müslümanın beş düşmanı

ALINTI:

"Beş Düşman:



Münafıklığı müdafaa eden kimse münafıktır. Münafıkla gizli işbirliği kuran bir kimse, o da münafıktır.





Münafıklığın iç durumu:



Bir müslümanın beş düşmanı vardır. Bunlar öyle bir düşmandır ki; imanı da, iz’anı da, ameli de herşeyi yok edebilir.



Bu beş şey ferdidir, kişinin kendindedir, içtedir.




1. Nefis. 2. Şeytan. 3. Şehvet. 4. İnsan şeytanı. 5. Ve aşırı dünya muhabbeti.




Bu beş düşmanın haricinde ayrıca sapıtıcı imamlar ve âhir zaman uleması da var. Bunlar fert fert değil de, insanları kitleler halinde münafıklığa sevkederler, dinden kaydırırlar.


1. Nefis:




Bu beş düşmanın en büyüğü olan nefis yedi başlı bir ejderdir. Tahribatı dış düşmandan daha büyüktür. Eğer dizginlenmezse Allah-u Teâlâ’nın koyduğu hudutları aşar, gayesine ulaşır. Bu hudutları aşan kimse, kendisini uçurumdan attı demektir.




Bir Hadis-i kudsî’de:

“Nefsine düşman ol. Çünkü o bana karşı düşmanlık ve harp ilân etmiştir.” buyuruluyor.




Nefis her iyiliğe engel olmak isteyen, her kötülüğün kapısını açan arkadaştır. Kişinin bu dünyada da arkadaşıdır, kabirde de arkadaşıdır, mahşerde de arkadaşıdır, cennette ve cehennemde de arkadaşıdır.





Nefsinin her isteğini yapan kimse cehenneme düşer. Nefsin istemediği kulluk ve fedakârlıkta bulunanlar ise cennete girerler.




İnsanın kendi nefsi ile cihad etmesine “Cihad-ı ekber” denilmiştir. Çünkü düşmanların en büyüğü nefistir. Bir insanın sana yapacağı en büyük düşmanlık seni öldürmesidir. Bu ise
şehâdetine vesile olduğu için, seni en yüksek mertebeye erdirir. Nefsin elinde ölürsen ebedi hayatın mahvolur.





Bir Hadis-i şerif’lerinde de, nefsin bir mümin için ne büyük tehlike olduğunu haber veriyorlar ve şöyle buyuruyorlar:




“En şiddetli düşmanın iki yanın arasındaki nefsindir.” (Beyhakî)




Allah’tan korkan kimse heva ve hevesine uymaz, ibadet ve taate yönelir.


Nefsâni arzulardan uzaklaştıkça iffetli olur, haramlardan ve şüpheli şeylerden kaçındıkça verâ ve takvâ sahibi olur.



2. Şeytan:




Şeytan da insanın en büyük düşmanıdır.




Her insanın bir şeytanı vardır. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin de kendisine musallat olan bir şeytanı varken, Allah-u Teâlâ ona yardım etmiş ve şeytanı müslüman olmuştur.



Allah-u Teâlâ kullarına karşı çok şefkatli, çok merhametli olduğundan şeytanın düşmanlığından korumak ve sakındırmak için şöyle buyuruyor:




“Ey Âdemoğulları! Ben size: ‘Şeytana ibadet etmeyin, o sizin apaçık bir düşmanınızdır, bana kulluk edin, bu dosdoğru yoldur.’ diye emretmedim mi?” (Yâsin: 60-61)




Kendisini şeytana teslim eden kişi ona ibadet ediyor demektir.

Akıllı insan, hayır görse bile düşmanından bir şey kabul etmez. Çünkü onun tuzağından emin olunmaz.




Şeytan cehenneme çağıran bir simsar ve tellâldır.




“Andolsun ki o sizden birçok nesilleri kandırıp saptırmıştır.” (Yâsin: 62)





Bu yüzden de başlarına ne türlü felâketler gelmiştir. Bu felâketler ve azapların haberleri her tarafa yayılmış ve asırlar boyu izleri devam edegelmiştir.




“Hâlâ akıl erdirmiyor musunuz?” (Yâsin: 62)




Sizin aklınız yok mu ki, hâlâ şeytanın peşinden gitmektesiniz!




Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:




“O kendi taraftarlarını, çılgın alevli cehennem halkından olmaya çağırır.”
(Fâtır: 6)

Onun bundan başka gaye ve maksadı yoktur. Akıllı kimsenin, onun bu çağrısına
uyması yakışmaz.

Allah-u Teâlâ’ya gönülden inanan, ibadetlerini yapan kullarının üzerinde şeytanın hiçbir hakimiyeti olamaz.



Çünkü onlar Allah-u Teâlâ’nın hıfz-u himayesindedirler.



Şeytanın nüfuzundan ve vesvesesinden korunmak için zikrullah en büyük kalkandır.




Bir Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:



“Takvâya erenler, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca Allah’ı zikrederler. Bir de bakarsın ki onlar gerçeği görüp bilmişlerdir bile.”
(A’raf: 201)




Kendi hatalarının nerede olduğunu ve şeytanın hilesinin nereden geldiğini görürler ve hemen yanlıştan sakınırlar. Böylece Allah-u Teâlâ tarafından kendisine ihsan edilen basiretleri daha da artmış olur.




3. Şehvet:




Nefsin tabiatında şehvete, günaha ve kötülüğe meyil vardır. Gücünü hep o yönde kullanır. Onun özelliği böyle olduğu için, insanoğlu sırf kendi nefsine kalırsa, her türlü fenalığa sürüklenir.




Ukbe bin Âmir -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:




“Vallahi ben, vefatımdan sonra Allah’a şirk koşmanızdan korkmuyorum, fakat nefislerinize uymanızdan korkuyorum.” (Buhârî. Tecrid-i sarîh: 661)




Nitekim Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime’sinde namaz kılmayan ve şehvetlerine düşkün kimselerin türediğini ve türeyeceğini beyan buyurmuştur:




“Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular. Bu yüzden azgınlıklarının cezasını çekecekler.” (Meryem: 59)




4. İnsan Şeytanı:

İnsanlara kötülük telkin eden şeytanlar olduğu gibi, şeytanlaşmış insanlar da vardır.





Bir Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:

“İnsanlardan kimi de var ki Allah hakkında bir bilgisi olmadığı halde tartışır da her azgın şeytanın ardına düşer.” (Hacc: 3)




Şeytan ismi Âyet-i kerime’de “Merid” sıfatıyla anıldığı için, sırf cin şeytanı değil, insanlardan da merid olan, yani fitne ve fesada hazır bekleyen her kişi de şeytan kabul edilir ve bu ismin şümulüne girer.




Şeytana ve şeytanlaşmış şahıslara uyanları doğru yoldan saptıracakları ve cehenneme sürükleyecekleri kesin bir âkıbettir.




Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Ebu Zerr radiyallahu anh-e:




“Cin ve insan şeytanlarından Allah’a sığındın mı?” diye sordu. O ise: “İnsanın da şeytanları var mıdır?” dedi.

Buyurdu ki:




“Evet. Hem de onlar cin şeytanlarından daha şerlidir.” (Ahmed bin Hanbel)




5. Aşırı Dünya Muhabbeti:




Allah-u Teâlâ dünyayı içindekileri ile beraber insanoğluna musahhar kılmış, istifadesine arzetmiştir. Bütün bunlar dünya hayatını geçirmek ve faydalanmak üzere verilmiş birer vasıta olması itibariyle birer nimet iseler de, asıl aranılacak gaye bunlar değildir, bunların faydası geçicidir. Birçok insanlar ise bütün bunlara düşkündürler.





Hakk ve Hakikatı bırakıp dünya lezzetlerine dalanlar, dünyaya aşırı muhabbet bağlayanlar büyük bir belâya ve huzursuzluğa uğramışlardır.




Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:




“Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah âhireti kazanmanızı ister.” (Enfal: 67)




Dünya hayatının müddeti kısa ve lezzeti de geçici olduğu için, bir aldanma ve oyalanmadan başka bir şey değildir.




Akıllı kimsenin dünyaya aldanmaması, dünya sevgisine aşırı derecede kapılmaması gerekir. Serap gibi parıldar, bulut gibi geçer gider.




Diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:




“Senin için ahiret, dünyadan daha hayırlıdır.” (Duhâ: 4)

Dünyayı ahirete tercih etmek; kâfirin küfründeki, münafığın nifakındaki, âsinin mâsiyetindeki gizli hastalığı gösteren bir işarettir. Onların bütün gayretleri dünya lezzetlerini elde etmek içindir.




Bu dünya hayatı, çocukların oyun oynayarak kendilerini yordukları gibi insanların kendilerini yordukları bir oyuna benzemektedir. Ömrün akşamı olunca, çocukların oyunlarını bırakıp evlerine döndükleri gibi, her şey yüzüstü bırakılıp âhiret âlemine göç edilmekte, elde edilen her şey başkalarına bırakılmaktadır.




İşte bu sayılan beş düşmandan herhangi birisi tesirini ve gücünü gösterirse, ruhun üzerinde baskı yaparsa kişiyi münafıklığa düşürür.




Münafıklık, bir müslümanın korkması gereken en büyük tehlikedir. Nifak kalbin kötü sıfatlarındandır. Dışın içe, sözün fiile aykırı olması münafıklıktır."


2 yorum

paylaşım için çok tşk

paylaşım için çok tşk ler baya faideli bir konu RABBİM amil olmayı nasip eyelsin

04.03.2007 - zhümeyra

slm

paylaşımınız için teşekkürler arkadaşım.

04.03.2007 - seviyeli_02

Konular