12 Subat 2007 tarihli konular

30 YILIN SONUNDA ANLADIM Kİ, ERKEĞİN AZ YONTULMUŞU MAKBÜLDÜR,YONTULDUKÇA KADINA BENZER.

  • yalnız savaşcı

BU YAZI BİR ALINTIDIR.KİMİSİ PERİHAN MAĞDENE AİT OLDUĞUNU SÖYLÜYOR,KİMİSİ BAŞKA BİR YAZARA.


Kendimi ve yaşıtlarımı bir dizi Amerikan filmiyle pompalanan bu çagdas evlilik oyununda buldum.
Ben ve okuldan arkadaşlarım hepimiz üniversite mezunu, dil falan bilen iyi şirketlerde ise girmiş, gelecek
vaat eden, modern görünümlü esi ve arkadaşları ile her tür konuda tartışabilen,açık fikirli insanlardık. Kocalarımızın da bizden aşağı kalır yani yoktu. İyi okullar, iyi meslekler,alınan ödüller, kaliteli hobiler ve bu adamlarla yapılan annelerimizin evliliğine benzemeyen evlilikler. Hattâ "Siz hâlâ annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz?" diyen o reklâmın tutulma sebebi bu yeni çagdas Türk aile modeline olan inançla ilgiliydi.O zayıf, genç ve "educated" görünen kızın eski evli kadınlarla hiç ilgisi var miydi? Yapılan yemekler bile bu çagdas evliliğe uygundu. Piliç rosto yapılırdı ama yaprak sarma geleneksel durumu temsil ettiği için yapılmazdı.Çok zor olduğu için değil inanın bana, lazanyadan daha kolaydır yaprak sarma yapmak. Ama çagdas evlilikteki kadın kendine bu kadar "domestic" bir görünüm veren ve annesine benzeten sembol hâline gelmiş bu yemeği yapmayı reddeder, tatlı ekşi soslu tavuk ve spagetti yapıp kocasının önüne koyar durmadan. Ya da dolma isteyen kocasını annesinde yemesi gerektiği konusunda ikna eder. Ev kadınlığı sebebiyle boş olan saatleri oyalayan bu yemek aynı zamanda kocaya olan hizmetin ve özenin de göstergesi olduğundan, olsa olsa annede yenir. Erkek de karısını hakli bularak annesini yağlamaya gider."Anne hakikaten güzel yapamıyor kimse senin gibi" der ve aksamdan artanları da evine götürür annesinin isteği ile.Bu çagdas adam, artan sarmaları karısına yedirdikten sonra bulaşıkları makineye dizer. Karisi Cosmopolitan'i okurken o da bilgisayarda briç oynar uluslararası rakipleriyle. Yarinki toplantıları sebebiyle söyle bir grafiklere bakarak huzur içinde yatmaya gidilir. Pazar günü olmadığı için sevişmek için uygun zaman değildir. Zâten önemli bir toplantı öncesi bu tip bir hareket gereksizdir. Her ikisinin de içlerinde güzel bir huzur vardır, ne göbekleri çıkmıştır anne babaları gibi, ne de onların hayatına benzer yasama tarzları vardır.Karşılıklı olarak arkadaşlarla girilen en sıkı fıkı pozlar ve belden aşağı esprilere çağdaşlığın verdiği genişlik ile gevrek gevrek gülümsenir sonra. Tüm bu olanlar arkadaşlara "evlilikte eslerin kendilerine ait özel alanlarının olması ve her şeyi paylaşmak zorunda olmamak" konusunda ne kadar ilerleme gösterildiğine dair kanıt olarak söylenir. Eve altyazısız orijinal CD'ler DVD'ler alınır, film en detayına kadar irdelenir, yönetmenin becerisi ile kameranın yeri falan konusunda bir sürü sanatkârane tartışma yapılır da, erkek gibi davranmayan bir erkeğin evdeki yeri konusunda konuşulmaz. (veya kadın gibi davranmayan bir kadının evdeki yeri konusunda konuşulmaz)Annesini üzen babası gibi davranmamak konusunda ufak tefek şeyler düşünmüş olan bu erkek iyi birisi, şık takım elbiseleri, güzel bir arabası olsun diye Anadolu liseleri sınavından bu yana devamlı test edilmektedir. Test edile edile sınanmayı ve kendini beğendirmeyi bir görev kabûl etmiş bu erkek ise, giderken eline harçlık vermeyeceği, kendi arabasını kullanan, bakımlı, kariyer sahibi ve Kant'ın Estetiği üzerine konuşacağı bir kadın hayâl eder.Bu kadın da onunla benzer dönemlerde kolej sınavlarına girmiş ve basarıyla çıkmış biri olmalıdır. Kızın hangi okuldan mezun olduğu, o okulun kaç taban puanla öğrenci aldığı ve kaç dil bildiği,hangi şirkette çalıştığı eş dost arasında çok önemlidir. Beraberce çok elit insanlardan oluşmuş bir çevrenin içine giriverir bu çagdas çift.Cici karısına annesinden çok farklı özellikleri sebebiyle saygıda ve sevgide kusur etmez bu çagdas erkek. Evdeki demokrasi havası sürsün diye her bir şeyin kararını beraber verirler. Hattâ,bir müddet sonra,bu zavallı erkek iplerin tamamen kadının eline geçtiğini fark edemez bile. Yanlış bir şey aldığında evde yediği azarı aklında tutup, daha sonra donunu bile karısına aldırır. "Sen seç sevgilim" der. Ben iyisini beceremiyorum.Yılların ezilmişliği ile zaten bu fırsatı beklemiş olan bu hırslı kadını ise artık tutabilene aşk olsun.Ergenlikte "Ben annemin çektiklerini çekmeyeceğim" diyen söylevler, evlenince "Seni sünepe,beceriksiz ve kişiliksiz adam"a dönüşür. Annesinin babasına söylemeye cüret edemediği tüm lâfları o iyi eğitilmiş çagdas kocasına söyleyiverir. Zavallı hâle getirdiği adamın kibarca bu zavallılığı kabûlleniş şekli daha da midesini bulandırır ama zayıfı ezmenin verdiği hazla devam eder. Nasılsa tüm kontrol ondadır. "İki kişilik topluluklarda demokrasi olmaz" fikrine ulaşılması fazla zaman almaz. Ama erkek bunca yıldır o kadar törpülenmiş ve geleneksel yapıdan o kadar uzaklaştırılmıştır ki, karısına karsı gelmeye cüret edemez. Annesinin karnındaki o huzurlu günlere kadar geri dönmek ister.Ama karisi göndermez. Çünkü akşama Lunalı modern tarifler yapılmalı hattâ yemek sonrası benzer familyadan arkadaşlarla "in" mekânlarda "tatilde hangi ülkeye gitmeli" diye fikir alışverişi yapılmalıdır.Dışarı çıkarken, dekolte giyen karısına bu kıyafeti nasıl da yakışmıştır ve nasıl da herkes ona bakmaktadır. Ve adamın yerinde olmak istemektedir. Karısıyla gurur duymalı ve onun kaprislerine boyun eğmelidir.Çok yanlış yaparsa, zaten karısı ondan daha çok kazanan birini buluverir. Kendisi de şirkete aldığı yeni gencecik sekreter kızla erkeklik oyununu oynar. Zaten kendini erkek diye yutturacağı bir tek bu gözü açılmadık eğitimsiz kızlar kalmıştır.Karısıyla uğraşıp niye kimsenin huzurunu kaçırsın ki...Yaptığı üç yanlış karısı tarafından bir doğruyu götürebilir. Böyle düşüne düşüne, cinsel organları dışında kadından hiç bir farkı kalmamıştır. Kendi evriminin karısına doğru olduğunu görmez.Nitekim, yıllarca alınan ortak eğitim erkeklerde var olan birçok baskın özelliği törpülemiş, kadınlardakini ise sivriltmiş ve cinsleri karşılıklı olarak birbirine benzetmiştir.Doğum günlerini parti yapıp kutlayan, manikür yaptırarak bakımlı görünen, rejim yapan bir erkek grubu var.Öğle yemeklerinde hep beraber light salata yediğim, marka kıyafetler alan, spor salonuna gidip step yapan, meyve kokteyli içen, yüzündeki sivilce için dertlenen, solaryuma giden, çok iyi eğitilmiş erkeklerle dolu

VATAN MÜDAFAASI

  • Nalan

Cenâbı Hak; insanoğluna din, vatan, hürriyet ve iffet gibi birçok değerler ihsan etmiştir. Mü'minler, bu manevî değerlere sahip olduğu ve koruduğu müddetçe dünyanın en kıymetli hazinelerine mâlik sayılırlar. Bu değerli hazinelere göz diken birçok düşmanlar vardır. Bunlar, açık veya gizli saldırılarla, bizi dinimizden uzaklaştırmak, vatanımızı işgal etmek, ırz ve namusumuzu çiğnemek, insanca yaşama hak ve hür-riyetinden mahrum bırakmak isterler.

Bu değerleri düşmanlara kaptırıp imansız, vatansız ve hürriyetsiz kalmamak için, namus ve şerefi çiğnenmiş bir topluluk hâline düşmemek için dinimiz cihadı farz kılmıştır.

İSTANBUL'UN FETHİ VE FATİH

  • Nalan

Milat'tan altıbuçuk asır önce Sarayburnu'nda küçük bir köy olarak kurulan İstanbul, zamanla gelişip büyük bir şehir hâlini almıştır. Kostantiniyye şehri haline gelişi, mîlâdı tarihle 300. yıla tesadüf etmektedir. Bu tarihten altmışbeş sene sonra, Şarkî Roma İmparatorluğu'nun merkezi hâline gelince, önemi daha da artmıştır.

İstanbul; latif havası, denizi, pırıl pırıl manzarası, yeşillikleri, Asya ile Avrupa arasında köprü teşkil eden coğrafî konumu itibariyle pekçok milletin hayalini doldurmakta idi. Hükümdarlar ve krallar, orayı elde et-mek için, açık veya gizli tertipler hazırlıyor ve ordular toplayıp İstanbul'u muhâsara altına alıyorlardı.

MALAZGİRT'TE İSLÂMIN ZAFERİ

  • Nalan

Kahraman bir ırk olan Türk milleti, İslâm dinini kabul ettikten sonra, Allah yolunda hizmet etmeyi kendisi için en şerefli bir vazife bilmiş ve "kelimei tevhid"in en yüce inanç haline gelmesi için geceyi gündü-ze katarak çalışmıştır. Bu ulvî gayenin tahakkukuna hayatını vakfeden Selçuklu Türkleri, İslâm'ın nurunu yaymak ve insanları hak dinin etrafında toplamak için, Anadolu şehirlerine akınlar düzenlemişler ve bu uğurda büyük bir şecaat gösterip Allah rızasını kazanmaya çalışmışlardır.

Müslüman Türklerin bu istikamette devam eden akınlarından tedir-gin olan Romen Diojen, etrafındaki askerî ve sivil erkâna, "Doğu hudutlarımızda büyük bir tehlike belirdi. O da, müslüman Türklerin İslâm dinini yayma teşebbüsleridir. Daha fazla büyümeden bu tehlikeyi orta-dan kaldırmalıyım" diyor ve Türk ordusunu imhâ edip İran'a kadar uzanmak ve meseleyi kökünden halletmek istediğini ifade ediyordu. Bu maksatla 13 Mart 1071 tarihinde İstanbul'dan yola çıkmış ve Anadolu'ya geçerek Türk ordusunu aramaya başlamıştı. O sırada Halep'te bulunan ve bu durumdan haberdar olan Selçuklu hükümdarı Alpars-lan, askerine mecburi yürüyüş emri vermiş, Fırat ve Dicle nehirlerini geçip Diyarbekir-Bitlis yolu ile Ahlat'a ulaşmış ve Bizanslıların tahmin edemediği bir zamanda "Malazgirt'in doğusunda ordugâhını kurmuştu.

ARİYET MALDAN FAYDALANMA

  • Nalan

İnsanoğlunun hayatî ehemmiyeti hâiz birçok sıkıntıları olmakta ve kişi kendi maddî imkânları ile bunların altından kalkamamaktadır. Zorluklar içinde kıvranan bir ferdin sıkıntısını gören vicdanlı bir insan, bu şahsın onurunu zedelemeden ve İslâmî ölçülere uygun olarak kendisine yardımcı olmak ister. Onun derdine merhem olmakla hem dinî bir vecibeyi ifâ etmiş, hem de medenî bir vazifeyi yerine getirmiş olacağına inanır. Allah'a kulluk vazifesi ile halka faydalı olmayı bir araya getiren hizmetlerden biri de "Âriyet" olarak verdiği maldan insanları faydalandırmaktır.

EL EMEĞİ İLE KAZANILAN BAŞARILAR

  • Nalan

Hayatını devam ettirmek için gıda maddelerine ve giyeceğe muhtaç bulunan ve ihtiyaçlarını elde etmek için gayret sarfetmek zorunda olan insan; çalışmayı ihmâl ederek halkın sırtına yük olmamalı, rızkını temin ederken dine aykırı bir yola saparak şerefini ayak altına atmamalı ve halkın yanındaki itibarını aşındırmamalıdır. Çünkü yiyip içme, her ne kadar zarurî ise de, hayatın gayesi değildir. Ulvî bir gayeyi basil bir vasıtaya feda etmek, insanlık derecesinden sukut etmeye sebep olur.

Rızkını tahsil edeyim derken ter döken, ahiret hayatında göz yaşı dökmekten emin olur. Güneş karşısında didinerek tarlasını eken ve zorlukları göğüsleyip harmanını toplayan bir insan, halka yüz suyu dökme zilletinden

SERMAYE VE EMEK ORTAKLIĞI

  • Nalan

Ahiretin tarlası olarak tavsif olunan dünyada, sadece uhrevî meseleler ile değil, üzerinde yaşadığımız arz küresi île alâkalı hizmet ve faaliyetlerle uğraşma mecburiyeti de vardır. İmâl ettiğimiz sanayi ürünlerinin ve yetiştirdiğimiz mahsüllerin pazarlanması ve sermayenin değer kaybına uğramaması fikri, insanı bu istikamete sevk etmektedir. Bazı kimselerin bir miktar parası var ve fakat iş görmeye zaman ve imkânı yoktur. Fikir yapısı ve bedeni kuvvetleri iş yapmaya müsait bulunan bazı kimseler de yapmayı tasarladığı işi çevirecek maddî imkândan mahrum bulunmaktadır. Bu gibi çâresizlikler, bir taraftan sermaye, diğer taraftan çalışma ortaklığını zaruri hâle getirmektedir.

İSLAM DİNİ TERAKKİNİN ÂMİLİDİR

  • Nalan

Allah'ın vaz ettiği ilâhî bir kanun olan din, akıl sahiplerini kendi irade ve istekleri ile sonu hayra ve saadete varan işlere teşvik eder. İnancın en doğrusunu, vazifenin en mükemmelini, ahlâkın en yücesini, çalışmanın en verimli ve devamlı olanını, cemiyet için en yararlı insan örneğini ancak İslâm dini teşhis ve tesbit etmiş bulunmaktadır. Dinin mahiyetini iyi anlayan ve onun hükümlerini zamanında ve eksiksiz olarak yerine getiren bir insan, İslâm'ın ışık tuttuğu istikamette ve ilmin ölçülerine uygun biçimde çalışıp terakkinin zirvesine ulaşmak ister.

Ne yapmalıyım?

  • sendenbendenbizden

Merhaba ben üniversite öğrencisi bir gencim.

Şuan çok darda olduğumdan size açılma gereği hissettim. Yaklaşık bir üç yıl öncesine kadar bende çevremde bulunan bilinçsiz insanlar gibiydim. Görüşlerim , fikirlerim çok farklıydı. Ancak nihayetinde dinimi gercekten öğrenmeye basladım. Birçok kötülüğü yapsamda, ALLAH'a şükürler olsun ki, çevremdeki bu kadar olumsuz etmene rağmen cinsel ilişkiye girmedim.

EVLİLİK İHTİYAÇ MIDIR?

  • NaTuraL

İnsanoğlu yaratılış itibariyle birbirine muhtaç ve birbirini tamamlayıcı şekilde dünyaya teşrif buyurmuştur. Ve yine insanoğlu mutluluğunu da, huzurunu da, üzüntüsünü de paylaşarak varolur.








Daha doğarken başkasının avuçlarına doğarız, varoluş sebebimiz ve hayatı idame ettirebilmemiz ancak ötekiyle mümkündür.








Ve zamanı geldiğinde ötekiyle birleşme ve bütünleşme arzusu hissedilir... Hepimiz hedefe birlikte yürüyeceğimiz kişiyi yanımızda görmek isteriz.







YANİ EVLİLİK PAYLAŞMAKTIR

Evlenmeyin zorluklari

  • BIRGENC

25 yashindayim. Onceleri evlenmek konusu gelince daha cook var deyiveriyordum. Ama son bir yildir artik uzatmayacagima karar verdim. Onceleri ishim olsun, evim olsun, arabam olsun sonra evlenmeyi dushunuruz diyordum.

Su an yurtdisinda(ABD) mastir yapiyorum. Maddi durumum cok iyi degil, ama evlenirsem bile kanaatle gecinebilecegime inaniyorum. 2 yil icinde memlekete(Baku) donmeyi dushunuyorum. Donunce ishim de olcak Allah(C.C.)in izni ile. Ama evlenmek icin 27-yi beklemek bana cok zor geliyor. Ozellikle burasi yalniz yasamak icin cok tehlikeli. Her taraf kirli, her taraf haram dolu. Insan kendini zor tutuyor.