Hayatın asıl gayesi nedir?

Cenabı Hakkın insana verdiği nimetlerin en büyüklerinden birisi hayattır... Bu büyük nimetin kıymeti bu asırda bilinmeyip sadece zevk ve lezzete indirgendiği için hayat sadece mideye, cismani lezzetlere hizmet eder bir hal almıştır. Bu hal üzere devam eden insanlarda artık hayatın asıl gayesini dünya olarak görmeye başlamışlardır. Hâlbuki Hayatın asıl gayesi Allaha abd ve kul olmak neticesinde ahirettir. Eğer hayatın asıl gayesi dünya olsaydı insan yapmak istediği ve asıl gaye gördüğü bütün işlerinde muvaffak olurdu. İnsan hayatın asıl gayesini meslek sahibi olmak, ev sahibi olmak evlenmek, çocuk sahibi olmak araba sahibi olmak, emekli olmak, mutlu olmak, vb gibi şeyler olarak düşünür ve bütün kuvvetiyle onları elde etmeye çalışır. Ama ecel gizli olduğu için ve her an gelebileceğini insan düşünmediği için hedef ve gaye yaptığı bu şeylerin birçoğuna muvaffak olmadan ölebiliyor.
Mesela büyük emeklerle okuyup Öğretmen olmanın heyecanı ile işe başlamak için okuluna giderken yolda kaza geçirip ölebiliyor,
Büyük emeklerle ve zorluklarla yıllarca para kazandıktan sonra ev sahibi olup evini teslim aldığı gün ölebiliyor,
Büyük paralarla evini dizip döşeyip evlendiği gün evine varmadan eşiyle kaza geçirip ölen, Sevip okşamak hayaliyle çocuk sahibi olduğu gün çocuğunun yüzünü görmeden ölen,o çocuğu alamadan, sevemeden ölebiliyor,
Yıllarca çalışıp didinip emekli olup rahata kavuştum dediği gün, ,emekli ikramiyesini bile yiyemeden insanın ecelin tokadını yiyip ölebilmesi,
Veya günah veya gaflet anında iken ölmesi, gösteriyor ki, hayatın asıl gayesi meşru veya gayrimeşru olsun, dünya değil ahirettir. Eğer hayatın gayesi, amacı ve maksadı sadece dünya hayatı olsaydı insan yapmak istediği bütün işlerinde muvaffak olurdu. Sonu olmayan arzu ve emellerine kavuşur. Mesut ve mutlu olurdu. Ama insanların işlerinde, amaçlarında, emellerinde ve çabalarında muvaffak olmadan zeval ve firakta yuvarlanması, hiç kimseye bir Allahaısmarladık bile demeden gitmesi gösteriyor ki;
Hayatın, yaşamın asıl gayesi dünya değil ahirettir. Dünya sadece, asıl hedefe ulaşmak için bir araçtır,
Başka bir yerde mahsülünü almak için ekip biçtiği bir mezradır,
Cennetteki nimetlere müşteri yapmak üzere kurulmuş bir panayır sergisi ve bir teşhirgahtır,
Bir tecrübe yeri ve meydanı imtihandır,
Eğer dünya keyif veren rahatlık yeri, saadet diyarı olsaydı, zeval, firak, elem hastalık, ihtiyarlık, keder ölüm, olmazdı ve Allahın en sevgili kulları olan Peygamberler, Evliyalar herkesten daha çok rahat içinde yaşarlardı. Hâlbuki dünyada en çok sıkıntı içinde onlar yaşamışlardı. Bu sıkıntılı ve meşakatli hayatlarına rağmen bir gün bile olsun şekva etmemişler. Bu sıkıntılı hayatlarına rağmen en çok ibadet taat şükrü yine onlar etmiştir. Bazen kırk günde bir ağızlarına lokma koymuşlar. Bu yaşam felsefeleri ile hayatın asıl gayesine hayatlarını istihdam ettikleri için insaniyetin en âli ve en büyük makamlarına ve mertebelerine çıkmışlar. Allaha hakiki abd oldukları için bütün mevcudatta onlara hizmetkâr kılınmıştır. Kalplerin ve gönüllerin sultanlar, nice maddi ve manevi alemlerin keşşafı olup, ezvaklara, sırlara, esrarlara mazhar olmuşlar,

Bu mazhariyetlerden habersiz yaşayan ve yaşamın asıl gayesini Ahiret değil de sadece dünya olarak gören milyonlarca gençten birisi olan yakınımın hayatının seyrini ve felsefesini ve gayesini öğrenmek ve bir şeyler öğretebilmek amacıyla bir ziyaret sofrasında beraber bulunduğum hengamda sordum.

Kardeşim “sence insanlar niçin yerler ve içerler”,

Bu soruya gayet rahat ve kendince makul olan bir tarzda cevaben dedi;

“Tabiî ki, hayatını yaşamak, devam ettirmekle beraber, lezzet ve zevk almak için”.dedi.

Ona dedim:”Lezzet ve hayatını yaşamak için yiyip içiyorlarsa; o zaman niçin yaşıyorlar!

“Sevdikleri ile beraber olmak, evlenmek çocuk sahibi olmak, iş sahibi olmak için yaşıyorlar” .dedi.

O gence dedim:”Sevdikleri için yaşıyorlarsa sevdikleri ölüp bu dünyadan gidince onlar niye arkalarından gitmiyorlar”.

Haydi dedim “Sizlerin mantığına göre düşünsek ve hayata o açıdan baksak, Yaşamın gayesi sadece yemek, içmek, uyumak, evlenmek ve sevdiklerinle beraber olmak vb gibi şeyler olarak düşünsek ve inansak o zaman yaşam ve hayat olarak bütün hayvanlardan ne farkımız kalır.Onlarda bizim gibi yiyip içiyorlar, bir nevi evleniyorlar, uyuyorlar, birbirlerini güdüsel seviyorlar, sadece farkımız derilerimiz, yemeklerimiz, davranışlarımız ve yattığımız yerler midir. Bu kadar benzerliklerimiz varsa,bize ne ihtiyaç vardı,biz niçin yaratıldık.bizin yaptığımız işleri zaten hayvanlar görüyorlar. Yüzlerce insanın bir araya gelerek yapamadığı bal gibi bir nimeti akılsız şuursuz fikirsiz ilimsiz bir arı yaparken,veya abı hayat hükmündeki sütü yapan bir ineğin yeri ahır değil de güzel bir ev olması gerekirken ve yaptıkları vazife itibariyle onlar bizden daha iyi bir yaşam sürmeleri lazım gelirken Neden bizler evlerde,rahat döşeklerde,saraylarda köşklerde,güzel sofralarda,yaşıyoruz da onlar ahırlarda,dağ başlarında yaşıyorlar,bizler enfes,nefis,mis gibi envai çeşit yemekleri yiyip,onlarca çeşit içecekleri içerken, onlar sadece otla ve suyla besleniyorlar,hiç bir gaye ,amaç ve hedefi olmayan, hiç bir icratı olmayan insanın yeri ahır değil de evlerdir.demek hayvan en güzel işleri de yapsa ahırda yatmaktan ve hayvanlıktan kurtulamıyor,demek insandan beklenen amaç,gaye yemek, içmek olmadığı gibi hayvanları taklit etmek de değildir.


Genç Çocuk söylediklerimi dinledikten sonra birden şaşkın ve suskun kaldı. Hiç düşünmemiştim bu kadarını dedi

O zaman sana bir vazife tevdi ediyorum Annene, babana, sınıfındaki arkadaşlara ve çevrendeki tanıdıklarına hayat ve yaşamlarının gayeleri nedir. diye sor ve bana sonucunu bildir dedim.

“Tamam” dedi.
Tekrar karşılaştığımızda sordum:

Sorduğun kişiler hayata nasıl bir anlam yüklediler,niçin yaşadıklarını biliyorlar mıymış.,?

Hocam çoğusu niçin yaşadığını tam anlamıyla bilmiyor, çoğunluk aşağı yukarı benimle aynı düşünce ekseninde gidiyorlar.

Yani bu kadar insan niçin yaşadığını bilmiyor mu? Dedim.

Evet, hocam onlarda benim gibi hayatı sadece zevk ve lezzet almak olarak düşündükleri için hayatın gerçek manada gayesini maalesef bilmiyorlar.

“Yazık dedim hayvan bile neye ve kime hizmet ettiğini yaptığı muntazam ve mükemmel işlerle gösteriyor. Hayvanattan, nebatata ve camidata, zerreden ta şemse kadar bütün mevcudat niye, kime, niçin hizmetkâr kılındığını biliyorken, en güzel bir surette, yaratılan insan neye kime niye hizmet etmesi gerektiğini bilmiyor.

Hayatı lezzet ve zevk olarak telaki eden insanlar bilmiyorlar ki, yaşamın asıl gayesi dünya zevkleri ve lezzetleri olsaydı o zaman insanların hayvanlardan daha çok hayatlarından lezzet alması gerekirdi. Çünkü insanı hayvana nisbet etsek görüyoruz ki, insan, manevi cihazat ve âlet itibarıyla yüz derece hayvandan daha ziyade olmasına rağmen, lezzet, zevk ve rahatlık yönünden en küçük bir serçe kuşuna yetişemiyor. Demek ona verilen bütün cihâzât-ı acibe, bu ehemmiyetsiz hayat-ı dünyeviye için değil, belki pek ehemmiyetli bir hayat-ı bakiye için verilmiştir. Eğer hayatı gayeyi maksat yapıp, o cihazatı maneviyeyi dünyevi lezzet ve zevklere istimal etse hayat-ı dünyeviye lezzetinde ve hayvanî yaşayışında, hayvanlardan yüz derece aşağı düşer. Çünkü insanın her aldığı lezzetin içinde binler elemin izleri vardır. Hazır lezzetini geçmiş zamanın elemleri ve gelecek zamanın korku ve endişeleri ve lezzetlerin, keyiflerin zeval bulması, onun zevklerini bozuyor ve lezzetinde elemin, kederin bir izini bırakıyor. Fakat insanın aksine hayvan öyle değildir; Hayvana akıl ve şuur aleti takılmadığı için bela, hastalık, ayrılık, ölüm, keder, yeis, musibet vb gibi şeylere maruz kalmıyor, bunların hakikatlerini düşünmedikleri için elemsiz bir lezzet alır, kedersiz bir zevk eder. Ne geçmiş zamanın elemleri onu incitir, ne gelecek zamanın korkuları onu ürkütür. Rahatla ahırında, dağda, bayırda veya mağarada yaşar, yatar, Hâlıkına şükreder.

Halbuki akıl nimetiyle donatılan, yüzlerce alet ve acip hissiyatlarla donatılan insanlığın ekserisi yaşamanın maksadını gerçek manada bilmedikleri için yaşamın gayesini sadece lezzet ve zevk almak ve sevdikleri ile beraber , mutlu olmak, bütün lezzetleri tatmak olarak düşünerek aklın hissiyatların vartalarına düşüyorlar,hissiyatların ve nefsin tahakkümü ve istibdadıyla,dünyevi gayri meşru bu gayelere ulaşmak için her yola sapabiliyorlar.yada küçük mutluluklarıyla yetinmeyip alternatif mutluluklar arayabiliyorlar.İman ve İslam dairesi dışında mutluluk ütopyalarının ardında sürüklenerek içi zehirli yakıcı dışı süslü alıcı insi şeytanların, idolojilerinin ve medeniyetinin tatlı bir iltifatına,yalancı mutluluk vaatlerine, zail ve aldatıcı geçici mutluluk masallarına aldanıp geride,din,ahlak iman gibi mukaddes,mualla elmas hakikat değerlerini bırakarak sonu helakete ve dalalete gidecek maceralara,haramlara,günahlara girebiliyorlar,.
Mutluluğu, lezzeti içkilerde arayarak ailesine, çevresine hayatı zehir edebiliyorlar.

Mutluluğu, lezzeti, zinada yasak gayri meşru ilişkilerde arayarak yuvaların yıkılmasına, evlerin dağılmasına, gayrimeşru veletlerin çoğalmasına hizmet edebiliyorlar. İmandan, ibadetten ilim ve zikirden gelen lezzetlerden kendilerini mahrum ederek, nefsin, şeytanın, günahın verdiği bir dirhem lezzet karşılığı binler batman elemlerine, hayvanlığa kendilerini mahkum edebiliyorlar.
Nasıl ki çürüyen bir elma çekirdeği çöpe atılırsa; öylede lezzetler ve yalancı mutluluklar bulma yolunda rast geldikleri günahlar yüzünden şecere-i kainatın en nazik nazenin nazdar meyvedar revnektar ağacının meyvesi olan kalbi insan cevheri ve çekirdeğinin çürümesine sebebiyet vererek, bu çürük beden ve kalplerin cehennemin çöp tenekesi olan ateşe atılmasına zemin hazırlayabiliyorlar..yalancı mutluluk ve hazlar uğrunda ulviyetlik ve kutsiyet dairesinden ubudiyet ve kulluk dairesinden çıkılarak hayvaniyetten daha aşağı bir daireye düşüldüğünü ve yiyen, içen, yatan ve çiftleşen bir gübre fabrikası hükmüne geçildiği düşünme idraki ve kabiliyetinden ruh kalp ve akıllarını soyutlayabiliyorlar...

Dünyayı ebedi mutluluk yeri tevehhüm edip, hayvanlara özenerek, onları taklide kalkışıp, kendisine hazırlanan cennet ve nimetleri yerine hayvanlığa özenmeye tercih edip, cenne nimetlerini elinin tersiyle iterek, şeytan ve nefsin proje tasarım ve yönetmeliğinde alternatif tozpembe dünyalar, yalancı mutluluk şatoları arama hezeyanlarına kapılabiliyorlar. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle “ Bu fırtınalı zamanın hissi iptal eden ve beşerin nazarını afaka çeviren dağıtan ve boğan cereyanlara kapılıp iptali his nevinden bir sersemlik verdirerek delalet ve harama girmenin neticesindeki azabı muvakkaten ve tam his ettirmemekle beraber; gaflet basmasından da dolayı lezzeti dahi tam almaktan mahrum kalabiliyorlar”.divane ve bedbahtça lezzet ve zevk almak peşinden koşabiliyorlar, Hadsiz şehvetini yani doymak bilmeyen ve her şeyi isteyen iştihasının mahkûmu olabiliyorlar, Sonu olmayan emellerinin, arzularının, isteklerinin keşmekeşliğinde boğulabiliyorlar. Bu çırpınmalar ve çabalar neticesinde ise küçük bir mutluluğa mukabil binler elem ve keder zeval ve firak silleleri,ve tokatları bulabiliyorlar.Küçücük omuzlarına yüklediği,fani dünyanın ağır yüklerinin hamallığına bedel olarak Ahirette ise günahlarının, isyanlarının ,nisyanlarının bedelini cehennemle ödeyebilirler.

İşte Ey dünyanın hayvani ve nefsanî lezzetlerinin ardında hayatını, iffetini, imanını, azıcık mutluluk vesilesi dahi olsa eşlerini, saadetini, kişiliğini, evliliğini, ahiretini cennetini feda edebilen zavallı insan
Ey bela, musibet, hastalık, ayrılık, ölüm, keder, yeis, vb gibi tehlikelerin başına çöreklendiği biçare insan!
Ey ölümün kendisine evinden, eşinden, işinden, para, zevk, lezzet ve bütün kariyerlerinden ve ümitlerinden daha yakın olduğu bedbaht insan!
Ey hayat sofrasından bir lezzete mukabil binler elem ve keder bulan hodabin insan!
Ey göz önünde kurulan ölüm darağacına her gün sevdikleri teker teker gönderen ve sırasını bekleyen gafil İnsan!
Ey ecel arslanı başında her an hazır ve nazır pusuda beklerken kafasını günah kumuna sokmuş Divane insan!
Bu hakikatlerden habersiz olmanın gafletiyle öyle zannediyorsunuz ki biz yaşıyoruz. Böyle bir yaşam ve hayat olsa olsa hayvanları taklit etmekten öteye geçemeyen, hayvani bir hayat; mutluluk adına hayvani ve nefsanî lezzetler ardında koşmaktan ibaret olan bir sukutu hezeyandır. Cenabı Hak hayvani duyguları ile değil meleki duyguları ile yaşayanlardan kullarından eylesin bizleri. Amin


2 yorum

o var etti bizi tekrar ona

o var etti bizi tekrar ona döneceyiz

19.01.2012 - mahmut bedirZiyaretci

Allah razı olsun bu

Allah razı olsun bu yazınızda çok güzel olmuş...Rabbim hepimizi gerçek manada Kendisine kul eylesin razı olduğu sevdiği kullarından inş..
Amin

13.03.2009 - efla

Konular