Saliha Bir Hanım İstiyorum

> Yaş 25 evlilik zamanı geldi geçti .........derken annem açtı yuva kurma
konusunu.
>
> Saliha bir kız olsun gerisi gelir diye düşünüyordum.
>
> Yakın bir akrabamızdan haber geldi.
>
> komşuları çok dindarmış, kızlarının ailesinden dahada dine bağlı olduğunu
duyunca sevindim.
>
> Gittik bir görelim görüşelim dedim.Ilk ailesiyle konuştum...
>
> Hatta ben konuşmadım sürekli onlar konuştu.şaşırdım kaldım...
>
> Bir şey diyemedim...
>
> Kına gecesinde en iyi müzüsyenler olacakmış...
>
> Düğünde keza aynı...
>
> Ev dayalı döşeli olacakmış,hemde hepsi en pahalısından...
>
> Araba olacakmış son model hemde, çünkü komşunun damadı sıfır araba almış
geçende...
>
> Anne hadi kalkalım diyecektim utandım...
>
> Kızla görüştürmek istediler...
>
> İslamiyete uygun olarak görüştük...
>
> on beş bilezik...
>
> En güzel gelinlik(10 bin tl)...
>
> En büyük düğün salonu...
>
> Ne diyeceğimi bilemedim...
>
> Ben Saliha Bir Eş istiyordum sadece...
>
> Istekleri bir türlü bitmiyordu...
>
> O anda yan taraftaki aynaya gözucuyla baktım kendime...
>
> Görünüşümdede bir iş adamı profilide yoktu...
>
> Yirmi beş dakika konuştu istekleri bitince sıra bana geldi.
>
> Senin isteklerin nelerdir dedi...
>
> Biran önce kalkıp gitmek istiyordum sıkılmıştım, geleli bir saat olmasına
rağmen dünya malına bağlananlarla birlikte olmak içimi karartmıştı...
>
> Tekrar sordu isteklerin nelerdir...
>
> Hayırlısı olsun dedim kalktım...
>
> Nezaketle ayrıldık evden...
>
> Yolda giderken telefon geldi...
>
> Amcam arıyordu..
>
> Yan komşuları serhat amcanın kızı varmış...
>
> Serhat amca çok iyidir...
>
> Cocukluğumdan beri tanırdım kendisini...
>
> Tamam dedim dedim amcama geliriz...
>
> Serhat amcalara gitmek için hazırlanıp annemle koyulduk yola, on beş
dakika sonra ulaştık evlerine.
>
> Sohbet açıldı çocukluğumuzdan,başladı beni övmeye...
>
> Kızardıkça kızardım utancımdan birşeyde diyemiyorum...
>
> Derken söz asıl konuya gelmişti...
>
> Evladım seni severim maksat gençleri mutlu etmek Allahü tealanın izniyle
dedi ve başladı isteklerini saymaya...
>
> O kadar çok şey saydı ki uykum gelmeye başladı...
>
> En sonunda da benim oğlumun kumar borcu var onu ödemeden evlilik de olmaz
zaten dedi.
>
> Birden gözlerim açıldı,şaşırmıştım açıkçası...
>
> Gözümü yerden alamadım uzun süre...
>
> Serhat amca gençleri görüştürelim dedi...
>
> Bir odaya geçtik kız konuşmaya başladı...
>
> Onceki görüştüğüm kız gibi ne varsa herşeyi istiyordu ...
>
> Konuşmasını çalan telefonu böldü açıp konuştu kapattı.
>
> Tekrar çaldı konuşup kapattı... Sonra tekrar.. Dayanamadım sordum arayan
kim diye. Eski nişanlısıymış ayrılalı on gün olmuş. Neden ayrıldıklarını
sordum. Çay bahçesinde bir erkekle otururken görmüş sonra tartışmışlar,
tartışma büyüyünce de ayrılmak zorunda kalmışlar.
>
> Oturduğun kişi kimdi ki? ... Calıştığı yerdeki müşterilerinden biriymiş...
Demek önceden çalışıyordunuz? Evet ben masörüm dedi... Soktan şoka
giriyordum.. Beş dakikada bilmediğim bir sürü şey çıkmıştı... Evlilik amacını
sordum... Nişanlısı çok rahatsız ediyormuş farklı bir hayat,farklı bir ortam
istiyormuş... Açık konuşmak gerekirse hava değişimine ihtiyaç duymuş... Daha
fazla dayanamayıp izin istedim kalktım... Ben sadece saliha bir eş
istiyordum... nezaketle evden ayrıldık annemle... Daha sonra öğrendim ki serhat
amca arkamdan bir sürü laf etmiş...
>
> Gülümseyip,bugün öven yarın söver dedim içimden... Artık evlilik
düşüncesinden vazgeçmek üzereydim. Haftalardır dışarı çıkmıyordum.
Akşamları hava almak için balkonda oturup kitap okuyordum... Karşı komşumuz
gece çalıştığı için akşam dokuz gibi evden çıkıyordu. On yaşındaki oğlu da
babasının peşinden ağlayıp dururdu her gece ablası çocuğu oyalamak için
balkona çıkarıyor ve her fırsatta benimle konuşmaya çalışıyordu... Bu sık sık
tekrar etmeye başlayınca bunaldım artık.
>
> Bir akşam kıyamet ve ahiret kitabını alıp aynı saatte çıktım balkona...
Beni görünce o da çıktı balkona, bir konu bulup yine başladı konuşmaya... Her
akşam kitap okuyorsun nedir onlar... işte beklediğim fırsat gelmişti okumak
istersen vereyim deyince olur dedi... Besmele çekip iki üç metre karşıdaki
kıza attım kitabı. Hadi gir de evde okumaya başla dedim... Kitabı okumuş
olacak ki bir daha balkona çıkmaz oldu... Evlilikten vazgeçmiştim bir eş
bulmak bana uzak görünüyordu...Aradan aylar geçmişti.o zaman zarfında birkaç
kızla daha görüşmeye gittim annemle... Fakat netice aynı değişen bir şey
yoktu...
>
> Bir Salı akşamıydı içim çok daralmıştı, adeta boğuluyordum... O gece iki
rekat namaz kılıp yattım... Acayip bir rüya gördüm... Birine anlatmalıydım bu
rüyayı... O akşam balkonda dolunayı izlerken telefonum çaldı...Gözüm dolunayda,
cebimden çıkarttım telefonu kimin aradığına bakmadan kulağıma götürüp
telefonu açtım...Arayan ses tanıdıktı...Fakat o günden sonra hayatımın
değişeceğini nereden bilebilirdim ki...
>
> Arayan en yakın arkadaşım Aliydi. Canı sıkılmış beni çağırıyordu. Abdest
aldım evin yakınındaki çay bahçesine gittim. Çocukluğumuzdan açıldı konu
sonra gördüğüm rüyayı anlatmak istedim...Tozlu bir köy yolunda gidiyordum
elimde bir tane kılıç vardı etrafımda ise bir sürü yılanlar... Yılanlar bir
metre kadar yükseltmişler kafalarını yukarıya doğru...Hepsi üzerime atılmak
için zaman kolluyorlardı... Kılıçla kendimi savunuyordum... Bana yaklaşanları
kılıçla öldürüp ilerliyordum... Ileride uyuyan biri vardı bilmediğim bir ses
işittim ama ortalıkta kimse yoktu... Uyuyan kişiye baktım... O ses; yatan kişi
Musab bin Umeyrdir dedi. Sonra ileride giden iki kişi gördüm biri
Peygamberimizdi diğerinin kim olduğunu göremedim...
>
> Ali yorumlamaya başladı rüyamı... Düşmanlarını yenerek iyi bir neticeye
ulaşacaksın dedi... Konu evliliğe geldi yine... Başımdan geçenleri anlattım...
Dertliydim bu konuda... benim eşim dünyaya bağlı olmamalıydı, sadece dünyalık
uğruna yaşamamalıydı...
>
> Uzunca dinledi Ali sıkıntılarımı... O konuşmaya başladı bu sefer. Evden
çıkarken annem dedi bizim mahallede bir kız varmış onunla görüştürmek
istiyorlar seni. Yok Ali bundan sonra kolay kolay kimseyle görüşmek
istemiyorum dedim... Kızda pek istekli değilmiş zaten dedi... niye diye
sordum.. O da birkaç kişiyle görüşmüş daha sonra evlilikten soğumuş iyice...
Alinin annesi ısrar edince de olur görüşelim demiş...Tamam dedim yarın
gideriz diye sözleştik... Rüyam gerçek mi olacaktı acaba... Bu zamana kadar
sabrettim önüme gelen engelleri Allahü tealanın izniyle aşmıştım...
>
> Ali ile vedalaşıp eve geldim konuyu anneme açtım... Yarın gidecektik
görüşmeye... Cok heyecanlıydım nedense... Sabah erkenden kalkıp giyindim...
Heyecan gitmek bilmiyordu bir sağa bir sola yürüyüp duruyordum evin içinde...
Ilk defa bu kadar heyecanlıydım... Oğle namazını kıldıktan sonra yola
koyulduk annemle... Ali bizi kızın evine kadar götürdü... Kapıyı
çaldım... Kapıyı
babası açtı eve buyur etti... Biraz sohbet ettik söz asıl konuya geldi
sonra...kızın babası konuşuyordu; evladım benim söyleyeceğim bir şey yok sen
kızımla konuş bu konuları dedi. Şaşırmıştım gerçekten çünkü ilk defa böyle
bir durumla karşılaşıyordum... dünyalık bir konu açılmamıştı ilk defa... Bir
odaya aldılar beni kızla görüşecektim... Sandalyeye oturdum ellerim masanın
üzerinde avucumun içerisinde ise terleyen ellerimi silmek için bez bir
mendil vardı... Odaya kız girdi nurani yüzlüydü... önüne bakarak konuşmaya
başladı... Diğer kızlar gibi bilezikten gelinlikten girmedi konuya... Ilk
sorusu namazdan oldu....
>
> Bana namaz kılıyor musun demedi, namazı kaç dakikada kıldığımı sordu.
Mesela öğle namazın kaç dakikada bitiyor dedi... on beş dakika civarında diye
söyledim... Memnun oldu... sonra birikmiş ne kadar paran var deyince önceki
görüştüklerim gibi konuşmaya başlayacak herhalde dedim içimden... 45 bin lira
var... Paranın zekatını veriyor musun deyince yanlış düşündüğün için
utandım.. Evet veriyorum dedim... Konuşmasına ağır ağır devam etti...
>
> Sizden önce üç kişi ile daha görüştüm hepsi de zengindi, güvendikleri tek
şeyleri paralarıydı.Bütün konuşmaları paraya zenginliğe dayanıyordu. Dine
ait hiçbir bilgileri yoktu ve namaz bile kılmıyorlardı. Size ilk sorum
namaz oldu çünkü namazı doğru olan ve huşu içinde kılan bir insandan zarar
gelemez. Ailesinin hakkını gözetir haksızlık yapamaz. Herkes için en
iyisini en güzelini ister. Kimseyi hor görmez ve ezmez. Böyle insanı bütün
mahlukat sever,mahlukatın sevdiğini de Allahü teala sever.Allahü tealanın
sevdiği kul ise makbul edilen kuldur... ve devam etti konuşmasına...Sonra
zekatı sordum çünkü o parada fakirlerin hakkı da var. Fakirlerin hakkını
gözetmeyen eşinin hakkını da gözetmez. Allahü teala ondan nasıl razı olur
ki...
>
> Ne kadar doğru konuşuyordu konuşmaları beni çok mutlu etmişti. Dünyalık
bir şey istemiyorum diye dem etti... Yan taraftaki kitaplığı göstererek
okuduğu kitapları gösterdi. Görünce çok mutlu oldum çünkü benim okuduğum
Ehli sünnet Alimlerinin kitaplarını okuyormuş. Ben kızarıp terliyordum
nedense, elimdeki bez mendil de iyice ıslanmıştı. Benim ise kıza soracağım
bir şey kalmamıştı,ben sormadan herşeyi anlattı bana. Son olarak annemle
konuşmak isteti, ben dışarı çıkmak için ayağa kalkınca elimdeki mendil yere
düştü. Yere göz gezdirdim ama göremedim dışarı çıktım...
>
> annemle de on dakika kadar konuştular içeride, annem çıkınca evden izin
isteyip ayrıldık. İki tarafta birbirinden memnun olmuştu. Anneme içeride ne
konuştuklarını sordum. Anneme nasıl davrandığımı ailemle olan ilişkilerimi
sormuş. Çünkü anne ve babanın razı olmadığı bir evlattan Allahü teala razı
olmazdı. Eve gidince konuyu babamla konuştuk çok sevindi... abdest aldım iki
rekat namaz kıldım odamda sonra birkaç gün önce gördüğüm rüya geldi aklıma...
Elimdeki sabır kılıcıyla zorlukları aşmak nasip olmuş ve sonuca ulaşmıştım...
Bu günden itibaren düğün hazırlıklarına başlayacaktık artık...
>
> Söz kesilip aileler arasında yüzük takıldı. Düğün konusu biraz sıkıntılı
olmuştu...... akraba tarafı çalgılı olmasında ısrar ediyor ,ben ise dini
yönden olmayacağını anlatmaya çalışıyordum. Ben yumuşak huylu oldukça onlar
daha fazla üzerime geliyorlardı. Düğün çalgılı olurmuş onlara göre. Cenaze
evi gibi dualar edilip mevlit okutulmazmış... Ne yapacağımı şaşırmış ve iyice
bunalmıştım. Defalarca haram olduğunu anlatsam da çalgısız olması
gerektiğini kabul ettiremiyordum... Bir akşam evde akrabalarla toplandık bu
konu hakkında konuşuyorduk. Bir şartla isteğinizi kabul ederim deyince
hepsi şaşırdı... herkes gözlerini bana çevirmiş ne diyeceğimi bekliyorlardı.
Öldüğümde mezara benimle girecek olan varsa ve benim yerime hesap vermek
isteyen olursa kabul edeceğimi söyledim... Kimse yüzüme bakmıyordu artık
utanmışlardı açıkçası... Bu konu da böylece şekilde kapamış oluyordu...
>
> Bir Perşembe günü kız tarafıyla sözleşip düğün alış verişine çıktık...
Nişanlım sanki yanımda köle gibi duruyordu. Ben ne göstersem olur beğendim
diyordu. Bir insan bu kadar mı mütevazi bu kadar mı ince olabilirdi. Onun
bu durumunu gördüğüm zaman ben en kaliteli en güzel olan eşyaları
alıyordum. Onu mutlu etmek için elimden geleni yapmak istiyordum... Evimizi
döşemiştik her şey çok güzel gidiyordu... düğün günü gelip çatmıştı...
heyecandan ölecek gibiydim elim ayağıma dolaşıyordu adeta. Düğün tam
istediğim gibi olmuştu....
>
> Evliliğimizin ilk yılları diğer evlikler gibi tartışma ya da kavga ile
geçmiyordu. Biz İslamın etrafında birleşmiştik. Hiçbir sorunumuz da
olmuyordu. Eşimin zekasına güzel ahlakına güler güzüne hayrandım... Onsuz
zaman geçmiyordu, işteyken fırsat buldukça arıyordum,sesini duyuncada çok
mutlu oluyordum. Konuşmasında içimi rahatlatan bir tesir vardı. Bunu nasıl
yapıyordu bir türlü anlayamıyordum. Eve gittiğimde beni her zaman güler yüz
ile karşılardı, o anda bütün yorgunluğum giderdi. Yemek hazırlarken yardım
ederdim. Sen otur yorgunsun der, ben de içeri gidip otururdum. Onun
üzülmesini hiç istemiyordum çünkü. Her ne isterse yerine getirmek için can
atıyordum... Benden bir şey istesin diye gözlerinin içine bakardım. Arada bir
arabamla gezerdik,gezdirince mutlu olurdu... Yine bir gün gezdirmek için
çıkıp arabaya bindik. Dönüp bana baktı. Sabır çok güzeldir,sabır insanı bu
araba gibi ulaşmak istediği yere götürür dedi. Neden böyle bir şey
söylediğini anlamamıştım... biraz gezip eve gelmiştik... Birkaç gün önce yatak
odasının kapısı bozulmuş, kilidi zor açılıp kapanıyordu.
>
> Geçen gün mahallemizde hırsızlık olayı olduğu için odamızın kapısını
kilitliyorduk... Bir haftadır eşimin midesi bulanıyor bunun içinde geceleri
sık sık kalkıyordu... benim uykum çok hafif olduğu içinde hemen uyanıyordum...
O gece tekrar midesi bulanmış olacak ki kalktı, kalktığını hissedip
gözlerimi açtım ama uyandığımı anlamadı. Yavaş yavaş kapıya doğru
ilerledi...Fakat o anda gözlerime inanamayacağım bir olay gerçekleşti...
>
> Ben rahatsız olmayım diye kilitli olan kapının anahtarına bile dokunmadı...
kapı kilitliydI Eşim Bismillahirrahmanirrahim dedi ve kapıyı açmadan dışarı
çıkmıştı. Bu durumu görünce kalbimin atışları hızlandı terlemeye başladım...
yataktan kalktım gözlerim, kapıya odaklanmıştı... yatak odasının camından
lavabonun ışığı belli oluyordu...
>
> Lavaboda elini yüzünü yıkayıp ışığı söndürdü. Ben hemen yatağa yatıp
uyuyormuş gibi yaptım. Fakat eşim kapıyı açmadan odaya girdi... Kalp
atışlarım iyice artınca dayanamadım uyanmış gibi yaparak Yatakta doğrulup
oturdum... Eşimin yüzüne baktım... adeta güzü nurlanmış parlıyordu... Uyandığımı
görünce gülümseyerek yüzüme baktı. Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim.
Rahatsız mı ettim diye sordu. Yok çıktığını bile duymadım deyince gülümsedi
ve yattı...
>
> Işe gittiğimde sürekli o anları düşünüp duruyordum. Bu nasıl
olabilirdi?... Akşam eve gittiğimde zile basmadım ve kapıyı anahtarımla
açtım. Kapıyı açtığımda eşimi karşımda buldum... işten geldiğimde kapıyı
açmak için bekliyormuş... Selam verip içeri girdim elimi yüzümü yıkayıp
sofrayı hazırladık yemeği yedik... Bu gün neden durgunsun bir şey mi oldu?
Diye sordu... Cevap veremedim... Dün geceki olayı nasıl sorabilirdim ki... Sana
bir şey söyleyeceğim diyerek elimden tutup beni ayağa kaldırdı...gözlerinin
içine bakıyordum... buyur söyle dedim... Hamileyim dedi... Ondan sonrasını
hatırlamıyorum zaten... O anda ayaklarım boşaldı... Düşüp kalmışım
yerde... Yarım
saat sonra kendime geldiğimde eşim yanı başımda oturuyordu... Yattığım yerden
doğrulup eşime bakınca utanıp yüzünü yere çevirdi... Bu habere o kadar
sevinmiştim ki anlatamam...
>
> Akşamları işten eve gelirken artık bebek eşyaları alıyordum... Gece
yattığımızda eşimle hep hayal kurap duruyorduk... Cocuğumuz belli bir yaşa
geldiğinde ilk hangi kitabı okumalıydı acaba... Ilk önce namaz kitabındaki
bilgileri öğrenmeliydi. Ondan sonra hangisini okutsak acaba İslam Ahlakını
mı? Herkese Lazım olan İmanı mı okutsaydık... Yok yok ilk önce Halifelerin
menkıbeleriyle yeşertmeliydi kalbini... Benim evladım Ehli Sünneti savunan
Ehli Sünneti yaymak için çabalayan bir kul olmalıydı onu bu şekilde
yetiştirmeliydik... Her akşam belli bir zaman dilimi içerisinde eşimle İmam-ı
Rabbaninin mektubatını okuyorduk. Bir akşam okurken yorgunluktan gözüme
ağrı girince eşime rica edip sesli okumasını söyledim ve gözlerimi
dinlendirmek için kapattım.
>
> 212. Mektubu okuyordu... Bir ara gözlerimi açtım elindeki kitap kapalıydı.
Gözlerimi açtığımı görünce hemen kitabı açıp gözlerini kitaba dikti...
anladım ki o kadar sayfayı ezberlemiş ve ezberinden okuyordu. Okuduğu
mektup bitince durdu... mektubatı bu zamana kadar kaç defa okudun diye
sorunca bilmiyorum dedi... Peki kitabı bitirmen ne kadar sürüyor? Bir hafta
diye cevap verdi.. Anladım ki eşim manevi derecelere yükselmişti.. beni
rahatsız etmemek için kapıyı açmadan çıkması bir kerametti...
>
> O günden sonra eşime olan hürmet ve saygım daha da arttı. Eşim bir evliya
idi... Ilmihal okuduğumda anlamadığım yerleri eşime soruyordum. Öyle güzel
açıklayıp anlatıyordu ki hayran kalmamak mümkün değildi... Hikmetini
bilmediğim en ufak bir davranışını görsem soruyordum. O da hemen açıklar;
ilmihalin şu sayfasında yazıyor diye söylerdi... Her haline sabrediyordu ve
her haliyle de şükrettiği ortadaydı... İslamiyeti yaşayan bir numune vardı
karşımda, bu yüzden Allahü tealaya her saniye şükretsem yine az gelirdi...
Eşimin birkaç kerametini daha görünce dayanamadım, artık ne pahasına olursa
olsun bu konuyu konuşacaktım kendisiyle... her zamanki gibi işten geldim
yemek yedik konuyu konuşmak için eşimi karşıma aldım... giderek büyüyen bir
heyecanla yavaş yavaş konuşmaya başladım..
>
> İslamiyetin en ince kurallarına en güzel şekilde dikkat ediyorsun. Konuyu
uzatmak istemiyorum dediğim anda eşim konuşmaya başladı... "Sabır güzel
şeydir. Sabrederken şükretmek daha güzeldir. İnsan her haline sabreder ve
şükrederse Allahü teala ona daha iyilerini ihsan eder"... Artık ağzımdan tek
kelime çıkmıyordu, eşimde konuşmasını bitirmişti... O günden sonra ona olan
davranışlarım daha dikkatliydi. Onu kırabilecek her şeyden uzak duruyordum...
bir akşam annem aradı komşu kızının düğünü varmış iki gün sonra, düğüne
beni de davet etmişler. Eşimle birlikte gittik düğüne, her şey İslama uygun
düzenlenmişti. Erkekler ve bayanların yerleri farklı bölümlerdeydi...
düğündeki İslama uyma titizliğini görünce çok sevindim. Bir akşam kendisine
balkondan verdiğim Kıyamet ve ahiret kitabı geldi aklıma. On dakika sonra
küçük bir çocuk geldi, o kızın kardeşiydi bu. Babası işe giderken
arkasından ağlayan çocuk... Abi eğilir misin dedi.. eğildim kulağıma
ablasının bana çok teşekkür ettiğini söyledi. Ben vesile olmuşum onun bu
duruma gelmesinde. Bunu öğrenince çok sevindim...
>
> Eşim hamile olduğu için fazla kalamadık düğünde eve gittik... Aradan aylar
geçmiş ve eşim doğurmuş ve Bir tane oğlum olmuştu... hayatımızdan çok
memnunduk... Eşimle her akşam kitap okumaya devam ediyorduk yine... Eşime
üstadım diye hitap ediyordum... O benim üstadımdı. Dünya ve ahiret saadetim
için en büyük vesile idi... geceleri rahatsız olmasın diye oğlumuz ağlayınca
çocuğu alıp başka odaya gidiyordum... aradan iki yıl geçmiş oğlumuz
büyümüştü... Eşim her fırsatta sabır ve şükretmemi telkin ediyordu... bir zaman
sonra eşim hastalandı. Zamanımızın çoğu hastanede geçiyordu... eşimin
hastalığı artmış, benim ise elimden bir şey gelmiyordu. Bir akşam işten eve
geldiğimde kapıyı çalmama rağmen açmadı. İçeri girdim içeriden bilemediğim
mükemmel bir koku geliyordu. İçeri girdim eşim yatıyordu ilk önce uyuyor
zannettim. Uzun zaman uyanmayınca gidip uyandırmaya çalıştığımda vefat
ettiğini anladım. O anda yıkılmıştım. İçim yanmıştı. Gözlerimden yaşlar
akmaya başladı. Annemi aradım gelmesini istedim.... Eşimi diğer gün defnettik...
>
> Eve girdiğimde burnuma gelen o güzel koku mezardan gelmeye başladı... Her
gittiğimde o kokuyu duyardım... giremiyordum. Onu özlüyordum sadece.. Canım
eşim, üstadım vefat etmişti. Söylediği gibi yapmaya çalışıyor sabretmekten
başka çare bulamıyordum... her an onu düşünüyordum... Aylar sonra eve girme
cesareti gösterdim... gözlerim doldu ağlamaya başladım. Balkonda çıkıp
sandalyeye oturdum. Dolunay vardı... Alinin beni aradığı o akşam geldi
aklıma... O akşamda aynı dolunay vardı... gözlerimden yaşlar akarak dışarıya
çıktım... doğru üstadımın, eşimin mezarına gittim. Saatlerce ağladım.... O
güzel kokuyu hissetmeye başladım tekrar... arkamdan bir el omzuma dokundu.
Arkama döndüm eşim nurlar içinde arkamda duruyordu... Heyecandan bir şey
söyleyemiyordum.. Başım dönmeye başladı ve bayılmışım sonra...
>
> Uyandığımda sabah ezanı okunuyordu... Kalktım etrafıma baktım... Eşimi
gördüğüm anda... sabret dediğini hatırladım... Camiye gidip sabah namazını
kıldıktan sonra dışarı çıkarken cebimde bir şey olduğunu fark ettim... Elimi
cebime attım bir tane mendil vardı... Eşimin evinde ilk konuştuğumuz zaman
avucumun içindeki mendil ayağa kalkarken yere düşmüştü bulamamıştım daha...
demek ki eşim bulup saklamış... Mendilin bilmediğim şekilde çok güzel bir
kokusu vardı...
>
> BU GERCEK BIR HIKAYEDIR BU HIKAYENIN YAZARI YAZININ SONUNA EKLEDİĞİ
CÜMLELER İSE ŞÖYLEDİR... ( Bu yaşananları babamın günlüklerinden derleyerek
sadeleştirdim... Hikayede anlattığım kişiler annem ve babama aitti. Doğan o
çocuk bendim. Sabır ve şükür insanı en üst derecelere yükseltecek
kanatlardır...) Allahü teala herkese böyle eş nasip eylesin
>
> ... SON..
>
> (cok tesekkur ediyorum kiymetli vaktinizi ayirip okudugunuz icin ,bekar
ve evli kardeslerimizin bu kissadan bolca hisse alacagina inaniyorum,bu
hikayedeki saliha hanima bir fatiha bagislamayida ihmal etmeyelim lutfen..)

8 yorum

keşke benim yuvanda böyle olsa

BÖYLE YUVALAR KURURSA BOŞANMALAR OLMAZ ÇOÇUKLAR ANNESİZ VE BABASIZ BÜYÜMEZ

02.04.2013 - YAZIHANLI

Re: keşke benim yuvanda böyle olsa

Hiç bekleme kardeşim olmaz.Artık Allah'ın beni duyduğundan şüphe ediyorum.yaşım 35.hiçbir fiziksel kusurum yok,hatta yakışıklı bile bilinirim etrafımda.bi hastalığım rahatsızlığım da yok.maddi durum dersen yerinde.nasıl sıcak havada soğuk suya ihtiyaç duyuyosam,ya da soğuk havda sıcak bir içeceğe ihityaç duyuyosam,aynı şekilde bi hanıma da ihityaç duyuyorum.ben sadece nefsimi düşünmedim,dedim saliha bi kızcağız olsun aynı zamanda,sadece boyu posuna bakmadım.Allah'tan hep bana böyle yukarıdaki gibi bi hanım vermesini diledim ama vermedi..ben dinimi yaşamak istedim ama beni kimse duymadı.bu yaşıma kadar ailelerin karşılıklı:"kıldan nem kapma"olayları yüzünden sıkıldım bunaldım bu nişan bohça kız isteme olaylarından.zorlaştırmak için elinden geleni yaptılar.bende artık diyorum:BANANE!evlilik olursa olur olmazsa olmaz,çok da umurum değil.Yaradanıma kin doluyum.
Ben de dedim duama nasıl olsa icabet yok,neden edeyim.bunca yıl elimin altında olmasına rağmen sabrettim,günaha yeltenmedim.hayır,anlamadığım evliliğe layık mı değilim?bütün dünyevi sebepler tam.hani olur ya,kimisi vardır parası olmadığı için evlenemez.bende öyle bir sorun da yok.tamam bu sebepleri yeter görmüyorum ben.duamı son kabul edecek,yerine getirecek mercinin Allah olduğunu biliyorum,bu yüzden zaten içimde kin oluştu

05.04.2013 - ZehirliOk Ziyaretçisi

Re: Re: keşke benim yuvanda böyle olsa

23. Sözün 5. Noktası( DUA BAHSİ )

İman duayı bir vesile-i kat'iye olarak iktiza ettiği ve fıtrat-ı insâniyye, onu şiddetle istediği gibi; Cenâb-ı Hak dahi «Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?» mealinde
قُلْ مَا يَعْبَؤُا بِكُمْ رَبِّى لَوْلاَ دُعَآؤُكُمْferman ediyor. Hem اُدْعُونِى اَسْتَجِبْ لَكُمْ emrediyor.
Eğer desen: «Bir çok defa dua ediyoruz, kabûl olmuyor. Halbuki, âyet umumîdir.. her duaya cevab var ifade ediyor.»
Elcevab: Cevab vermek ayrıdır, kabûl etmek ayrıdır. Her dua için cevab vermek var; fakat kabûl etmek, hem ayn-ı matlubu vermek Cenâb-ı Hakk'ın hikmetine tâbi'dir. Meselâ: Hasta bir çocuk çağırır: «Ya Hekim! Bana bak.» Hekim: «Lebbeyk» der.. «Ne istersin cevab ver?» Çocuk: «Şu ilâcı ver bana» der. Hekim ise; ya aynen istediğini verir, yahut onun maslahatına binaen ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez. İşte Cenâb-ı Hak, Hakîm-i Mutlak hâzır, nâzır olduğu için, abdin duasına cevab verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir. Fakat insanın hevaperestane ve heveskârane tahakkümüyle değil, belki hikmet-i Rabbâniyenin iktizasıyla ya matlûbunu veya daha evlâsını verir veya hiç vermez.
Hem, dua bir ubûdiyyettir. Ubudiyyet ise semeratı uhreviyyedir. Dünyevî maksadlar ise, o nevi dua ve ibâdetin vakitleridir. O maksadlar, gayeleri değil. Meselâ: Yağmur namazı ve duası bir ibâdettir. Yağmursuzluk, o ibâdetin vaktidir. Yoksa o ibâdet ve o dua, yağmuru getirmek için değildir. Eğer sırf o niyyet ile olsa; o dua, o ibâdet hâlis olmadığından kabûle lâyık olmaz. Nasılki güneşin gurubu, akşam namazının vaktidir. Hem Güneş'in ve Ay'ın tutulmaları, küsuf ve husuf namazları denilen iki ibâdet-i mahsusanın vakitleridir. Yâni gece ve gündüzün nuranî âyetlerinin nikablanmasıyla bir âzamet-i İlahiyeyi ilâna medâr olduğundan, Cenâb-ı Hak ibâdını o vakitte bir nevi ibâdete davet eder. Yoksa o namaz, (açılması ve ne kadar devam etmesi, müneccim hesabıyla muayyen olan) Ay ve Güneş'in husuf ve küsuflarının inkişafları için değildir. Aynı onun gibi; yağmursuzluk dahi, yağmur namazının vaktidir. Ve beliyyelerin istilâsı ve muzır şeylerin tasallutu, Bâzı duaların evkât-ı mahsusalarıdır ki; insan o vakitlerde aczini anlar, dua ile niyaz ile Kadîr-i Mutlak'ın dergâhına iltica eder. Eğer dua çok edildiği halde beliyyeler def'olunmazsa denilmeyecek ki: «Dua kabûl olmadı.» Belki denilecek ki: «Duanın vakti, kazâ olmadı.» Eğer Cenâb-ı Hak fazl ve keremiyle belayı ref'etse; nurun alâ nur.. o vakit dua vakti biter, kaza olur. Demek dua, bir sırr-ı ubudiyyettir.
Ubudiyyet ise, hâlisen livechillah olmalı. Yalnız aczini izhar edip, dua ile ona iltica etmeli. Rububiyyetine karışmamalı. Tedbiri ona bırakmalı. Hikmetine itimad etmeli. Rahmetini ittiham etmemeli. Evet hakikat-ı halde âyât-ı beyyinâtın beyânıyla sâbit olan: Bütün mevcûdât, herbirisi birer mahsus tesbih ve birer husûsî ibâdet, birer has secde ettikleri gibi; bütün kâinattan dergâh-ı İlahiyeye giden, bir duadır. Ya istidad lisaniyledir. (Bütün nebâtatın duaları gibi ki; herbiri lisan-ı istidadıyla Feyyaz-ı Mutlak'tan bir Sûret taleb ediyorlar ve Esmâsına bir mazhariyyet-i münkeşife istiyorlar.) Veya ihtiyac-ı fıtrî lisanıyladır. (Bütün zîhayatın, iktidarları dâhilinde olmayan hâcât-ı zaruriyyeleri için dualarıdır ki; her birisi o ihtiyâc-ı fıtrî lisanıyla Cevvad-ı Mutlak'tan idame-i hayatları için bir nevi rızık hükmünde Bâzı metâlibi istiyorlar.) Veya lisan-ı ızdırarıyla bir duadır ki: Muztar kalan herbir zîruh; kat'î bir iltica ile dua eder, bir hâmi-i meçhulüne iltica eder, belki Rabb-ı Rahîm'ine teveccüh eder. Bu üç nevi dua, bir mâni olmazsa daima makbuldür.
Dördüncü nevi ki; en meşhurudur, bizim duamızdır. Bu da iki kısımdır; Biri, fiilî ve hâlî; diğeri, kalbî ve kâlîdir. Meselâ: Esbaba teşebbüs, bir dua-yı fiilîdir. Esbabın içtimaı; müsebbebi îcad etmek için değil, belki lisan-ı hal ile müsebbebi Cenâb-ı Hak'tan istemek için bir vaziyyet-i marziyye almaktır. Hattâ çift sürmek hazine-i rahmet kapısını çalmaktır. Bu nevi dua-yı fiilî, Cevvad-ı Mutlak'ın isim ve ünvanına müteveccih olduğundan, kabûle mazhariyyeti ekseriyyet-i mutlakadır. İkinci kısım; lisan ile kalb ile dua etmektir. Eli yetişmediği bir kısım metâlibi istemektir. Bunun en mühim ciheti, en güzel gayesi, en tatlı meyvesi şudur ki: «Dua eden adam anlar ki: Birisi var; onun hâtırât-ı kalbini işitir, herşeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına meded eder.»
İşte ey âciz insan ve ey fakir beşer! Dua gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medârı olan bir vesileyi elden bırakma, ona yapış, â'lâ-yı illiyyîn-i insâniyete çık. Bir sultan gibi bütün kâinatın dualarını, kendi duan içine al. Bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumî gibi اِيَّاكَنَسْتَعِينُ de. Kâinâtın güzel bir takvimi ol.

Said Nursi(RA)

08.04.2013 - Vird-i Zeban

CVP:Re: keşke benim yuvanda böyle olsa

bu da senin imtihanınmış. görülen o ki kişisel hatalarını görmek yerine suçu yaratıcıda aramayı tercih ediyorsun.. evliliklerde prosüdürler vs olması gayet normal içinde yaşadığımız toplum bunu gerektiriyor. size düşen bu prosüdürlere uyabilmektir.rabbi hidayet versin

06.04.2013 - hidatet

CVP:Re: keşke benim yuvanda böyle olsa

bu da senin imtihanınmış. görülen o ki kişisel hatalarını görmek yerine suçu yaratıcıda aramayı tercih ediyorsun.. evliliklerde prosüdürler vs olması gayet normal içinde yaşadığımız toplum bunu gerektiriyor. size düşen bu prosüdürlere uyabilmektir.rabbi hidayet versin

06.04.2013 - hidatet

Re: Saliha Bir Hanım İstiyorum

neredeyse ağlayacaktım.inşallah gerçektir.rabbim cümlemizi nurlandırsın.

22.12.2012 - gerçek

ağlamamak elde değil

insanın etkilenmemesi elde değil... sabır sabır...ALLAH herkese hayırlı yuva kurmayı nasip etsin inşallah

05.12.2012 - carton

Re: ağlamamak elde değil

amin inşallah,Allah islamı temsil eden yuvalar kurmayı nasib etsin,biz saliha olalım ki,salih eş istemeye yüzümüz olsun.Allah'ın rıza-i ilahi dairesinde her zaman mutluluk ve güzellik vardır

06.12.2012 - yusuf a.s

Konular