FAYDALI EVLÂD ASİL ANNEDEN DOĞAR

Üç tip kadın vardır: Ev kadını, sokak kadını ve zevk kadını.

Ev kadını; evinin ve erinin kadını olmakla övünen, ırkî ve İslâmî asalete sahip bulunan kadındır. Bu sınıfta yer alan kadın; zevcelik, annelik ve ev hanımlığının gerektirdiği vazifeleri müdrik kadındır.

Sokak kadını, gönül eğlendirmekten başka kaygısı olmayan kadındır. Bu sınıfta yer alan kadının zamanının pek çoğu sokak, sinema, gazino, park, kafetarya ve eğlence salonlarında geçer. Çocuklarının bakımı, evinin işi ve sofranın aşı ile ilgilenme lüzumunu duymaz. So-kaktan artan zamanı olur ve eğlenceye de kanaat ederse ancak o za-man eviyle ilgilenir. Çok defa karnını da sokakta ve ayaküstü doyurur.

Zevk kadını; ruhunu şeytanlara, vücudunu insanlara satmış kadındır. O, bir yuva kurma arzusunda değildir. Onca evlilik, esaret; çocuk, ayak bağı; yuva ise zindan kabul edilmektedir. O, her erkeğin kadını durumuna düştüğünden "Zevcim" yerine" Zevkim" demeyi tercih etmektedir.
Millet ve memlekete faydası dokunacak evlâdı, ne sokak kadını ne de zevk kadını yetiştirebilir. Dünyaya çocuk getirmek ile onu faydalı bir
kimse olarak büyütmek tamamen birbirinden ayrı şeylerdir. Biri vücud yapısının, diğeri ruh yapısının icabı bulunmaktadır.

Anneliğin gerektirdiği ulvî vazifelerden habersiz bulunan ve evladını faydalı bir insan olarak yetiştirmeyen kadının kuluçka makinasından ne farkı vardır!

Bir ağacın meyve verebilmesi için sadece toprak ve su kâfi gelmemektedir. Dikilecek fidanın yetişmesinde iklim şartlan da dikkatten uzak tutulmamalıdır. Hayırlı evlâd yetiştirmede kadının dişilik vasfını kâfi görmek, İç Anadolu'da Mandalin yetiştirmeyi hayâl etmeye benzer. Millet ve memleket için faydalı bir evlâdı ırkî ve İslâmî asâlete sahib bulunan anneler yetiştirebilir.

Irkî asalet; mü'min bir anne ve babanın, nikâhlı izdivacı sonunda ve halâl lokmadan meydana gelmiş insanın soy asâletidir. İslâmî asa-let ise, kâmil bir imana ve ihlâs ile ibadet etme şuuruna sahip olmaktır.
Diken, çiçek açsa da çiçek sayılmamaktadır. Gül, sapındaki dikenlere rağmen çiçektir. Çiçek açmış dikeni, vazoya koymayız, onu burnumuza yaklaştırıp kokmayız.

Un ile kepek, aynı maddeden elde edilmekte ise de mahiyetleri ve değerleri birbirinden çok farklıdır.

Bir koşu atı ile, çifte koşulan beygir aynı değerde olabilir mi? Koşu atının üstünlüğü, ırkî hususiyetlerinden doğmaktadır. Nasıl karganın yumurtasından bülbül elde edilmemekte ise bahsi geçen asâletten nasipsiz bir anadan hayırlı evlat doğmaz. Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
"Bir kadın; dindarlığı, malı (bulunduğu) ve güzelliği için nikâhlanılır. A iki elleri (mal çokluğundan) tozlanası, sen dindar olanı tercih et" (3).
Mal, saadetin yegane sebebi değildir. Güzellik de ruhî kemâlâtın ayrılmaz bir lazımı olamaz. Her türlü hayra namzed olan kadın, ancak mü'min olandır. Bu hususu, daha açık bir şekilde ortaya koymak için bir vak'a ile perçinlemek isteriz.

Hz. İbrahim, anne kucağındaki oğlu İsmail'i validesi ile birlikte alıp, bu günkü Mekke'nin bulunduğu yere, Kâbe civarına bıraktı. O tarihte burada ne bir ağaç vardı ne de içecek bir yudum su mevcut idi.
İlahî hikmetlerin tecelligâhı ve mü'minlerin kıblegâh olacak bu yerde Yüce Rabbimiz Zemzem'i lütfetti.

Yolu buraya uğrayan bir kervan halkı da Hz. Hacer'den müsaade alarak yerleşti ve Mekke'nin şehirleşmesinde üzerine düşeni yapmış oldular. Günler birbirini kovaladı; aylar, yılları tamamladı. Hz. İsmail büyüyüp Cürhüm kabilesinden bir kızla evlendi.

Uzun bir zaman geçtikten sonra Hz. İbrahim, oğlu İsmail'i görmek için Mekke'ye gelmişti. Kapıdan seslendiği zaman, dışarı bir kadın çık-tı. Aralarında şöyle bir konuşma geçti:
— İsmail nerede?
— Ava gitti.
— Ne durumdasınız?
— Fenâ bir durumdayız, darlık ve sıkıntı içindeyiz.
— Kocan geldiği zaman ona benden selâm söyle Kapısının eşiğini değiştirsin.

Hz. İsmail eve dönünce, bir manevî hâl sezdi ve hanımına sordu: "Bize bir kimse geldi mi?" O:
"Yaşlı bir kimse geldi. Seni sordu. Avda olduğunuzu kendisine haber verdim. Bana yaşamamızdan sual açtı. Darlık ve zorluk içinde olduğumuzu söyledim" dedi.

Hz. İsmail:
"O, sana başka bir şey tavsiye etti mi?" dedi. Kadın:
"Evet, sana selâm söylememi emretti ve kapısının eşiğini değiştirsin, dedi" cevabını verdi. Hz. İsmail:
"O zât, benim babamdır. (Kapının eşiğinden kasdı da sensin.) Bana senden ayrılmamı emrediyor. Sen artık babanın evine dön" dedi.
Hz. İsmail, ikinci defa, Cürhüm kabilesinden başka bir kızla evlendi. İbrahim Aleyhisselâm, bir zaman geçtikten sonra oğlunun yurduna tekrar gelmişti. Onu bulamayınca, evine varıp ailesinden sordu. O:
"Bizim için yiyecek aramaya çıktı" dedi.
Hz. ibrahim:
"Nasılsınız, ne durumdasınız?" dedi. O:
"Hayır ve bolluk içindeyiz" dedi ve (hallerinden) Allah'a şükretti.
Hz. İbrahim:
"Yediğiniz nedir?" dedi. O:
"Et'dir" cevabını verdi.
İbrahim Aleyhisselâm:
"İçeceğiniz nedir?" diye süal açtı. O:
"(Zemzem denilen mübarek) sudur" dedi. Hz. Halil, Cenâb-ı Hakk'a: "Ya Allah, etde ve suda onlara bereket ihsan eyle", diye dua etti. Oğluna "Eşiğine sahip olsun" diye tavsiyede bulundu.
Hz. İbrahim'in, oğlu İsmail'e "Kapısının eşiğini değiştirsin" diye zevcesini boşama tavsiyesinde bulunmasının ledünnî sebebi ve hikmeti neydi? Soyundan Muhammed (s.a.v.)'in geleceği ninenin ırkî ve İslâmî asâlete sahip olması gerekirdi. Onun tevekkülü ve sabrı tam olmalı; verilen nimetlere, az da olsa, şükretmeyi bilmeliydi.

Cenâb-ı Halil, gelinindeki bu noksanlıkları görünce onun peygamber zevcesi ve âlemlerin fahri ebedîsinin büyük annesi olma asâletinden mahrum olduğunu anlamış ve oğluna ondan ayrılmayı tav-siye etmişti. İkinci gelininde bu meziyetleri görünce "Kapısının eşiğini sabit kılmasını" tavsiyede bulunmuştu.
İşte bu soylu ninenin neslinden iki cihan güneşi Hz. Muhammed (s.a.v.) doğdu!..

(3) Feyzü'l-Kadir, c. 2, s. 389.

1 yorum

estetik ameliyatlar

estetik ameliyatlar hakkindada bilgiler verirmisiniz?

05.11.2006 - aysunMisafir