Bazen da Huneyn’de olduğu gibi sayı çoğunluğuyla gururlanma olabilir. Başka nedenler de bulunabilir. Mücadele devam etmektedir. Sonunda başarıya, zafere erenler mutlaka ihlaslı mü’minler olacaktır.

Şunu iyi bilelim ki, bazan ilahî yardım kul tamamen bitip tükendikten, çaresizliğe kapıldıktan ve ellerini açıp çaresizlik içinde Rabbine iltica ettikten sonra gelmektedir: "İnsanlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indiren ve rahmetini her tarafa yayan O’dur."13

"Nihayet Peygamberler ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları bir sırada bizim yardımımız geldi ve dilediğimiz kimseler kurtuluşa erdirildi." 14



Çözüm:

Ümitsizliğin, çaresizliğin, tükenmişliğin, karamsarlığın ilacı güçlü bir iman, sarsılmaz bir tevekkül, Allah’a sonsuz güven, sebeplere sarılıp gayrete devam etmek neticeyi Allahâ havale etmektir.

İman, kişiye ümit, canlılık ve dinamizm verir. İman gücü iradeyi güçlendirir. İman gücü kişiyi motive eder. İmanlı genç en büyük güven kaynağı olan Rabbinden alacağı manevî destekle hareket eder.

Elde edilen geçici olumsuz sonuçlara aldırış etmeden azimli, gayretli ve çalışkan olmak ümidi kamçılayan en önemli faktörlerdendir. Ümit gayreti, gayret de ümidi arttırır. Ümitsizlik yeniliğe ve açılıma engeldir. Ümitsizlik tükenmişliktir.

Ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılarak İslâmî çalışmaları terk etmenin, toplumdan uzak bir hayat yaşamanın, Cemaate küserek yanlızlığa çekilmenin sorumluluğu basit bir sorumluluk değildir.

Hz. Ebubekir (r.a)’in halifeliği döneminde müslümanların bir bölümü dininden dönmüş, peygamberlik iddia edenler çıkmış, zekâtı vermeyi reddeden kimseler görülmüştü. Bu olaylar karşısında Hz. Ebubekir (r.a) kesinlikle ümitsizliğe düşmemiş, olayları sabır ve metanetle, iman ve itidalle karşılamıştı. O günlerde Hz. Ebubekir (r.a)’in söylediği şu sözü kulaklarımızda yankılanmalıdır: "Ben sağ olduğum müddetçe bu din nasıl ortadan kalkabilir?"

Moğollar Bağdat’ı işgal ettiklerinde yüzbinlerce kişiyi öldürmüşler, kütüphaneleri talan etmişler, ilim ehlinin göz nuru döktükleri eserleri katletmişlerdi. Ümitler kaybolmuş, artık İslâmın yeniden dünyaya hakim olması "hayal" olarak nitelenir olmuştu. Ama Allah’ın rahmeti yine tecelli etmiş, kuru toprağa can veren, ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkartan Allah yeni nesillere canlılık ve dinamizm ihsan etmiş, İslâm medeniyeti insanlığa sevgi ve rahmet mesajını sunmaya devam etmişti.

Haçlıların Mescid-i Aksa’yı bir asır boyunca istila etmelerinden sonra Kudüs’ün tekrar fethedileceğini kim tahmin edebilirdi? Salahaddin-i Eyyubî’nin Hıttîn Savaşı’nda galip gelip bu diyarı kurtaracağını kim düşünebilirdi?

Allah’ın yardım edeceği inancı ve ümidi olmasaydı, yedi düvele karşı, karşı kadını-erkeği, genci-yaşlısı ile verdiğimiz şanlı iman mücadelesi sonunda Kurtuluş Savaşı’nı başarıyla gerçekleştirebileceğimizi kim düşünebilirdi?

Allah’ın yardım edeceği inancı ve ümidi olmasaydı, Afgan mücahidlerinin onbir yıl süren savaştan sonra Kızılordu karşısında galip geleceğini kim iddia edebilirdi?

Bizim inancımızda ve çizgimizde ümitsizliğe yer yoktur. İman, İhlas, Cihad ve Allah’ın rahmetine duyulan "Ümit" varolduğu müddetçe Allahın izniyle bu çeşit zaferler gerçekleşecektir.

"Kâfirler hoşlanmasalar da Allah’ın nurunu tamamlayacaktır"15 müjdesini alan mü’min, İslâmın yeryüzüne hakim olmasından nasıl ümitsiz olabilir?

"Mü’minlere yardım etmek, bizim üzerimize hak olmuştur."16 ilahî vaadini duyan mü’min, Allah’ın yardımından nasıl ümidini kesebilir?


Dr. H. İbrahim KUTLAY


2 yorum

inanmak,istemek ve taviz vermeden pes etmemek

Benimde bi cok konuda umitsizlige kapilmak uzre oldugum olmustu..ama umidim hic bir konuda tamamiyle bitmiyor.Cunki Allah (c.c)in varligini bilmek, ona olan guven, iman, en onemliside oluyu dirilten Allah in varligini bilmek tutuyor insani ayakta. Olacak olan bi mucize olsada veya oyle gorunsede olacak seyi gercekden candan istemek, bunun icin sonuna kadar pes etmeden mucadele etmek, taviz vermemek bunun sonunda yenilgiye ugrasan bile en azindan elinden geleni yapmis olmak insani mutlu eder.

Umitsizligimiz cevrede yasanan sucsuz insanlarimizin gordugu zararlar, yikimlar, bunun karsisinda kendimizi gucsuz hissedisimiz, bisy yapamayisimiz insani gucsuz kiliyor, ama inanan bi insanda umid hic bir zaman bitmiyor. Cunki biliyoruzki dogru yolda saberdip teslim olmayip elinden geleni yapmanin sonunda sonsuz mutluluk var.

02.07.2007 - Huzun

öncellikle herkese iyi

öncellikle herkese iyi geceler diliyorum.
bu yazi ilgimi cekti ve diyecegim ne yazikki bende cok karamsarim, hatta cogu zaman ümitsizlige kapilip yine de pes etmiyorum.niye pes etmiyorum, cünkü hayat savasmayi gerektiriyor.....ne kadar bazen ,acik yüreklilikle söylüyorum, neden bu kadar katlanmak zorundayim diye düsündügüm cok oldu.kimin icin, ne icin gibi sorular hep aklimdan gecer, hep bir eksiklik, belkide doyumsuzluk var. dini konularda af buyurun bazen yazdiklarinizi anlamaya biliyorum bununda sebebi tabiki bu kadar bilgili olmamam bu konudalarda.dogru bir yazi, ama basta inanmak geliyor diye düsünüyorum.
saygilar

03.04.2007 - celin

Konular