6 Mart 2007 tarihli konular

III. Kitabu Âdâb'il-Kesb ve'1-Meâş (Kazanç ve Geçim Âdâbı)

  • nesim

1.Kazancın Fazileti ve Kazanca Teşvik
2.Ticarî İlişkilerin Sıhhatini Bilmek
3.Ticarette Haksızlıktan Kaçınıp Adaletli Davranmak
4.Ticarette İhsan (İyi Davranmak)
5.Dünya ve Âhiret İşlerinde Tüccarın Dini için Titiz Davranması




Giriş

Tevhidinde hak ve bir olan Allah'tan başka herşeyin bütünüyle yok olup gideceğine inanan muvahhidin hamdiyle Allah'a hamdederiz. Hiç çekinmeden, Allah'tan başka
herşeyin bâtıl olduğunu açık bir dille belirten bir kimsenin tâzimiyle Allah'ı tâzim ederiz. Yerde ve göklerde ne varsa, hepsi bir araya toplansa bile ne bir kara sineği, ne de bir çekirgeyi (veya zerreyi) yaratmaya güçlerinin yetmeyeceğini ilân eden bir kimsenin tebciliyle Allah'ı tebcil ederiz. Yeryüzünü kullarına yaygı ve döşek gibi serdiğinden, gökleri de kubbe olarak yücelttiğinden ötürü Allah'a şükrederiz. Geceyi gündüz üzerine sardığından, geceyi insanlar için örtü kılıp gündüzü de maişet zamanı kıldığından ötürü Allah'a şükrederiz. Gündüzü insanlar için maişet vakti kılmıştır ki, insanlar fazlını aramak için yeryüzüne dağılsınlar ve elde ettikleri nimetlerle ihtiyaçlarını gidersinler.

1-BİRİNCİ BÖLÜM :Kazancın Fazileti ve Kazanca Teşvik

  • nesim

Ayetler
Gündüzü ise, geçim vakti kıldık.
(Nebe/11).
Orada sizin için ve (beslediğinizi sandığınız, fakat aslında) sizin beslemediğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik.
(Hicr/20)
(Hac mevsiminde) rabbinizin lütuf ve keremini aramanızda (alışveriş yapmanızda) sizin için bir günah yoktur.
(Bakara/198).Bir kısmı Allah'ın fazlından rızık aramak için (ticaret maksadıyla) yeryüzünde yol tepecekler.
(Müzzemmil/20)
Sonra namaz kılınınca yeryüzüne dağılın da, Allah'ın fazlından rızık arayın.
(Cum'a/10)

Hadîsler

Günahlardan bir kısım vardır ki, onlara ancak kazanç yolunda çekilen üzüntü ve yorgunluklar kefaret olur.

2-İKİNCİ BÖLÜM:Ticarî İlişkilerin Sıhhatini Bilmek

  • nesim

Kesb/Alışveriş, Ribâ (Fâiz), Selem, İcare, Kırad ve Şirket (Ortaklık) ve Çalışıp-Kazanmanın Hareket Noktasını Teşkil Eden Bu Tasarrufların Sıhhatli Olması İçin Şer'an Gereken Şartlar

Her çalışan müslümana bu konunun ilmini elde edip bilmek farzdır. Zira ilmin elde edilmesi, her müslüman için farzdır ve müslümanların boynunda farz olan ilim de, muhtaç olduklarının ilmidir. Çalışan bir müslüman ise, çalışma ilmine muhtaçtır. Ne zaman ki, bu konunun ilmini elde ederse, muâmeledeki bozucu unsurlara vâkıf olur ve böylece onlardan sakınır. Bu konunun dışında kalan müşkül ve girift fer'î meseleler ise, o meselelerin neden girift olduklarına vâkıf olup onları bilen kimselerden sorup hakîkatlerini öğreninceye kadar onlar hakkında menfî veya müsbet bir hüküm vermekten kaçınmalıdır; zira kişi, fesadın sebeplerini icmalî de olsa bilmediği zaman, ne zaman duraklamasını ve ne zaman meseleyi soracağını bilemez. Eğer kişi 'Ben çalışma ile ilgili ilmi daha önceden öğrenmeyi bir ihtiyaç saymam. Ancak çalışıp sabrederim. Ne zaman bir hâdise vâki olursa, o zaman gidip öğrenirim ve bilmediğim için de ehlinden fetva isterim' derse, ona şöyle cevap verilir: Akidleri nelerin bozduğunu özet olarak bilmediğin zaman, hâdisenin meydana geldiğini ne ile bileceksin? Zira özet olarak akidleri nelerin bozduğunu bilmeyen bir kimse fasid olduğu halde- alışverişine ve tasarruflarına devam edip gider. Onların sahih ve mübah olduklarını zanneder. Bu bakımdan mübah olanı, mahzurlu olandan ayırmak, girift yerleri açık yerden tefrik etmek için az da olsa ticaret ilmini bilmek gerekir. Bu sırra binaen Hz. Ömer çarşıda gezer, bazı tüccarları kamçısıyla dövüp şöyle derdi:

1. Bey' (Alışveriş)

  • nesim

Allah Teâlâ (c.c) alışverişi helâl kılmıştır. Alışverişin (sahih olması için) üç rükün vardır:

a)Akdi yapan (satıcı veya alıcı)
b)Akdi yapılan (satılan veya alınan mal)
c)Lâfız ('sattım' veya 'şu kadar miktar mukabilinde aldım' gibi sîgalar)

a) Akdi Yapan (Satıcı veya Alıcı)
Tüccar bir kimsenin, kör, köle, mecnun veya çocuk ile alışveriş yapmaması gerekir; zira çocuk mükellef değildir. Mecnun da onun gibi... Bu bakımdan çocuk ve mecnunun alışverişleri bâtıldır. İmam Şâfiî'ye göre, çocuğun velîsi kendisine alışveriş yapabileceğine dair izin verse dahi, onun alışverişi sahih değildir. O halde tüccar, çocuk ve deliden aldığı şeyleri tazmin etmeye mec-burdur. Tüccarın çocuk ve deliye sattığı şeyleronların elinde zâyi olursa tüccarın kesesinden gitmiş olur. Akıllı köleye gelince, onun alışverişi, ancak efendisinin izniyle sahih olabilir. Bu bakımdan bakkala, fırıncıya, kasaba ve bunlara benzer ticaret erbabına gereken şudur: Kölelerle, efendileri onlara alışveriş izni vermeden onlarla alışveriş etmemektir. Efendilerinin kölelere izin verdiklerini ya kendi kulaklarıyla işitmelidirler veya memlekette 'Bu köle alışverişte efendisi tarafından görevli ve onun adına alışveriş yapmak hususunda yetkilidir' şeklinde bilinmesi gerekir. Bu bakımdan tüccar, bu yaygın habere güvenerek veya kendisine kölenin efendisi tarafından görevlendirildiğini söyleyen âdil bir kimsenin haberine itimad ederek onunla alışveriş yapabilir. Eğer kölenin efendisi, köleyi görevlendirmediği halde tüccar onunla muamele yaparsa, aralarında yapılan bu akid bâtıldır. Tüccar köleden neyi alırsa, o kölenin efendisine ait bir tazminat olarak tüccarın yanında bulunuyor demektir ve tüccar, köleye birşey teslim ettiği takdirde, kölenin elinde o teslim edilen zâyi olursa ne kölenin efendisi zayi olan malı toplamaya mecbur olur ne de o mal kölenin boynuna yüklenen bir hak olur. Bilâkis tüccar, ancak bu köle âzâd edildiği zaman, o hakkını kendisinden isteyebilir. Kör bir kimseye gelince; kör görmediği bir nesneyi satmış veya almış olur. Bu bakımdan onun ne satışı, ne de alışı sahihtir. Biz köre demeliyiz ki; 'Kendine gözü gören bir vekil tâyin et. O vekil senin hesabına alışveriş yapsın'. O halde âmânın vekil tutması sahihtir vekilinin de alışverişi (müvekkili için) sahihtir. Eğer tüccar bilfiil iki gözden âmâ olan kimse ile alışveriş yaparsa, muamelesi fâsiddir. Âmâdan ne alırsa, aldığı mal kıymeti nisbetinde elinde bir nevi emanet gibi bulunur ve ondan sorumludur. Âmâya teslim ettiği maldan da kıymeti nisbetinde âmâ sorumludur. Kâfire gelince, onunla muamele caizdir. Ancak mushaf kâfire satılamaz. Müslüman bir köle, kâfire satılmaz. Eğer kâfir müslümanlarla savaş halindeyse, ona silah satmak da haramdır. Bütün bunlara rağmen tüccar kâfire mushaf-ı şerif, müslüman köle ve savaş ha-lindeki kâfire de silah satarsa, bu muameleleri merduddur ve bu muamelerlerden ötürü kendisi de âsidir. Türkten, Türkmenden, Arap ve Kürtten olan askerlere, hırsız, hain, faizci, zâlim ve malının çoğu haram olan kimselere gelince, onların elinden herhangi bir şeyi almak tüccar için uygun bir hareket değildir. Çünkü bunların . malı, çoğu zaman haramdır. Ancak onlardan aldığı şeyin helâl olduğunu biliyorsa o vakit alabilir. Bunun tafsilâtı Helâl ve Haram bölümünde gelecektir.18

2. Riba (Faiz)

  • nesim

Allah Teâlâ faizi haram kılmıştır. Hakkında şiddetli emirler vermiştir. Bu bakımdan altın ve gümüş üzerine muamele yapan sarraflara faizden sakınmak farzdır. Yiyecek maddeleri üzerine alışveriş yapanlara da faizden sakınmak farzdır. Zira faiz ancak nakit (altın, gümüş) veya bedelleri olan diğer paralar ve yiyecek maddelerinde vardır. Sarraf bir kimsenin faizin nesie ve fadl çeşitlerinden sakınması gerekir. Faizin nesie çeşidi şu demektir: Altın ve gümüş olan herhangi birşeyi yine altın ve gümüş olan diğer bir şeyle sattığı zaman, ancak aynı mecliste verip almak suretiyle satış yapabilmektir. İşte aynı meclîste satılan altın ve gümüş ile bedelleri olarak alnan altın ve gümüş teslim edildi mi, faizin nesie şeklinden sakınmış olunur. Sarrafın altını darpha-neye teslim edip sikkeli altınları oradan satın alması, hem ribanın nesie şekli bakımından haramdır, hem de verilen külçe ile alınan sikkeli altınların arasında çoğu zaman ölçüde fark olması bakımından haramdır. Zira darbedilmiş para, külçe halindeki altın ve gümüşle ölçüde eşit olarak müşteriye verilmez.

3. Selem

  • nesim

selem23
Tüccar bir kimse, selem akdinde on şart gözetmelidir:

1.Sermayenin malûm ve belli olması, ileride teslim edilenmalın da belli olması keyfiyetidir ki ileride teslim edilmesi gereken selem malının teslimi zorlaştığı takdirde sermayenin kıymetine dönüş imkânı olsun. Eğer bir avuç dirhemi sayısız olarak ileride
teslim edilecek bir yığın buğday için verirse İmam Şâfiî'nin bir kavline göre sahih değildir. (Zira sermaye belli değildir).

2.Sermayeyi müşteriden ayrılmadan önce akid meclisinde
müşteriye teslim etmelidir. Eğer sermayeyi teslim etmeden önce ayrılırsa, selem akdi bozulmuş olur.

4-İcare

  • nesim

İcarenin iki rüknü vardır:
a)Ücret
b)Menfaat

İcare yapan âkid ve İcare akdinde kullanılan lâfza gelince... Alışveriş bahsinde zikrettiklerimiz burada da muteberdir. Ücret, alışverişte verilen sermaye gibidir. Bu bakımdan İcare hususunda ücretin malûm ve eğer peşin ise, alışveriş bahsinde satılan malda şart koştuğumuz vasıflarla vasıflı bulunması gerekir. Eğer ücret, borç ise, yine ilerde verilecek o ücretin sıfatı ve miktarı belli ol-malıdır. İcare akdinde halkın âdeti olarak cereyan etmek karşılığında İcare ile vermek gibi.... Böyle bir icarenin akdi bâtıldır. Zira tamirin miktarı meçhuldür. Eğer evin ücreti karşılığında para miktarını tâyin eder, kiracıya 'Bu parayı tamirine sarfetme-sini şart koşarsa, yine caiz değildir. Zira kiracının o parayı tamire sarfetmekteki çalışmasının ne kadar olacağı meçhuldür.

5-Kırad

  • nesim

Kırad akdinde müslüman üç rükne riayet etmelidir:
1.Birinci rükün sermayedir. Sermayenin nakid olması, malûm bulunması ve çalışana teslim edilmesi şarttır. Bu bakımdan
fulüsler üzerinde veya ticaret malı üzerinde kırad muamelesi caiz
değildir. Zira sermaye pul veya ticaret malı oldu mu, çalışan için
ticarî saha oldukça daralır. Dirhemlerden bir kese üzerinde kırad
caiz değildir. Zira bir kese dirhemden kârın miktarını tâyin etmeye
imkân yoktur. Eğer sermayedar paranın kendisinin elinde bulunmasını şart koşarsa caiz değildir. Çünkü parayı çalışana vermemek onun önündeki ticaret yolunu daraltmak demektir.

6-Şirket (Ortaklık)

  • nesim

Şirket akdi dört çeşittir. Üç çeşidi bâtıldır:
1.Şirket-i Müfaveze

Bu şirket türünde taraflar 'Biz anlaştık ki, bütün malımızda ve borcumuzda, yani alacağımızda vereceğimizde ortak olalım' derler. Fakat malları ise, ayrıdır. Bu bakımdan böyle bir şirket bâtıldır. (Ebu Hanife'ye göre, eğer 'ortak olduk' derlerse caizdir).

2.Şirket-i Ebdan
Bedenleriyle çalışıp kazandıklarında ortak olduklarını şart koşmak demektir. Bu çeşit şirket de bâtıldır.

3.Şirket-i Vücuh

Ortak olan kişilerden birisinin halkın yanında sayılır bir kıymeti, kabul olunur bir sözü vardır. Bu bakımdan nüfuzlu kişi, halktan mal alıp toplamak vazifesini, öbürü de çalışıp o malı çoğaltmak vazifesini üzerine alır. Bu çeşit şirket de bâtıldır.